Büyük Usta, Milli Şef, Führer, El Caudillo, Duce, Büyük Amca... Örnekler çoğaltılabilir, yakın tarihe dair kimi ‘liderler'e takılan lakaplar... Hepsi diktatörlerin sıfatları.
Hepsi uzun yıllar boyunca iktidarda kaldı, ‘karşı-devrimci' hamleler yaptı, ihtiraslıydılar, çok sevildiler, çok oy aldılar, narsistiler, egoları yüksekti. Berlin, Sovyet top atışları altındayken bile Hitler yenileceğini düşünmüyordu. Hatta seviniyordu; ‘Yeni Berlin'i inşa etmek için yıkmak zorunda kalmayacağız, Sovyetler bizim için yapıyor' diye.
Ahh evet bir de kentsel dönüşümler. Hepsinin aklında sanırım bu vardı; kentsel dönüşümler. Süslü isim; kentsel dönüşüm. Goebbels'in devamı sanırım, süsle ve içini boşalt. Mesela demokrasi; hiç birinin ağzından düşmez belki ama kime demokrasi. Eşitler içinde en eşit kim? Neyse...
Lakaplar diyorduk, ne anlatır ki bize lakaplar? Neden lakap takarız? Alay etmek için? Övmek için? Sanırım asıl nokta, birini birinden ayırmak amaçlı. İsimler gibi. Karışmasın diye. Ayrım belki de buradan başlıyor. Ama bu yukarıda bahsettiğim lakaplar, sanırım ayrımdan öte bir algıya da değiniyor, bir baştan kabule; büyük usta, büyük lider... psikolojik? Eşitler arasında en eşitimiz. Tek adam'lık - neden ' tek kadın'lık' yok ki? Demir Leydi / Thatcher? Yine de kadınlar o kadar ‘diktatör' olamıyor mu?- emaresi bu lakaplar. Milli goygoyculuğun, büyük narsizmin emaresi. Kitleler liderlerin ardı sıra gider, destek muazzamdır. Yığınlar etki altındadır, yığınların egoları tavandır cafcaflı sözlerin ekseninde. Asla ama asla kabul edilmez kötü şeyler, hep bir bahar havasıdır. Uzun süren bir balayı gibidir, aşktır işte; gözü kör. Hatalar görünmez, gösterirsen yersin şamarı. Yoktur, yok hükmündedir. Kati olarak reddedilir bir müddet.
Sonra -ama şöyle, -ama böyle evresine geçilir. Ama cicim ayları sürüyordur, ve libido hala etkilidir bakirlerin nezdinde. Bir orgazm hali. Daha sonrasında ‘belki şunu demek istedi, şöyle yapmak istedi' diye ‘falcılıklar' gelir. Kondurulamaz canana o hareketler ama hareketlerin yanlış olduğu da görülür, çünkü tatmin sağlanmıştır. Artık orgazm, orgazm değildir. Boşalma olmuştur. Etek boyuna karışmak eskisi gibi es geçilmiyordur, sevgiden sanılmıyordur. Veya kahveye gitmeye engel olunması. Artık canına taketmiştir ama kurtarma şansı var mıdır diye düşünülür ilişkiyi. Ve şapka düşer, kel görünür. Birden açılır gözler. ‘hata yapmışım' der canan. Ve ilişki biter. Çoğu zaman ‘kanlı' biter. Çünkü taviz çoktur, geçmişte verilen. Ve ‘haklı olarak' aynı şeyleri talep eder karşındaki. Birkaç istisnayı saymazsak -mesela Franco 36 yıl- ortalama 15 yıl içinde bu ‘aşk' biter ve nefret başlar. Aşk sonrası nefrette çok kötüdür. Derin bir yaranın sızısı, elbet zor geçer. O aldatılmışlık hissi..vs.. Sonuçları ne mi olur? İyi değil, eski maşuk için. Tabii alınan diyet, gelen rejimin rengini belli eder. Kırmızı-siyah olsa ne ala...
