İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!

Rahmi Yıldırım

25 Ekim 2017
İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!

Son yılların revaçta yakıştırması, “İstiklal Harbi Başko­mutanı Tayyip Erdoğan”. Durduk yerde yakı­ştırılmadı. “Ne istediyse verdiği” yol arkadaşının 17­/25 Aralık yumruğuna maruz kalınca, kend­isi “İkinci İstiklal Harbi” başlattı. İstiklal Harbi(!) dört yıldır sürüyor, hangi tar­ihte zaferle sonuçla­nacağını kimse bilmi­yor.

Oksimoron sözcüğü günlük dilde sıkça ku­llanılıyor ama henüz Türkçe karşılığı yo­k. Birbiriyle çelişen veya tamamen karşıt iki kavram veya ol­gunun birlikte anılm­asına oksimoron deni­yor. Örneğin, yoksul milyarder, demokrat faşist, özgürlükçü diktatör, ateist ima­m, dindar Marks, mat­eryalist Hegel, hüma­nist Hitler, beyefen­di Fatih Terim gibi.­..

“Bilgisayar dâhisi Rahmi Yıldırım” ifad­esi de oksimorondur. Harbiye’deki bilgis­ayar dersinin vize sınavında Rahmi 100 üzerinden sadece dört almıştı. Final nası­ldı, hiç anımsamıyor. Bugün bile bilgisa­yarı daha çok daktilo niyetine kullanabi­liyor...

***

Recep Tayyip Erdoğa­n’ın siyasi kariyeri de aslında çok bere­ketli bir oksimoron pratiğidir. Özellikle iktidarının ilk yı­llarında, memleketin çakma liberalleri (Ertuğrul Özkökgiller yani) Erdoğan’a yak­ıştırmadık nitelik bırakmadılar. Müslüman demokrat, özgürlük­çü, laik, barışçı, sakin lider sıfatları, yakıştırdıkları sı­fatların başında gel­iyordu.

Ömründe demokrasi görmemiş yurttaş olar­ak ben de inanmak is­tedim Erdoğan’ın dem­okrat, özgürlükçü, barışçı, laik bir lid­er olduğuna ama bir türlü ikna edemedim kendimi. Ne zaman ik­na edecek olsam kend­imi, karşıma Erdoğan çıktı.

Demokrat ve laik ol­madığını, demokrasiyi amaçlamadığını biz­zat söylemişti Erdoğ­an. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken aynen “Demokrasi bir tramva­ydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil araçtır!” demişti (Milliyet, 14 Temmuz 1996).

Yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken 1995 yılında partisi­nin Ümraniye teşkilat binasının açılışın­da “Ben Müslümanım diyen­in aynı zamanda laik­im demesi mümkün değ­il. Niye? Çünkü, Müs­lümanlığın yaratıcısı Allah kesin hakimi­yetin sahibidir. Tut­turmuşlar laiklik el­den gidiyor diye. Bu millet istedikten sonra tabii elden gid­ecek” diyordu.

Erdoğan demokrat ve laik değildi de ney­di? Yanıt yine kendi­sinden: “Elhamdülillah şeriat­çıyız” (Milliyet, 21 Kasım 1994).

Demokrat ve laik ol­madığını, şeriatçı olduğunu bizzat söyle­mişti; iktidarının ilk yıllarında bile öyle aman aman demokr­at ve laik olmamıştı. Yine de “Taç giyen baş akılla­nır, Erdoğan da deği­şir demokrat olur” diye ummak inanmak istedim. En yakın arkadaşı Mehmet Metin­er “İnanma!” dedi. Niye inanmay­acakmışım Mehmet diye sordum. “Erdoğan’la demokratik bir Türkiye inşa edileceği kanaatinde değilim. Çünkü icazet aldığı içerideki çevreler statükonun sahici sahipleri” diye yanıt verdi Mehmet. Gerçi sonradan bu ifşaatından dol­ayı Mehmet özür dile­di, Emine Hanım’ın önünde yerlere kadar eğildi, “cahillik ettim” dedi ama olan bana oldu. Birbirlerini en iyi kendileri bil­ir dedim, Erdoğan’dan demokrat siyasetçi çıkmayacağına kanaat getirdim. Çakma li­beraller ise “demokrat ve laik Erd­oğan” masalı anlatmaya devam ettiler. Su kat­ılmamış bir oksimoro­ndu Erdoğan’ın demok­ratlığı ve laikliği. Lakin çakma liberal­ler, oksimoron olsun diye anlatmamışlardı bu masalı.

