AKP ile koalisyona karşıyım..

28 Mayıs 2015
AKP ile koalisyona karşıyım..

''Yolsuzluk yapanlarla, dosyaları kapatanlarla nasıl bir araya geleceğiz? İsrafı ve yolsuzluğu kendisne şiar  edinmiş bir partiyle nasıl koalisyon yapacaksınız? Biri bana dönüp 'Ey Kılıçdaroğlu seçim meydanlarında kul hakkı yiyene karşıyız biz' dedin. Sen şimdi nasıl oldu da bunlarla bir araya geldin derse ne diyeceğim.'' 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçime 10 gün kala NTV canlı yayınına konuk oldu. Ahmed Arpat'ın sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, HDP'nin, kendilerinden ziyade, AK Parti tabanından oy alacağını iddia etti.

Selahattin Demirtaş'ın Erdoğan'a yönelik "Seni başkan yaptırmayacağız" sözlerini de değerlendiren CHP lideri, "HDP barajı aşsa da aşmasa da birilerinin başkanlık hevesi asla gerçekleşmeyecek" dedi.

Kılıçdaroğlu, öğrenci ve memurların AK Parti mitinglerine zorla götürüldüğünü öne sürerek "Gelmeyenleri fişliyorlar Bu benim gördüğüm en büyük ahlaksızlıktır. Devlet ayrı hükümet ayrıdır. Hükümetler devlet olmak için değil, devleti yönetmek için gelir. AKP artık devlet oldu" diye konuştu.

"ABDULLAH GÜL NASIL YAPTIYSA ÖYLE YAPMAN GEREKİRDİ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "tarafsız" olmadığı gerekçesiyle eleştiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Sağ duyusu olan herkes sayın cumhurbaşkanına dönüp şunu söylemesi lazım; seni bu süreç içerisinde 3 kez başbakan yaptık. Sonra cumhurbaşkanı yaptık. Sayın Abdullah Gül nasıl yaptıysa senin de öyle yapman gerekirdi. Sen bir siyasi partiyi destekliyorsan namusun ve şerefin üzerine yemin etmemen gerekirdi."

"AK PARTİ İLE KOALİSYON" SORUSU

Kılıçdaroğlu, "AK Parti ile koalisyon yapar mısınız?" sorusuna da yanıt verdi. "Yolsuzluğu kendisine şiar eden partiyle nasıl koalisyon yapacaksınız" diye soran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Sen bunlarla nasıl bir araya geldin diyenlere ne söyleyeceğim? Yolsuzluk diz boyu. Biz hayatımız boyunca yolsuzlukla mücadele ettik, yolsuzluk yapanlarla nasıl bir araya geleceğiz?"

MERKEZ TÜRKİYE PROJESİ

CHP lideri, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın "Seçim otobüsünün arka odasında hazırlanmış" sözleriyle eleştirdiği Merkez Türkiye Projesi'ne de değindi.

Seçimi iki ana eksen üzerine oturttuklarını belirten Kılıçdaroğlu, "Kısa vadeli çözümler, çiftçiye mazotun 1.5 lira olması, emekliye iki maaş ikramiye gibi. Bir de uzun vadeli düşünmemiz lazım. Türkiye'yi dünyanın sayılı bir ülkesi yapma idealimiz var. Türkiye'nin 3 alanda üstünlüğü var. Tarım, coğrafi konum ve genç nüfus. Bunları bir araya getirip Merkez Türkiye Projesi'ni oluşturduk" dedi.

Proje hazırlanırken, iş dünyasından önemli isimler, akademisyenler ve ekonomistlerden destek alındığını; uzun ve detaylı değerlendirmeler yapıldığını anlatan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın 2035 hedefiyle ilgili "Kim öle kim kala" sözlerine cevaben şu ifadeleri kullandı:

"Proje ilk katma değerini 2017 yılından itibaren doğuruyor. 2035 hedefinin konmasının nedeni, etap etap büyüen ve olgunlaşan projenin sonudur. 2035'ten sonra Türkiye yaşılılar sınıfına geçecek. 2035'e kadar Türkiye'nin insani gelişmişlikte 69. sradan 20. sıraya sıçraması lazım."

