Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz

Yalçın YUSUFOĞLU

19 Ocak 2014
Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz

19 Ocak, 13.30'da Taksim'den Agos'a --Hrant Dink'in öldürülmesinden bu yana yedi yıl geçti. Bu süre içinde suikastin iç yüzünün aydınlatılması, tetikçilere talimat verenlerin ortaya çıkartılması yolunda bir milim yol alınmadı. Alınmasına izin verilmedi.

Son aylarda AKP ile Cemaat arasındaki kavganın kızışmasıyla, cinayeti Cemaatin yaptırdığına dair imalara tanık olduk, 17 Aralık depreminden sonra, kimi Tayyip Erdoğancı medya konuşanları-yazanları bu savı daha yüksek sesle dillendirir oldular.

Tayyip Erdoğan ve adamları Silivri davalarında olduğu gibi, Hrant Dink cinayetinde de "paralel devlet dedikleri" Nur Cemaati savcı, yargıç ve polislerini itham ededursunlar, biz yedi yıldır her 19 Ocak'da ve başka değinmelerde sık sık tekrarladığımız hususları bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Nurcu polis şeflerinden Ramazan Akyürek Trabzon Emniyet Müdürüyken istihdam ettiği (ve kendisine "ağabey" diye hitap edecek kadar yakın olan) Erhan Tuncel, Dink'in öldürüleceğini Trabzon Emniyetine haber verdiğinde Ramazan Akyürek Em. Gen. Md. İstihbarat Daire Bşk. idi. [Suikastten sonra daha üst makam olan Teftiş Dairesi Başkanlığına atandı, 17 Aralık sonrası tasfiyesine kadar bu görevde kaldı.]

Trabzon Emniyeti ihbarı Em. Genel Müdürlüğüne ve İstanbul Emniyetine bildirdi. Ayrıca haber Trabzon İl Alay Komutanlığına da iletilmiş, görevli astsubay haberi derhal Alay Komutanına aktarmış, o da "tamam, ben ilgilenirim, sen karışma" demiştir.

Belleklerimiz tazelemek ve olaya hangi makam ve kişilerin karıştığını hatırlamak için cinayetten üç yıl önceye gidip, bir özet yapmakta yarar var.

"ATATÜRK'ÜN KIZI, ERMENİ DEĞİL TÜRKTÜ"

6 Şubat 2004′te AGOS'ta yayınlanan imzalı bir haber Hrant Dink'in hedef alınmasını getirmişti. "Sabiha-Hatun'un sırrı" başlığıyla verilen haberde Antep asıllı Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan Gazalyan, kendisinin Gökçen'in yeğeni olduğunu ve Atatürk'ün evlatlığı Sabiha Gökçen'in köken olarak yetimhaneden alınmış bir Ermeni yetimi olduğunu söylüyordu.

Bu haberin 21 Şubat 2004′te AGOS'tan alıntılanarak Hürriyet'in üst manşetinde "Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı?" diye verilmesinin ardından, 22 Şubat 2004′te Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği, keskin bir açıklama yayınlayarak "Kendisi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ilk kadın savaş pilotu olarak Türk havacılığının onursal bir ismidir. Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk'ün Türk kadınının Türk toplumu içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir sembolüdür. Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır. Bir iddiayı, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yayımlamanın habercilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken bu dönemde milli birlik ve beraberliğimize ve milli değerlerimize yönelik bu tip yayımların ne amaçla yapıldığı Türk toplumunun büyük bir kesimince artık anlaşılmakta ve endişe ile izlenmektedir" görüşlerine yer verdi. [Hemen söyleyelim: TSK'da askeri okul mezunu olmayan tek bir pilot yoktur. Sivil havacı olması gereken Gökçen sırf Ulu Önder'in evlatlığı olduğu için babalığına rica etmiş, keyfi olarak askeri pilot yapılmış ve Dersim'de köylülerin üzerine bomba yağdırdıktan sonra yaptığı işten ne kadar da zevk aldığını gazeteci Ahmet Emin Yalman'a anlatmış şerefli Türk kadınıdır.]

Genelkurmay'ın bildirisinin hemen ertesinde İstanbul Valiliği'ne çağrılarak Vali Yardımcısı Erol Güngör'ün makamında, kendilerini Vali Yardımcısının yakınları olarak tanıtan ve bugün halen kimliği belirsiz iki kişi tarafından" ikaz edilen" Hrant Dink aleyhine bu görüşmenin hemen ertesinde ülkücü ve köktendinci basında hedef gösterme kampanyası başlatıldı.

