Diyanet çocuklara cinsel istismarı teşvik mi ediyor?

1 Mart 2023
Diyanet çocuklara cinsel istismarı teşvik mi ediyor?

Biliyoruz ki, doğal afetler cinsiyet tanımaz, Önüne katar kadın, çocuk, erkek demeden sürükler. Ama aynı zamanda biliyoruz ki, doğal afetler sonrası en fazla etkilenenler her daim çocuklar ve kadınlar olurlar. K.Maraş merkezli deprem boyunca kadınlar neler yaşadı. Kadın örgütleri deprem felaketi karşısında nasıl bir tavır sergilediler..

Şubat ayı cüce aydır, hemen gelir hemen gider derler. Ama 2023 yılı Şubatı öyle geldi ki, gitse dahi bıraktığı izler uzun yıllar geçmeyecek gibi. Şubat öyle geldi ki, yıktı geçti, yürekleri dağladı. Sevenleri ayırdı, hayallere nokta koydu. Ardında yaralı yürekler, yarım insanlar bıraktı. Depreme birinci dereceden maruz kalan insanların yanı sıra, milyonlarca insanın zihnine endişe, yüreklerine korku saldı. Devlet kurumunu bir kez daha sorgulattı cüce Şubat bizlere. Göz göre göre ölen insanların yasını tuttuk tüm millet olarak. Defalarca sorduk “neden” diye. Zamanında gitmeyen yardımları konuştuk, deprem bölgesine zamanında gönderilmeyen orduyu, sahaya ulaştırılamayan iş makinalarını, bir türlü açılamayan hava limanını, sosyal medyaya getirilen kısıtlamaları,  afet bölgesine çadır gönderemeyen Kızılay’ı konuştuk. Kâh ağladık, kâh sorguladık. Kâh hayatın anlamını, var olmanın ve ölmenin felsefesini yaptık. Kâh mutfakta yemek pişirirken, saatlerce bir damla çorba içemeyenleri, kâh gece sıcak yatağımızda yatarken yıkıntıların altında sıkışmış soğuktan donarak can verenleri düşündük. Yediğimiz yemekten, yattığımız yataktan utandık. İşe yaramaz hissettik, ne yapabilirizi sorguladık. Elimizden geldiğince maddi yardım yapalım dedik,  yardım yaptığımız kuruluşu seçerken dahi ötekileştirildik. Yardım yaptık diye sevinemedik, yardım paralarımıza konarlar mı diye düşündük. Kısaca bu cüce ay, koca bir dev gibi çöktü gırtlağımıza.

Biliyoruz ki, doğal afetler cinsiyet tanımaz, Önüne katar kadın, çocuk, erkek demeden sürükler. Ama aynı zamanda biliyoruz ki, doğal afetler sonrası en fazla etkilenenler her daim çocuklar ve kadınlar olurlar. K.Maraş merkezli deprem boyunca kadınlar neler yaşadı. Kadın örgütleri deprem felaketi karşısında nasıl bir tavır sergilediler. O halde başlayalım gündeme kuşbakışı bakmaya.

Depremin hemen ardından 370’den fazla feminist, depremzede kadın, LGBTİ+ ve çocuklarla dayanışmak amacıyla Afet için Feminist Dayanışma Grubu adıyla örgütlendi. Kendi aralarında bilgisayar, saha koordinasyon, içerik ve sosyal medya grubu birçok alt çalışma grubu oluşturan ve koordineli şekilde dayanışma faaliyetlerini sürdüren feministler, İstanbul’dan deprem bölgesine içi yardımla dolu ‘Mor Tır’ gönderdiler. Deprem bölgesinde kadın, LGBTİ+ ve çocukların ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığından hareketle “Tırı birlikte dolduralım, feminist dayanışmamızı büyütelim” çağrısı yaptılar. Bu bağlamda afet sonrasında Türkiye’nin farklı illerinden kadınların sergiledikleri dayanışma örnekleri de kadınların bakım emeğinin yaşamı yeniden üretmek için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Örneğin, Hakkarili ve Şileli kadınlar fırın ekmeğinin çok hızlı bayatlamasına karşı daha uzun süre dayanabilen tandır ve köy ekmeği yaparak deprem bölgesine gönderdiler. Ağrı’da halk eğitim merkezlerinde kurs gören kadınlar ise depremzedelere gönderilmek üzere kışlık giysi dokuyor. Yine Körfez Belediyesi’ndeki kadınlar da deprem bölgesi için atkı, bere ve battaniye üretiyor.