"DİYANET İŞLERİ BAŞKANI'NI UYARIYORUM"

İktidar partisinin "israfa meşruiyet kazandırmak" için Diyanet İşleri'ni kullandığını öne süren Kılıçdaroğlu, Mehmet Görmez'e "Sakın bu tuzağa düşmesin" uyarısında bulundu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Papa'yı örnek göstermesini eleştirdiği Erdoğan'a da "Sen Papa'yı örnek göstereceğine Peygamber efendimizi neden örnek göstermiyorsun?" sözleriyle yüklendi.


Sürekli meydanlardasınız, meydanlar ne söylüyor bu kez size?

Halk ciddi sorunlarla boğuşuyor ama biz seçim bildirgemizle vatandaşın içinde bulunduğu durumu çok iyi saptadığımıza inanıyoruz ve onların yaşadığı sorunları da çözeceğimize inanıyoruz. Bunlara ilişkin vaatlerimiz var. Bu vaatleri halka anlatıyoruz meydanlarda. Bir de gittiğimiz yerde bölgenin sorunları varsa o sorunlara yönelik düşüncelerimizi de ifade ediyoruz. Mesela dün Lüleburgaz’daydım ve Trakya’nın en büyük sorunlardan birisi Ergene Nehri'nin kirliliğidir. Eğer bir iktidar 13 yılda bir nehri kirlilikten kurtaramıyorsa ne yapacak bu iktidar. Kirlilik o boyutlardaki Marmara’yı da kirletiyor. Bu konuda bizim milletvekillerimiz defalarca araştırma önergesi verdiler. Siyasi iktidar 3 dönem ardı ardına Ergene Nehri’ni kirlilikten kurtaracağım vaadinde bulundu ama diğerleri gibi bunu da yapmadı.

Bu kez farklı dediniz o fark sizi tek başınıza iktidara taşır mı?

Bütün amacımız o. Çok samimi olarak söylüyorum, 27 buçuk yılını bu devletin büyümesi, kalkınması için, harcamaların sağlıklı yapılması için harcayan bir kişi olarak söylüyorum devletin çivisi çıktı. Hukuk yok, anayasa yok, ekonomi benim deyimimle değil, sayın cumhurbaşkanının deyimiyle, 3 yıldır patinaj yapıyor. Etrafımız kan gölü, dışarıdan istenmeyen bir ülke görünümündeyiz. Bunları aşmanın yolu Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek başına iktidar olması. Ben 13 yıl filanda istemiyorum bu ülkenin hukuk içinde, adalet içinde, siyasetinde hesap verdiği bir çerçevede yönetilmesini istiyorum. Biz bunu yapmazsak yazık günah olacak ülkemize. Benim kişisel heveslerim yok. Bu ülkede 17 milyon yoksul varsa geriye dönüp 13 yılı sorgulayacağız. Aylığı 1000 liranın altında olan 8 milyon emekli varsa bu ülkeyi yöneten 13 yıllık iktidarı sorgulayacağız. 6 milyon 250 bin işsizimiz var. Genç nüfusumuz var, taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimizin hepsi kahve köşelerindeler. Bugün yeni rakamlar çıktı ortaya genç işsizlikte Avrupa birincisiyiz. Krizde olan Yunanistan’ı geçtik.

İktidarı hedefliyorsunuz ve alabildiğiniz en yüksek oyu almak istiyorsunuz. HDP’nin baraja meydan okuması Cumhuriyet Halk Partisi’nin oylarına nasıl yansıdı? Çevremdeki Cumhuriyet Halk Partili seçmende gördüğüm yaklaşım Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir iki oy fazla alması bir şey etkilemeyecek ama HDP’nin barajı aşması çok şey demek. Bu barajla imtihan Cumhuriyet Halk Partisi’ne nasıl yansıyor?