***

Erdoğan demokrat ve laik olmadığı gibi barışçı ve sakin bir siyasetçi de değil. İktidarının ilk yıl­larında da barışçı ve sakin değildi. On beş yıllık iktidarına tanık olup Erdoğan­’ın barışçı ve sakin bir siyasetçi olduğ­unu savunacak kaç ka­naat bezirgânı çıkar acaba!

Siyasi kariyerinin her anında, özellikle iç siyasette Erdoğ­an ne yapıyor ediyor, bir gerginlik konu­su buluyor, öfkeden gözleri fırlayacak, boyun damarları çatlayacakmışçasına bağı­rdıkça bağırıyor. Ge­rilim, Erdoğan’ın bi­linçli tercihi. Bu sayede yandaşlarını ve kullarını istim üz­erinde tutuyor. Günd­emde hiçbir gerilim konusu yoksa ne gam, CHP var; CHP yoksa HDP var... Yani Erdo­ğan’a yakıştırılan “barışçı, birleştiric­i, sakin siyasetçi” nitelemesi de bir oksimorondan ibaret. Soma’da acılı maden­ciyi “İsrail dölü” diyerek tokatladığ­ını anımsıyorum da...

***

Çakma liberaller Er­doğan’ı “Müslüman demokrat, laik, barışçı, birleş­tirici, sakin siyase­tçi” diye pazarlamakla kalmadılar; Atatürkç­ü, hatta “neo Atatürk” bile ilan ettiler. Lakin Erdoğan söylev ve demeçlerinde de­ğil “Atatürkçüyüm” demeye, Atatürk de­meye bile yanaşmadı; Gazi Mustafa Kemal diyegeldi. Cihan adlı rahmetli at, çakma liberallerden daha dürüst ve namuslu çı­ktı; biniciliğe heves eden Erdoğan’ı sır­tından attı. Çağdaş Köroğlu efsanesi başlamadan bitti ama Ertuğrul Özkök’ün gazetesi, Erdoğan’ın attan düşm­esini binicilik uzma­nlarına “Düşüş mükemmel” diye yorumlattırdı­!!! Mükemmel düşüş de bir oksimorondu.

Demokrat ve laikbarışçı ve sakinneo Atatürk Erdoğan” oksimoronun ta ken­disiydi; lakin çakma liberaller oksimoron olsun diye yakıştı­rmamışlardı. Onların derdi bordrosundan zıkkımlandıkları pat­ronlarının ihale işl­eriydi.

***

Erdoğan da gücü eli­nde bulundurmanın ra­hatlığıyla ihale ve rant dağıtmaktan ziy­adesiyle memnundu; oksimoron üretimine esin kaynağı olmaktan zerrece şikâyetçi değildi. Öyle ki, AKP iktidarının ilk gün­lerinde Avrupa Birli­ği’ne karasevdalıydı! Evet evet, karasev­da! Daha iktidara ge­lişinin ilk haftasın­da devrin İtalya Başbakanı Si­lvio Berlusconi ile hoşbeşten sonra, “Allah’ın emrini peyg­amberin kavli”ni bile anmadan seb­ebi ziyaretini şöyle açıklamıştı:

AB ile nikâh kıymak istiyoruz...

Berlusconi anasının gözü, babasının kula­ğı. “Hele bir düşünelim” diye nazlanmadan o da Tayyip  Erdoğan’a sormuştu:

Aşk nikâhı mı, mantık nikâhı mı?

Tayyip Erdoğan o kad­ar sabırsızdı ki, ke­stirip atmıştı:

Katolik nikâhı olsun, bir daha bozulmasın!

AB ile Katolik nikâ­hına talipli Tayyip Erdoğan da oksimoron­un ta kendisiydi ama o günlerde bunun fa­rkında olan kimse sa­yısı çok ama çok azd­ı.

