Tev-dem: Soçi’ye Rojava’daki tüm bileşenlerin gitmesi netleşti

Hemn Xoşnaw

5 Ocak 2018
Tev-dem: Soçi’ye Rojava’daki tüm bileşenlerin gitmesi netleşti

''Rusya’nın Türkiye’nin hatırı için kendisine başarısızlığı seçmesi mümkün değil'' --Özellikle Türkiye ve İran'ın ortak çabaları sonucu 27 Kasım 2017'de düzenlenmesi planlanan ‘Suriye Ulusal Dialog Toplantısı’ şubat ayına ertelenmişti..

Suriye’deki soruna siyasi çözüm bulmak amacıyla düzenlenmesi planlanan ‘Suriye Ulusal Dialog Toplantısı’nın için 27 Kasım 2017 tarihi belirlenmişti.

Ancak Suriye’deki tarafların ve bölge güçlerinin, özellikle Türkiye ve İran’ın ortak çabaların sonucu toplantı şubat ayına ertelendi. Toplantının en önemli gündem maddelerinden biri Rojava’daki Kürtlerin ve diğer bileşenlerin katılıp katılmayacağı.

Bünyesinde değişik siyasi grupların ve örgütlerin bünyesinden toplandığı, Demokratik Toplum Hareketi (Tev-Dem) Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar’e göre, bütün bileşenler Soçi’ye gidecek. İşte Halil’in Ahval’in bu konudaki sorularına verdiği yanıtlar.

Şu an Rojava’nın en temel gündemi Soçi kongresi. Bir kaç gün önce de Türk basını Rus kaynaklara dayandırdığı haberde, ’Rusya’nın PYD’yi boykot edeceğini iddia etti. Bu ne kadar doğru?

Kürt sorunu ve PYD Türkiye için tam bir fobi olmuştur. 2011’den beri Türkiye, Suriye’de oldukça olumsuz bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin tüm çabaları çözümsüzlüğün devamı ve demokratik bir sistemin oluşumunu engellemeye yöneliktir. 

Dünyada nerede Suriye sorununa yönelik bir çözüm girişimi olsa Türkiye orada ve ilk talepleri de ‘PYD bu çabalara katılmasın’dır. 

PYD’nin katılmamasının anlamı demokratik projenin olmaması, anlaşmazlık, istikrarsızlık ve savaşın devamı demektir. 

Şüphesiz bu talebi Rusya’ya da iletmişler. Rusya’nın bizimle iyi ilişkileri var. Eğer biz Soçi’ye katılmazsak, Rusya çok iyi biliyor ki, barış da olmaz, Soçi’de hiç bir sonuç da elde edilmez. 

Tüm Dünya çok iyi biliyor ki, Suriye’ye yönelik her çözüm çabasında biz olmazsak, o girişimin başarı şansı da olmaz. Cenevre görüşmeleri hepimizin gözü önünde, 8’incisi gerçekleşmiş olmasına rağmen tek bir adım bile atılamıyor. 

Çünkü Cenevre görüşmelerinin en temel eksiklerinden biri de bizim katılmamamızdır. Onun için eğer biz katılmazsak Soçi görüşmeleri tamamı ile anlamsızdır.

Biz sadece PYD ve Kürtleri temsil etmiyoruz. Biz tüm Kuzey Suriye’yi temsil ediyoruz. Kürt, Arap, Süryani ve Asurileri temsil ediyoruz. Sadece PYD olarak değil tüm bileşenler olarak Soçi’ye gidiyoruz. 

Bu topraklarda var olan tüm bileşenler Soçi’ye katılım yapacak. Erdoğan PYD’yi kendisi için büyük bir dert olarak görüyor. Fakat bilmeli ki, biz PYD olarak değil, PYD projesinin temsilcileri Soçi’ye katılacaklar. 

Bunun da anlamı Kürt, Arap ve Süryani ki demokratik ve federal projenin sahipleridirler ve onlar Soçi’de hazır bulunacaklar. Rusya’nın Türkiye’nin hatırı için kendisine başarısızlığı seçmesi mümkün değil.

Suriye krizinin başlangıcından bugüne kadar, Türkiye Kürtlerin Suriye konulu uluslararası toplantılara katılımını engelleme noktasında başarılı olduğu aşikârdır. Sizce bu gerçeğin Soçi’de tekrarlanma imkânı var mı?  

Türkiye bu konuda kendisini kandırmakta ve başarılı olduğunu düşünmektedir. Türkiye başarılı değildir. Çünkü şu ana kadar bizim katılım yapmadığımız o toplantıların hiçbiri başarılı olmamış ve sonuçsuzdur. O toplantılara katılanlar hiçbir kazanım elde edememişlerdir. Onun için de onur duyacakları bir şey yoktur. 

Biz sadece o toplantılara katılma noktasında yoksun bırakıldık. Bu da bizim için bir kazanımdır. Dolayısıyla bizi o toplantılara katmamakla bize bir iyilikte bulundular. Çünkü biz o kırılmaların ortağı olmadık. Başarı isteyen bizimle olmak zorunda. 