Değişik kurumların yaptırdığı ve bize gelen araştırmalardan ağırlıklı olarak HDP’nin AKP tabanından oy alacağını gösteriyor. HDP barajı aşsa da aşmasa da birilerinin başkanlık hevesi asla gerçekleşmeyecek. Biz demokratik sürecimizi getirip bir dikta rejimine teslim edemeyiz. Bir kişinin arzusu ve istemi üzerine rejim değişmez. Hem milli irade diyeceksiniz hem tek konuşan ve tek seçici ben olacağım diyeceksiniz. Ben ve benim partim yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını savunan bir partidir. Bir açık ve net söylüyorum darbelere karşıyız. Bunun içindir ki parlamentoda defalarca darbe hukuku değişmeden ülkede sağlıklı demokrasi olmaz dedik. Ama darbeye karşıymış gibi görünüp darbe hukukunun arkasına saklanan, tahkim eden bir yönetim var. Yüzde 10 seçim barajının arkasına saklanıyor. Hangi demokraside yüzde 10 seçim barajı var. 12 Eylül darbecileri getirdi bunu ama bugünkü iktidar da bunu savunuyor. Onun içinde bu iktidarın samimiyetinden tüm yurttaşlarımın sorgulama yapmasını isterim. Bunlar kendine özgü bir demokrasi anlayışı yaratmak istiyorlar. Açık ve net söylüyorum demokrasi konusunda halkı kandırıyorlar. Yüzde 10 seçim barajını bırakın yüzde 1 oy alan partinin bile en azından genel başkanının parlamentoya gelmesini isterim. Milli irade budur. Bütün Cumhuriyet Halk Partililere net şekilde ifade etmek isterim ve tüm yurttaşlarıma da ifade etmek isterim Cumhuriyet Halk Partisi bir yardım kuruluşu değil. Bizim projelerimize inanıyorsanız Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönetim yolunu açmak zorundasınız. Türkiye'yi içinde yaşadığı krizden ekonomik, sosyal ve uluslararası krizden biz çıkarırız. Biz bütün dünyaya güven veriyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanının meydanlara çıkması AK Parti tabanında olumsuz mu yargılandı?

Sağduyusu olan herkesin sayın cumhurbaşkanına seni 3 kez başbakan yaptık sonra cumhurbaşkanı yaptık. Sayın Abdullah Gül nasıl yaptıysa senin de öyle yapman lazım. Sen bir siyasi partiyi destekliyorsun namusun ve şerefin üzerine yemin etmeyecektin demesi lazım. Bir cumhurbaşkanının namus ve şeref kavramlarını ayaklar altına aldığında seçmenin sorması gereken; “sayın cumhurbaşkanı sizin için namus ve şeref kavramı nedir bunu anlatın öğrenelim” demesi lazım. Seçim meydanlarına çıkıyor ben tarafsızım diyor. Tarafsızsa neden muhalefet partilerine çatıyor iktidar partisine neden iki çift laf söylemiyor. Açıkça halka yalan söylüyor. Biz seçilmesine karşı çıktık ama parlamentoya geldiğinde cumhurbaşkanlığı makamına göstermemiz gereken saygısı gösterdik. Ama aynı saygıyı onun bütün yurttaşlara göstermesi lazım.

Köşe yazılarında AK Parti seçmenine uyarılar içerikli yazılarda bir koalisyondan, eğer kararsız seçmen sandığa gitmezse 8 Haziran sabahına koalisyonla uyanabiliriz deniyor. Siz koalisyon fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Koalisyon fikrine sıcak bakmıyorum. İçinde bulunduğumuz şartlar Cumhuriyet Halk Partisi iktidarını zorunlu kılıyor. Koalisyonlar Türkiye'nin sorununu çözmez. Türkiye'nin sorununu çözecek olan siyasal iktidarın ufku olması lazım. Tek başına iktidar olanlar ceplerini değil vatandaşın cebini düşünmesi lazım. İsraf konusunda kendisine haklılık kazanmak için diyaneti kullanıyorlar. Diyanet İşleri Başkanı'yla Papa’yı kıyasladılar. Eğer israf nedir örnek vereceksen sevgili Peygamberimizi örnek vermen lazım.

Olursa bir koalisyon ortamı oluşursa oluşacak koalisyon 4 yıl götürmeli midir yoksa erken seçim söz konusu olur mu?

Sağlıklı demokrasilerde koalisyonlar da olabilir. Ama bugün Türkiye'nin yaşadığı ciddi bir sorun var hem içeride hem dışarıda. Türkiye'nin yeniden rehabilite edilmesi lazım. Ufku geniş olan, hem bugünü hem geleceği sağlıklı olan bir yönetime ihtiyacı var. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına ihtiyacı var bu ülkenin. Bizim dışımızda hiçbir siyasal parti bizim gösterdiğimiz net tutarlılığı göstermiş değil. Bizim ortaya koyduğumuz projelerin hiçbirisine iktidar dahil hiçbir parti yanlıştır demiyor. Sadece nasıl yapacaksınız diyorlar. Nasıl yapacağımızı biz çok iyi biliyoruz.

AK Parti ile bir koalisyon yapar mısınız?

