Savaş tamtamları da AKP’yi kurtarmaz!..

Yalçın YUSUFOĞLU

8 Temmuz 2015
Savaş tamtamları da AKP’yi kurtarmaz!..

Erdoğan, 2003’te ABD’nin peşinde Irak’a girme hazırlıkları yaparken de pervasızdı. Hatırlayınız: Irak sınırına katar katar asker taşınıyordu. CHP ile bir kısım AKP’linin Meclis’teki karşı oyları sayesinde savaş emelleri suya düştü. O zaman gireceği yer Güney Kürdistan’dı ve girince niyeti oraya yerleşmekti. Bugün girmeye niyetlendiği topraklar da Kürdistan, ama bu kez Batı Kürdistan.

Ramazan gelince her akşam bir iftar vesilesiyle TV kanallarını meşgul etme vesilesi bulan Tayyip Erdoğan “Bedeli ne olursa olsun Suriye’nin kuzeyinde bir devlete asla izin vermeyeceğiz” demiş.

“Bedeli ne olursa olsun” lafı ile “asla” vurgusu yan yana gelince politikacının ağzında büyük lokma haline geliyor.

Hemen söyleyelim ki, onun “bedel” dediği şey her şeyden önce insan hayatıdır. Ya o hayatın tümden sona ermesidir ya da kolunu, bacağını, gözünü yitirip kötürüm yaşamaya mahkûm edilmesidir.

Ankara’da oturan savaş efendilerine ise hamasiyat düşmektedir.

Sarayın havuz basınında savaş çığırtkanlığı apaçık belli oluyor. Hele aralarından bir tanesi hızını alamamış Türkiye’nin bölgeye müdahalesinin ne denli acil ve kaçınılmaz oluğuna okuyucularını ikna etmek için “Türkiye’nin büyük İstiklal Savaşını zafere ulaştırması için tam seferberlik” gerektiğini” bile söylemiş.

Bu zat ya sayı saymasını bilmiyor, ya da “tam seferberliğin” ne olduğunu. Mesela Osmanlı’nın I. Cihan Harbi’ne girmesi “tam seferberlik”tir. Batının askeri literatüründe “genel seferberlik” de deniliyor. Bu terim 20-45 yaş arasındaki bütün erkeklerin silahaltına alınması, ülke ekonomisinin savaş ekonomisine dönüşmesi, üretim ve dolaşımın öncelikle askeri ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, temel ihtiyaç maddelerinin gerektiğinde karneye bağlanması vesaire, vesaire anlamına geliyor. Desteksiz atan Genel Yayın Yönetmeni ise tam seferberliğin” ne anlama geldiğini bilmediği gibi, 1914 seferberliğinden de habersiz bir tarih cahili. Havuz başı gazetecisinin ne dediği önemli değil, asıl önem taşıyan husus politikacının “bedeli ne olursa olsun” lafı.

Aynı politikacı 2003’te ABD’nin peşinde Irak’a girme hazırlıkları yaparken de pervasızdı. Hatırlayınız: Irak sınırına katar katar asker taşınıyordu. CHP ile bir kısım AKP’linin Meclis’teki karşı oyları sayesinde savaş emelleri suya düştü. O zaman gireceği yer Güney Kürdistan’dı ve girince niyeti oraya yerleşmekti. Bugün girmeye niyetlendiği topraklar da Kürdistan, ama bu kez Batı Kürdistan.

Gazetelerden biri TSK’nın Kuzey Suriye’ye 18 bin askerle gireceğini yazıyor. Işid Halifesinin emrinde bile bunun üç katı adam var.

