Madımak Katliamı 29. yılında anıldı

3 Temmuz 2022
Madımak Katliamı 29. yılında anıldı

Sivas’ta Madımak Oteli’nde, 33 aydın ve iki otel görevlisinin yakılarak katledilmesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. Ancak bu 29 yılda siysal islamcı faşistlerin Madımak Oteli’nde yaktığı ateş sönmedi. 35 can, tam 29 yıl sonra, Hacı Bektaş Veli Vakfı önünden başlatılan yürüyüşle anıldı.

Yürüyüşe, Hacı Bektaş Veli Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Vakıfları Federasyonu, Alevi Kültür Dernekleri üyeleri ve yurttaşlar katıldı. Anmaya CHP’den de genel başkan yardımcısı Veli Ağbaba, İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sivas milletvekili Ulaş Karasu, Tokat Milletvekili Kadim Durmaz, Balıkesir milletvekili Ensar Aytekin, Muğla milletvekili Mürsel Alban, Ankara milletvekili Servet Ünsal, İstanbul milletvekili Ali Şeker, Bursa milletvekili Orhan Sarıbal, Ankara milletvekili Yıldırım Kaya, Parti Meclisi Üyesi ve Kadın Kolları genel başkanı Aylin Nazlıaka ile gençlik Kolları Genel Başkanı Gençosman Killik, HDP’den Halklar ve İnançlar Komisyonu Eşsözcüsü Turgut Öker, Alevi Masası Sözcüsü Nesimi Aday, milletvekilleri Alican Önlü, Ali Kenanoğlu, Kemal Peköz ve Zeynel Özen katıldı. SOL Parti ve Türkiye İşçi Partisi üyeleri de yürüyüşe destek verdi. 

ALKIŞLARLA DESTEK

Yürüyüş öncesinde katliamda yaşamını yitiren aydınların adları tek tek okundu. Her bir aydının adı okunduğunda yürüyüşe katılanlar “Burada” diyerek Sivas şehitlerini andı. Yürüyüş kortejinin en önünde ise yaşamını yitiren 33 aydının aileleri, ellerinde yakınlarının fotoğraflarıyla yer aldı. “Sivas’ın katilleriyle hesaplaşmaya yürüyoruz” diyerek yürüyüşü başlatan yurttaşlar, türküler eşliğinde Mevlana Caddesi’ne geldi. Yürüyüş yolu üzerindeki apartmanlarda oturan yurttaşlar ise evlerinin camlarından ve balkonlarından alkışlarla yürüyüşe destek verdi. Kortej, yürüyüş boyunca “Kurtuluş yok, ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Madımak Oteli müze olacak”, “Sivas’ı unutma, unutturma”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganları attı. Yürüyüşün sonunda aileler, “bilim ve kültür merkezine” dönüştürülen Madımak Oteli’nin önünde durdu. Aileler, Madımak Oteli’nin “utanç müzesine” dönüştürülmediği gerekçesiyle anı köşesine değil, eski Madımak Oteli’nin giriş kapısı önüne karanfil bıraktı. Bu sırada yakınlarını yitiren ailelerin gözyaşlarına hâkim olamadığı görüldü. 

"LAİKLİĞE BAŞKALDIRIYDI"

Ailelerin ardından otelin önüne CHP heyeti geldi. Burada heyet adına açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, şunları söyledi: 

“Bugün (dün) 2 Temmuz Sivas katliamının 29. yıldönümü. Üç gün sonra, 5 Temmuz Başbağlar katliamının yıldönümü. Biz her iki katliamda da kurban olan herkesi rahmet ve saygıyla andığımızı belirtmek istiyoruz. Hem Başbağlar’da hem Sivas’ta insanlarımızı katleden canileri de şiddetle kınadığımızı belirtmek istiyoruz. Sadece Türkiye’de değil, bütün insanlık tarihinin en acı katliamlarından birisiydi. Hem Sivas hem Başbağlar’da hem de Çorum’da katliamda kaybettiğimiz canlarımızı, kardeşlerimizi anıyoruz. 29 yıl önce karanlık güçler; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmayı amaçlayan bir saldırı gerçekleştirdi. Sivas’ta yakılan sadece insanlar değildi. Sivas katliamı, Cumhuriyet ve laikliğe karşı bir başkaldırıydı.” 

Katillerin hâlâ hesap vermediğini söyleyen Ağbaba, “Katliamın arkasındaki güçler hâlâ hesap verebilmiş değildir. Ailelerin ve laikliğe, demokrasiye inanan herkesin yüreği kanamaya devam ediyor. Bu katliamın arkasındaki güçlerle mutlaka hesaplaşılmalı. Katillerle hesaplaşacağımız günler yakındır” diye konuştu.