İsrafı ve yolsuzluğu kendisine şiar edinmiş bir parti ile nasıl koalisyon yapacaksınız? Birisi yarın bana dönüp sen seçim meydanlarına kul hakkı yiyene karşıyız diyordun sen nasıl oldu bunlarla bir araya geldin dediklerinde ne diyeceğim? Yolsuzluk diz boyu, yolsuzlukları önlemek yerine dosyaları kapattılar. Yolsuzluk yapanlarla nasıl bir araya geleceğiz. Vatandaşıma açık ve net çağrıda bulunuyorum ben, bu ülkede yoksulluğun, yolsuzluğun bitmesini istiyor musun? Siyasi iktidar diğer partilere hesap versin istiyor musun? Herkesin karnının doyduğu bir düzeni istiyor musun? O zaman 4 yıl yetki ver nasıl yönetilir hem sen gör hem bütün dünya görsün. Ben halktan birisiyim. Aristokrat bir aileden gelmedim ben. 7 çocuklu bir aileden geliyorum. Rahmetli annem okuma yazma bilmezdi. 7 kardeşten üniversiteye giden sadece bendim. Devletin sınavlarına girdim en zor sınavları başardım, önemli mevkilerde görev yaptım. Ama hiçbir zaman asla kim kalkıp Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk yaptı diyemedi. Devleti aynı anlayışla yönetmek istiyoruz.

Çok konuşulan sandık güvenliği konusunda alacağınız önlemler, yaklaşımınız nedir? Siz en son sandığın üzerine oturun dediniz.

O konuda çok güzel çalışmalar yapıyoruz. AKP iktidardan gitmemek için her yolu deneyecektir. Elektrikleri söndürecektir, kediler trafoya girdi diyecektir her şeyi yapacaktır. Valileri, kaymakamları, öğretmenleri ayarlayacaktır. O nedenle en kesin yöntemi söyledim. Elektrikler mi kesildi hemen bizim sandık görevlisi sandığın üstüne oturacaktır elektrikler gelinceye kadar. Birleştirme tutanaklarını kontrol edecektir, asla sandıktan ayrılmayacaktır. Sivil toplum bu konuda güzel çabalar harcıyor onlarla birlikte çalışıyoruz. Bütün siyasal partilerinde aynı şekilde çalışmasını istiyoruz. Aslında sormamız gereken hakim gözetiminde yapılan bir seçimden niye endişe duyuyoruz? Çünkü ülkede hukuk bitti, yargı bitti, demokrasi bitti, liyakat sistemi bitti. İktidardan gitmenin maliyetini çok iyi biliyorlar.

Bir gazete röportajında HDP de her sandığa bir silahlı kişiyi koysun dediniz. Gerçi sonrasında şaka yollu bir ima olduğu belli ama iktidar cenahından eleştiriler geldi.

Normalde bütün siyasi partilerin sandıklara sahip çıkması lazım. Bütün partilerin kendi oylarına sahip çıkması lazım. Bürokrasi devletin değil iktidarın bürokrasisi olduğu için vali devletin değil AKP’nin valisi olduğu için bu kaygı besleniyor.

Sayın Gürsel Tekin’in mekanizma işlemiyor seçim boyasına tekrar geri dönülmeli açıklaması vardı.

Gerekirse dönülebilir. İktidar o güvenliği yok edecek kendine göre her türlü önlemi alıyor. Anket şirketleri bu bağlamda yönlendiriliyor. AKP’nin yüksek oy alacağı söyleniyor, anket şirketleri buna göre kamuoyu oluşturuyor sandıklardan da o sonuçların çıkması için özel çabalar harcanıyor.

Vaatlerinizde kaynak tartışmaları vardı. Seçmeni ikna edebildiniz mi kaynak konusunda?

Bu kadar israfı görünce kaynak yok denmesine kimse inanmıyor artık. Türkiye zengin bir ülkedir. 1 trilyon 800 milyar dolarlık son 12 yılda harcandı. Ne yapıldı? Keban mı yapıldı, Telekom mu yapıldı, Karakaya mı yapıldı, Atatürk Barajı mı yapıldı? Duble yol yapıldı. Bunu her ülke yapıyor. Olağanüstü bir israf. Sayın Arınç çıktı bu kadar büyük israf olmasaydı belki vergilere de ihtiyaç olmazdı. En son Burhan Kuzu çıktı israf mı anam anam anam diye başladı. Biz israfa karşıyız. Devlette israf olmayacak.