"13 Şubat 2004 tarihli bir yazısı nedeniyle Hrant Dink hakkında "Türklüğü neşren tahkir ve tezyif etmek" iddiasıyla açılan dava sonunda, mahkeme tarafından tayin edilen bilirkişinin yazıda herhangi bir suç unsuru olmadığı yönündeki lehte raporuna karşın, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 7 Ekim 2005 tarihli kararı ile Hrant Dink 6 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı onadı ve böylece Hrant Dink hakkındaki hapis cezası kesinleşmiş oldu. Yargıtay C. Başsavcılığı bu karara itiraz etti, ancak itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedildi. Hrant Dink'in karara ilişkin açıklamaları üzerine de "yargıyı etkilemeye çalışmak"tan yeni bir dava açıldı.

Davanın ilk duruşmasına gerek adliyenin dışında, gerek koridorlarda ve duruşma salonunda davaya müdahil olmak isteyen kişiler protesto gösterilerinde bulundu. Hrant Dink, adliye salonuna polisin oluşturduğu bir koridordan polis ve avukatı eşliğinde girebildi. Bu sırada ona saldırmak isteyenler, hakaret edenler, tükürenler oldu. Duruşma salonunu dolduran grup Hrant Dink'in avukatlarına bozuk para ve kalem fırlattılar, hakaret ve tehdit ettiler. Duruşma sonrasında Hrant Dink bir polis aracı ile adliyeden ayrılırken, avukatlar da adliye önüne çekilen polis otobüsüne bindirilerek bu öfkeli kalabalığın saldırılarından kurtarıldı.

Bu arada 26 Şubat 2004′te İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz'in başını çektiği grup AGOS'un kapısına gelerek "Ya sev ya terk et", "Kahrolsun ASALA", "Bir gece ansızın gelebiliriz" sloganları attılar. AGOS'un önünde benzer bir gösteri de birkaç gün sonra Kemal Kerinçsiz'in de bulunduğu, "Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu" olarak adlandıran grup tarafından yapıldı. Hrant Dink, Birgün Gazetesinde yayınlanan "Hoş Gidişler Ola" başlıklı yazısı sonrasında ise ülkücü eğilimli Yeniçağ Gazetesinin 9 Ekim 2004 tarihli nüshasında "Ermeniye Bak" başlıklı manşetle hedef gösterildi.

Son olarak Agos'un 21 Temmuz 2006 tarihli nüshasında yayınlanan "301′e Karşı 1 Oy" başlıklı haber nedeniyle de Hrant Dink, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Arat Dink ve İmtiyaz Sahibi Sarkis Seropyan hakkında dava açıldı. Söz konusu haberde Dink'in Reurters ajansına verdiği demeçteki "Elbette bu bir soykırımdır diyorum. Çünkü sonuç kendisini zaten tanımlıyor ve adını koyuyor. Dört bin yıldır bu topraklarda yaşayan bir halkın bu olanlarla birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyorsunuz" alıntısı da yer almıştı.

Tüm bu mahkeme süreçleri Hrant Dink'in 19 Ocak 2007′de gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürülmesinin ardından da devam etti. Suikast sonrası Hrant Dink hakkındaki davalar düşerken, söz konusu son dava da Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 11 Ekim 2007′de Arat Dink ve Sarkis Seropyan'ı 1′er yıl hapsi cezasına mahkum etti. "Arat Dink ve Sarkis Seropyan'ın Türk Milletine soykırım isnat eden haber yayınladıkları mahkemelerce sabit görüldüğünden sanıkların ayrı ayrı kişilikleri, eylemlerin özellikleri dikkate alınarak cezalandırılmalarına" ifadesi ve söz konusu demeci alıntılayan hiçbir ulusal basın ve medya kuruluşuna dava açılmaması büyük tartışmaları da beraberinde getirdi.[Bir hatırlatma: Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu'nun 17 Aralık 2013 krizi sonrasında Hanefi Avcı ile (Adalet Bakanlığının özel izniyle) yaptığı söyleşi AKP'nin basındaki koç başlarından Sabah'ta yayınlandı. Bayramoğlu, Cemaate karşı kitap yazmış olan Avcı'ya Hrant Dink suikasti konusunda tek bir soru sormadı. Oysa eski polis müdürü "Haliç'te Yaşayan Simonlar" kitabında Hrant Dink cinayetinin örgüt işi olmadığını ileri sürmüştü, yani cinayet 2-3 kişinin teşebbüsünden ibaretti. Suikastin bireysel olduğunu" ileri sürmüştü.