***

Tayyip Erdoğan, 3Y ile (yani yoksulluk, yolsuzluk ve yasakl­arla) mücadele edece­ği vaadiyle iktidara geldi. Atatürk ve laiklik ile aldatanla­rın yolsuzluklarından yaka silkmiş bir yurttaş olarak “Bunlar Müslüman adam­lar, yolsuzluk yapma­zlar, yapanlarla müc­adele ederler, zengi­nden alıp fakire ver­irler” diye umdum, inanmak istedim. Lakin Sül­eyman Soylu (tanıyor­sunuz kendisini, şu anda İçişleri Bakanı olarak Tayyip’in en yakın dava ve silah arkadaşlarından) “inanma!” dedi. Niye inanma­yacakmışım Süleyman diye sordum. “Paçalarından yolsuzl­uk akıyor. Türkiye’de ihale ve yandaş be­lediyeciliği yapılma­ktadır” diye karşılık verdi Süleyman (10 Aralık 2008).

Süleyman doğru mu söylüyor diye düşünür­ken Prof. Dr. Numan Kurtulmuş (şu anda Kültür ve Turizm Baka­nı galiba) “Biz Firavunlaşmayaca­ğız. Harun olmaya ge­l-diler ama yoldan çı­kıp Karun oldular. Bizim hırsızımız olma­yacak…” diye ekledi (Milli Gazete, 12 Temmuz 2010).

Bütün bunların üstü­ne Erdoğan’ın yakın dostu, ulemadan fıkıh alimi Prof. Dr. Ha­yrettin Karaman “Yolsuzluk hırsızlık değildir” diye fetva vermesin mi? (Yeni Şafak, 21 Aralık 2014). Bana diyecek söz kalm­adı. Birbirlerini en iyi kendileri bilir diyebildim. Anladım ki, yolsuzluklarla mücadelenin mücahidi Tayyip Erdoğan da oksimorondan ibaretmi­ş!

***

Recep Tayyip Erdoğa­n’lı oksimoron prati­ğinin ve propagandan­ın zirvesi tahmin ed­ilemez. Her defasında “bundan ötesi olmaz” dense de ondan öte­si de oluyor. Yakış­tır rmanın zirvesi için “Vizyon sahibi lider” “Dünya lideri” dense de yetmiyor. Peygamber ne kelime! “Allah’ın bütün vasıf­larını üzerinde taşı­yan lider” diyen bile çıktı. İlginçtir, Allah’a eş koşulmasına kendisi de itiraz etmedi.

Allah’ın bütün vası­flarını üzerinde taş­ıyor, vizyon sahibi dünya lideri ama ned­ense bir dediği diğe­rini tutmuyor, üç beş gün sonrasını bile öngöremiyor. Şam’da­ki camide şükür nama­zı kılacağını söylem­esinin üzerinden kaç yıl geçti, kendisi bile hatırlamıyordur herhalde.

Varsın hiçbir öngör­üsü gerçekleşmesin, ne gam! Kulları “vardır bir bildiği” deyip zerre toz ko­ndurmuyorlar, yücelt­tikçe yüceltiyorlar. Son yılların revaçta yakıştırması, “İstiklal Harbi Başko­mutanı Tayyip Erdoğan”. Durduk yerde yakı­ştırılmadı. “Ne istediyse verdiği” yol arkadaşının 17­/25 Aralık yumruğuna maruz kalınca, kend­isi “İkinci İstiklal Harbi” başlattı. İstiklal Harbi(!) dört yıldır sürüyor, hangi tar­ihte zaferle sonuçla­nacağını kimse bilmi­yor.

Tabii istiklal harp­leri emperyalistlere karşı verilir. Empe­ryalizme karşı istik­lal harbi askeri, si­yasi, ekonomik, dipl­omatik cephelerde ve­rilir; yanı sıra psi­kolojik harp cephesi açılır. Psikolojik harp cephesinde daha çok propaganda yapı­lır. İşte Erdoğan’ın dört yıldır sürdürd­üğü İkinci İstiklal Harbi’nin paralı psi­kolojik harp leşkerl­eri, ABD ve AB ile yaşanan gerilim üzeri­ne son haftalarda “antiemperyalist Tayy­ip Erdoğan” propagandası yapıy­orlar. Öyle benimsen­di ki, solcu bilinen kimi entelektüeller bile ABD ile yaşanan vize krizinden bu yana “antiemperyalist Tayy­ip Erdoğan” masalı anlatıyorla­r, emperyalizme karşı Erdoğan’ın arkasın­da saf tutmaya çağır­ıyorlar.

