AKP'nin düşüş eğrisi

Selçuk Ş. POLAT

26 Ekim 2015
AKP'nin düşüş eğrisi

Anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir travma yaşadığını gösteriyor. Bu travmayı elbette ki Erdoğan’ın politikası yaratıyor Ama MHP’nin politikası da bunu besliyor.

ARKA PLAN                                        

AKP, daha doğrusu Erdoğan iktidarının yükseliş momenti, 2013 HAZİRAN'ında başlayan Gezi Direnişiyle birlikte ülkenin batısında önemli oranda durmuş ve düşüşe geçmişti. Daha öncesinde de, ARALIK 2011'de Roboski katliamıyla birlikte, kendilerini destekleyen AKP’li ve ortada ki Kürt vatandaşlar ikircikli hale gelmişlerdi. Henüz bu bölgedeki halkın tavrı olgunlaşmamıştı. Fakat Erdoğan iktidarının Libya, Mısır ve Suriye politikasının İslami içeriği onu DAİŞ adı verilen örgütle buluşturdu. Ki bu örgüt Saddam’ın külleri arasından doğmuştu. Erdoğan, İŞİD adı verilen örgüt aracılığıyla sadece Suriye iktidarını değil Ortadoğu’daki tüm denklemleri değiştireceğini düşünüyordu.

Bu denklemin içinde 2023 yılında ülkemizde ilanı planlanan İslami Cumhuriyet projesi de vardı. Çözülmesi gereken acil konu ise bölgedeki Şii üstünlüğünü ve Kantonları yok etmekti. Sünni dünyasının liderliği artık onun elleri arasındaydı. Suudi Arabistan ve Katar da ona maddi olarak görülmemiş destek sunuyordu. Fakat bu güç zehirlenmesi, Mısır'daki Müslüman Kardeşi Mursi, 3 TEMMUZ 2013'de ABD destekli darbeyle devrilince iç kanamaya neden oldu. Bu felaketi başkaları takip etti: 2014 YILI başında başlayıp yıl sonuna kadar devam eden Rojova-Kobane savaşının kaybedilmesi ve Suriye Kürtlerinin KANTON adını verdikleri sosyal devlet organizasyonunun varlığıydı.

EL-KAİDE gibi CIA tarafından Şii dengesini Ortadoğuda değiştirmek için yaratılan İŞİD canavarı, diğer nedenlerle (Şii dengesini değiştirmek, Suriye’deki Kantonları ortadan kaldırmak, Esad’ı devirmek vb.) birlikte ABD’nin onayıyla ve Barzani’nin tarafsızlığı altında Erdoğan ile el sıkıştı. Bu anlaşmada petrolün paylaşılması da vardı. İşte bu anlaşmanın gereği olarak İŞİD, Rojova’yı yok etmek için güçlerini bu bölgeye yığdı, önüne gelen ve kendinden olmayan herkese saldırmaya, öldürüp yok etmeye başladı.

2014 YILI HAZİRAN ayında, Musul’un işgali Türkiye iktidarı tarafından birlikte organize edildi. Çünkü Erdoğan Suriye Kürtlerinin kurduğu demokratik iktidarı yani Kantonları ortadan kaldırmak karşılığında Musul petrolünden pay alma hakkını böylece elde etmiş oluyordu. Musul Konsolosluğu çalışanlarının tutuklanması olayı da bu algıyı perdeleme oyunuydu. AKP böylece onları güya burnu kanamadan ülkeye getirmiş olarak artı puan almayı hedeflemişti. Fakat canavar sahibine danışmadan Barzani’nin bölgesine girdi. Bölgede ki Ezidileri, DAİŞ’in katletmeye başlaması AKP’nin düşüş ivmesini hızlandırdı. Çünkü Barzani’nin Peşmergeleri nasıl Musul’u yukardan gelen talimatla sessizce boşaltmış ve İŞİD’e karşı direnmemişse, kendi sorumluluğu ve güvencesinde olan Ezidi halkı korumak için de hiçbir şey yapmadı. Barzani ve ABD Yönetimi şoktaydı. Çünkü anlaşmada bunlar yoktu. Bu ikili, Türkiye’nin ve İŞİD’in kendilerini aldattığını düşünerek yeni bir politika çizmek için harekete geçtiler.

