İslam bu değildir, şudur, barış dinidir gibi laflar söylenmesi gereken, fakat herkesin kös dinlediği (nafile yere söylenen) sözlerdir. İnsan ister istemez “Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diyesi geliyor. Çünkü daha şimdiden sosyal medyada katliama, on binlerce İslamcıdan destek mesajı geldi. Samimi bir kamuoyu yoklaması yapılsa, bu ülkede milyonlarca insanın saldırganları kutsadığı görülecektir.
Türkiye 2015 yılına rüşvetçilerin, irtikâpçıların Yüce Meclis’in Âli Komisyonu tarafından AKlanmasıyla girdi.
Batı dünyası ise yılın ilk haftasında Paris’te bir İslamcı saldırı sonucu çoğu gazeteci on iki kişinin öldürülmesiyle sarsıldı. Bu yazı yazılırken gelen ilk haberlerde Charles de Gaulle Havaalanı yakınlarda bir matbaaya sığınan iki kişinin oradaki bir kişiyi rehine olarak tuttukları ve devletle pazarlığa giriştikleri bildiriliyordu. Fransa İçişleri Bakanı faillerin Charlie Hebdo’yu basan iki kardeş olduğunu açıklıyordu.
Aynı gün sahibi ve müşterilerin çoğu Yahudi olan, çeşitli gıdalar satan bir markete saldırıldı ve 6 kişi rehin tutuldu. Failin iki gün önce bir kadın polisi öldüren saldırgan olduğu tahmin ediliyordu. Bu şahsın da dergi baskınındaki iki kardeşle ilişkili olduğu, Yemen’deki bir kampta onlarla silahlı eğitim gördüğü öne sürüldü. Günün sonunda marketteki saldırgan öldürüldü, ama polisin “kurtarma” operasyonunda dört rehine de hayatını kaybetti. Matbaadaki iki kardeş de öldürüldü. Yanındaki Hayat Bumedyen isimli kadının kaçtığı tahmin ediliyordu. Aynı gün İslam Devleti (IŞİD) katilleri İslam adına kutluyordu.
Mesela İslamcıların son zamanlarda öne çıkan şiddet örgütü İslam Devleti’nin (Orta Doğu’da) işlediği suçlar Avrupalıyı pek de ilgilendirmiyordu. Ne zaman ki caniler bazı Batılı’ların törenle kellelerinin kestikleri görüntüler yayınlandı. Batı kamuoyu ancak o zaman irkildi.
SON ZAMANLARIN BAZI OLAYLARI...
Bu ise Avrupa’da ırkçılığın İslamofobi biçiminin tırmanmasına yol açan etmenlerden birisi oldu.
2014’ün son aylarında Almanya’da kendisine “Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes” (PEGIDA) (= Batı’nın İslamlaştırılmasına Karşı Milliyetçi Avrupalılar) adını veren ırkçı hareketin yükseldiği göze çarptı.
İsveç’te Aralık ayının son haftasında iki cami kundaklandı, hükümetin Filistin’i devlet olarak tanıması sebep gösterildi.
16 Aralık’ta Taliban güruhu Pakistan’da okul bastı ve 148 kişiyi öldürdü.
İslam Devleti’nin Aralık ayında Avustralya aleyhine çağrısına uyduğu sanılan Man Haron Monis adlı bir İranlı Sydney’de bir cafede 16 kişiyi rehin aldı. Acemce adı Monis’ti, ama İslam söz konusu olunca hiç de munis değildi. Sonuçta iki rehine ve kendisi öldü. İslam Devleti Müslüman Monis’i kutladı ve kutsadı. Sydney olayı da tabii ki Batı kamuoyunda yankılanacaktı.
2015 Ocak ayının 6’sında Boko Haram’ın Nijerya’nın 10.000 nüfuslu kasabası Baga’da iki bin insanı öldürdüğü, kasabayı ateşe verdiği, binlerce insanın panik içinde kırlara ve Chad’a göç ettiği bildirildi. 12 yaş ve üzerindeki kız öğrenciler dâhil kadınları toplu halde esir alıp satmakla adını yaygınca dünyaya duyuran Boko Haram (Nisan 2014) Nijerya’da İslam Devleti kurmak istiyor. Boko Haram’a Türkiye’den THY uçaklarıyla silah götürüldüğü ortaya çıkmıştı. Olayı CHP Meclis’e taşıdı (Mart 2014).