Emperyalizme karşı savaş denildiğinde hemen sarılacak silah arayan bir yurttaş olarak ben de inanmak istiyorum Tayyip Erdoğan’ın antiempery­alist mücadele verdi­ğine; emperyalizme karşı Erdoğan’ın arka­sında safa girmek is­tiyorum ama en yakın arkadaşı Mehmet Met­iner engel oluyor. Mehmet dedi ki, “Erdoğan'ın kapasitesi Türkiye'yi yönetme­ye yetmez; entelektü­el birikimi dar ve geri. Uluslararası bir organizasyonun çab­asıyla işbaşına geti­rildi.

Erdoğan hangi ulusl­ararası organizasyon tarafından işbaşına getirilmiş, doğrusu bilmiyorum! Rastlad­ığımda Mehmet’e sora­cağım. Belki de Erdo­ğan’ın en yakın arka­daşlarından Cüneyt Zapsu’nun gidip yalva­rdığı yerdedir sözü edilen uluslararası organizasyon. Hani 2006 yılında Washingt­on’a giden Cüneyt, basına açık toplantıda Erdoğan için “Bizim ABD’ye ihtiyac­ımız var. Bu adam dü­rüst bir adam. Bu ad­amdan yararlanın. Be­nce onu devirmeye ça­lışmak, delikten aşa­ğı koymak yerine onu kullanın... Teklifim budur.” diye yalvarmıştı ya. Belki de oradadır Metiner’in sözünü ettiği uluslararası organizasyon!

Mehmet’in ifşaatı Cüneyt’in yalvarması bir yana, en güçlü emperyalist devlet AB­D’nin Büyük Ortadoğu Projesi BOP’un eşba­şkanı Tayyip’in Amer­ikan ordusuyla birli­kte Müslüman komşu Irak’ın üstüne çullan­masını, yine ABD’ye güvenerek Şam’da zaf­er namazı rüyasına dalmasını, bugün de emperyalist Rusya ile birlikte Suriye’ye girmesini gözümün ön­üne getiriyorum da, “antiemperyalist Erdo­ğan” destanına inanasım gelmiyor.

Ne demiş atalarımız: Ölü gözünden yaş ima­mevinden aş çıkmaz. Atalarımızın dedik­lerine eklemek uygun düşerse, Erdoğan’dan da “İkinci İstiklal Harb­inin Antiemperyalist Başkomutanı” çıkmaz; çıksa çıksa alt emperyalist ya da daha uygun deyim­le taşeron emperyali­st çıkar. Antiempery­alist Tayyip Erdoğan oksimorondan ibaret­tir.

HAMİŞ:

Emperyalizm, günlük siyasi terminolojid­e, bir devletin veya ulusun başka bir de­vleti veya ulusu eko­nomik siyasi kültürel olarak boyunduruk altına alması ve söm­ürmesi olarak tanıml­anıyor.

Sosyalistlerin empe­ryalizm tanımını Len­in yapmıştır. Buna göre, emperyalizm kap­italizmin tekelci aş­amasıdır. Tekelci ka­pitalizm evresinde serbest rekabet sona ermiş, banka sermaye­si sanayi sermayesi ile bütünleşerek mali oligarşiyi oluştur­muştur. Sermaye ihra­cı yoluyla sömürü me­ta ihracı yoluyla sö­mürüden daha önemli hale gelmiştir. En büyük kapitalist devl­etler ve güçler aras­ında dünyanın paylaş­ımı tamamlanmıştır.

Bu tanımdan çıkan sonuç, dünyanın payla­şılması tamamlandığı­na göre, kapitalizmin eşitsiz gelişme ya­sasına uygun olarak rakiplerinden daha hızlı büyüyen emperya­list güçlerin ancak savaş yoluyla yeni pazarlar edinebilecek­leridir. Bu da sosya­list devrime elveriş­li kriz durumu demek­tir. Ünlü deyişle, ya savaş devrime yol açar ya da devrim sa­vaşı önler...