YPG ve YPJ’nin Tel Abyaz’dan (Kürtçesi Gire Spi) Işid’i çıkarması Ankara’yı çileden çıkardı. Oysa Akçakale’nin (Dimli) öte yakasında bulunan Tel Abyaz Işid’cilerin silah, mühimmat ve cihadçı ikmal kapısıydı. Orası Işid’in elinde kaldığı müddetçe silahlı katil güruhları Sınır ile Rakka arasını su yolu gibi kullanmaya devam edecekler, Rojava halkına rahat vermeyeceklerdi.. [Not: Arap Alfabesindeki “dal” ve “zal” harflerinin benzerliğinden dolayı Türkçe telaffuzda bu iki harf karışabilmektedir. Mesela bizim “Kaddafi” dediğimiz ismin doğru telaffuzu “Kazzafi”dir. Veya “Hızır İlyas” bizde “Hıdırellez” olmuştur. Benzer şekilde, Tel Abyad ile Tel Abyaz karışmaktadır.]

“Bedeli ne olursa olsun” demek bol keseden konuşmaktan başka bir şey değil. Çünkü ödenecek bedeli Türkiye ödeyecektir. O olsa olsa koltuğunu kaybeder, nasıl olsa dünyadaki yapayalnızlığıyla övünmektedir, Türkiye içinde de o hale gelir. Tasını tarağını toplayıp iktidardan gider. Belki Türkiye’den de gider. Sakal bırakır, başına takke geçirir, kendini dine verir, fena fillah mertebesine erişir.

Bir yağcısı onun için “Tarih onu Hazreti Tayyip diye anacak” demiş (ve külahı kapmış). Fakat ona aldırmasın, Orta Doğu’da savaşa girerse, onun dediği “hazret” olamaz, olsa olsa bizim dediğimiz “hazret” olur.

Böyle bir maceraya tevessül etmek Türkiye’nin altını üstüne getirmeyi göze almaktır. Sıra sıra asker cenazelerinin gelmeye başlamasıdır, IŞİD’le TSK askerinin yan yana gelmesidir.

İçerideki köktendincilerin azması, Kürt İslamcılarının daha da azıtmasıdır. Toplumun kargaşaya sürüklenmesidir.

Böyle bir savaşa yeltenmek bütün Kürt dünyasına savaş açmak demektir.

Kuzeyin Kürtlerini 30 yıldır yenemeyenler şimdi bütün bölgenin Kürtlerini mi yenecekler? Üstelik yedi düveli karşıya alarak? Bütün Batı’yı, Rusya’yı, Çin’i, İran’ı, hatta Suudi Arabistan ve Katar hariç tüm Arap âlemini.

Bütün bunlara neden kalkışmak istiyor? Erken seçim, tekrar seçim diyerek planları arasına aldığı genel seçimleri yenilemek ve yitirdiği çoğunluğu yeniden elde etmek hayali görüyor da ondan.

Tayyip Erdoğan, “çözüm süreci, çözüm, çözüm süreci” dedikçe Kürdistan özgürlük hareketi ona şu ya da bu ölçüde inandı. Gelinen nokta tamamen kendi öz gücünün eseri olduğu halde, sorunun çözümü için onunla birlikte yol alabilmeyi denedi. Örneğin 2013’te Gezi direnişinden uzak durdu (mesela Diyarbakır’daki eylemsizliği hepimiz hatırlıyoruz), Tayyip Erdoğan’ı itmemek ve süreçte sorun çıkarmamak için olabildiğince çaba gösterdi, (ailesinden 17 kişiyi Roboski hava saldırısında yitirmiş olan) Ferhat Encü’yü parti disipliniyle onun iftar sofrasına oturttu.

Dolmabahçe Mutabakatı adı verilen müşterek basın toplantısını “müzakereler başlıyor” zannetti.

Sonra birden bire Reis sahneye çıkıp “sayım suyum yok” deyiverdi, Kürt sorununun olmadığını söyledi.

Kimi yorumcular 180 derecelik bu virajı seçim ortamına yordularsa da, o gücü yetse şimdi bütün Kürdistan’a savaş açmaya niyetli. MGK’dan böyle bir karar çıkartamadı, fakat niyeti değişmiş değil.