Somali’de asıl adı “Hareket al Şebab al Mücahidin” (Mücahit Gençlik Hareketi) olan kısaca “Al Şebab” diye anılan ve “İslam'ı Hıristiyan haçlı seferlerine karşı korumak konusunda söz vermiştir. Allah'ın kanunlarının ve Hz. Muhammed'in (SAV) sünnetinin uygulandığı evrensel bir İslam Halifeliği kurulması için her şeyini feda edecektir" diyen İslamcı katiller teşkilatı 2014 Kasım ayında bir otobüsü basmış ve 28 kişiyi öldürmüştü.
IRAK, LİBYA, SURİYE
-Kendilerine “koalisyon güçleri” adını takıp cümbür cemaat Irak’ı fethe çıkarak ülkenin altını üstüne getiren devletlerin vatandaşları Irak’ta mezhep çatışmalarında insanların yıllardır birbirleri öldürmelerinde kendi paylarının ne olduğunu asla düşünmezlerken kendi ülkelerindeki Müslümanlara düşmanlık beslemeleri için bu tür olayları vesile ediniyorlardı.
Kobanê’de Kürtler İslam Devleti katillerine karşı nefis mücadelesi verirken de aldırmıyorlardı, ama ne zamanki Kürt kadınlarının elde silah savaştıklarına dair görüntüler ve onlarla yapılan söyleşiler yayınlandı, olayla ancak o zaman ilgilendiler.
Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırı Fransa’yı şoka sokmuş. Peki, ama devletiniz Suriye’de Selefileri desteklerken, Ankara’yla ve Tayyip Erdoğan’la Suriye olaylarında işbirliği yaparken, Fransa’dan uçaklar dolusu İslamcı’yı Hür Suriye Ordusu saflarına Türkiye üzerinden gönderirken neredeydiniz? Hür Suriye Ordusu masum, sadece Al Kaida ve İslam Devleti suçlu öyle mi?
1789 Devriminden bu yana geçen zaman içinde Fransa’nın ve Fransızların en fazla övündükleri konu laikliktir. Ne var ki, işine geldiği zaman laik Suriye yönetimine karşı İslam köktendincilerini canla başla destekleyen aynı devlettir.
SÜNNİ DOSTU FRANSA VE TÜRKİYE
Bugün Batı ittifakı içinde Suriye’deki iç savaşa sonuna kadar angaje olan iki devlet Türkiye ile Fransa’dır. Batı Tayyip Erdoğan’ı –hırsızlık ve yolsuzluk skandalından sonra—tecrit ederken, ona kucak açan tek Batılı ülke gene Fransa’dır.
ABD (ve dolayısıyla NATO) Türkiye’nin Çin yapımı HQ-9 füze sistemini satın almasına ilişkin milyar dolarlık ihaleyi iptal ettirince (Ekim 1913) Fransa ile İtalya ortaklığı satışa talip olmuşlardı. Bu nedenle Fransa’nın Sosyalist Partiden seçilmiş C. Başkanı Hollande’ın Tayyip Erdoğan’a muhabbeti artmıştı.
Esasen Türkiye Fransa’nın en fazla ihracat yaptığı 11. ülke durumundadır. Türkiye’de 900 Fransız sermayeli şirket faaliyet göstermektedir. Fransız firmaları özellikle nükleer enerji santralleri ihaleleri, yenilenebilir enerji ve ulaştırma alanlarındaki proje ve ihalelere ilgi göstermektedir. Fransız yatırımları otomobil, elektronik, çimento, eczacılık ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmaktadır.
François Hollande 2014 Eylül başında St. Petersburg’da toplanan G-20 Zirvesinde Tayyip Erdoğan’la görüşen tek devlet (veya hükümet) başkanıydı.
