Sultanı ayakta alkışlayanlar arasında HDP’lilerin de bulunması beni yaralamıştır. --Tayyip Erdoğan’la yamağı Ahmet Davutoğlu’nun besleyip büyüttüğü, kamyon kamyon silah taşıdığı, silah ve mühimmat araçları aranmasın diye Meclis’ten dokunulmazlık kanunu çıkardığı İslamcı katil güruhlarından Işid, halkların başına bela kesildi. Türk devleti başkalarına yapılan zulme aldırmayabilir, ama Işid 49 Musul konsolosluk görevlisiyle birlikte onu da rehin almıştır.
Birisi, Cim Başkanı, diğeri, onun Başbakanı sıfatıyla bu şiddet ve soykırım suçuna ortak olmaya devam edecek olan iki politikacı bugüne değin Işid aleyhine tek kelime etmemişlerdir. Yayın yasağı koyarak medyada tartışılmasını engellemişlerdir. Türk rehinelerini suskunluklarına bahane göstermektedirler.
Işid’in suçu “geliyorum” dediği halde, bir milletvekili uyardığı halde “onlar bizim dostumuz” diyerekten Işid katillerine karşı önlem almayan Ahmet Davutoğlu; Musul Başkonsolosluğunu zamanında boşaltmayarak 49 esirin ve ailelerinin çektiklerinin baş suçlusudur.
Fakat acı çekenler sadece rehineler ve aileleridir.
Onların acısı Türk toplumunun en azından yarısının umurunda değildir. Sadece 10 Ağustos’taki seçim sonucundan söz etmiyoruz. Sünni İslamcı katiller güruhunun elinde tutsak olan insanlar için kaç kişi sokağa çıktı? Kim onları desteklemiş hükümeti protesto etmek için gösteri yaptı?
Yazının girişinde vurguladığımız bu husus Türk devletinin ve tebasının nokta-i nazarından önemli. Afra-tafrasından geçilmeyen Türkler ve onların yetiştirdiği "dünya lideri" politikacıları Türklere bu suçlarının hesabını verememişlerdir. Çünkü Türkler hırsızlığın, yolsuzluğun hesabını sormadıkları gibi, pek böbürlendikleri devletlerinin düştüğü bu durumun da hesabını sormamışlar, olayın suçlularını baş tacı yapmışlardır: Bu zillete müstahak olmuşlardır. Demek ki, onların Türklükleri de, Türkçülükleri de palavradır.
Işid katillerinin Türk diplomatlarını ve polislerini rehin almaktan ve tahkimatlı Konsolosluk binasını karargâh edinmekten çok çok daha büyük cürümleri vardır.
O caniler binlerce insanı öldürmüşler, binlerce kadını esire ve cariye yapmışlardır.
Katiller Ermenileri öldürdüler, Süryanileri öldürdüler, Şii diye Türkmenleri öldürdüler, sonra soykırım sırası Ezidilere geldi, öldürmediklerini yerlerinden, yurtlarından kovdular. Mazlumların (zulme uğrayanların) yardımına sadece Kürtler koştu. Kitle gösterileri Hakkâri, Diyarbakır, Şırnak’ta yapıldı.
Güney Kürtleri başlangıçta çekimser kalmışlardı, Batı’nın (Rojava’nın) Kürtleri zaten Işid’e karşı savaşıyorlardı, Kuzey’in Kürtleri de onlara yardım ediyorlardı, çok sayıda PKK gerillası Kuzey’den Rojava’ya gitti, pek çok ilde, ilçede Rojava ile dayanışma komiteleri kurulmuştu, PYD ve PKK Işid’e karşı savaşırken Tayyip Erdoğan’ın Türk devleti Kürtlere karşı Işid’in yanındaydı.
PKK ve yan örgütlerini "terörist" ilan etmiş Avrupa devletleri şimdi onlara övgüler düzüyor. Işid’e karşı onları kurtarıcı görüyor.
Kamuoyuna gelince, Batı kamuoyu ABD’li gazetecinin kellesinin kesilme sahnesini gördükten sonra uyandı. Ne binlerce insanın öldürülmesi, ne kadınlara tecavüz edilmesi, esire pazarlarında satılmaları Batı kamuoyu için uyarıcı olmuştu. Oysa Nusra ve Işid katilleri daha önce çok sayıda kelle kesme görüntülerini yayınlamıştı, Batı’nın tepki göstermesi Jame Foley cinayetini gördükten sonra oldu.
“İslamiyet bu değil” lafı şimdilerde herkesin dilinde. İslamiyet barış diniymiş, İslam kelimesi ”barış” demekmiş gibi laflar var. İslam “teslim”den geliyor, "Tanrı’nın tekliğine ve Muhammed’in onun Yeryüzündeki elçisi olduğuna teslim olmak” demek.
Işid’ciler de Müslüman olmayanları öldürme tahdidiyle “Müslüman” yaparken “Allah’a teslim ol” demiyorlar, “bize teslim ol” diyorlar.
Kadınları, buluğ çağına basmış çocukları kendi aşağılık cinsel zevklerine kurban ediyorlar. Onları satıp para kazanıyorlar, onların kadınlıklarını kısıtlamak için sünnet ediyorlar.