Süreçteki arkadaşlar “sırtımızda yumurta küfesi vardı, öyle yapmaya mecburduk” diye düşünüyor olabilirler. Fakat karşınızdaki çözüm ortağı bellediğiniz şahıs bir tekmede masayı devirip, bütün yumurtaları kırınca, yaşanılan süreci “hiç yoktan iyidir, bu aynı zamanda bir meşruiyet sürecidir” diye yorumlamanın yeterli olmadığı kanısındayım. Çünkü Özgürlük Hareketi’nin gücü ve etkisi o ödünleri gerektirmeyecek kadar büyüktür.

Veya “âkiller” denilen 9 x 7 = 63 kişi “çözümde” kendilerini misyon sahibi gördükten, Dolmabahçe’de rahlenin karşısına oturduktan ve kent kent, kasaba kasaba dolaşıp “çözüm” diye onca dil döktükten sonra, kendilerine nafile namazı kıldırıldığını görünce bugün ne düşünüyorlardır acaba?

Demek ki, “ne yaptığımızın” önemli olması yeterli değilmiş, çoğu zaman “kiminle” yaptığımız daha önem kazanıyormuş.

Muhatabın tıynetini dün herkes göremiyor olabilirdi, fakat bugün o kimlik ap-aşikârdır. “Dün iyiydi, sonradan bozuldu” demek ise ona geçmişte ümit bağlamış olan kimi liberallerin mazereti olsa gerek.

Sizin ona “iyi” dediğiniz zamanlarında, mesela 2002 Ocak ayında Walker Bush’a Irak savaşına girme sözü veren ve 1 Mart 2003 tezkeresini Meclis’e sevkeden aynı zat değil miydi?

Uzun bir iktidar döneminden sonra bugün Türkiye’yi savaşa sokmaya, ateşe atmaya niyetlenen gene odur. Besbelli ki, Kürtlerden oy devşirme ümidi hayli zayıflamış.

Bu vurgumuz ülke için asıl tehlikenin nereden ve niçin geldiği sorusunu hiç gündemden düşürmemek içindir.

Türk devletinin ve toplumunun Kürt fobisi zaman geçtikçe sendrom halini almaktadır. Ve bundan kurtulmadıkça barış gelmeyecektir.

Kuzey Suriye’de Işid’in bulunmasını PYD’ye bin kere tercih edenler büyük bir aymazlık içindedirler. Yurdunu savunmaktan başka bir amaçla silah kullanmayan PYD’yi Ankara terörist saymakta, Saray basını ise PYD’yi Işid’den daha tehlikeli ilan etmektedir.

PYD ne yapmıştır? Kelle mi kesmiştir, kadınlara tecavüz mü etmiştir, genç kızları cariye pazarında mı satmıştır, insanları esir alıp, fidye mi istemiştir, yoksa plaj basıp turist mi öldürmüştür? Kendine İslam Devleti, başındaki katiller katiline ise Halife diyen Işid bunların hepsini yapmıştır. Daha fazlasını ve daha kötüsünü yapacaktır. İslamofobiye bu kadar hizmet eden katil güruhlarına şu veya bu şekilde sahip çıkmayı İslamcılık sanmak Sünni ve Selefi hayranı mezhepçilerin kendilerini bütün dünyaya kepaze etmeleridir.

Ankara yöneticileri bu soruya yanıt veremezler, dünyanın terörle suçlamadığı, tersine hayranlıkla izlediği YPG/YPJ’ye kara çalmaya kalkışarak inandırıcılıktan hepten uzaklaşırlar.