Yüzyılın projesi diye tanımladığınız Merkez Türkiye Projesi'ne ilk yorumlarda fikir güzel ama çok anlaşılamadı. Bir şehir oluşturulacak ama nereye, o şehrin içinde tam olarak ne olacak, üretim mi yapılacak, istihdam nasıl olacak?

Biz seçimi iki ana eksen üzerine oturttuk. Kısa vadeli çözümlerimiz 2-3 yıl içinde kendisini tamamlayacak çözümler ve bir de uzun vadeli düşünmemiz lazım. Türkiye'yi bölgenin lideri, dünyanın önemli bir markası yapma idealimiz var. Bunun içinde düşündük ve üç alanda Türkiye'nin üstünlükleri var dedik. Tarım konusunda zenginlik, coğrafi konum ve genç nüfus. Genç nüfus ve üstünlüğü bir araya getirdik ve Merkez Türkiye projesini oluşturduk. Gerçekten de Türkiye'yi ve dünyada önemli bir marka yapacak. Patinaj yapıyoruz gelir artmıyor. 10 bin dolara geldik sıkıştık. Orta teknoloji tuzağı. İleri teknolojiyi kullanamıyoruz. Bir ülkenin başbakanı şu kadar buzdolabı yaptık diye övünemez. Buzdolabı 18.yüzyılın ürünüyle geleceği düşünen bir başbakan övünemez. Merkez Türkiye Projesi'nde Türkiye'yi limanları olmayan denizi olmayan ülkelerin küresel limanı haline getireceğiz. Sadece lojistik üssü değil. 4 buçuk saatlik bir uçuş mesafesinde Türkiye'den 58 ülkeye olaşıyorsunuz. 1 buçuk milyar nüfusa ulaşıyorsunuz. 21.6 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe ulaşıyorsunuz. Türkiye bu üstünlüğünü hiçbir zaman avantaja dönüştürmedi. Biz bunu ürettik. Türkiye 21. yüzyılın lideri olacak. Megakent oluşturacağız. Dünyada buna benzer üç proje daha var. Diğerlerinde çok daha güçlü bir proje bu. Gelişen ve büyüyen ekonomiler var. 90’lı yıllarda bu ekonomiler küresel ticaretten yüzde 23 pay alıyorlardı, küresel gelirden de yüzde 30. Günümüzde bu ekonomiler küresel ticaretten yüzde 42 pay alıyorlar. Küresel gelirden de yüzde 57 pay alıyorlar. Türkiye burada gerilerde. Merkez Türkiye projesi bütün Türkiye'yi kapsıyor ama işin kalbinde mega kent var. O kent özel bir yasa ile kurulacak. Bir kent olmayacak. 82.kent olacak bu kent. Bugün yeri belli değil yerini tek başına siyasetin belirlemesi doğru da değil. Uluslar arası kuruluşların, iş dünyamızın aktörlerinin ve bu konuda çalışan bürokrasinin önemli isimlerinin karar alması lazım. Tek başına şurayı yapacak dersek baştan öldürürüz.

İktidardan gelen eleştiriler var. Lojistik merkezi kurmak istiyor Cumhuriyet Halk Partisi artık bunlar geride kaldı daha çok bölgesel kalkınma daha efektif diyor iktidar partisi.

Bizim projemizi tam kavradıkları düşünmüyorum. İktidar partisi proje üretemez. Bir ekonomik programı da yok zaten. Sayın Kemal Derviş ve arkadaşlarının ortaya koyduğu programı sürdürüyorlar. Ama o program Türkiye'yi krizden çıkarma programıydı. Ufku açık olan geleceği gören bir programları yok. Lojistik üstü değil bu. Bu mega kentte teknoparklar olacak, hafif sanayi olacak, katma değeri yüksek ürünler gönderilecek ve üretilecek. Aynı zamanda bir bilgi kenti olacak. Bütün dünyanın özellikle üreten ve ihracat yapan bütün merkezlerin can damarı olacak. Kafaları da çok karışık ne diyeceklerini tam kestiremediler. İlk açıkladığımızda benim kitabımda vardı bu dedi. Doğru bir merkez sözü geçiyor ama Merkez Türkiye değil. Sadece lojistik dediler ama değil. Megakente Trabzon’u, Samsun’u, İskenderun’u ve Mersin hem karayolu hem demiryolu bağlantılarını yapacağız. Güçlü bir alan olacak bu kent. Megakentte yer kapmak için bütün büyük firmalar kendi içlerinde yarışacaklar.

Şimdi siz diyorsunuz ki 2035 yılı, sayın Cumhurbaşkanı da kim öle kim kala dedi.