Orta Doğuyu kontrol eden bu ikilinin karar almasını hızlandıran bir gelişme daha oldu. Ezidi’lerin İslami Terörist İŞİD tarafından imha edilmeye başladığını gören PKK Yönetimi iyi niyetle 5 adamını Barzani yöneticileriyle bu vahşete karşı ortak bir tavır geliştirmek konusunda konuşmak için gönderdi. Gerillaların 3’ü tutuklandı. Diğer ikisi ise kaçabildi. Silahlarını gömdükleri yerden alarak Sincar(Şengal) dağında çatışma ve toplanma hattı kurdular. Ezidi köylülerin çoğu burada toplanmaya başladı. Takviyenin gelmesiyle beraber güçlü bir direniş cephesi oluştu. İşte PKK’nın öncülük yaptığını ve de İŞİD’in Kürdistan içinde ilerleyişini gören emperyalist ikili hemen bir karar oluşturdu. Türkiye’nin İŞİD’in imha etmesini istediği KANTON'daki KÜRT yöneticileriyle temas kurarak aşağıdaki şartlar dâhilinde yardım edebileceklerini ilettiler. BU İSE, dörtlü arasındaki anlaşmanın bozulduğu anlamına geliyordu.

ABD ve Barzani’nin şartları şunlardı: 1- Kantonların organizasyonu Barzani yönetimiyle birlikte yapılacak, 2- Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içinde yer alınacak, 3-Suriye'de iktidara gelindiğinde ayrı bir devlet yapılanmasına gidilmeyecekti vs. Kobane’nin yöneticileri bu şartları kabul etmeyip direndiler. Ama sonuçta kabul etmek zorunda kaldılar. KOBANE düşmek üzereydi. 3-4 bin savaşçıdan 400-500 savaşçı kalmıştı. Ağır silahlara karşı Kalaşinkoflarla savaşı kazanmak nerdeyse imkânsızdı. Ve hepimiz, nasıl Erdoğan’a rağmen Peşmergelerin Türkiye topraklarını kullandığını ve nasıl Türkiye’nin terörist dediği PYD’ye, ABD’nin destek verdiğini izledik. Fakat Erdoğan’ın bölgede ve ülkede aşağı doğru kayması bu kararla başladı ve Kobane direnişinin zaferiyle de bu düşüş hızlandı.

AKP’NİN DÜŞÜŞ FOTOĞRAFI VE DİĞER PARTİLER

Aslında Erdoğan’ın düşüş ivmesi Yerel yönetim seçimleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimleri arasında ki süreçte yani 100 günlük zaman aralığında önemli oranda kendini ortaya koymuştu. Yani Kobane direnişinden aylar önce büyük şehirler zaten %5-6 oranında AKP’den kopmuş bulunuyorlardı. Bu kopuşu 2014 yılının Temmuz ve Ağustos ayında yazdığım makalelerimde ortaya koymuştum.

Bu konuda ozgurmedya.org, endiseli.org, ve [email protected] sitelerine 12.07.2014 ile 20.02.2015 tarihleri arasında yazdığım üç makalede:

1- ) “…Bir kehanet: İŞİD AKP’nin sonu olabilir”.(S. Demirtaş’ın Adaylığının Dayanılmaz Güzelliği ve de Bir Kehanet: IŞİD AKP’nin sonu olabilir. 12.07.14)

2-) “… Erdoğan’ın oy oranını %38-40 bandına indirecektir.” (2014 Seçimlerinde Rakamlar Konuşuyor.  14.08. 2014) 

3-)“…Cumhurbaşkanlığı seçimin de AKP, Erdoğan ile birlikte 4-5 milyon civarında oy kaybetmiştir”(Görünen Köy: 2015 Genel Seçimi.20.02.15)

İsteyen yukarıda verdiğim linklerden ayrıntılara ulaşabilir. Yukarı da ki makalelerden yaptığım alıntılarda da görüldüğü gibi tam 11, 10 ve 5 ay öncesinden bazı tahminlerde bulunmuşum ve bu tahminlerim 7 Haziran seçimlerinde ve AKP’nin İŞİD’le olan ilişkisinin geldiği bugünkü durumuyla ispatlanmış durumda. Bu bilgileri sizlerle paylaşmamın nedeni, bugün yapacağım tahminlerimin de mutlak isabetli olacağını söylemek gibi bir bönlük için değil aksine araştırıp incelemeler yaptığımız da gerçeklere üç aşağı beş yukarı anketler olmadan da ulaşılabileceğimizi göstermek içindir.