2013 Newroz’undaki Öcalan’ın çağrısından sonra Ahmet Davutoğlu coşmuş, Türkiye ile Büyük Kürdistan’ın beraberliği sayesinde bölgede bir süper gücün oluşacağını düşünerek Yeni Osmanlı’yı ihya hayallerinin gerçekleşeceğini sanmıştı. İki sene içinde Türkiye’nin Kürdistan’a karşı savaş tamtamları çalması AKP’nin Suriye ve Orta Doğu politikasının ne denli iflas ettiğinin yeni bir göstergesi olmuştur.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 1 Kasım 2015 manzaraları...
    Rejimin 7 Haziran 2015 sonrasında başvurduğu seçimleri tekrarlamak icadı Türkiye’de riya, sahtekârlık, demagojiyle… ve kanla dolu tarihsel bir dönem oldu. Mesela Ahmet Davutoğlu’nun “Ankara’daki terör saldırısından sonra oylarımız yükselme trendine…
  2. Kanlı ortam kime yarıyor?..
    ''Tayyip Erdoğan rejiminin hesaplarını kolaylaştıran başlıca etmen KCK Yürütme Konseyinin şiddeti tekrar başlatması oldu.'' Saray 7 Haziran 2015’te yediği şamarın şokunu atlatacak manevralarla ilk günden beri arzuladığı yeniden seçime gidilmesini…
  3. Asıl suçlu canileri beslemiş, büyütmüş olanlardır!
    Son katliam, ihtirası uğruna her şeyi yapacak, her türlü melanete başvuracak tıynette olan politikacının ülkeyi hangi badirelere sürükleyebileceğinin, memleketi nasıl da kan gölüne çevirebileceğinin yadsınamaz bir kanıtını oluşturdu. 20 Temmuz…
  4. Seçim 2015: Hiçbir seçim böyle kanlı olmamıştı...
    ASLA UNUTULMAYACAK BİR SEÇİM --Erken seçim, yeniden seçim vesaire konuşulurken üzerinde asıl durulacak nokta 7 Haziran 2015 öncesindeki kanlı tertipler olmalı. Zira seçim bitti diye, o kanlı olaylar bitmez. Seçimlerin üzerinden…
  5. Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
    'Bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz'' deyişiyle ünlü, 1975-1977 döneminde bir çok siyasi cinayet ve katliamdan sorumlu faşist Milliyetçi Cephe hükümetlerinin başbakanı, 28 Şubat'ın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel öldü.. Egemen basın ve…
  6. Oy gaspı ve namus...
    Oy gaspı ve namus...
    3 Haziran 2015
    HDP’nin barajı geçmesinin asıl önemi Tayyip Erdoğan’ın parlamento çoğunluğunu yitirme ya da zayıf bir çoğunluk elde etme olasılığıdır. Ancak o zaman işbaşındaki rejimi sona erdirme olanağı gözükecektir. AKP yöneticisi bakanlar…
  7. 12 Eylül 2010 Anayasasıyla kurulan Yargı düzeneği
    “Paraları sıfırladın mı noktasından savcıları sıfırlama noktasına geldiler” --Mevcut rejim Yargının altını üstüne getirdi, bütün kuralları ve kurumları eğdi, büktü, kendine benzetti. 12 Eylül 2010 Referandumunu yapmakla eline geçirdiği olanakları tepe…
  8. Soykırım zihniyeti 100 yıldır sürüyor
    Bütün o yüz yıl boyunca Türk milleti o kadar şartlandırıldı ki, herkes birbirini azdıra azdıra 1915 ve sonrası bir tabu haline geldi. İnanınız ki, inkâr bugün dünkünden çok daha şiddetli.…
  9. Bu kez de siyasi nitelikli hayvan katliamı...
    Siyasi iktidarın insan katliamıyla, ağaç katliamıyla kabarmış siyasi suçlar siciline şimdi aynı nitelikli hayvan katliamı da eklenmiştir. Belediye görevlilerinin sokaklarda tüfekle köpek öldürdüklerine, zavallı hayvanların çığlıklar içinde kendi etraflarında döne…
