AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise, sınıfsal ve sosyal strateji üzerine inşa edilecek bir siyasi oluşumdur, karşı safları dağıtacak gerçek bir alternatif.
7 haziran seçiminde her yerde düşüş yaşayan AKP, bu seçimde hemen her seçim bölgesinde bir yükseliş içinde..
Diğer yandan 7 haziran genel seçiminde her yerde sıçrama yapan HDP, bu defa Şırnak ili dışında düşüş içinde..
Bir türlü yükselemeyen CHP ve tepetaklak olan MHP..
İsterseniz sondan başlayalım. MHP’nin düşüş yaşaması normal. Önüne gelen fırsatları anti Kürtçü histerisi yüzünden elinin tersiyle iten bir parti var karşımızda. ve bunu iyi değerlendiren bir muktedir..
CHP ise bir türlü çeyrek parti olmaktan kurtulamadı. Bu seçimde temel eksikliği, RTE’nin halka karşı yürüttüğü şantaja, cesaret verici bir karşı çıkışı örgütleyememesidir…
HDP’nin düşüşünü sağlayan iki faktör olduğunu görüyoruz: birincisi PKK'nın izlediği savaş taktiği (ki bu taktikten son anda, o da geçici olarak vaz geçmiş olsa bile) olup, özellikle batıda ciddi bir etkisi olmuştur. İkincisi ise Kürt seçmenin bir kısmının AKP’nin şantajına boyun eğmesidir. (ki ben onun dik duracağını düşünüyordum.)
AKP’ye gelmeden önce..
Erdoğan’ın da açıkladığı gibi ülkemizde yeni bir sistem var artık. Devletin daha önceki rejimi yerine ikame edilmeye çalışılan İslami bir rejim inşasıdır bu. Dolayısıyla bu rejim, Erdoğan’ın başını çektiği milliyetçi ve şeriatçı cephe tarafından yönetilmektedir. Karşısında ise oluşmuş bir demokrasi cephesi yoktur. Karşısında sadece herkesle iyi geçinmeye ve çatışmamaya özen gösteren bir CHP ile hiç bir zaman sürekli şekilde güç bende diyemeyen olan bir HDP var. HDP’nin 7 haziran öncesi ‘güç bende’ dediği bir zaman aralığında neler yaptığını hepimiz biliyoruz. Demokrasi cephesinin bu iki adayının arka planında ağır yükler var: tarihsel arka plan, birinde milliyetçi ve anti Kürtçü bagaj iken diğerinde bu, Kürdistan-Türkiye ve de askeri-siyasi ikilemin oluşturduğu psikolojik kırılmadır.
Erdoğan veya AKP’ye gelince..
İslami cumhuriyet projesiyle yola çıkan AKP kurmayları giderek dökülmüşler fakat Erdoğan, çevresinin kendisiyle ilgili ‘evliya’ tanımının etkisinde de kalarak başkanlık (yani halifelik) sistemi için halkın karşısına çıkmış fakat yenilmiştir. bu yanlış adım onun 7 haziran seçimlerinde düşüş eğrisine girdiğini gösterirken, karşısındaki güçleri tırmandırmıştır. Muhalefet, var olan gücünü MHP’nin ve liderinin izlediği politika sonucunda boşa harcamıştır. Fakat Erdoğan, kuracağı sistemin hazırlıklarını önceden yaptığı için hem cumhurbaşkanlığı seçimlerini doğru okuyarak hem de hazırladığı güçle toplumu korkutmayı başararak hedefine 1 kasım seçimlerinde bir adım daha yaklaşmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde olan şuydu: AKP kan kaybetmişti. Bu kayıp %5-6 oranındaydı. Fakat görüldü ki MHP seçmenin neredeyse 1/3’ü, saadet ve büyük birlik partisinin %80-90’ı ve de HÜDA PAR’ın tamamı kendisine oy vermişti. (bak: ozgurmedya.org ve endişeli.org 7 haziran seçiminden aylarca önce kaleme alınan bu yöndeki tespitlere ve belgelere.) 7 haziran seçimlerine hazırlıksız yakalanan Erdoğan, 1 kasım seçimi öncesi Cumhurbaşkanlığı seçiminde ki bu yönelişi güçlendirmek ve stabilize etmek için harekete geçmiştir.
birincisi Kürtler üzerinde ki baskı ve şiddeti şehirlere, sivillere kadar yaymıştır. Buna fırsatı ise bana göre yanlış bir adım olan özerklik ilanları vermiştir. Diğer yandan, PKK’nın silahlı çatışmaya girme kararı üzerine “terörün belini kırdık” türünden propagandanın batıda etkili olması sağlanmıştır. Kürt bölgelerinde AKP devletinin sürdürdüğü bu baskı ve şiddet politikası sonuçta kendisine milliyetçi oylar olarak akmaya başlamıştır. Bunu, ayrıca elde Kuranıkerim’li görüntüler ve “ya bismillah” diyerek seçim başlatma taktikleri ile İslami oyların akışı takip etmiştir.
özetle 1 kasım seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçiminde kendiliğinden oluşan ve kendilerine ait olmayan başarının bilinçli bir tekrarından ibarettir.
chp nasıl cumhurbaşkanlığı seçiminde yanlış ve somut bir adımla toplumsal okumayı başaramadığını göstermiş ve Erdoğan’ın seçilmesine zemin hazırlamışsa, 1 kasım öncesi de yine yanlış fakat soyut adımlarla benzeri okumaya devam etmiştir: demokrasi ve barış cephesinin kurulmasına karşı hep ikircikli olmuştur. Bu da Erdoğan’ın işini kolaylaştırmış karşı safların gözünü korkutacak ve morallerini bozacak adımların atılmasına olanak vermiştir.
İşte Erdoğan’ın ikinci taktiği:
İkincisi; AKP ve Erdoğan aslında 1 Kasım seçimlerinde kendilerine ait bir başarı elde etmiş değildir. Birinci bölümde anlattığım taktikle nasıl milliyetçi ve İslami oyları kendine çekmişse, ikinci bir taktikle de kitlelerin ve karşı safların dağılmasını sağlamıştır. Bu taktik şiddete dayanan siyasi şantajdır. daha öncede bu sayfalarda paylaştığım gibi 1982 yılında ki anayasa referandum sürecinde ki Kenan Evren’in başarısı bu taktiğe dayanır. Toplum nasıl darbeyle ve askeri şiddetle şok edilmişse, bebeklerin, yaşlıların ve bir araya gelen insanların öldürülebilmesinin sıradan, her an senin de başına gelecek bir olağanlaştırma ve yaşama dair bir yabancılaşma ile aynı sonuç elde edilmiştir.
AKP’ye %7-8 civarında İslamcılar, % 3 civarında milliyetçiler, % 5 civarında hizmetler verildiğini düşünenler, %5 civarında belediye, bakanlık vb. arpalıklardan nemalananlar ve de %15 civarında ekonomik istikrar isteyenler oy vermekteydi. 1 Kasımda ise %15 oranında şantaja boyun eğen ve de emanet milliyetçi-şeriatçı oylar akmıştır.
AKP ve Erdoğan’ın sonu bana göre İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır.
Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise, sınıfsal ve sosyal strateji üzerine inşa edilecek bir siyasi oluşumdur, karşı safları dağıtacak gerçek bir alternatif. Bu oluşum elbette ki Kürt özgürlük hareketi, aydınlar, aleviler ve emekçiler üzerinden yükselecektir. Enseyi karatmak yok!
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015