"ÜLKEMİZDE DE AYNISI YAŞANIYOR"

HDP heyeti adına konuşan Ali Kenanoğlu, “Madımak’ta 29 yıl önce ne yaşandıysa bugün ülkemizde de aynısı yaşanıyor. Madımak katliamıyla ilgili hesaplaşma sağlanamadı. Katiller ellerini kollarını sallayarak yürüyor. Bu katliamın arkasındaki güçler hesap vermediler” ifadelerini kullandı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe ise şunları kaydetti: “Bu ve benzeri katliamların tamamı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır ve zaman aşımına uğrayamaz. Biz gerçek anlamda adaleti sağlayıncaya kadar bu davayı devam ettireceğiz.” 

"DAVANIN TAKİPÇİSİYİZ"

Cumhuriyet’e değerlendirmede bulunan CHP’li Aylin Nazlıaka, “Buraya, Türkiye’nin dört bir yanından kadın kolları ve MYK üyelerimizle geldik. Bir kez daha yitirdiğimiz canlarımızı anıyoruz. Buranın önce kebapçı dükkânına çevrildiğini sonrasında da katliamı gerçekleştiren iki kişinin isminin de yer aldığı bir bilim ve kültür merkezi haline dönüştürüldüğünü biliyoruz. Bunu kınıyoruz. Buranın bir müze olmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı. Nazlıaka, “Hep birlikte huzur içinde yaşadığımız bir Türkiye istiyoruz. Bu olay laikliğe karşı bir suikasttı. Bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız” görüşünü dile getirdi. 

"MÜZE OLUNCAYA DEK MÜCADELE EDECEĞİZ"

Henüz 22 yaşındayken katliamda yaşamını yitiren halk ozanı Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin şunları söyledi: 

“Canlarımızı anmaya geldik. Burası, katledilen canlarımız hakkında bilgi verilen sanat eserlerinin sergilendiği, hangi yol için mücadele ettikleri, nasıl bir eşitlikçi dünyaya inandıklarının anlatıldığı bir müzeye dönüştürülene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bireysel fikir ayrılıkları olabilir. Bizim toplumumuzda bunlar yaşanıyor. Ama kimsenin 29 yıldır bireysel bir eylem koymadığı gibi bugün de (dün) böyle bir eylem olmayacak. Kurumlarımızın adları bellidir. Kurumumuzun adı Pir Sultan Abdal Genel Merkezi’dir. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’dur. Hacı Bektaş Vakfı’dır. Unuttuklarım olabilir. Bu kurumlarımızla, örgütlü toplumumuzla, ailelerin hukuk mücadelesiyle bugünlere gelindi. Kimsenin kişisel ve siyasal fikri bu mücadelenin önüne geçemez.” 

NELER OLMUŞTU?

Katliamdan iki gün önce kentte bir bildiri dağıtıldı. Burada Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabı hedef gösteriliyordu. Bildiride dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in şenliklere ev sahipliği yapması da eleştiriliyor, Nesin için “Şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir” ifadesi kullanılıyordu.

2 Temmuz günü Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne “Sivas laiklere mezar olacak” gibi sloganlarla bir yürüyüş düzenlendi. Saldırgan grubun bir kısmı ‘Halk Ozanları’ heykelini yıkıp, yerde sürüklerken; bir kısmı valilik önünde Ahmet Karabilgin’i protesto etti.

Valinin katliam sonrası İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği rapora göre, saldırganların sayısı her saat artıyordu. Yine aynı rapora göre, akşam saat 18:00’de Madımak Oteli’nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi vardı. Otel önündeki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verildi, otelin camları kırıldı. Yaklaşık 2 saat sonra otel ateşe verildi, kalabalık sloganlarına devam etti.

Madımak Oteli’nin önünden çekim yapan İhlas Haber Ajansı’nın görüntülerinde otelin etrafını kuşatanların sloganları yanında sözleri de duyuluyordu: “Lan yakın”, “Gir içeriden yak oğlum ya”, “Cehennem ateşi işte”

Kente davet edilen takviye kuvvetler ise zamanında gelmedi veya gelenler yetersizdi. 35 kişi otelde hayatını kaybetti.

Hollandalı Carina'nın hikayesi

Hollanda vatandaşı Carina Cuanna Thedora Thuys katliamın tek yabancı kurbanıydı. Leiden Üniversitesi’nde Kültür Antropolojisi okuyan Carina bitirme tezi olarak ‘Türk Kadınının Aile İçi Rolü ve Çevre ile İlişkileri’ konusunu seçmişti.