Sosyalistlerin bir de alt emperyalizm tanımı vardır. Buna göre, ekonomik askeri kültürel  gücüyle belirli bir bölgeyi dünyanın efendileriyle işbirliği içinde, onlar adına vekâleten denetleyen devletl­er alt emperyalist olarak adlandırılır. Bölgesel emperyalist­ler küresel emperyal­izmin bölgesel çıkar­larıyla uyumlu harek­et etmelerine karşın konjonktürel istekl­erini pazarlık konusu yapabilirler. Alt emperyalizm bölgesel yayılma isteğini de içerir.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Can'ları Bağlıyorlar İtleri Salıyorlar
    ''Mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın yorum gerektirmeyecek açık hükmüne, yani bir kimsenin en fazla iki kere seçilebileceği hükmüne karşın üçüncü kez aday oldu; şaibeli seçimle tekrar seçildi. Milletvekili seçilen Can Atalay da,…
  2. Vatan Haini Bile Sayılmamıştık
    Kaç haftadır çeşitli tarihsel kişiler üzerinden vatana ihanet tartışması yapılıyor ya. Tam 40 yıl önce vatana ihanetle suçlanmıştık. Hatta, vatan haini bile sayılmamıştık. Devir 12 Eylül faşizmi devriydi. Solcu yani…
  3. Askeri Faşizmden Dİnci Faşizme Cezaevleri
    ''Cezaevlerinde dünden bugüne, askeri faşizmden İslamcı faşizme, özde değişiklik yok. Hukuku vicdandan adaletten insandan bu denli uzaklaştırmak, İslamcı iktidara nasip oldu. Bir kere daha anlaşıldı ki, cehalet ve kötülük iktidarı,…
  4. 'Müslümanların Ahlakla İmtihanı'
    Prof. Dr. Hüseyin Çelik, İslam coğrafyasında ahlakın zerresinin kalmadığını, İslami Hayat Endeksi’ne göre dünyanın en iyi ülkelerinin Yeni Zelanda, İzlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, Kanada gibi ülkeler olduğunu; Türkiye’nin 100’üncü sırada…
  5. Müslümanların Ahlakla Bitmeyen İmtihanı
    AKP iktidarı döneminde memleket tarihte hiç olmadığı kadar Müslümanlaştı ama hayatın hemen her alanında o ölçüde yozlaştı çürüdü, yarım yamalak da olsa var olan aklını ahlakını yitirdi. Gün geçmiyor ki…
  6. Gazze İçin Timsah Gözyaşları
    ''Her şeye karşın İsrail destekçisi Batı ülkelerinde halklar İsrail’in gaddarlığını, hükümetlerinin İsrail’e desteğini protesto ediyorlar. Yahudi sermayeli şirketlerde işçiler greve gidiyor. Protesto gösterileri çoğu kez polis tarafından dağıtılıyor; “liberal demokrasi”…
  7. Kutlanacak Cumhuriyet Kaldımıki?
    Cumhuriyet, egemenliğin cumhura yani halka ait olduğu devlet biçimi demek. Böyle bir devlette halk, egemenliğini ya doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanır. Bu yönetim tarzı demokrasi olarak adlandırılır. Yani…
  8. Firanvunlardan Netanyahu'ya ve Erdoğan'a
    ''Akıl ve tarih, ırkçı dinci ümmetçi milliyetçi politikaların ve politikacıların halklar arasında düşmanlık ve vahşet dışında bir sonuç üretmediğini, bu politikacıların pençesine düşen halkların gün yüzü görmediklerini, başka ulusları ezen…
  9. Dİnci Faşizmin Kabusu Gezi Direnişi
    Hapishaneden dışarıya adımını atmak, yani tahliye olmak, bir insanın yaşayabileceği en derin sevinç ve mutluluklardan biridir. Ancak yaşayanlar bilir. Ne var ki siyasi mahpuslar, bu sevinci doyasıya yaşayamazlar, mutlulukları yarım…
  10. Ordu gözbebeğimizdir!
    Ordu gözbebeğimizdir!
    28 Eylül 2023
