'Hayır' da Gezi gibi büyük bir itirazdı, örgütlü tepkiyi örme zamanı

31 Mayıs 2017
'Hayır' da Gezi gibi büyük bir itirazdı, örgütlü tepkiyi örme zamanı

Siyasi partilerin gençlik temsilcileri, Gezi direnişinin 4. yılını OHAL altında karşılayan Türkiye’de birlikte mücadele etmenin önemine vurgu yaptı. 16 Nisan referandum sonuçlarının Türkiye’de birlikte hareket etmenin önemli bir kanıtı olduğunu belirten gençlik temsilcileri, örgütlü bir tepkinin örülmesinin gerekliliğinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.

 

Gezi direnişinin 4’üncü yıldönümünde Gazete Karınca’ya konuşan siyasi partilerin gençlik temsilcileri, ‘Gezi ruhu’nun hala yaşadığını belirtti.

16 Nisan referandumundaortaya çıkan sonuçların Gezi direnişindeki gibi büyük bir itirazın sonucu olduğuna dikkat çeken Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gençlik Kolları Başkanı Emre Yılmaz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisi Sözcüsü Can Memiş ve Emek Partisi (EMEP) Ankara İl Yöneticisi Mutlu Coşar, iktidarın farklılıkları bir araya gelmesinden korktuğunu söyledi.

HDP Gençlik Meclisi Sözcüsü: Korku rejimine karşı omuz omuza durmalıyız

Gezi’nin gençler açısından geleceksizliğe yönelik büyük bir itirazı temsil ettiğini belirten HDP Gençlik Meclisi Sözcüsü Can Memiş, Gezi’nin tekçiliğe karşı çoğulculuğun ortaya konduğu bir alternatif olduğunu belirtti.

Memiş sözlerini şöyle sürdürdü:

Gezi Direnişi, Türkiye halkları açısından büyük bir itirazdı. Bu itiraz ‘böyle yönetemezsin’ itirazıydı ve bunu farklı boyutları ile ele almak gerekiyor. Gezi’nin bir isyana dönüşmesinde ve toplumsallaşmasında, siyasi iktidarın toplumun büyük bir kesimine karşı uyguladığı kutuplaştırıcı siyaset ve yaşama tarzına müdahelesi etkili oldu. Sokağa çıkan insan iktidara ‘bedenime, yaşam biçimime karışamazsın’ itirazını yükseltti. Gezi Direnişi aynı zamanda daralan kamusal alanada dair de büyük bir çıkıştı. Gençler açısından ise Gezi Direnişi geleceksizliğe dair bir itirazın vucüt bulmuş haliydi.

Gezi’de ortaya çıkan komün deneyimi, ‘başka bir dünyanın mümkün olduğu’ fikrimizi kuvvetlendirdi. Gezi’nin hemen ardından pek çok yereldeki forumlar HDK’nin kurulurken topluma önerdiği halk meclisi modeline işaret ediyordu. Merkeziyetçi yönetimlere karşı halkın gerçek çözümünün yerinden yönetimden geçtiği düşüncesi Gezi’de milyonların fikri haline geldi. Topluma tekçiliği dayatanlara karşı, demokratik toplumun inşası için çoğulcu ve katılımcı demokrasinin alternatif olduğunu gördük. Bu anlamıyla HDP’nin programının Gezi’ye işaret ettiğini ve Gezi’den işaret aldığını söyleyebiliriz.

HDP, Gezi Direnişi ardından dile getirilen itirazları sahiplenerek kuruldu ve Türkiye’de siyasetin gençleşmesine dair alınan dersleri hayata geçirdi. Çünkü Gezi’de mevcut siyasi yapının gençleri kapsamadığı ortaya çıktı ve direniş ardından birçok parti bunu dile getirdi. Dile getiren partilerden bir kısmı bunu hayata geçirirken, bir kısmı da hayata geçiremedi.