Yukarda ki makalelerde iddia veya tahmin ettiğim gerçekler gerçekten ilk anda kabul edilebilir şeyler değildi. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan %52 ye varan bir oy almıştı ve ben AKP’nin oy oranının aslında %38-40 arasında olduğunu iddia ediyordum. Ayrıca AKP’nin sonunun DAİŞ(veya İŞİD) elinden olabileceğini ileri sürüyordum. Çünkü şeytan ayrıntılarda gizliydi. Bu incelemenin sonucunda gördüm ki AKP’nin oyu Cumhurbaşkanlığı seçiminde ciddi oran da düşmüştü. Bu gerçeği perdeleyen faktör Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Çünkü bu seçimin özel iki ayırıcı özelliği vardı. Birincisi, Türk-İslam sentezini savunan bir adaya solcuların oy vermesi isteniyordu. Bu durum ister istemez seçime katılımı sol açısından 1/5 oranında azaltmıştı. İkincisi, Erdoğan İslamcı söylem ve vaatlerle diğer küçük partilerden nerdeyse 4-5 milyona yakın oy almıştı: MHP’nin nerdeyse 1/3’ünü, Saadet Partisinin %90’ını, BBP’nin çoğunluğunu, HÜDA-PAR’ın da tamamının oyunu almıştı. Yerel seçimlerde AKP’nin aldığı oy miktarıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy miktarı sadece 500 bin oynamaktadır. Dolayısıyla AKP, kaybettiği oylarının yerini, bu küçük sağcı partilerden aldığı emanet oylarla doldurmuştu. Dışardan oy kaybettiği dışardan hiç fark edilmiyordu. Fakat CHP’li seçmenin sandık başına gitmemesi AKP’nin ikinci can simidi oldu. (Seçime girmeyen seçmen sayısı 5 milyondan fazlaydı. Bunun sanırım %80 den fazlası CHP’li seçmendi.) Çünkü bu defa da oran fırlamış %52’yi bulmuştu. Bütün bunları yukarıda ki yazılarımda burda ki kadar güzel özetlemedim ama sonuç buydu.

Gelelim diğer partilere;

Önce Genel seçim sonuçlarıyla bir önceki seçim sonuçlarını kıyaslamamız gerekiyor. Bu inceleme de Cumhurbaşkanlığı seçimine CHP+MHP birlikte girdikleri, ayrıca, Erdoğan’a bu seçimde diğer partilerden oy kaydığı için partileri sadece 29 Mart 2014 Yerel Seçim ve 7 Haziran 2015 Genel Seçim sonuçları ile değerlendirebileceğiz.

Her şeyden önce yerel seçimle genel seçim arasında istikrarlı iki Parti görüyoruz. Birisi tüm illerde sürekli aşağıya doğru kayan ve düşen AKP ile sürekli yükselen ve sıçrama yapan HDP. Aldıkları oylara baktığımızda bunu görüyoruz zaten: AKP Yerel Seçimlerde 20 milyon 500 bin oy almışken Genel Seçimlerde bu sayı 18 milyon 860 bine iniyor. Yani iki milyon oy kaybetmiş. HDP ise Yerel seçimlerde toplam 3 milyon küsür oy almışken bunu 6 milyon oya çıkarıyor. Yani oyunu iki misli artırmış.

CHP bir önce ki Yerel seçime göre 1 milyon oy kaybediyor. Fakat illerin bazılarında dramatik düşüşler yaşarken(İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon) bazı illerde de yükseliş yaşıyor(Adana, Mersin, samsun, Balıkesir, Diyarbakır, Van, Mardin, Bursa, K. Maraş, Kayseri, Manisa, Şanlı Urfa ve Konya). Yerel Seçimlerde aldığı 12 milyon 500 bin oy, 7 Haziran Genel Seçimlerinde 11 milyon 500’e düşüyor.

MHP ise tek yanıldığım parti. Oyunu 6 milyon 860 binden 7 milyon 520 bine çıkartıyor.