  10. Siyasi iktidarın çocuk katliamları...
    ''2011’de Roboski’de öldürülen 34 kişiden 22’si çocuktur. Bu açıdan Roboski Katliamı, aynı zamanda bir çocuk katliamıdır. 2012 yılında 10, 2013’te 1 ve 2014’te 3 çocuk öldürülmüştür. 2015’in ilk ayında Cizre’de…
  11. Hırsızın hiç mi kabahati yok?
    İslam bu değildir, şudur, barış dinidir gibi laflar söylenmesi gereken, fakat herkesin kös dinlediği (nafile yere söylenen) sözlerdir. İnsan ister istemez “Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diyesi geliyor. Çünkü daha…
  12. Papa Türkiye'de: Konuk, eski bir darbeci...
    Avrupa'dan tecrit olmuş Erdoğan bula bula sicilli bir darbeciyi buldu.. Bugün fakir-fukara babası geçinen yeni Papa kirli savaşın prototiplerindedir. İnsanlık suçuna ortak olmuştur, maiyetindeki din adamlarını işkencecilere teslim etmiştir. Türkiye’yi ziyaret…
  13. Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
    Kendisini devirmiş olan 12 Mart 1971 darbesinin Cuntasının emrindeki askeri mahkeme tarafından ölüm cezasına mahkûm edilmiş Deniz-Hüseyin–Yusuf’un cezaları Meclis’te oylanırken Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı ve Isparta Milletvekili olarak büyük…
  14. Rüşvete, yolsuzluğa takipsizlik..
    RÜŞVET ŞEREFSİZLİĞİ KİŞİNİN PEŞİNİ BIRAKMAZ --Erdoğan oğluna müteaddit defalar telefon ediyor ve evdeki paraları başka yerlere nakletmesini istiyor, buna rağmen oğlu evde hâlâ 30 milyon Avro’nun kaldığını söylüyordu. Tayyip Erdoğan’ın…
  15. Erdoğan rejiminin asıl hedefi IŞİD değil, Rojava’nın işgalidir...
    TAYYİP ERDOĞAN’IN MASKESİ DÜŞÜYOR --Anadilde kısaca Rojava olarak adlandırılan Batı Kürdistan’a Tayyip Erdoğan önderliğinde Türk militarizmi -Işid’le savaşmak görünümü altında—müdahale etme emelinde, hatta kararlığında. Bu niyete şimdiye dek sadece Kılıçdaroğlu…
  16. Işid şeriklerinin saltanat ve sadaret merasimi...
    Sultanı ayakta alkışlayanlar arasında HDP’lilerin de bulunması beni yaralamıştır. --Tayyip Erdoğan’la yamağı Ahmet Davutoğlu’nun besleyip büyüttüğü, kamyon kamyon silah taşıdığı, silah ve mühimmat araçları aranmasın diye Meclis’ten dokunulmazlık kanunu çıkardığı İslamcı katil güruhlarından…
  17. Erdoğan'ın 'taht'a çıkmasına yardım edenler
    Şayet seçim 2. tura kalacak olursa, oylama Tayyip Erdoğan ile Ekmeleddin İhsanoğlu arasında geçeceği için, ulusalcılar CHP seçmenini sandıktan uzak tutmaya, tatil beldelerinde bulunan potansiyel CHP seçmenlerinin oy kullanmak için…
  18. Tayyip Erdoğan’ın cülus töreni
    Daha seçilmeden seçilmiş gibi konuşacak. Başkanlık sistemine ilişkin hiçbir anayasal, yasal düzenleme yokken, sistem gelmiş gibi davranacak. Yani mevcut yasalar dışına çıkacağını, “icracı C. Başkanı” olacağını peşinen ilan edecek. Onu…
  19. Fıtratında aşağıya doğru sürüklenme de var!
    "KATİL SERIYE BAGLADI" --Okmeydan'ında iki kişinin daha öldürülmesini en veciz biçimde anlatan gazete başlığı Özgür Gündem'inkiydı. Gazete Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz'ın öldürülmeleri için "Katil seriye bağladı" diyordu. Özne üçüncü…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…