Gezi ruhunun öldüğüne dair söylenenler karşısında, toplumda hala dip dalgaların olduğuna inanıyorum ve dipten örgütlenen dalganın devam ettiğini düşünüyorum. Öyle ki 16 Nisan referandumuna ilişkin olarak ‘Hayır’ kampanyasında, 7 Haziran’da bunu gördük ve yaşadık. Rojava’da inşa edilen ve tüm Ortadoğu’ya örnek model olan radikal demokratik devrime dönük IŞİD barbar çetelerinin devrimi boğma saldırılarına karşı halkların Rojava etrafında kenetlenmesi de Gezi’den esen rüzgarla buluştu ve bu buluşmanın tekçi sistemde ne kadar büyük sarsıntıya sebep olduğunu gördük. Tüm bunlar Gezi’nin ve o ruhun hala yaşadığını bizlere gösteriyor.

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya baktığımızda görüyoruz ki toplumun büyük bir kesimi bugünün sistem dışına itiliyor ve yok sayılıyor. Yaşanan duruma tepki gösterenler, Gülmen ve Özakça’ya baktıklarında kendilerini görüyorlar. Topluma yönelik ciddi bir saldırı var, ancak bu saldırılar bir karşı direniş hamlesinin başlatılmasına da yol açabiliyor. İktidar Gezi’den korkuyor ve korkmakta haklı aslında, çünkü toplumsal ayaklanmalar gerçekliğini koruyor.

Toplumsal ayaklanmalar zaman zaman yükselir, zaman zaman geriler. Özetle; hesap edilemez. Başka başka biçimler alır, eylem repertuarını genişletir. Dolayısıyla orda bir yerlerde duran, hareketsiz bir şeyden bahsetmiyoruz. Biz bu ruhu nasıl geliştirebiliriz, toplumun en az yarısının tepki duyduğunu, rahatsız olduğunu bildiğimiz adaletsizliklere tepkiyi nasıl örgütleyebileceğimize kafa yormalıyız. İçerisinde olduğumuz korku, baskı rejimi tehditi karşısında yolumuz kol kola, omuz omuza durduğumuz Gezi’den geçiyor. Halklar başarabileceğini gördü. Şimdi Gezi’nin direngen ruhu ve özgürlükçü karakteriyle, 7 Haziran’da ortaya çıktığını gördüğümüz enerjiyi, her türlü baskıya karşı meydanlara çıkan milyonların Newroz coşkusuyla Hayır’ların kararlılığını buluşturma ve yepyeni başarı hikayeleriyle demokratik toplumu, demokratik cumhuriyet seçeneğini örgütleme zamanı.

EMEP Ankara İl Yöneticisi: İktidar yönetemediğini gördükçe şiddetin dozunu arttırdı

Gezi direnişi sırasında Ankara’da polis tarafından vurulan ve ağır yaralanan isimlerden olan EMEP Ankara İl Yöneticisi Mutlu Coşar ise yaptığı değerlendirmede iktidarın farklılıkları bir araya gelmesinden ve ortak paydada buluşmasından korktuğunu belirtti.

Toplumda gelişecek yeni bir halk hareketinin yaşanan çatışmalar ve bombalı saldırılar nedeni ile öncelikle yaşam hakkını talep edeceğini belirten Coşar, şunları ifade etti:

Gezi Direnişi’ne katılanların profillerine baktığımızda, herkes açısından farklı anlamlar ifade ediyordu. Ancak tüm bu farklı anlamlar tek bir noktada buluşuyordu, çünkü muhattabı tek bir noktadaydı. Herkes Demokratik Türkiye için elini taşın altına koymaya çabaladı ve Gezi bu noktada Türkiye tarihinin en büyük kırılma noktalarından biri oldu. Gezi aynı zamanda büyük bir öfke patlamasıydı, çünkü halk yaşananlara karşı iradesini sokakta göstermek için alanlara indi.