Bu Türkiye’nin temel fobisi ve bundan kurtulmak zorunda. Ayrıca Türkiye iyi bilmeli ki; ne kadar baskı uygularsa uygulasın, bizi çözüm projelerinin konu olduğu toplantılardan uzaklaştırma çabaları ters tepecek ve Türkiye’nin istekleri gerçekleşmeyecektir. 

Dolayısıyla gerçekleşen bizim daha da güçleneceğimiz olacaktır. Karar verecek olan taraflar ise alanda varlıkları olan ve bu toplantılara katılanlardır. 

Alanda etkin bir varlığı olmayan ve bu toplantılara katılsa dahi çok ciddi bir etkide bulunamaz. Ama alanda etkin bir varlığı olan güçler, bu tür uluslararası toplantılarda da etkinliğini hâkim kılabilir.

Onun için böyle bir süreçte taraflar bu tür toplantılarla uğraşıyorlarken, biz kendi gücümüzü örgütlemeyle ve alandaki etkinliğimizi arttırmakla uğraştık. Biz yeni bir toplum, yeni bir sistem, yeni bir güç ve yeni bir yönetim kurduk. 

Onun için de Erdoğan çok da sevinmemeli. O bizi söz konusu toplantılardan uzaklaştırmakla, bizi başarısızlıklardan ve kırılmalardan korudu gibi oldu.

Eğer siz Soçi’ye davet edilmezseniz, Soçi’den çıkan perspektif ve kararlara yaklaşımınız nasıl olur?  

Bizim temel amacımız, alandaki varlığımızı daha da güçlü hale getirmektir. Büyük bir kısmı gerçekleşmiş durumda. Ama eğer Soçi’de olursak, orada görüşlerimizi dile getireceğiz. 

Eğer orada olamasak da, orada alınan hiç bir kararı tanımayacağız. Şu an Suriye topraklarının yüzde 30’u bizim denetimimizde. Dolayısıyla orada alınan kararları biz tanımadıktan sonra, bizim alanlarımızda o kararları kim uygulayacak? 

Yani o kararların yaşam bulması imkânsız. Biz de onlara, ‘Gidin kararlarınızı Cenevre ve Soçi’de hayata geçirin’ diyeceğiz.

Sizce Rusya Türkiye’nin baskıları ile sizin aranızda neyi tercih eder?  

Rusya ya da herhangi bir taraf çıkarlarının nerede olduğunu iyi bilir. Türkiye ile dönemsel taktik ilişkileri olabilir. Bu dönemsel bir projedir. Fakat stratejik anlamda Rusya çok iyi biliyor ki, sonuna kadar Türkiye ile devam etmesi mümkün değildir. 

Dolayısıyla ileride zorunlu olarak Türkiye ile birbirlerine karşıt olacaklardır. Onları hatta düşmanlaştıracak oldukça çok şey vardır. Örneğin, Suriye’de var olan El Nusra ve İŞİD gibi terörist grupların varlığı ile Türk ordu birliklerinin Suriye’deki varlığı.

Yani Türkiye ile Rusya arasında çelişki olabilecek çok konu vardır. Dönemsel olarak ortak bazı adımları atabilirler, ancak uzun vadede mümkün değil ve stratejik anlamda bir birliktelikten bahsetmek mümkün değildir.

YPG genel komutanı Sipan Hemo, Rusya’nın Kürtlerin Soçi’ye katılım sözü verdiğini belirtti. Hemo’nun bahsettiği Kürtler, Türkiye’ye yakın Kürtler mi? yoksa İŞİD ile savaşan Kürtler mi?

Sîpan Hemo’nun bahsettiği Kürtler bizim temsilini yaptığımız projeyi gerçekleştiren Kürtlerdir. Yani Kürtlerle birlikte olan bileşenlerin oluşturduğu bir liste toplantıya katılım yapacaklardır. Rusya bunu Kürt temsili olarak tanımlıyor.

PYD ve Rojava yönetimi ve Kuzey Suriye’de yer alan tüm bileşenlerin Soçi’ye katılımının netleştiğini belirtmek mümkün mü?

Evet netleşmiştir. Bizim en son edindiğimiz bilgilere göre bu durum netleşmiştir. Biz 150 kişilik bir listeyi Rus yetkililere gönderdik ve onlar da onayladı. Eğer olağan dışı bir durum gelişmezse, bu isimlerin hepsi Soçi’ye katılacaklardır.

Elde ettiğimiz bazı bilgilere göre Rus yetkililer Soçi’ye 2000 kişiyi davet edecek ve bunlardan 150 kişinin Kürt olduğu belirtiliyor. Bu sayı az değil mi? Kürtler bu sayı ile kongre kararları ve perspektifine etkide bulanabilir mi?  

Bizim aldığımız bilgi 1200 kişinin Soçi’ye katılacağı yönünde. Biz sayıya göre Soçi’ye gitmiyoruz. Bu kongre de hiçbir karar ve perspektif oylama ile alınmayacak. 