Sosyal Hizmetler Dairesi’ne başvuran genç kadın, Yabancılar Şubesi’nde çalışan Rahmi Sivri’yle konuştu. Sivri de kendi memleketi Çorum’da çalışma yapmasını söylüyor ve yardımcı oldu. Sivri ayrıca, anne babası da Hollanda’da yaşadığından Carina’nın onların Türkiye’deki evlerinde kalmasını sağladı. Carina burada aynı aileden Asuman ve Yasemin Sivri’yle tanışıp arkadaş oldu.

Asuman hem lise öğrencisi hem de semah öğretmeni, Yasemin’se Hacettepe Üniversitesi’nde felsefe öğrencisiydi. Kendi günlüğünde şu ifadeler yer alıyordu:

“Pir Sultan Abdal Kültür Derneği! Bu kişi, 16. yüzyılda yaşamış önemli bir Alevi şahsiyeti imiş. Burada, gençler Asuman öncülüğünde çok hoş halk dansları (semah) gösterisi yapıyorlardı. Yeğenler beni, Türkçe öğrenen ve Alevi kültürünü araştıran bir Hollandalı olarak tanıttılar. Alevilik çok önemliymiş. Bana burada Aleviler ile Sünni’ler arasındaki farkları anlattılar. Buradaki herkes, benim Alevi Kültürüne duyduğum ilgiden dolayı çok memnun olmuş görünüyordu (Neyse ki Hollanda lisanındaki ‘tesadüfen’ kelimesinin Türkçe’sini bilmiyorum, yoksa tüm karizmam silinecekti).”

“Evvelki gün, (bekle bekle durdan sonra), bir otobüs dolusu Alevi gencin arasında, Pir Sultan Kültür Festivali için Sivas’a hareket ettik. Otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik… Devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediyordu. Sabah saat 8.00 civarında Sivas’a geldik. Türkçe söylenen şeylerin manasız kalan ve anlamadığım tarafların hengamesinde dinlemeye, yemek yemeye ve hemen ardından tiyatroya gitmeyi başardık.”

“Kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım. Kendime turist süsü vermiştim (fotoğraf makinesi, seyahat kitapları) ve tarihi yapıları seyrettim (12 ve 13. yüzyıl Selçuklu yapıları). Daha sonra oturup değişik insanlarla sohbet ettim. Hoşnut ama yine de bir tedirginlikle karikatür sanatçısı ile sohbete daldım. Kendisi benim çok şirin bir portremi çizdi.”

‘İşler ters gitmeye başlıyor’

“Yine her bir şeylere şahit oldum. Şu anda ‘kapatılmış’ bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıdaki kökten dinci Müslümanlar dolaşıp duruyorlar. Fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor. Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve kökten dinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor.

Bu binada solcu düşünür ve yazar Aziz Nesin’i saklıyorlarmış. Kendisi ‘Şeytan Ayetleri’ni’ yayınlamak düşüncesindeymiş. Bunların hepsi nahoş şeyler. Kendimi çok zor ve sıkıntılı bir durumda hissediyorum, zira biraz sonra burada neler olacak, tahmin bile edemiyorum.

“Sonunda bu şehrin bir Türk kökten dinciler topluluğunun bulunduğu bir yer olduğunu öğrendim. Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı. Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki? Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum.”

Bu yüksek tonda bağırmalardan sonra Carina, Asuman ve Yasemin Madımak Oteli’nde boğularak yaşamlarını yitirdiler. Carina’nın cenazesi, Zülfü Livaneli’nin ‘Saat 4 Yoksun’ sesleriyle kaldırıldı; mezarı Hollanda’nın Almanya sınırındaki Doetinchem kentinde.

Dönmin iktidarının tavrı

Dönemin başbakanı, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’di. Kendisinin Madımak Oteli’nde yaşananların ardından söylediği sözler büyük tartışma yarattı: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın münferit olduğunu ve ‘Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını’ vurguluyordu: “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.”

İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Aziz Nesin’i hedef gösterdi: “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.”

Koalisyon ortağı SHP’nin eski genel başkanı, dönemin başbakan yardımcısı Erdal İnönü, olaylar sırasında Aziz Nesin’le telefonla görüşerek ‘en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını’ söyledi. İnönü, katliam ardından SHP’ye ve kendisine yönelik eleştirilere, “Ne yapayım, yetkim yoktu” cevabını verdi.

dava süreci ve nasıl kapatıldı

Çeşitli mahkemelerde başlatılan soruşturmalar o dönem halen faal olan Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) taşındı. Mahkeme ise görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay, dosyaya bakması gereken yerin Ankara DGM olduğuna karar vererek dosyayı geri gönderdi.