1 KASIM SONUÇLARI

Sonuç olarak; önceden hesap edemeyeceğimiz bazı olağanüstü gelişmeler olmazsa( Bu gelişmelere iki örnek: birincisi D. Bahçeli’nin seçim sonrası sergilediği tavır; Meclis Başkanının seçilmesini, Koalisyonun kurulmasını ve Erdoğan’ın yargılanmasını engellemiş olması, ikincisi PKK’nın 15 Ekimde aldığı Eylemsizlik veya Ateşkes kararını 4 ay önceden almamış olması) HDP’nin oyunun artacağı, MHP’nin az da olsa oyunun düşeceği, CHP’nin ise oyunun önemli oranda artacağını söyleyebiliyorum. Çünkü nasıl PKK’e kararını 15 Haziranda ilan etmeyerek HDP’nin %20’lere fırlamasını engellemişse, aynı şekilde ANTİ-KÜRTÇÜ bön bir tavır sergileyerek meclisi kilitleyen D. Bahçeli’de partisinin oyunu dramatik düşüş noktasına getirmiştir. Onu BARAJ ALTINA düşmekten kurtaran Erdoğan’ın Kürt halkına yönelik katliam savaşı ve kendisinin son günlerdeki çark eden tavrıdır.

AKP’nin değerlendirmesine gelince, bu konu artık yukarıda diğer partiler için yaptığım kıstasların çok ötesinde ‘olmak veya olmamak’ gerçeği üzerinden değerlendirilmek zorundadır. Zaten ülkemizin siyasi yaşamı da bu gerçek üzerinden yönetiliyor ve her adım olağanüstü. Söylemler ise toplumun cahil kesimlerini ve kendi militanlarını önceleyen şekilde bilinçli ve aptalca. Bu açıdan normal rakamsal tahmin yerine halkımızın baskı altına alındığı bir dönem de gerçekleşen 12 Eylül 82 Anayasa oylamasıyla, Özal’ın iktidara geldiği 1983 Genel Seçimi, yani iki ayrı sonucu sizlere örnek vererek bir sonuca varmaya çalışacağım. Yoksa rakamlara göre AKP’nin oy oranı %30 lar civarına gerilemiş durumda bana göre.

Halkımızın şu anki psikolojisini incelemek gerekiyor. Çünkü nasıl bir tavır alacağını bilemiyorum. Çünkü rakamlar buna cevap veremiyor. Baskıdan dolayı korkup 82 Anayasa oylamasında ki gibi mi (EVET OYU: %91,3) hareket edecek yani inanmadığı halde AKP’yi %40’ların üzerine mi çıkaracak yoksa 1983'de olduğu gibi bir sürpriz mi yapacak. Biliyorsunuz Cunta lideri Evren kendilerinin partisi olarak Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni işaret eden konuşma yaparak tavrını şimdi ki gibi koymuştu. Ayrıca herkes MDP’nin iktidara geleceğine garanti gözüyle bakıyordu. Yani MDP favori partiydi. Fakat sonuç şöyle oldu: ANAP %45, HP %30, MDP ise %23. Anayasa Referandumunda korku işe yaramışken bu defa işe yaramamıştı. Bunun elbette ki iki nedeni vardı: Özal, ekonominin başında ki en üst düzeyde ki bürokrattı ve ekonomik istikrar vadediyordu. Ayrıca halkımız 1983 yılı itibariyle 12 Eylül’ün şokunu üzerinden atmış gözüküyordu. Bu iki neden korkuyu yenmiş ve Evren diktatörüne gereken dersi vermişti. Ben şu an sadece Kürtlerin ve devrimcilerin kararlığından eminim. Diğer halk kesimlerinin, örneğin Soma da veya çevre seçim bölgelerinde hala AKP oy alabiliyorsa, hala Kürt düşmanlığı açık veya gizli prim yapabiliyorsa, vb. nedenlerle tavrını ölçmekte zorlanıyorum. Ama şundan eminim 1 Kasım seçim sonuçları (tabi seçim olursa) ya büyük bir sürprizi yada şantaj ve rüşvete boyun eğişi bize gösterecek.

Seçim sonuçlarını şimdiden AKP lehine veya kısmen lehine ilan edenler yani Anket şirketleri ise; 2 Kasım sabahı ya bir sürprizle ya da halkın boyun eğişiyle uyanacaklar. Halk, dikkat ederseniz ciddi bir çelişkinin içinde; bu anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir travma yaşadığını gösteriyor bence. Bu travmayı elbette ki Erdoğan’ın politikası yaratıyor. Ama MHP’nin politikası da bu hastalığı ve gel-giti besliyor.

Tam bir tahmin yapabilmek için güvenilir yani doğru sorular sorup doğru sonuçlar çıkartan ve dik duran bir Anket grubuna ihtiyaç var.

ÖZETLE, AKP’nin oyu kesinlikle %30 lar civarındadır. Paranın, şiddetin gücü, algının yarattığı pembe dünya ve hilenin ustalığı belki bu oyu %36’lara çıkartabilir. Ama korkuya teslim olursa halk bu oranı %40’ların üzerine çıkartacağı kesin.