Gezi Direnişi’nin ilk anlarında çoğumuz böylesi bir toplumsal patlama beklemiyorduk, ancak sokağa indiğimizde halkın aynı anda öfkelendiğini gördük. Bu öfke giderek büyüdü ve farklılıkların bir araya geldiği bir noktaya evrildi. Gezi Direnişi ile tanıştığımda, gördüğüm en büyük halk hareketi ile karşılaştığımı da farkettim. Gezi Direnişi öncesinde de polis ile karşı karşıya gelmiştik, şiddete maruz kaldık; ancak o gün herkesin birbirini anladığı bir ortam vardı ve ‘Ne olacaksa olsun’ duygusu hakimdi. Tam da bu nedenle tüm cürretimiz ile sokaklara indik, hayallerimiz için çarpıştık. Sokağa indiğimiz 1 Haziran günü de polis tarafından vuruldum ve beyin kanaması nedeni ile hastaneye kaldırıldım. Vurulduğum güne dair şunu söylemek isterim ki Ankara için yapılan çağrıdan önce halk sokaklara inmeye başladı, çünkü ‘Artık yeter’ noktasına gelinmişti. 8 Haziran günü ise kafamda sargılar ile yeniden alana döndüm, çünkü Gezi tam olarak bu ruhu ifade ediyordu.

Gezi’yi yaratan gerçeklik, herkesin bir arada olması ve farklı taleplerini brlikte haykırmasıydı. Bugün de halkın iktidardan rahatsız olduğunu açık biçimde görüyoruz ki bunu referandum sonuçları da gösterdi. Bugün faşizmi seslerinin yükseldiği, iktidarın ülkeyi yönetemez olduğunun en belirgin hale geldiği zamanlardan geçiyoruz. Dün Gezi’yi polis ile bastıran iktidar, bugün halk hareketlerini daha büyük şiddet ile bastırmaya çalışıyor. Dün sokaklarda palalı insanlar ile karşılaşırken, bugün bombalı saldırılar ve kurşunlar ile karşılaşıyoruz. Dün Gezi’de sokağa çıkarken göe alınan bedeller ile bugün alınacak bedeller farklı ve bu nedenle bardağı taşıran damlaların aynı olmasını beklemiyoruz. Gezi Direnişi, yaşam alanlara müdahale gibi nedenler ile doğmuştu, ancak bugün ortaya çıkacak halk hareketi yaşam hakkı üzerinden şekillenecektir. Özgür yaşamak bir yana toplum yaşamayı, ekmeğini istiyor ve direniş belki de buradan doğacaktır.

İktidar Gezi’nin somutundan değil, iktidar birliktelikten ve halk olarak birlikte direnmemizden korkuyor. AKP iktidarı, farklılıkların bir araya gelmesinden büyük korku duyuyor, çünkü bunu Gezi’de, 7 Haziran’da ve referandumda yaşadı. Gezi’den bugüne çok şey değişti, ancak iktidar yönetemediğini gördükçe şiddetin dozunu arttırdı. Faşizm bisiklete benzer çünkü, pedal çeviremediği anda düşecektir ki biz bu dönen tekerleğe çomağı ne zaman sokacağız bunu konuşmamız gerek. Yeni bir halk hareketi için birlikteliği ve farklılıkların ortaklaşmasını konuşmalıyız, çünkü iktidar artık yalnızca muhaliflere değil kendi tabanına da şiddetini göstermeye başladı. Bizlere ölümü gösteren iktidar, kendi tabanını da bunun üzerinden korkutmayı ve bir arada tutmayı hedefliyor. Çünkü kendisi karşısında birleşilmesinden büyük bir korku duyuyor ki Gezi korkusu dediğimiz şey de tam olarak budur.

CHP Gençlik Kolları Başkanı: İktidar, Gezi’de ilk kez mağlup oldu

 Gezi direnişinin iktidarın ilk defa mağlup olduğu bir dönem olduğunu ve bu nedenle ‘iktidarın Gezi sancısı’nın asla geçmeyeceğini dile getiren CHP Gençlik Kolları Başkanı Emre Yılmaz, iktidarın mağlubiyetin edebiyatını yaptığını söyledi.

