Sokakta bir adam, bir kadını dövüyordu. Ben gördüm. Ama sustum. Sustum ve gittim. Polis? Polisi arayamam. Polis güvenilir değil. Ne olacak ki? Mahkemeye mi çıkacaklar? Çıktılar diyelim, hakim? Hakim güvenilir değil. Ben gitsem, desem ki ‘hop, ne yapıyorsun?’, belki çıkarır vurur beni! Kaç yıl yatar ki? Hem bu hareket kadını kurtarır mı? Kurtarmaz. Hadi dövdüm onu, hadi engelledim. Yarın yine dövecek kadını, belki bu sefer öldürecek. Ne yapacağım ben? Korkağım. Korkak mıyım? Ben ve insanlığım kalktık eve geldik. Üzgünüm. Bir insan canı kaç para eder? Evet bu dünya da her şeyin değeri para gibi şeylerle ölçülür. Bu dünyayı biz yarattık.
Eve geldim, haberler de öldürülen 12 kişi. Fransa da. Neden? Birilerinin çok sevdiği birini alayla çizmişler diye. Düşünüyorum. Çok sevdiğim birini alaya alsa birileri, ne yaparım ben? Biliyorum, öldürmem. Evet belki tepki gösteririm, belki kızarım, belki üzülürüm. Duygusallık işte, bir nevi salaklık. Ama öldürmem. Bir insanı öldürebilmem için bir sebep bulamıyorum. Ben bu dünyadaki çoğunluğa dahil değilim! Uğruna ölecek veya öldürecek bir şey bulamıyorum! Dünya beni dışlamış atmış, uyum sağlayamıyorum. Yegane öldüreceğim kişi, benim! Kendime de kıyamam ki. Yazık bana. Haberleri izliyorum. Önce öldürülenlerle empati kurmaya çalışıyorum, sonra öldürenlerle, sonra bu ölümleri izleyen kişilerle. Ölüme sevinen, ölüme üzülen, ölümden bir haber olanla. Yalnızlığım daha da artıyor böylece.
Hava soğuk, buz gibi. Ben böyle soğuk görmedim. İnsanın aklına geliyor, daha soğuk yerlerde yaşayan insanlar. Ne zor. Geçtim onları, benim küçük burjuva kıçım üşümesin diye atmadığım takla yok, Sokakta yaşayanlara ne demeli? Haberleri kapatınca, aklıma odanın soğuğu geldi. Üzerimde bir battaniye, bir yorgan var. Belki bir de kadın olsa, ısınırdım. Neyse… Üşüyorum şu an. Ve sokaktaki insanları düşünüyorum. Düşünmek yetmiyor. Canım acıyor. Başka yapacak bir şeyim var mı? Bilmiyorum! Yapanlar var elbet, yapan kuruluşlar. Onlara nasıl destek olurumu düşünüyorum. Sokakta savaştan kaçmış ama soğuktan ölmeye bırakılmış Suriyeliler. Ayaklar çıplak, aç, dileniyorlar. İnsanlık bu sefer benle gelmiyor. İnsanlık benden çok uzakta. Devlet dediğimiz o aygıt, bizim adımıza, kaynakları adil paylaştırsın diye değil miydi? Kim kandırdı bizi? Barınma hakkı, sağlık hakkı, yemek hakkı… bunları kim uydurdu? Sadaka ile mi temizlemeliyiz ruhlarımızı, vicdanımızı? Paramızı öyle mi ‘helal’e çevireceğiz? Lanet olsun, bu ikiyüzlülüğümüze. Dünya çok kötü bir yer, dünya acılarla dolu bir yer. Ve biz, gittikçe yabancılaşıyoruz her şeye. Önce birbirimize. Hani düşeni kaldırmak? Sözde öldürmeyeceksin diyen dinler de bunu öneriyordu. Ama ‘öldürmeyeceksin’i takan kim? Bir sürü insan var ama insanlık yok.
Dinozorlar neyden ölmüş biliyor musun? Yok öyle meteor falan. Shakespeare açıklamış bir şiirinde. Can Yücel de ne güzel çevirmiş 66. Sone’yi:
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Korku, çılgınlık, ezilme, mertlik bozulmuş. Çiğnenmiş insanlık onuru, bakir erdemler kaçırılmış, eğrilik başta, hor görülmüş ve mutluluk, yok. Mutsuzluk.. Dinozorlar’ın vakti zamanında insanlar gibi düzenleri vardı. Ve gün geldi; korku, çılgınlık, ezilmek, mertliğin gitmesi, insanlık onurunun hali, mutsuzluk… başa geçmiş. Ve böylece yok olmuş dinozorlar. Meteor falan, Wall Street uydurması. Aslında olan şey, öldürme, rüşvet, zulüm, savaş, kan.. Dinozorlar kendi meteorlarını kendileri oluşturmuş. Tamam böyle olmamış belki. Ama ne fark eder ki?
Biz insanlar, kendi meteorumuzu, kendimiz oluşturuyoruz, kendi yok oluşumuz adına. Bu ‘film’ oynarken sinemada, sigaramı içip gülümseyerek izleyeceğim. Biz bunu hak ediyoruz maalesef. Bakın işte, Türkiye, anası ağlamış sokaklarda insanlar, yolsuzluk, örgütlü salaklık, Ortadoğu hep kan içinde, Kobane kanıyor, Suriye kanıyor, Rusya köşeye sıkışmış, bizimkine benzer biri orada, Hindistan, tecavüz, kadın cinayetleri, yoksulluk, Türkmenlerin katli Çin’de, Makineleşme, yabancılaşma, Amerika’da siyah tenlilerin katli, Kızılderililerin kan lekesi hala üzerlerindeyken, güney Amerika, devlet gibi çeteler, darbeler, hala pis oyunlar, Avrupa, Müslümanların yakılması, ırkçılık, Afrika, nereden geldiği belirsiz virüsler, kanlı elmaslar, diktatörlük rejimleri, kan, kan.. tabloya bak! Ve Oğuz Atay giriyor devreye:
bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013