Bu konuya tek bir soruyla da olsa girmeyen Ali Bayamoğlu'nun adını Hrant'ın Arkadaşları listesinden silmek gerekiyor. Gezi olayları sırasında arkadaşı Kürşat Bumin Yeni Şafak'taki işinden çıkarılırken, Bayramoğlu yerini korumuştu. Şimdi nedeni daha iyi anlaşılıyor ve kendisi güvenilirliği konusunda hızla irtifa kaybediyor.]

YOK BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ, HEPİMİZ AYNI YOLUN YOLCUSUYUZ

Kasım 1996'da Susurluk vakasında ortalığa saçılan ilişkiler ağında Abdullah Çatlı ile yakın ilişkisinden, Jitem cinayetlerine, Sakarya-Kocaeli kırsalında bulunan Kürt işadamı cesetlerinden Danıştay saldırısının katili Alparslan Aslan'a yakınlığına kadar her karanlık olayda karşımıza çıkan Veli Küçük adlı Özel Harp Dairesi mensubu emekli general Veli Küçük de Hrant Dink olayında var.

Sicilinde Karadeniz'de 9 bin Ermeni ve Rum'un, Koçgiri'de Alevi Kürtlerin ve muhalif milletvekili Ali Şükrü'nün kanı bulunan Osman Ağa'nın Giresun'a heykelini diktirmiş olan Veli Küçük "Sabah"a verdiği bir mülakatta "her şeyi devlet istediği için yaptığını söyleyip "Hiçbir zaman amatörce çalışmadım. Devletim dedi ki, şu görevi yap! 'Emredersin' dedim, yaptım. Tutturmuşlar JİTEM diye... JİTEM diye bir kuruluş yok! İstihbarat Gruplar Komutanlığı vardı. Devlet bana, 'istihbarattasın' dedi. Pişman mısın dersen; hayır, gene aynı şeyi yaparım. Devletime karşı görevimi yaptım" demişti.

Hrant Dink suikastinin bir yüzü cinayet idiyse, öte yüzü de Tayyip Erdoğan hükümetinin olayı tetikçilerden ibaret göstermesi, Ramazan Akyürek, İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Md. Cerrahoğlu gibi sorumlular hakkında soruşturma açtırmamasıydı. Hatta, Vali Güler'i 2011'de milletvekili, Cerrahoğlu'nu ise vali yapan da Tayyip Erdoğan'ın kendisiydi.

Valisini yedirtmeyen Tayyip Erdoğan 17 aralık depreminde şahsen paçayı kurtarmak için İçişleri Bakanını bal gibi yedirecekti.

Hrant Dink'in öldürülmesinin 7.ci yılında bir kez daha vurguluyoruz ki, suikast kolektiftir.

Kriminolojide "kusursuz cinayet" diye bir terim var, arkada hiçi bir kanıt ve tanık bırakılmayan cinayetler için kullanılıyor. Bu suikast de tersinden kusursuz cinayettir: Ortada sayısız kanıt-tanık bırakılmıştır, olay devletin gözüne batıra batıra "geliyorum" demiştir: Yukarıda sıraladığımız makam ve şahısları tekrar sayarsak Trabzon Em. Md., Emniyet Gen. Md., Jandarma Alay Komutanı, Jandarma Genel Komutanlığı, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Md., MİT Müsteşarlığı, İstanbul Vali Yardımcısı ve Genelkurmay Başkanlığı...

Bu nedenle, şimdi Tayyip Erdoğan yalakalarının "Cemaati" suçlamaları hiçbir şeyi değiştirmez. Zira onları Emniyet'in ve Adliye'nin tepesine getirmiş olan Tayyip Erdoğan'dır.

Daha da önemlisi, neden sizin Başbakanınız olayın sorumluları hakkında adli ya da hatta idari tahkikat yaptırmadı, tersine onları korudu, üstelik de taltif etti, terfi ettirdi?