Deprem bölgeleri için bit tokası

Deprem bölgelerindeki en önemli sorunlardan biri olan bite karşı, Kadın Savunma Ağı Mor Mekan’da depremden etkilenen kadınlarla buluşmak için örgü atölyesi düzenledi. Günebakanlar Kadın Kooperatifi’nden kadınlar bit önleyen toka yaptı. Tokaların üstüne lavanta ve kafur keseleri diken kadınlar, hazırladıkları tokaları deprem bölgesindeki kız çocuklarına gönderecek.

Mor Dayanışma Derneği’nden Beril Hepgoncalı, “Deprem bölgelerinden kadınların bizlere gönderdiği ihtiyaçları burada toparlayıp dayanışma tır’ıyla bölgelere aktarıyoruz. Psikososyal destek, eğitim ve çocuk vb. komisyonları kurup doğrudan bölgedeki kadınlara ve çocuklara destek olmak adına çalışmalar yürütüyoruz.  Başlattıkları Mektup kampanyasına dair de,  bölgelerdeki kadınlarla dayanışmamızı sürdürmek ve onların yanında olduğumuzu hissettirmek için bunu yaptık. Yazılan mektuplar gönüllü arkadaşlarımızla bölgeye götürülüp kadınlara verilecek” diye konuştu.  

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\r6.jpg

“ben çocuğuma ikinci günün akşamı mama çaldım marketten.”

Bir ev kurulurken kadınlar eşyalarını çokça önemserler. Herkes bütçesine göre alım yapar elbet, ama hiçbir kadın evine hevesle alacağı tüle çocuğunun cansız bedenini saracağını tasavvur etmez ama mecbur kalınca insanın yapamayacağı şey yoktur işte. Bırakın kefeni, ceset torbası bulamamış oradaki insanlar. Arama kurtarma ekipleri, kadınların cansız bedenlerinin en çok çocuk odalarından çıktığını belirtmişler. Hem Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği'nden hem de Afet İçin Feminist Dayanışma ekibinden Özgül Saki.  "Kadınlar hem çok acı tanıklıklarını anlattı hem de çok güldük birlikte. Mesela bir kadın diyor ki, 'deprem olmuş ben kendimi çocuğu, battaniyeyi almışım bir baktım bizim adam çıkmış uzak bir yere gitmiş bile..." diye aktarırken de kadınların çocuklarla olan ilişkisini kısaca özetlemiş oluyor.

Yardımlar zamanında gitmemişken, bebelere mamalar ulaşmamışken, “Biz aç değiliz, açlıktan kimse ölmez. Ama ben çocuğuma ikinci günün akşamı mama çaldım marketten, mama çaldım. Utanmıyorum bundan, onlar utansın. Hiç utanmıyorum ben bundan...” derken, bazıları da “bir kadın çocuğunu emzirerek hayatta kaldı” diye hamaset yapmaktan geri kalmadılar.

Peki Ya Güvenlikleri?

Emel Özkılsız Gaziantep’teki barınağında “Tabii ki hem kendi güvenliğimden hem de çocuklarımın güvenliğinden kaygılıyım” diyor. “Çadırın fermuarı her açıldığında birinin gireceğinden korkuyorum. Çocuklarımı korumak için geceleri uyumuyorum. Bir kadın olarak beni anlamanız gerek. Aşırı derecede tedirginiz. Psikolojik anlamda depresyondayız. İş yok, para yok.”