Bizim projemizi içlerine sindiremiyorlar 2035’in niçin konduğunun da farkında değil. Proje katma değeri 2017 yılından itibaren doğuruyor. 2035 etap etap büyüyen ve olgunlaşan bir projenin sonudur. O tarihi vermemizin nedeni 2035’ten sonra Türkiye genç nüfus barındıran ülkelerden yaşlılar sınıfına artık geçiyor. 2035’te Türkiye'nin insani gelişmişlikte 69.sıradan 20.sıraya sıçraması lazım. 49 basamak büyümek demek Türkiye'nin ilk 10 içinde daha iyi bir yerde yer alması demek. Siz hiç iktidar kanadından bilgi toplumu lafını duydunuz mu? Onun farkında bile değiller.

Bu seçimde geçtiğimiz seçimlerden farklı olarak ekonomi konuşuyorsunuz. Geçtiğimiz seçimde daha çok laiklik konuşuyordunuz elden gidiyor diyorsunuz. Bu seçimde konuşmadığınız için bu konudaki endişeler geride mi kaldı Cumhuriyet Halk Partisi adına?

Seçim bildirgemizin 4 aşamalı bir vizyon üzerine kurulduğunu söylemiştim. Birinci maddenin demokrasi hukukun üstünlüğü can ve mal güvenliği olduğu söylemiştim. Onun içinde her şey var. Demokrasi çıtasını yükseltmediğiniz sürece hiçbir şey olmaz. Yabancı sermaye de gelmez. Türk özel sektörü de yatırım yapmıyor hızını kesti. Can ve mal endişesi var. Makul bir şüphe ile herhangi bir kişinin malvarlığına el konulabilir, tutuklanabilir, kendisini savunamaz konuma bile getirilebilir. Biz bunu değiştirmeyi garanti ediyoruz. Hatta o kadar garanti ediyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında AB’nin fasıl açmasını beklemeyeceğiz. Birinci sınıf demokraside ne varsa aynısını Türkiye'ye getireceğiz. Bir de vatandaş perişan, 17 milyon yoksulumuz var, 6 milyon 250 bin işsizimiz var, aylığı bin liranın altında olan 8 milyon emeklimiz var. Ağırlığı buraya verdik. Devlet sosyal olursa güçlenir. Biz hem hukuku hem sosyal devleti hem üreten Türkiye'yi hem sürdürebilirli birlikte ele alıyoruz. 2035 hiçbir devletin tarihinde çok ileri bir tarih değil. Devletin ne olduğunu bilmiyorlar, devlet kavramının ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar, hukuk kavramının önemini bilmiyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden bir tartışma yürüyor. Araç tahsisi ve uçak tahsis edilecek mi edilmeyecek mi? Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden böyle bir tartışmanın yürümesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Asla doğru değil. Kendi yolsuzluklarına kendi israflarına Diyanet İşleri Başkanlığı'nı alet etmek istiyorlar. Sayın Görmez’e büyük saygım var değerli bir insandır. Bu tuzağa sakın ola düşmesin. Birilerinin israfına meşruiyet aramanın kaynağı olmasın. Papa’yı örnek gösterdiler.Hayatımda duyduğum en saçma şeylerden birisi. Papa’yı örnek göstereceğin niçin sevgili Peygamberimizi, onun mütevazi hayatını neden örnek göstermiyorsun? Onun dürüstlüğünü onun dünyaya bakışını neden örnek göstermiyorsun? Bunlar işte ancak böyledirler. Dini siyasete alet etmekte işin dozunu o kadar kaçırdılar ki Papa’yı örnek göstermeye başladılar. Sevgili peygamberimiz kul hakkı en büyük günahtır diyor. Yolsuzluklar bu kadar israf haram değil mi? Mercedes yetmez uçak vereceğiz. Uzay aracı da tahsis edin. Kişinin iradesi dışında, sayın Mehmet Görmez lütfen bana bir araç tahsis edin deseydi onu anlayışla karşılardım. Onun iradesinin dışında zorla ben sana Mercedes vereceğim, benim israfıma meşruiyet kazandıracağım. Din bu kadar istismar edilebilir mi?