Tekrar edelim, üç adet merkezi güç odağının hepsi, AKP, Cemaat polisleri ve TSK olayın içindedirler. Ama 2-3 tetikçiyle kapatılmak istenmiştir.

Biz ise olayı kapattırmayacağız, unutturmayacağız.

Her 19 Ocak'da ve her 24 Nisan'da "Hepimiz Ermeniyiz" diyerek insanların evrensel barış ve dostluğuna, milletlerin, milliyetlerin, sınıf ayrılıklarının reddedileceği, geleceğin özgür bireyler dünyasına ait bilincimizi haykıracağız...

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 1 Kasım 2015 manzaraları...
    Rejimin 7 Haziran 2015 sonrasında başvurduğu seçimleri tekrarlamak icadı Türkiye’de riya, sahtekârlık, demagojiyle… ve kanla dolu tarihsel bir dönem oldu. Mesela Ahmet Davutoğlu’nun “Ankara’daki terör saldırısından sonra oylarımız yükselme trendine…
  2. Kanlı ortam kime yarıyor?..
    ''Tayyip Erdoğan rejiminin hesaplarını kolaylaştıran başlıca etmen KCK Yürütme Konseyinin şiddeti tekrar başlatması oldu.'' Saray 7 Haziran 2015’te yediği şamarın şokunu atlatacak manevralarla ilk günden beri arzuladığı yeniden seçime gidilmesini…
  3. Asıl suçlu canileri beslemiş, büyütmüş olanlardır!
    Son katliam, ihtirası uğruna her şeyi yapacak, her türlü melanete başvuracak tıynette olan politikacının ülkeyi hangi badirelere sürükleyebileceğinin, memleketi nasıl da kan gölüne çevirebileceğinin yadsınamaz bir kanıtını oluşturdu. 20 Temmuz…
  4. Savaş tamtamları da AKP’yi kurtarmaz!..
    Erdoğan, 2003’te ABD’nin peşinde Irak’a girme hazırlıkları yaparken de pervasızdı. Hatırlayınız: Irak sınırına katar katar asker taşınıyordu. CHP ile bir kısım AKP’linin Meclis’teki karşı oyları sayesinde savaş emelleri suya düştü.…
  5. Seçim 2015: Hiçbir seçim böyle kanlı olmamıştı...
    ASLA UNUTULMAYACAK BİR SEÇİM --Erken seçim, yeniden seçim vesaire konuşulurken üzerinde asıl durulacak nokta 7 Haziran 2015 öncesindeki kanlı tertipler olmalı. Zira seçim bitti diye, o kanlı olaylar bitmez. Seçimlerin üzerinden…
  6. Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
    'Bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz'' deyişiyle ünlü, 1975-1977 döneminde bir çok siyasi cinayet ve katliamdan sorumlu faşist Milliyetçi Cephe hükümetlerinin başbakanı, 28 Şubat'ın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel öldü.. Egemen basın ve…
  7. Oy gaspı ve namus...
    Oy gaspı ve namus...
    3 Haziran 2015
    HDP’nin barajı geçmesinin asıl önemi Tayyip Erdoğan’ın parlamento çoğunluğunu yitirme ya da zayıf bir çoğunluk elde etme olasılığıdır. Ancak o zaman işbaşındaki rejimi sona erdirme olanağı gözükecektir. AKP yöneticisi bakanlar…
  8. 12 Eylül 2010 Anayasasıyla kurulan Yargı düzeneği
    “Paraları sıfırladın mı noktasından savcıları sıfırlama noktasına geldiler” --Mevcut rejim Yargının altını üstüne getirdi, bütün kuralları ve kurumları eğdi, büktü, kendine benzetti. 12 Eylül 2010 Referandumunu yapmakla eline geçirdiği olanakları tepe…
  9. Soykırım zihniyeti 100 yıldır sürüyor
    Bütün o yüz yıl boyunca Türk milleti o kadar şartlandırıldı ki, herkes birbirini azdıra azdıra 1915 ve sonrası bir tabu haline geldi. İnanınız ki, inkâr bugün dünkünden çok daha şiddetli.…
  10. Bu kez de siyasi nitelikli hayvan katliamı...