Gaziantep’teki Masal Park barınağında gönüllü olan Zeynep Karakurt’a göre, kalabalık geçici barınma alanlarında yaşamanın çok ciddi güvenlik riskleri var:

“Tehdit altında hissediyorlar. Örneğin, yemek sırasına girdiklerinde, arkalarında bir erkek varsa tedirgin oluyorlar. Burada polisler var ama yine de korkuyorlar. Ayrıca çocuklarının istismar edilebileceğinden kaygılılar.”

Deprem çadırında kadın olmak: Yoktan var eden onlar yok sayılan yine onlar

Kadın odaklı afet yönetimi neden gerekli?

Evrim Kepenek’in Bianet’de ki köşesinde; “Kadın Odaklı Afet yönetimi nasıl olmalı?” sorusuna; Eşitlik İçin Kadın Girişimi’nden (EŞİK) Özgül Kaptan, bir anısını paylaşarak cevap vermiş. "2012‘de bir toplantıda Afetle ilgili bir kamu kuruluşunun yetkilisi kurumun olanaklarını anlatırken, “Türk aile yapısına uygun çadırlar temin ettik” şeklinde bir cümle kurmuştu. "Afet ve acil yardım mevzusuna, insani yardımla ilgili bir konuşmaya asla girmemesi gereken, çoklu ayrımcı bir cümle. Konuşan kişi elbette ki “aile” olmayanlara ya da Türk olmayanlara çadır vermeyeceğiz demek istemiyordu ama cümlenin dışa vurduğu ayrımcı fikriyatın sahaya yansımayacağının da bir garantisi olmadığını daha sonraki afetlerde görmüş olduk. 

Diyarbakır’da yaşayan bir kadın öğretmen, N.S.S’;  Sümer Park’ta jandarma ekipleri AFAD’a ait çadırları kurmaya başladığında daha önce AFAD eğitimi almış, aynı zamanda bir arama kurtarmacı olması nedeniyle yardım etmek istiyor.  ‘Çadır kurulmasına yardımcı olabilirim, daha hızlı kurulursa eğer insanlar ısınabilir’ diyor. ‘Yok, kadın elinle dokunma, karışma’ diyor yetkililer. İnsan evladının başına gelebilecek bu denli bir felakette dahi, kadını cinsiyetinden ötürü ötekileştiren bu zihniyet, N.S.S’nin “Yağmur yağıyor, çok üşüyorum, bir çadıra ihtiyacım var, üzerimi değiştireyim’ demesi üzerine de,  Jandarmadan şu yanıtı alıyor. ‘Boşuna beklemeyin, size çadır kalmaz, aileler var. Gidin bir beton altında durun, ıslanmayın.’  Normal şartlarda kadınların karşısında bir bariyer olarak çıkartılan “aile” kavramı bu can pazarında barınma ve ısınma ihtiyacı söz konusu olmasına rağmen gene de kadınların karşısına dikilmiş. Sözün bittiği yerdir kısaca.

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\r3.jpg

Kadınlar ve sırtlanmak zorunda kaldıkları artı yükler

Deprem anında her yardımın ne kadar önemli olduğunu duyduk, ama kadın pedlerinin tamponların, kadın hijyen malzemelerinin şayet kadın örgütlerinin dayanışması olmasa ne denli ikinci planda kalacağını da gördük.

Seyyar tuvaletlerin geç kurulması, kurulan tuvaletlerin yeterince temiz tutulamaması, stres kaynaklı kadınların kanamalarının uzun sürmesi, gereken hijyenin sağlanamaması nedeniyle vajinal enfeksiyonların baş göstermesi ve en vahimi kadınların ped ihtiyaçlarını dile getirememeleri, bu kadar insani bir durumun dillendirilmekten utanç duyulması, gönüllülerin İhtiyaç sahibi bir kadının, yardım dağıtan başka bir kadının kulağına fısıldarken ne istemiş olacağını tahmin etmek zor değilken, sahadaki kadın personele olan ihtiyacın ne kadar gerekli olduğunu görmemiz ve daha niceleri.  Bizler bu insanlık dramının kadınlar cephesinden ne denli artı yükler taşıdığını görmüş olduk.