Diyanet İşlerine Bakışınız nasıl? HDP kaldıralım diyor, sayın Cumhurbaşkanı bunlar Diyanet İşlerini kaldırmak istiyorlar diyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kuran parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Dinimizi topluma öğretecek olan, sevgiyi, barışı öğretecek olan bir kurumdur. Bu kurumun leke kabul etmeyecek bir kurum olduğunu hepimizin kabul etmesi, lazım. O nedenle bu kurumla ilgili söylemlerimizde hepimizin dikkatli bir üslup kullanması lazım. Siyasete malzeme etmemeye izin vermemeliyiz. Onlar toplumun kendi bölgelerindeki kanat önderleridir. Onların sorumlulukları vardır.

Türkiye'deki Suriyelilerin bölgede barış tahsis edildikten sonra ülkelerine gönderileceğini söylüyorsunuz. Ama şu anda Suriye'deki durum dünden daha kötü. Ülkenin yarısını IŞİD ele geçirmiş durumda. Eğer siz iktidar olursanız şu andaki Suriye'ye dair politikanız ne olacak?

Sadece Suriye değil bütün dış politikamızı değiştireceğiz. Ana eksenimiz barış olacak. Türkiye üzerinden cihatçı gruplara silah gitmesin, eleman gitmesine izin vermeyeceğiz. Bir baka ülkenin içişlerine doğrudan asla müdahale etmeyeceğiz. Komşuda yangın istemiyoruz. Yangının sönmesi için Rusya, İran önemli aktörlerdendir, Amerika birisidir, AB birisidir bu aktörlerden. Türkiye'de bir uluslararası Suriye konferansı toplayabilirsiniz. Suriye'deki tarafları da davet edebilirsiniz. Mezhep endeksli dış politika olmaz. Eğer böyle bir politika güderseniz yanlış yaparsınız. Burada ölen insanlar Müslüman değil mi? İnsanlar öldürülüyor Müslümanlık adına. Bizim öğrendiğimiz Müslümanlıkta böyle bir şey yok. Her inanca saygılıyız. Neden dış politikayı mezhep endeksli götürüyorsunuz. Akan kanın sorumlusu bugünkü hükümettir. Bütün dünya biliyor bunu. Biz Ortadoğu'da barışı sağlamaya karalıyız. Mısır'la neden kavga ediyoruz? Mısır halkını neden düşman ilan ettik? Libya bizim büyükelçimiz yok. Bütün dış politikamız tam bir felakete dönüştü.

Ortadoğu'da barışı sağlamak uzun soluklu bir süreç olacak. Peki Suriye'de barış sağlanan kadar Türkiye'deki Suriyeliler için bir politikanız var mı?

Önceliğimiz süratle barışı sağlamak ve kardeşlerimizi geri göndermek. Burada zaten yaşıyorlar. Kamplarda yaşayanlar var, durumu iyi oluş işyeri açanlar var ve sokaklarda dilenenler var. Gaziantep'e, Hatay'a gidin vatandaşı dinleyin. İnsani koşulları sağlayacağız onlara. Ama onların süratle kendi memleketlerine gitmeleri gerekiyor. Bir tampon bölge oluşturulabilirse o zaman tabi bakılır buna ve yeni bir politika elbette izlenebilir. Suriyelilerin yer altı örgütlerinin parçası olması Türkiye için çok büyük bir tehlikedir. Hükümetin bunun önlemini bugünden alması lazım. Ama nerede kaç Suriyeli yaşıyor kimsenin haberi yok. Bir ilimizde sayın valiye sordum kaç Suriyeli var diye bilmiyoruz dedi. Ahlak dışı davranışlar o kadar yaygınlaşmış ki vatandaş rahatsız bundan.

Paralel yapıyla mücadele konusu kırmızı kitaba da girdi. Ciddi bir çalışma var. Siz iktidar olursanız eğer paralel yapıyla mücadele başlığına nasıl yaklaşacaksınız?

Biz devlette paralel bir yapı asla istemeyiz. Burada sorulması gereken soru; dönemin başbakanı dedi ki siz ene istediniz de biz vermedik. Bugüne kadar sizden neler istediler ve siz neleri verdiniz? Bu sorunun yanıtı alınmış değil. 17 Aralık 25 Aralık büyük yolsuzluk olayından sonra başladı. Ondan önce niye kavga yoktu. O yolsuzluklarda sıradan mıydı? Bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna hep birlikte tanık olduk. Hukuku allak bullak ettiler dosyaları kapattılar. O dosyalar kapanmaz. Kul hakkı yiyenin gün gelir hesabı sorulur.