Akp iktidarının 11. Yılı. 10 yıllık ‘aşk'lar teker teker bitiyor. Önce liberaller gitti -yetmedi ama evet-, sonra cemaat. Yavaş yavaş yığınlar gidecek. Parti içinde çatırdamalar duyuluyor. RTE'nin ‘Roma'yı yakması'ndan korkuyorum, veya balıklara altın atmasından. ‘Başbakanlığı bombalanırken' acaba Hitler gibi ‘iyi oluyor' diyor mudur? Korktuğu belli, can havliyle saldırıyor etrafa. Gözleri bağlı, elinde keskin bir bıçak var ve kim varsa etrafta saldırıyor. Gezi'den yediği darbe hala kanıyor. Gezi pusmuş belki, belki o ‘eski günler' yok ama hayaleti dolaşıyor, bu hayalet öyle korkutucu ki her kanal felç edilemeye çalışılıyor, mesela Redhack operasyonları buna örnek. Sesi benzetiyorlar, ölü dede arıyorlar, asker kaçağı mı bakıyorlar... kanıtları bunlar.
Ünlü bir ‘lider' şöyle demişti: " Bana en masum sözünüzü söyleyin, sizi onunla idam edeyim." En masum sözlerimiz yeterli, yıllarca içeri tıkılmamız için, en masum taleplerimiz yeterli bir gaz fişeğiyle öldürülmemiz için... Bu söz 1800'lü yıllarda söylendi, 19. Yüzyılda. Şu an 21. Yüzyıldayız ve hala iktidardakilerin yapabileceği bir şey bu. Evet mesele belki de iktidara kimin geçeceği ile ilgili değildir, belki de mesele iktidarın kendisiyledir...
Öte yandan, ‘gecenin en karanlık anı, güneşin doğmasına en yakın andır' direnen işçiler kazanıyor, dün Kazova İşçileri, bugün Beltaş.. Yarın Feniş... İşgaller büyüyor, büyüyecek ve büyümeli. Sermayenin gasp ettiği her şey, işgal edilmeli. İşgal dediğime bakmayın, halk kendine ait olanı işgal etmez, sadece geri alır. Dokunduğumuz her şey bizimdir, gördüğümüz her şey. ‘Benim' değil, ‘bizim'. ‘biz' kültürü içimizde yeşerdikçe, sağlıklı işgaller artacak. Kah bir ev, kah bir fabrika, kah bir doçent odası... büyük dağlar, küçük taşlardan oluşur. Gün gelecek sokaklar ‘işgal' edilecek, derken mahalleler, derken kentler, şehirler. Dalga dalga büyüyecek ‘işgal fırtınaları', son ülke işgal edilmeden önce ‘beyaz adam', iktidarların, mülkiyetin..vs.. mutlu etmediğini\etmeyeceğini anlayacak. Ama en önemli ‘işgal' beyinlerin işgalidir, beyinleri asıl işgal eden kapitalist öğrenmişliğin kökünü kurutmaktır. Doğmaları silmek. ‘biz'i öğretmektir, kendi beyinlerimize. Ondan sonrası kolay, çok kolay.
‘Bana hayalperest diyebilirsin fakat bir tek ben değilim ki umarım sen de bir gün bize katılırsın ve dünya bir çatı altında yaşar.' Bana da hayalperest diyebilirsiniz, evet müzik yapamıyorum, saçlarım da kısa ama siyah yuvarlak gözlüklerim var. Ve biraz istatistiki bilgim; dünyadaki insanların sadece %3 ‘zengin'. De ki %10, de ki %20.. de işte.. yüzde 99 olsun de. Örgütlü bir gücün karşısında hiçbir güç duramaz. Bolşevik ihtilali, Rusya'nın %3 tarafından yapıldı. Türkiye'yi aylarca felç eden Gezi parkı eylemlerine aktif katılım Türkiye'nin %2'si bile değildi...
Kalender.nc@gmail.com
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013