Bu toplantının amacı, katılımcılar ‘Biz burada toplandık ve ulusal çözüm projesinin başlamasını istiyoruz’ diyecekler. Ya da eğer bir proje olacaksa, bu projenin hayata geçirilmesi için bir komisyon kurulacak. 

100 kişi ya da 5 kişi olsa fark etmiyor. Bizim amacımız bu liste ile sayı çokluğu elde etmek değildir, önemli olan bizim projenin temsilcilerinin tüm bölgelerden katılım sağlamasıdır. Bizim için önemli olan tüm bölgelerimizden temsilcilerimizin katılımıdır.  

Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler normalleştikten sonra, Erdoğan’ın Esad’a karşı tavrında da bir yumuşama gelişti. Fakat en son geçen ayın 27’sinde Afrika ziyaretinde Erdoğan tekrar Esad’ın diktatör olduğunu belirtti. Ne oldu da Erdoğan’ın tavrı tekrar değişti?  

Gözüken Erdoğan’ın çok sıkıştığıdır. Bölgedeki gelişmeler ve yürürlükte olan plan ile Erdoğan’ın Amerika ile çelişkileri, yine bölge ülkeleri olan problemler, yine Rusya ile olan sorunlar tüm bunlar Erdoğan’ın oldukça başarısız olduğunu gösteriyor. 

Bir dönemdir Rojava ve Afrin’e yönelik tehditleri var. Fakat tehdit ediyor ama sözlerinin gereklerini yerine getirmiyor. Yani pratikleştirmiyor. Çünkü Afrin’in savunma gücü oldukça güçlü, eğer saldırırsa, her şey onun için çok daha karmaşık hale gelebilir. Yine siyasi gelişmeler ve yaşanan değişimler kendisine göre gelişmiyor. Onun için her seferinde bir taraftan diğer tarafa savruluyor.

Beşar Esad’ın dostu oluyor, hiçbir şey elde edemiyor. Düşmanı oluyor, yine öyle ve hiçbir faydası yok. Suudi Arabistan taraftarı oluyor yine bir şey elde edemiyor.

İran yine öyle. Dolayısıyla Erdoğan bir su döngüsüne kapılmış tarzda yaşıyor. Onun için de Dubai eski polis müdürü Zahî Xelfan, ‘’Erdoğan’ın yalan konuşmakta usta olduğunu’’ belirtti.

Ne değişti de Amerika tavrını değiştirdi ve Rojava’da güçlerini bırakma kararı aldı?

Ben Amerika’nın Suriye’den çekileceği yönünde bir karar aldığını bilmiyorum. Yine İŞİD ve El Nusra henüz bitmemiş. Suriye’deki karışıklık henüz geçmiş değil. Türkiye’nin Suriye’nin iç işlerine karışması devam ediyor. İran halen Suriye’de. 

Dolayısıyla henüz yerine getirilmesi gereken çok gereklilikler var. Peki hangi mantıkla bu durumda Amerika, ‘IŞİD’e karşı size yardım ettim ve ben gidiyorum hoşçakalın’diyebilir ki? Amerika uzun vadeli bir yaklaşım sergiliyor ve yaptığı plan çerçevesinde Amerika’nın gidip gitmeyeceği çok belli değil.

2017 yılı sizin için nasıl geçti? Sizce 2018 yılı savaşın bitirileceği ve siyasi çözümün Suriye’de gerçekleşeceği yıl olur mu?

2017 yılı Rojava Kürdistan’ın da ve Kuzey Suriye de federalizmin kuruluşu hayat buldu. İŞİD’in bitirilmesi ve başkentlerinin yıkılması ile iki aşamalı seçim ile federasyon projesinin tamamlanması amaçlandı. 

Demokratik ulus düşünce ve felsefesi 2017 yılında her tarafta yayıldı. Rojava devriminin gerçekliği her tarafa izah edildi. 

Umarım 2018 yılı 2017 de elde edilen kazanımların Suriye’nin diğer bölgelerine de sıçradığı bir yıl olur. Herkes iyi bilmeli ki, merkezi ve ulus devlet dönemi bitmiştir. Demokratik ulus çağı başlamıştır. 

Suriye’de normalleşme ve adaletin hâkim olması için herkes 2018 yılında federal ve demokratik bir Suriye’nin kuruluşunu amaç edinmelidir. Suriye’nin diğer bölgeleri de kendilerini federal sisteme göre dizayn etmelidir. 

Bu gerçekleşmezse savaş ve karmaşa Suriye’de son bulmaz. Biz en kısa sürede barış ve normalleşmeden yanayız. Bunun Kürdistan’ın diğer parçaları ve Ortadoğu için de örnek olmasını istiyoruz. 

Çünkü ulus-devlet kaynaklı krizin günden güne yaygınlaştığını görüyoruz. Onun için de demokratik ulus temelli bir projenin gelişimi şarttır. Bu şekilde herkes ulus-devlet hastalığından kurtulabilir.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…