İşte Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ikilisi bu insanlık düşmanlarına, bu kadın düşmanlarına sempati duymuş, onlara yardım etmiş iki politikacı olarak sicillenmişlerdir. Yanlarındaki bakanlar ve peşlerindeki milletvekilleri de onlara suç ortaklığı yapmışlardır.
Yarın tarih, Işid’in insanlık suçlarını yazarken, suç ortaklarını da işaret edecektir. İslamcılığın ve onun siyasi liderlerinin Türk toplumunu getirdiği nokta budur.
Onlar ise 'cülus' ve 'sadaret' merasimlerinde, huşû içinde ayağa kalkmış, alkışlardan mest olmuş halde saltanatlarının zevkini çıkarıyorlar.
Sultanı ayakta alkışlayanlar arasında HDP’lilerin de bulunması –başkalarını bilmem ama-- beni yaralamıştır. “Kürt sorununu Tayyip Erdoğan çözecek” yakıştırması ile hareket ediliyorsa, bu daha vahim bir durumdur. Bugüne değin 42 bin gerilla ve sayısını kimsenin bilemediği faili malum insan Kürdistan’ın özgürlüğü için canını verdiğinden dolayı Tayyip Erdoğan masaya oturmuştur. Hatta daha oturmamıştır, sadece oyalamaca yapmıştır. O oyalamaya yeni yeni kalekollar inşa etmek de dahildir. Mahsum Korkmaz’ın heykelini yıkıp, heykele hakaret etmeyi marifet saymak da dahildir.
Bu bir mücadeledir, tabiî ki karşı tarafla masaya oturulur, eli de sıkılır, ama onun elini sıkan eller onu alkışlamaz. O zât gösteriye, şatafata, şaşaaya pek düşkündür, gösterisini Cülus töreninde de elbette yapacaktır, HDP’nin misyonu ise o gösterinin oyuncularından olmak değildir. C. Başkanını hukuken meşru saymak, ona alkış tutma raddesine varmamalıydı.
Roboski kurbanlarının yakınlarını sırf o istedi diye, onun iftar sofrasına göndermek, nasıl ki sonuç almanın yolu değil idiyse, böyle yaparak onun hoşuna gitmek de, “çözüm”ün parçası değildir.
Şu beğenmediğimiz CHP doğru yapmıştır, medyanın bombardımanına rağmen Tayyip Erdoğan’ın show’larında rol almamıştır.
Hükümdarların taç giyme törenlerine yabancı devletler davet edilirler Türkiye’nin on bir C. Başkanının yemin töreni yabancı konuk olmadan yapılmıştı. On ikincisinin özelliği ne? Halk oyuyla gelmiş olması mı? Kenan Evren de halk oyuyla (hem de yüzde 52 değil, yüzde 92 ile) gelmişti.
Tayyip Erdoğan’ın konuk çağırması ise kendi benliğinden ve ruh dünyasından ileri gelmektedir. Oysa katılan konukların sıfatlarına baktığında merasime yabancı devlet çağırmanın fiyasko olduğunu görmüştür.
Kendisini yağdanlıkları aracılığıyla “dünya lideri” ilan etmiş bir politikacı dünyada ne kadar itibarsız olduğunu görmüştür.
HDP’li arkadaşlar, Tayyip Erdoğan’ın gösterisine ayakta alkışlarla katılırken, onun gönderdiği silahlarla donanmış Işid canilerine karşı aylardır canlarıyla, kanlarıyla savaşmış HPG gerillalarının şu anda mücadeleye devam ettiklerini hatırlamamak olanaksızdı...
(*) Şerik: Ortak, işe dahil olan.
Yazarın Dİğer Yazıları
1 Kasım 2015 manzaraları...
5 Kasım 2015Kanlı ortam kime yarıyor?..
22 Ağustos 2015Asıl suçlu canileri beslemiş, büyütmüş olanlardır!
27 Temmuz 2015Savaş tamtamları da AKP’yi kurtarmaz!..
8 Temmuz 2015Seçim 2015: Hiçbir seçim böyle kanlı olmamıştı...
2 Temmuz 2015Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
17 Haziran 2015Oy gaspı ve namus...
3 Haziran 201512 Eylül 2010 Anayasasıyla kurulan Yargı düzeneği
19 Mayıs 2015Soykırım zihniyeti 100 yıldır sürüyor
24 Nisan 2015Bu kez de siyasi nitelikli hayvan katliamı...
3 Nisan 2015Siyasi iktidarın çocuk katliamları...
8 Şubat 2015Hırsızın hiç mi kabahati yok?
11 Ocak 2015Papa Türkiye'de: Konuk, eski bir darbeci...
1 Aralık 2014Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
3 Kasım 2014Rüşvete, yolsuzluğa takipsizlik..
22 Ekim 2014Erdoğan rejiminin asıl hedefi IŞİD değil, Rojava’nın işgalidir...
28 Eylül 2014Erdoğan'ın 'taht'a çıkmasına yardım edenler
23 Temmuz 2014Tayyip Erdoğan’ın cülus töreni
7 Temmuz 2014Fıtratında aşağıya doğru sürüklenme de var!
25 Mayıs 2014