TÜİK  Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2022 verilerine göre, deprem bölgesinde 15-49 yaş aralığında yaklaşık 3 milyon 390 bin 097 kadın yaşadığını, Regl olan bir kadının her 3-4 saatte bir ped değiştirmesi gerektiğini yani her regl döneminde bir kadının ortalama 20 pede ihtiyacı olduğunu belirtti. Ama bizler, sosyal medyadan” başlatmayın pedinize, insanlar ölürken” dediklerini de işittik.  İnsanlar ölürken, insanlığın çoktan öldüğünü, empati yoksunluğundan anladık.

Deprem bölgesindeki kadınlar için özel çözümler üretilmeli' - Gazete Karınca.

Çocuklar neden vakıflarda? Depremzede çocuklar tarikat kontrolüne mi teslim edildi?

Kahramanmaraş’taki deprem felaketinin ardından 20 depremzede çocuğun Beykoz’da İHH’ya ait bir villaya yerleştirildiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilisi, villanın İHH gönüllüsü Aynur Akdeniz’e ait olduğunu doğrularken, çocukların anneleriyle birlikte kaldığını aktardı. Öte yandan depremzede çocukların Suriyeli sığınmacı oldukları öğrenildi.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Deprem sonrasında tarikatlar tarafından kaçırıldığı bilgisi üzerine refakatsiz çocuklar için Antalya Adliyesinde suç duyurusunda bulundu. “Tarikat ve cemaatler çocuklar için deprem kadar büyük bir afettir. Çocuklarımızı istismarın kollarına bırakmayız!” dediler.

Sakarya'da dokuz depremzede çocuğun, annelerinin yanından alınarak müftülüğe ait olan, ancak işletmesi İsmailağa Cemaati'ne bağlı vakıf tarafından yürütülen bir yatılı Kur'an kursuna verildiği ortaya çıktı.

Diyanet çocuklara cinsel istismarı teşvik mi ediyor?

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Diyanet’in depremzede çocukların evlat edinilip edilmeyeceğine dair soruya verdiği "evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli yok" yanıtına ilişkin yazılı açıklama yaptı.  “Medeni Yasa’ya aykırı” "Evlat edinme dendiğinde, Diyanet'in aklına gelen evlilik ve miras" başlığıyla yapılan açıklamada, şöyle denildi:

"Bu, Diyanet'in çocukların cinsel istismarının önünü açan ilk açıklaması değil. Daha önce Diyanet Vakfı yayınlarında 'evlilikte alt sınırın kızlarda 9, erkeklerde 12  olarak belirtildiği ortaya çıkmıştı. 6 yaşından itibaren yıllarca cinsel istismara maruz kalan H.G.K.'nın duruşmasının üzerinden daha bir ay bile geçmedi!  Diyanet'in, evlat edinilen çocuğun 'evlat edinenin nesebine kaydedilmemesi',  'mirasçı olmaması' ve sadece 'çocuğu olmayan ailelerin kimsesiz çocukları büyütmek üzere yanlarına almalarında bir sakınca görülmemekte' ifadeleri de hukuka ve Medeni Kanun'a aykırıdır. Bu açıklamaları yapan sorumlular hakkında işlem başlatılmalıdır.”

Sermaye sınıfının zulmü dinmiyor.

6 Şubat tarihinde meydana gelen depremle birlikte hayat neredeyse durdu ve hep deprem odaklı habercilik yapıldı ama şubat ayının başında bir haber çıkmıştı ki, bu kadarı da olmaz dedirtilenlerden. Ne miydi o haber? Bu haber sermaye sınıfının dinmek bilmeyen zulmüne dair bir haberdi.