Örgütlü bir mücadelenin kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şunları kaydetti:

Memleket gençliğinin sokakla en büyük buluşmasının bizim için de anlamı çok farksız değil. Tüm arkadaşlarımız “yetti artık” tepkisini en örgütlü haliyle Gezi’de gösterdiler. Amasız fakatsız oradaydılar, Türkiye’nin her yerinde de sokağa çıktılar. Nitekim biz o günlerde Gezi’nin heyecanıyla birlikte kayıplar da yaşadık. Hatay’da Abdocan aramızdan ayrıldıktan sonra bizim için Gezi bambaşka bir hale büründü. Yüzünü yolumuza çevirdik, pankartı altında Gezi Parkı’nda durduk. Gezi ruhunu taşıyan herkes gibi biz de “bizim Gezi’miz, bizim Haziran’ımız” diyoruz.

Ve iddia edildiği gibi Gezi ruhunun bittiğine inanmıyoruz. Geçtiğimiz ay gerçekleşen referandumda da bunu gördük. Gezi pratiğiyle birleşen bir süreç yaşadık. Hak sormayı, tükenen yolları tanımamayı biz orada öğrendik. Sandığa yansıyan karar da, kampanya sürecindeki alternatif metodlar da, sonrası gelişen sokak eylemleri de 2013’ten bağımsız değil. Türkiye’de bugün bastırılmaya ve hatta yok edilmeye çalışılan ve ilericilerin hattında duran bu muhalefetin kökleri çok geçmişte olsa da yeşermesi ve yeniden filiz vermesi Gezi’de olmuştur.

Biz bu açıdan Gezi’yi, Türkiye’deki muhalefet ve gençlik mücadelesi açısından en olumlu anlamıyla, ivmeli bir sapmaya sebep olan dönemeç olarak görüyoruz.

Bu artık bir sancı onlar için ve asla geçmeyecektir. Talan ettikleri İstanbul’da hiç ummadıkları bir anda Taksim Meydanı’nı peşkeş çekemediler. Karşılarında böyle bir direniş görebileceklerini tahmin bile etmemişlerdir. Bildikleri, keşfettikleri tüm zulümlerin işlemediği bir halk vardı karşılarında. O ‘Yaparız, ederiz’ lafları boşa çıktı. İlk kez mağlup oldular. Hem itibarları gitti hem rant hikayeleri bozuldu.

Şimdi ise mağlubiyetin ucuz kahramanlığını yapıyorlar. Ensar gibi bir skandalı övdüğü yerde yine Gezi’ye laf etmesi ise tüm tartışmaların üstünü kapatıp bizi haklı yere koyuyor. Ve bu haklılık, hala bu korkuyla yaşamasıyla birleşince bizi daha da bağlıyor. Gezi bitti diyenlere en büyük cevabı da veriyor bir nebze, bizim yerimize hatırlatıyor. Bunlarla beraber keskinleşen bir hat koyuyor. Ensar kıyası bu açıdan önemli. Gerici ve bizce yaşam düşmanı olan bir vakfın tarafı olmayı seçenler ve geriye kalanlar. Biz o toplamda geriye kalan olmaktan onur duyuyoruz. Bundan sonra mücadelemiz de bu yapılaşmalara karşı bizim gibi geriye kalanlarla birlikte olacaktır.

Gezi ruhunun ve dinamizmin hala var olduğunu biliyoruz. Memleket, Gezi sonrası çok daha fazla hayata, kente, yaşam alanına kasteden bir iktidarla karşı karşıya kaldı. Onların yaşadığı tüm sıkışmaların, 15 Temmuz dahil, ceremesini çekti. Burada 16 Nisan’ı da bir “yetti, bu kadar da değil” isyanı olarak görmek lazım. En önde yine gençlerin ve kadınların olduğu başka bir hikayedir 16 Nisan.

İnsanların hala başka bir geleceğin mümkün olduğuna inandığını gösterdi bize bu dört yıl. Şartlar daha kötü, umut daha elzem. Mücadele ise kaçınılmaz. Doğru bir birleşik hat, aynı mücadeleyi, bu kez daha örgütlü bir şekilde ortaya koyacaktır.

 Altan Sancar /Karınca

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…