Ankara 1 No’lu DGM’ye sunulan iddianamede olayların nedeni ‘şenliklere katılanlar’ olarak gösterildi, Aziz Nesin’in varlığı ‘eylemin hazırlayıcı sebepleri’ arasında sayıldı: “Hele hele Aziz Nesin’in İslam Dini’ne karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları, kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması, eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir.”

DGM Başsavcısı Nusret Demiral dava henüz sonuçlanmadan, “Olayda örgüt yok, tahrik var” diye konuştu. Görülen davanın karar metninde de buna benzer görüşler yer aldı: “(…) Sivas olaylarının devlete ve laik düzene yönelik olmadığı, Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz Nesin’e yönelik bir eylem olduğu, kast edilen Aziz Nesin olmasına rağmen hedefte sapma sonucu 37 masum insanın ölümü ile sonuçlanan bu olayların (…)”

Kararla birlikte 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi; ancak daha sonra temyiz edildi. Uzun süren hukuk süreci 2001 yılında sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin onadığı karar uyarınca, Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunan sanıklardan 33’ü ölüm cezası aldı; dördü 20 yıl, biri 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Süren davalar, temyizler, müdahil avukatların talepleri yıllarca devam etti. Dava, 20 yılın ardından 13 Mart 2012’de mahkemenin davayı zaman aşımı nedeniyle düşürmesiyle kapandı. Katliamda yakınlarını kaybedenlerin aileleri başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve partiler ‘insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılmasını’ talep etti ancak bunlar herhangi bir karşılık bulmadı.

Karamollaoğlu, yıllar sonra ‘Niye beni utandırsın ki?’ dedi

Söz konusu dönemde Sivas Belediye Başkanlığı görevini yürüten Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yıllar sonra katliama ilişkin açıklamalarda bulundu.

Karamollaoğlu “Utanıyor musunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi: “İnsanların ölmesi için böyle bir şey yapıldığı kanaatinde değilim. Ben bunu itham olarak görürüm. Niye beni utandırsın ki? Ben bunun ne sorumlusuyum ne de bu hadiselerin önüne geçmekle mükellef bir makamdaydım. Belediye başkanıydım. Kimse valiye, emniyet müdürüne sormuyor bunu. Halbuki onların görevi meydana gelen bu hadiseleri önlemekti.Bu hadiselerin olmaması için tedbir almaktı, hiç alakası olmayan bir insan neden utanç duyacak? Bundan dolayı üzülüyor ve hayıflanıyorum neden önlemedi diye.

Ben o zaman konuşmaları takip etmemiştim ama şimdi çıkıyor. Yalvar yakar olmuşum insanlara karşı yapmayın etmeyin… Orada bir taşlama vs olmuş emniyet müdürü beni alıp götürdü. O zaman gençlere ‘yapmayın, etmeyin’ diye yalvarmama rağmen buna engel olamamışım. O zaman bütün medya bana saldırdı. İşin en üzücü tarafı sanırım Milliyet’teydi, itfaiyenin başındaki bir kişinin fotoğrafını çekti, Karamollaoğlu halkı kışkırtıyor diye yazdı. Sizde benim hiç mi fotoğrafım yoktu da bu adamın ben olmadığımı göremediniz? Bunların hepsi kasıtlı olarak Refah Partisi’ne saldırmak için bahaneydi. (…)”

Erdoğan: Babaları mahküm edildii için ağlayan kızlarımız var

Karar üzerine dönemin başbakanı, CB Recep Tayyip Erdoğan, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” dedi. Erdoğan kararı ayrıca, “İdam kalktığı için 33 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor” diyerek yorumladı.

Erdoğan ayrıca Sivas davasında mağdurlar olduğunu söyleyerek, “Sivas’a birçok gidişimde babalarının haksız yere, herhangi bir taksiratı olmadığı halde idama mahkum edildiği için ağlayan 15, 18, 19 yaşında kızlar var. Bunları göz ardı etmek suretiyle tek tarafa siyasi bir servis yapmayı doğru bulmuyorum. Gidip Ankara Adalet Sarayı’nın önünde gösteri yapmak suretiyle belli bir ideolojinin borazanlığını yapmanın doğru olduğuna inanmıyorum” diye konuştu.

Katliam dolayısıyla müebbet hapis cezası ile hükümlü bulunan Ahmet Turan Kılıç’ın cezası, 31 Ocak 2020’de Erdoğan tarafından affedildi. 

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…