Daha sonra Paris’e giden Tayyip Erdoğan dilinde yeni bir kelimeyle dönmüştü:
Fransa Devlet Başkanı IŞİD’e “İslam Devleti” demiyormuş, İslam kelimesini kullanmamak için bu caniler teşkilatına “DAESH” diyormuş, Türk C.Başkanı bu lafı çok sevmişmiş.
Sen Müslüman Türk halkına yutturursun, Hollande da Fransa’daki 6 milyon Müslümana yutturabilir. Ama Türkçe “DAEŞ” diye okunan bu kelime örgütün özgün adının Latin harfleriyle ifadesinden başka bir şey değil: “Dawlat al İslamiyah f’al Iraq wa Belaad al-Sham”, yani “Irak ve Şam İslam Devleti” demek. Neymiş? İçinde İslam kelimesi geçmediği için Cim Başkanımız artık bunu kullanacakmış. IŞİD değil DAEŞ diyecekmiş. Aferin.
Türk C.Başkanı, Başbakanı ve Diyanet İşleri Başkanı Paris olayını kınadılar. Tabii hepsi alelusul söylenmiş harcıâlem demeçlerdi. Sen Suriye’de Al Nusra adlı Al Kaida kolunu ve IŞİD’i besle, büyüt, ona TIRlar dolusu silah gönder, onlara giden Avrupalı İslamcılara Türkiye’yi suyolu yap, Kobanê’de IŞİDİn kazanması için uğraş. PYD’yi terörist ilan et, ancak ABD’nin baskısıyla Güney Kürdistanlıların (peşmergelerin) geçmesine istemeye istemeye razı ol, sonra da Paris’teki katliamı kına.
Paris olayının Türkiye ile ilişkisi vardır. Çünkü Suriye’de İslam Devleti saflarında çarpışan bir hayli Kürt ve Türk vardır. Suriye’de cihaddan dönen çok sayıda mücahit gruplar halinde birbirleriye irtibatlıdır. Türk devleti onlardan Kürt olanları PKK hareketine karşı kullanmaktadır. Devlet maşası eski Kürt Hizbullah’ının Mustazaf Der’den geçerek Hüda Par’a dönüşen (korucu destekli) Kürt İslamcılarının saflarında Suriye’ye girip çıkanlar vardır. Hüda Par kurulurken her ne kadar Selefiler dışarıda bırakılmışsa ve Selefiler Hüda Par’a “kâfir” demekte iseler de, PKK-KCK düşmanı mücahitler o partinin çevresindedirler.
İslam Devleti’nin Türkiye’de de şiddet suçu potansiyeli hayli güçlüdür. Sultanahmet saldırısı küçük bir örnektir. Fail Ramazova’nın Karadullar örgütüne mensup bulunduğu ve kocasının Suriye’de IŞİD saflarında öldüğü, kendisinin de birkaç kez Suriye’ye gidip geldiği bildirilmektedir. Saldırı bir İslamcıdan geldiği için olay unutturulmak istendi, resmi açıklama yapılmadı kadının muhtemelen Ramazanova olan soyadı Ramazova diye verildi. Kısacası Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu ve partileri AKP Türkiye’nin başını belaya sarmıştır. Mesela 53 kişinin öldüğü Reyhanlı saldırısı Ankara’nın müttefikleri tarafından yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Esasen 1993 Temmuz başında yaşanan Madımak olayı İslamcı şiddetin bir kitle tabanı olduğunu göstermişti.
Kasım 2003’te İstanbul’da iki sinagog baskını ile Britanya Konsolosluğuna ve bir bankaya yapılan saldırıları da Tük mücahitler yapmışlardı. Temmuz 2008’de İstinye’deki ABD Başkonsolosluğuna düzenlenen saldırıda üç polis memuru ve üç saldırgan ölmüştü. Saldırıyı düzenleyenlerin hepsi Türkiyeliydi. Al Kaide bağlantılı Büyük Doğu Akıncılar’ına mensup oldukları, birinin Afganistan’da eğitim gördüğü açıklanmıştı.
Bugün çok daha güçlenmiş olarak şiddete başvurmaları beklenebilir. Suriye’de Selefileri destekleyerek başına bela alan bir başka devlet Suudi Arabistan’dır. Yapılan bir kamuoyu yoklaması bu ülkede gençlerin yüzde 82’sinin IŞİD’e hayranlık duyduğunu göstermiştir.