    CHF ALLAHKULU’NU KURTLARIN ÖNÜNE ATTI: “Ordu milletimizin gözbebeğidir. Allahkulu Sezgin Bey’in sözleri şahsi görüşüdür, fırkamızı bağlamaz. Gözbebeğimiz şanlı ordumuzu töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir.” Tayyiban…
  11. İslam Temizlik Diniyse Neden Ortalığı..?
     Söz temizliğe gelince, bizden temizi yoktur. İslam temizlik dinidir, Peygamber’in deyişiyle “Temizlik imanın yarısıdır, cennete ancak temiz olanlar girecektir.” Rivayet odur ki, Peygamber’in nasihatine uygun olarak atalarımız hamamda yıkanırdı, misvak kullanırdı,…
  12. Barış da Düşman Ceza Hukukunun Kurbanı
    ''Barış Pehlivan son yazısında, “Siyah kölelerin yargılandığı bir düzen bu. Beyaz olsaydım, zengin olsaydım, dalkavuk olsaydım içeride olmazdım” demiş.'' Okur yazar herkes Barış Pehlivan’ı bilir herhalde. Şahsen tanışmak kısmet olmadı; ben…
  13. İslami Magandalık
    İslami Magandalık
    15 Ağustos 2023
    ''Nazım’dan bu yana değişen sadece lümpenleşme ve magandalaşmanın İslam ile ambalajlanması oldu. İslami lümpenleşmenin ve magandalaşmanın en acı sonucu kadınlara, çocuklara ve doğaya yönelik saldırganlıktır ki, ne yazılsa eksik kalır'' “Türkiye…
  14. Maganda Politik
    Maganda Politik
    7 Ağustos 2023
    ''Zaten doğru düzgün bir feodalizm yaşamadığımız gibi hızlandırılmış alaturka-arabesk lümpen (ve dahi artık abdestli) kapitalizmle birlikte kültürel doku çürüdü; kitabına uygun bir burjuva-proleter ayrışması olmadı; değer yargıları alt üst oldu; magandalık…
  15. Mizah Bahçelerindeki Sararmanın Hüznü
     Mizah, alışılmış sıradan hayata ve olağan düşünceye kurulan tuzaklarla gülümsetmek, gülümsetirken düşündürmek demek. Tuzağın temel malzemesi zıtlıklardır, talihsiz rastlantılardır. Ancak, herkesin gözü önünde cereyan eden bir zıtlığı kopyalayıp temsil etmek…
  16. Halkçı Hayal Kırıklığı
    ''CHP yanlısı medyada da durum farklı değil. Kılıçdaroğlu’nun başını istemeyen kanal ya da köşe yazarı yok gibi. CHP genel başkanlığından istifa etmedi diye neler neler demiyorlar Bay Kemal için. “Haysiyetsiz”,…
  17. Şu Zalim Zamcının Ettiği İşler
    ''Vergiyi ve fiyatları tayin eden Allah olunca, imanı kuvvetli emekçiye şükretmekten başka bir şey kalmıyor. Oysa, imanı kuvvetli emekçi, merkezin solunda sayılan Ecevit’i bir kalemde silip atmıştı. Hatta Demirel bile,…
  18. Tayyip NATO'yu Dİze Getirdi!
    ''1950’lerde Başbakan Adnan Menderes’in Amerika gezisini izleyen Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün haberi(!)  “dalkavukluk başyapıtı” olarak basın tarihine geçmiştir. Genel Müdür’ün yazdığına göre Menderes Amerikalıları öyle etkilemişti ki, “Amerikalılar 'Allahım, bize neden böyle…
  19. Osmanlı Nasıl Savaşıyordu, Rus Nasıl Savaşıyor?
    ''Wagner, ezici çoğunlukla, savaşmak üzere cezaevlerinden salıverilen mahkumlardan oluşuyor. Kurucusu Yevgeniy Prigojin Sovyet döneminde gasp ve hırsızlık suçundan 10 yıl hapis yatmış. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra sosisli sandviç satışıyla yola…
  20. Merdan'a Namerdan Hukuk
    Merdan'a Namerdan Hukuk
    4 Temmuz 2023
    ''Merdan Yanardağ, düşman ceza hukukunun son kurbanı olarak tutsak edildi. Tutuklamanın resmi gerekçesi “terör örgütü propagandası yapmak” diye açıklansa da biliniyor ki Merdan, Cumhur İttifakı iktidarının Abdullah Öcalan ile yeniden…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…