İktidar partisinin isimleri sık sık partimizi yasadışı sol bir örgütle ilişkili gösteriyorlar. Buna da gerekçe olarak sizin Hatay birinci sıra milletvekili adayınız var.

Hatay birinci sıra adayımız öğretmendi sen hükümet değil misin yasadışı örgütlerle ilişkisi var gözaltına al tutukla. Bir başbakan söylediği sözün ne anlama geldiğini bilmeli. Bunlara bana söylediklerine herhalde mizah dergilerine konu olur dedim. DHKP-C ile bizim ne ilgimiz var. Ben bunlara gülüp geçiyorum. Bir kişi vesayet altındaysa ne söylediğini bilemez. Bir başbakan iradesini açık ve net olarak ortaya koymalı. İradesi olmayan bir kişi bu tür saçma sapan şeyler söyler.

Sizin yıllar önce SSK genel müdürüyken katıldığınız bir televizyon programı çok konu oluyor. Dinlediğiniz keşke katılmasaydım diyor musunuz o programa?

Hayır asla. Sayın Davutoğlu'na çağrım dönemin başbakanına da aynı çağrıyı yaptım gelin SSK ile ilgili siz bana sorun ben hepsine cevap vereyim. Niye gelmiyorlar? Hangi gerekçe ile iftira atıyorlar? Benim SSK genel müdürlüğünde neler yaptığımı tüm dünya biliyor. İftira atmaktan hoşlanıyorlar. Sizin programınızda söz veriyorum ben hiçbir soru sormayacağım sadece onlar bana soru sorsunlar ve ben cevap vereceğim.

1+8+4'lük bir eğitim sistemi öngörüyorsunuz. İktidar partisi bu eğitim sisteminin imam hatipleri kapatmak anlamına geldiğini söylüyor. Kapatacak mısınız?

Hayır onlar kendi kendilerine paranoya kuruyorlar. İmam hatip okullarını kuran biziz. Ben her imamın her hatibin çok iyi eğitim almasını isterim. İki yabancı dil bilmesini isterim, felsefe okumasını isterim, toplumu daha iyi aydınlatmasını isterim. Eğitimden niye korkacağız. Var olan eğitim istemi Türkiye'yi geriye götürüyor. Kapatılmayacak ama kimin nasıl eğitim alacağına bu işlin uzmanları öğretmenler karar verecektir. Ben kalkıp hasta tedavi etmeye kalkamam doktor değilim. Cumhuriyet Halk Partisi bir iktidar partisiymiş gibi Finlandiya'da eğitim konusunda reform yapan ve ekonomide ciddi bir sıçrama yapan kişinin yetkiliyi Türkiye'ye davet ettik. Temel olarak Finlandiya geriye gidiyordu bütün Avrupa ilerlerken. Araştırdık temel neden eğitim. Eğitimi sile yeniden düzenledik şimdi Finlandiya kişi başına geliri en yüksek ülkelerden birisi. Biz bunu getirdik. Hükümetin haberi bile yoktur. Elbette herkes inancını dinini öğrenmeli. Her kişinin kendi inancı vardır, bunu öğrenmek ister, derinlemesine öğrenmek ister bütün bu imkanları sağlayacağız. Hiç kimsenin yaşam tarzına da müdahale etmeyeceğiz. İnanç siyasete bulaşmadığı sürece bizim açımızdan saygı görmesi gerekir.

Sayın başbakan kitap okuma özürlü demişti. Piketty'nin (Thomas Piketty) kitabını okuyordunuz. Arkadaşlarının çizdiği yeri çok vaktim yok oraları okuyorum demiştiniz. Öyle okunur mu kitap okuma özürlü dedi sayın başbakan.

Bir akademisyen kimliği olan birisine ben yakıştıramadım bu dili. Ben ondan daha fazla kitap okudum. Benim kütüphanem onun kütüphanesinden daha zengindir. Çocukluğumdan beri kitap okumayı severim. Piketi'nin kitabı kalın bir kitap. Önce özetini okudum daha Türkiye'de yayınlanmadan önce. Özellikle ana tema olarak işlediği gelir ve büyüme arasındaki dengeyi anlatan o bölümleri arkadaşlarım bu bölümlerin okunması uygun olur deyince de o bölümleri okudum. Tony Blair'in bir kitabı var o da çok kalın bir kitap başladım ama yarım kaldı. Kim bilir onun için ne söyleyecek. Ama kitabı okutmalıyız, sevdirmeliyiz, kitap fiyatını ucuzlatmalıyız.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…