Seçim sonrası sosyal rehabilitasyon için, A. Gül’ün kuracağı partinin meclis de yaratacağı bir grup ile CHP’nin oluşturduğu ve HDP’nin desteklediği bir koalisyon sanırım barışçıl geçiş için düşünülen olacak. Kimse daha fazla bu stresi yaşayamaz! Bunun için de CHP ve HDP’nin oyunu artırması gerekiyor.. Göreceğiz…

 

 

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
    RAND RTE’yi uyarmış: ordu içinde orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile .. Orduyu önce Kürtlerle…
  2. Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
    Bu yazıda, eti budu belli ve bir türlü belini doğrultamayan Türkiye devrimci hareketinden sadece İlyas Aydın örneğini vererek sol içi şiddetin saflarımızda açtığı yarayı sergilemeye çalışacağım.  Yüzbaşı İlyas Aydın, 1970’lerde…
  3. Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
    Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden…
  4. Aydınların Sefaleti
    Aydınların Sefaleti
    22 Ekim 2019
    İştirakçi Hilmi’nin liderliğini yaptığı ve uğruna öldürüldüğü mücadelesine 100 yıl sonra dönüp baktığımızda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dönemi belirleyen iki hâkim sınıf partisinden biri olan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası (H.İ.F.)…
  5. Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
    Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için…
  6. Erdoğan nereye koşuyor?
    Erdoğan nereye koşuyor?
    24 Temmuz 2019
    Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz. Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik düzeyde ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her…
  7. Devrimci hareketin can alıcı sorunu
    Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o…
  8. İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
    Niye seçime girip yasal gözükecek hileler ve atraksiyonlarla uğraşıyor ki? Kayyum atasın olsun bitsin! Demek ki bu oyunda karşılıklı güçler devrede. İşte bütün bunlar diktatörlüğümüzün Madein-NATO olduğunu gösteriyor. 23 Haziran,…
  9. CHP:  umut mu yoksa çaresizlik mi?
    CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci…
  10. Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
    AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Bu bölümde esas olarak AKP yani…
  11. Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
    Yukardaki başlık; ezilen, horlanan ve sömürülen kitlelerin bir araya gelmemesi için yürütülen kampanyanın şifresi. “Bidon kafalılar, cahiller, göbeğini kaşıyanlar, her yeri pisletenler” vb. ajitasyonlarla halkın bir kesimi aşağılanmakta ve bu…
  12. Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
    Gelinen noktada toplum giderek diyalektik ikili bir kamplaşmaya doğru akmaktadır. Bir yanda milliyetçi-ulusalcı-İslamcılar diğer yanda kadınlar, emekçiler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, ötekileştirilenler ve demokratlar. Ülkemizdeki toplumsal ırmak ne yazık ki yüz yıldır…
  13. Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
    68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak…
  14. Normal ve anormal insan profili
    Diktatörlerin ilk işi, yargıyı yani az-çok çalışan vicdanı söküp atmaktır. Onun yerine kendi hastalıklı, monolitik beyninin ürettiği her kararı aynen onaylayan bir vicdan mekanizmasını yani vicdansızlığı ikame ederler.  İnsanda, davranışlarını,…
  15. Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
    İslami kurallar acımasız ve kesindir: ya biat ya da mevt.. İşte o noktaya hızla yaklaşıyoruz! Tehlike içinde olanlar: emekçiler, çalışanlar, seküler, laik ve modern yaşamdan yana olanlar, Kürtler, Aleviler, aydınlar ve diğerleri.…
  16. R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
    Erdoğan sınıf tahlilinden uzak, çıkarlarının ona verdiği içgüdüsel pragmatizimle, İsrail'le Ortadoğu'da işbirliğine girerek ABD’yi yumuşatmayı, Bharara’ya baskı yapmasını, Rusya'dan özür dileyerek hem ekonomik iyileşmeyi hem de Suriye politikasını ABD çizgisine…
  17. Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
    Eğer ekonomik istikrar bozulur veya Ergenekon ittifakı parçalanırsa bu güçler hiç tereddüt etmeden yeni bir sağ partiye doluşmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Demek ki aşağıdan yukarı kitlelerin Erdoğan iktidarını alaşağı edeceği bir…
  18. Enseyi karartmak yok!
    Enseyi karartmak yok!
    5 Kasım 2015
    AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…