1 Şubatta,  Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet yürüten Barutçu Tekstil’de HAK-İŞ Konfederasyonu’na bağlı Öz İplik-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkarılan 9 kadın işçinin direnişi 108 gündür sürerken, işveren, direniş alanına asit dolu bir kamyonet gönderdi. Kamyondan yayılan asitteki amonyak gazından etkilenen 11 kişi ambulansla hastaneye kaldırıldı.

Patronun direnişi kırma girişimi Bursa Kadın Platformu tarafından Fomara Meydanı’nda protesto edildi.

Bursa Barutçu Tekstil’de direnen kadın işçilere amonyaklı uzaklaştırma

Evlatlar bir kere, onların ardından ana, babalarsa  bin kere yanıyor.

Nasıl bir düzenin içindeyiz bazen aklım almıyor, bir film sahnesinin karelerini konuşmuyoruz. Bir kadın kasten tasarlanarak katlediliyor ve katilin avukatı, mağdur suçlayıcılıktan açılan davanın sanığı haline geliyor. 

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\74627.jpg

Ceren Damar davasını hatırlarsınız, Kopya çekerken yakaladığı Hasan İsmail Hikmet tarafından katledilen araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel’in babası Mustafa Damar, kızının anısına hakaretten yargılanan sanık avukatı Vahit Bıçak duruşma sonrası açıklama yaparken adliyenin bahçesine alınmıyor.  İstismar davasının sanıklarının taraftarları tekbir sesleriyle adliyeyi çınlatırken,  Musafa Damar’ın adliyeyi aşan aşağıdaki sözleri ise binlerce insanı isyanı ile kalplere mühürleniyor.

Kızım!

 Sen, bu Devlet'in yasaları, toplumun değerleri için hayatını feda ettin ancak senin babanı, anneni adliye bahçesine sığdırmadılar. Beni devlete düşman edecekler...

Pes etmeyeceğim...

Bir ayı daha ardımızda bırakırken, kadınlar katledilmeye devam edildiler. Kimisinin cesedi elleri bağlı boğazı kesilmiş halde bir çekyatın içinden çıktı. Kimi ayrılmak istediği sevgilisi tarafından vurulup, bir otoyol kenarına atıldı, kimi uzaklaştırma kararı aldırdığı eski eşi tarafından evine girmek üzereyken defalarca bıçaklanarak katledildi. Kadınlar her geçen gün katledilirken, hukuk işlemiyor, ölen kadınların ardından süren davalarda akla sığmayan kararalar alınarak, kurban edilen kadınların ailelerinin acıları ise katmerlenerek devam ediyor. Tıpkı Sıla Şentürk’ün davasında olduğu gibi. 16 yaşında eski nişanlısı tarafından boğazı kesilerek katledilmişti Sıla. .Fail  Hüseyin Can Gökçek mahkemedeki “saygılı” tutumu nedeniyle ceza indirimi aldı, istismardan 16 yıl 8 ay, çocuğu hürriyetinden yoksun bıraktığı için indirimli 3 yıl 1 ay hapis cezası aldı.Bu katil bir kadının başını kesti ve mahkeme tarafından “saygılı” görülerek ödüllendirildi. Ne denir ki, burası Türkiye ve maalesef bu ülkede yaşanan olaylar artık bizi hiç şaşırtmıyor. Kadınlar ölmek istemiyoruz diye feryat ediyor ama onların sesini kimse duymor.

Bundan daha fazla ne kadar kötü olunabilir ki?

Anlatacağım olay bir kadının çaresizliğidir. O yüzden sakın ola ki, okurken “o da eski eşini yanına neden gitmiş ki” gibi bir düşünceyi aklınızdan dahi geçirmeyin. Aksine “nasıl bu kadar kötü olabilir bir insan” bunu düşünmenizi önereceğim sizlere.