    Siyasi iktidarın insan katliamıyla, ağaç katliamıyla kabarmış siyasi suçlar siciline şimdi aynı nitelikli hayvan katliamı da eklenmiştir. Belediye görevlilerinin sokaklarda tüfekle köpek öldürdüklerine, zavallı hayvanların çığlıklar içinde kendi etraflarında döne…
  11. Siyasi iktidarın çocuk katliamları...
    ''2011’de Roboski’de öldürülen 34 kişiden 22’si çocuktur. Bu açıdan Roboski Katliamı, aynı zamanda bir çocuk katliamıdır. 2012 yılında 10, 2013’te 1 ve 2014’te 3 çocuk öldürülmüştür. 2015’in ilk ayında Cizre’de…
  12. Hırsızın hiç mi kabahati yok?
    İslam bu değildir, şudur, barış dinidir gibi laflar söylenmesi gereken, fakat herkesin kös dinlediği (nafile yere söylenen) sözlerdir. İnsan ister istemez “Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diyesi geliyor. Çünkü daha…
  13. Papa Türkiye'de: Konuk, eski bir darbeci...
    Avrupa'dan tecrit olmuş Erdoğan bula bula sicilli bir darbeciyi buldu.. Bugün fakir-fukara babası geçinen yeni Papa kirli savaşın prototiplerindedir. İnsanlık suçuna ortak olmuştur, maiyetindeki din adamlarını işkencecilere teslim etmiştir. Türkiye’yi ziyaret…
  14. Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
    Kendisini devirmiş olan 12 Mart 1971 darbesinin Cuntasının emrindeki askeri mahkeme tarafından ölüm cezasına mahkûm edilmiş Deniz-Hüseyin–Yusuf’un cezaları Meclis’te oylanırken Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı ve Isparta Milletvekili olarak büyük…
  15. Rüşvete, yolsuzluğa takipsizlik..
    RÜŞVET ŞEREFSİZLİĞİ KİŞİNİN PEŞİNİ BIRAKMAZ --Erdoğan oğluna müteaddit defalar telefon ediyor ve evdeki paraları başka yerlere nakletmesini istiyor, buna rağmen oğlu evde hâlâ 30 milyon Avro’nun kaldığını söylüyordu. Tayyip Erdoğan’ın…
  16. Erdoğan rejiminin asıl hedefi IŞİD değil, Rojava’nın işgalidir...
    TAYYİP ERDOĞAN’IN MASKESİ DÜŞÜYOR --Anadilde kısaca Rojava olarak adlandırılan Batı Kürdistan’a Tayyip Erdoğan önderliğinde Türk militarizmi -Işid’le savaşmak görünümü altında—müdahale etme emelinde, hatta kararlığında. Bu niyete şimdiye dek sadece Kılıçdaroğlu…
  17. Işid şeriklerinin saltanat ve sadaret merasimi...
    Sultanı ayakta alkışlayanlar arasında HDP’lilerin de bulunması beni yaralamıştır. --Tayyip Erdoğan’la yamağı Ahmet Davutoğlu’nun besleyip büyüttüğü, kamyon kamyon silah taşıdığı, silah ve mühimmat araçları aranmasın diye Meclis’ten dokunulmazlık kanunu çıkardığı İslamcı katil güruhlarından…
  18. Erdoğan'ın 'taht'a çıkmasına yardım edenler
    Şayet seçim 2. tura kalacak olursa, oylama Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu arasında geçeceği için, ulusalcılar CHP seçmenini sandıktan uzak tutmaya, tatil beldelerinde bulunan potansiyel CHP seçmenlerinin oy kullanmak için…
  19. Tayyip Erdoğan’ın cülus töreni
    Daha seçilmeden seçilmiş gibi konuşacak. Başkanlık sistemine ilişkin hiçbir anayasal, yasal düzenleme yokken, sistem gelmiş gibi davranacak. Yani mevcut yasalar dışına çıkacağını, “icracı C. Başkanı” olacağını peşinen ilan edecek. Onu…
  20. Fıtratında aşağıya doğru sürüklenme de var!
    "KATİL SERIYE BAGLADI" --Okmeydan'ında iki kişinin daha öldürülmesini en veciz biçimde anlatan gazete başlığı Özgür Gündem'inkiydı. Gazete Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz'ın öldürülmeleri için "Katil seriye bağladı" diyordu. Özne üçüncü…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…