Akp falan, hava cıva; önce suçu kendimizde bulmalıyız. Neden engelleyemedik bu örgütlü salaklığı? Demokrasi diye sadece sandığı görenleri, bu fikirlerinden dolayı eleştirirken, biz de sadece sandığı görüyoruz. Evet söylemimizde bu düşün yok ama pratiğimizde bu var maalesef.
Dünya’ya dair umudum her geçen gün azalıyor.
Kötü enerji yayan bir yazı yazmak istemiyorum; yalnız ne zaman kalemi elime alsam, umuda dair bir şeyler eksik. Bu kadar pisliğin arasında güzellikleri kaçırıyorum galiba. Üzgünüm. Yığınla pisliğin, hayatımdaki az güzellikleri görmemi engellediği için üzgünüm. Ama biliyorum, bunca pisliğin içinde, bunca yapışkan bataklığın içinde açan lotuslar var; erguvan erguvan, beyaz beyaz, maviş maviş... Tek mesele onu görebilmekte, ona tutunabilmekte ve bir bukalemun gibi etkilenmek lotustan, mavi, beyaz, erguvan, kırmızı olabilmek.
Harita da, her hayali sınırın içi yanmış et kokuyor neredeyse. Yanmış insan eti. Her uydurulmuş bayrağın altında gözyaşı, zulm, ölüm mevcut. Çok hızlı bir trafikte değişiyor çoğu şey; kim haklı kim haksız ayrımına varamıyor insan. Sonra düşünüyorum: öldürmenin neresi haklı olabilir ki? Üniforması içinde, tam donanımlı bir can, yerel kıyafetleri içinde bir can. Bu iki hayat arasındaki fark ne?
Dünya gittikçe daha kötü bir yer oluyor. Ana kentlerde toplu katliamlar gerçekleşiyor. Dün Ankara, bugün Paris... Olan ‘masum’ insanlara oluyor. Ama bu, bizim suçumuz canım kardeşim. Ankara’da, Silvan’da, Niğde’de, Reyhanlı’da... hep bizim parmağımız var, ucundan kıyısından. Paris’teki katliamda da, Fransızların. Devletlerimiz eliyle verdiğimiz silahlar bize dönüyor sadece, kullandırdığımız imtiyazlar, bizi suistimal ediyor. Eşyanın doğası gereğidir bu; katil öldürür. Büyüttüğümüz katiller gün gelir, bizi vurur. Vuruyor da. Ve hep bizim suçumuz bu. Akp falan, hava cıva; önce suçu kendimizde bulmalıyız. Neden engelleyemedik bu örgütlü salaklığı? Demokrasi diye sadece sandığı görenleri, bu fikirlerinden dolayı eleştirirken, biz de sadece sandığı görüyoruz. Evet söylemimizde bu düşün yok ama pratiğimizde bu var maalesef. Oy vererek hallolur sanıyoruz ve bizim ‘gruba’ oy vermeyenlere, oy vermedikleri için kızıyoruz, hakaret ediyoruz, aşağılıyoruz. Ne acınası haldeyiz. Halka ragmen, halk için ‘savaşıyoruz’. Keşke yel değirmenleri ile savaşsaydık.
Bir ‘can’ ne eder? Bir can, bir can eder... mi? Üniformalı bir canla, yerel kıyafetli bir can eşit midir? Bari ölümde? Hayır! Mesela rayiç bedel olarak(!), Paris’teki bir ‘can’, Türkiye’deki bir can’dan çok çok daha kıymetlidir. Haber masaları ilgi gösterir, protestolar, resmi ağızlardan sunturlu kınamalar, savaş ve intikam çığlıkları... Halbuki, benim yaşadığım coğrafyada, bir can çok ‘ucuz’dur. Ankara, yaşadığım ülkenin baş kentinde üç haneli rakamlar ifade eder katliamı.. Gel gör ki, yaşadığım ülkedekiler bile sevinir buna, sevinmese de rahatsız olmaz bundan. Ne acı değil mi? Bu coğrafyada ölüm ucuzdur abilerim, ablalarım. Türkiye’deki bir ‘can’, Kürdistan’daki bir ‘can’dan daha kıymetlidir. Tabii ölenin ‘kimliği’ de önemli! Silvan, ateşler içinde yansın, kimsenin umru olmaz. Operasyonlar adı altında bir iç savaş hali bu. Evlere top mermileri vurur, kanun-nizam askıya alınmıştır. Bir Kürt ölür, ölsün, onun alınyazısı! Kim yazmış ki bu yazıyı, hangi silgi siler?
İntihar etmekle, kahve yapmak paradoksundayım. Genelde kahve yapıyorum. Büyük bir şehirden göç ettim, daha küçük bir şehre. Daha az haber okuyorum, daha az dünyayla ilgileniyorum. Daha az kitap, daha az yazı... Kafam daha güzel burada, mütemadiyen uyuşturuyorum kendimi, doğal olmayan yollarla. Bu açıdan bakınca dünya güzel gayet. Yalancı bir güzellik, biliyorum, umrumda değil!
Dünya’ya dair umudum gün geçtikçe azalıyor, kendime dair umudum hiç yoktu zaten. Bu aralar mütemadiyen Chopin dinliyorum, rakıma meze ediyorum. Klasik batı müziği ile oryantalist adetler. Benim de ruh halim bu işte.
Umudu yeşertmek isterdim, kavganın ocağında ama elimden bu geliyor şimdi. Dövüşmeği bırakmadım, düzene atılacak ilk taş belki benden olmaz ama ikinci benden olur.Enseyi karartmamaya çalışıyorum.
Piyano ezgileri içinde selamlıyorum sizi.
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013