Hatay'da depremzede Alev Altun (25), depremde evi ağır hasar aldığı için 2 çocuğuyla birlikte 9 ay önce boşandığı eski eşinin yanında kalmaya başlar. Savaş Altun, Alev Altun uyuduğu sırada sobanın üzerinde kaynattığı  sıcak suyu kadının üzerine boca eder. Tutuklanan Savaş Altun ifadesinde, artçı sarsıntı nedeniyle eski eşinin üzerine sıcak su döküldüğünü idda eder. 

Üzerine sıcak su döken eski eşi Savaş Altun, "Dua et seni öldürmedim" dedikten sonra, çocuklarını ve cüzdanındaki 3 bin TL parayı da alıp kaçar. Gerekçesi boşandıktan sonra dimdik ayakta durmam ve arkadaşlarımın olmasıymış. Benden intikam aldı" diye konuşmuş Alev Altun. 

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş bir kadın, iki çocuğunun annesinin canına kast edip, cüzdanındaki parayı almayı da ihmal etmeyen insan sıfatında bir canavar. Ötesi yok işte, kadınların dimdik ayakta durmamaları için her türlü kötülüğe başvurabilecek binlerce insan müsveddesinden biri Savaş Altun.

C:\Users\cetin\OneDrive\Masaüstü\r8.jpg

Gerçekten sanatçı olmak;

Bu kadar acılı haberin üzerine,  sanata dair bir iki kelam ederek, gündemimizi sonlandıralım.

Topluma mal olmuş sanatçıların en önemli özelliği, insan haklarına aykırı her eylemin karşısında olmaları ve sözlerini ezenden değil, ezilenden yana kullanmalarıdır. Zira sanatın özgürlük ve demokrasi ile olan yakın ilişkisinin en temel dışa vurumu da budur. Sözde sanatçı kisvesiyle ancak destekledikleri hükümetlerin var olduğu dönemlerde varlık gösterenlerinse yaptıkları sanat değil, olsa olsa geçici süreliğine ceplerini doldurmak ve sanal alkışların büyüsünde sözde varlık sürdürmektir. 

Gerçek sanatçılarsa, Arapça müziğin efsanevi ismi Feyruz gibi, Suudi Arabistan'dan gelen milyonlarca dolarlık kraliyet konseri teklifini "sizin özgürlük yalanlarınıza alet olmayacağım" diyerek reddederler. 

Söz sanattan açılmışken; İranlı kadınlarla dayanışma amaçlı hazırlanmış olan bir tiyatro oyunundan da bahsetmek isterim. Bu tiyatro grubu, sanatları aracılığıyla toplumsal konulara dair söz söylemeyi önemseyen İranlı ve Türkiyeli sanatçılardan oluşuyor. Bir süredir Türkiye’de yaşayan İranlı Baharak Salehniya’nın yazdığı ve Afsaneh Sarfehjoo ile beraber yönettiği, ‘Kadınlar bölümü.ir’ isimli oyun, İran’ın farklı bölgelerinden dört kadının uğradığı şiddeti anlatıyor.

Resim https://pbs.twimg.com/card_img/1621810868093599744/xUjYiZnK?format=jpg&name=small

6 Şubat tarihinde meydana gelen deprem felaketi, “kader planı” değildi, bunu hepimiz biliyoruz. Dayanışma ile yaraları sardıktan sonra sıranın hesap sormaya geleceğini de biliyoruz. Lakin bu felaketin geleceğini bildiği halde önem almayıp, sonrasında da gereken organizasyonu yapamayıp ama “helallik” istemeyi bilenlere hakkımızı helal etmeye de hiç niyetimiz yok.

Deprem dolayısıyla evlerini, yakınlarını kaybeden o insanların ve onların acılarını izleyen binlerce diğer insanın travmaları kolay kolay geçmeyecek elbet.  Zaman en büyük acıların dahi ilacıdır derler. Çok zor olsa da…  

Hazırlayan: Gamze Şimşek








ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…