İslamofobi hakkında bir noktanın altını çizmek gerekir: İslamofobi Batı’da yaşayan Müslümanlar başta olmak üzere İslam âlemine düşmanlıktır. Fakat İslamiyeti düşünsel olarak eleştirmek, onun dogmalarını reddetmek, onu çağdaş ve evrensel değerlere çağırmak “fobi” değil, fikir özgürlüğüdür.
Mesela İslamiyeti fikir planında eleştirmiş ve sergilemiş Turan Dursun İslamcılar tarafından öldürülmüştür, fakat arkasında bıraktığı eserleri capcanlıdır ve Türk toplumu orada gösterilen gerçeklerle yüzleşebilme olgunluğundan çok uzaktır.
Şu anki resmi söylem kadınlara bakış başta olmak üzere irdelenmedikçe, o öğelerin dinsel köklerine inilmedikçe Türkiye’de düşünce özgürlüğü var olmayacaktır. Çünkü İslam bu ülkede bir tabudur.
Unutmayalım ki, memleketin başında “referansım İslamdır” diyen ve 'kadınlar fıtratları gereği erkeklerle eşit olamazlar' diye 1150 odalı sarayından buyuran bir tek adam bulunmaktadır. [Belediye Başkanlığı yıllarından beri onun yağcısı olan bugünkü bir milletvekilinin bir yakınına torpil yapmasını Kur’an’ın bir ayetine bağlaması ve “Allah akrabanı koru, kolla diye emrediyor” demesi bizim için istihza konusudur, ama rejimin de bir dışavurumudur.]
İslam bu değildir, şudur, barış dinidir gibi laflar söylenmesi gereken, fakat herkesin kös dinlediği (nafile yere söylenen) sözlerdir. İnsan ister istemez “Hırsızın hiç mi kabahati yok?” diyesi geliyor. Çünkü daha şimdiden sosyal medyada katliama, on binlerce İslamcıdan destek mesajı geldi. Samimi bir kamuoyu yoklaması yapılsa, bu ülkede milyonlarca insanın saldırganları kutsadığı görülecektir.
NOT: 2015 yılına Ermeni soykırımının 100. Yıldönümü yazısıyla başlayacaktım, olmadı. O yazıyı 19 Ocak’ta Hrant Dink’in öldürülmesinin 8. Yıldönümü etkinliği öncesine erteliyorum.
Yalçın Yusufoğlu, 9 Ocak 2015, Sesonline.net
Yazarın Dİğer Yazıları
1 Kasım 2015 manzaraları...
5 Kasım 2015Kanlı ortam kime yarıyor?..
22 Ağustos 2015Asıl suçlu canileri beslemiş, büyütmüş olanlardır!
27 Temmuz 2015Savaş tamtamları da AKP’yi kurtarmaz!..
8 Temmuz 2015Seçim 2015: Hiçbir seçim böyle kanlı olmamıştı...
2 Temmuz 2015Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
17 Haziran 2015Oy gaspı ve namus...
3 Haziran 201512 Eylül 2010 Anayasasıyla kurulan Yargı düzeneği
19 Mayıs 2015Soykırım zihniyeti 100 yıldır sürüyor
24 Nisan 2015Bu kez de siyasi nitelikli hayvan katliamı...
3 Nisan 2015Siyasi iktidarın çocuk katliamları...
8 Şubat 2015Papa Türkiye'de: Konuk, eski bir darbeci...
1 Aralık 2014Bir demokrasi suçlusu: Süleyman Demirel
3 Kasım 2014Rüşvete, yolsuzluğa takipsizlik..
22 Ekim 2014Erdoğan rejiminin asıl hedefi IŞİD değil, Rojava’nın işgalidir...
28 Eylül 2014Işid şeriklerinin saltanat ve sadaret merasimi...
4 Eylül 2014Erdoğan'ın 'taht'a çıkmasına yardım edenler
23 Temmuz 2014Tayyip Erdoğan’ın cülus töreni
7 Temmuz 2014Fıtratında aşağıya doğru sürüklenme de var!
25 Mayıs 2014