CHP-MHP’nin birlikte açıkladıkları ve Cemaatin desteklediği Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adaylığını hangi bağlamda değerlendirmek gerekiyor? Ulusalcı çevreler itirazlarını laiklik, Atatürk ilkeleri vb çerçevesinde dile getiriyorlar. Bu da onların bölge dinamiklerinden kopuk AKP iktidarına karşı bir stratejik düşünceleri olmadığını gösteriyor.
Bana göre öncelikle Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) revizyonu ya da resterasyonunu bir nirengi noktası olarak almak gerekir. Adayı kimin önerdiği bu konudaki temel ipuçlarından bir tanesidir..
ÇATIYI “EGEMEN AKIL” ÇATTI
Demokrat Parti'ye yakınlığıyla tanınan, ABD’deki en saygın think thanklerden Brookings Enstitüsü başkan yardımcısı Kemal Derviş, Kılıçdaroğlu ile buluşuyor. “İktidarın adayının seçim sürecinde dini duyguları sömürerek propaganda yapacağını düşünüyorum. Çağdaş, laik ve aynı zamanda mütedeyyin kesimin de sıcak baktığı bir isim olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu değerlendirmenizi öneririm” diyor. Kılıçdaroğlu ikna oluyor. 12 haziran’da İhsanoğlu ile buluşturuyor ve o da bunu “yüce” bir görev olarak kabul ediyor. Derviş, daha sonra yaptığı açıklamada Ekmeleddin’i kendisinin önermediği söylerken, buluşmadan sözetmiyor ve hemen hemen aynı sözlerle İhsanoğlu’nun adaylığını sevinçle karşıladığını vurguluyor..
Derviş’in geçmiş icraatları (2000-2001’deki anti-kriz programını uygulamaya koyduktan sonra Ecevit hükümetinin yıkılmasında oynadığı rol), bulunduğu ilişki ağları dikkate alınacak olursa, çatıyı, esasında piramidin tepesindeki “egemen aklın” çattığı anlaşılıyor. Yani aday, gerçekten de çatıdan indirilmiş bir aday. CHP ve MHP’nin merkez karar organlarında konuşulmamış bile. Sivil toplum örgütleriyle, diğer siyasi partilerle temaslar da mizansenden ibaret..
BOP’UN RESTORASYONU VE ERDOĞAN’IN KADERİ
1. Arap Baharı, önce Suriye direnişine tosladı. Mursi’nin hızlı bir şekilde şeriatçı bir diktatörlük kurma girişimi kitlelerin ayaklanmasıyla karşılaşınca Mısır ordusunun olası bir devrimi önlemek adına Mursi’yi alaşağı etmesiyle son buldu. Başta Mursi’yi destekleyen ABD ve AB, Ilımlı islam sınırını aşan İhvan’ın ve Mursi’nin tasfiyesi için darbenin arkasında durdular..
2. Suriye'de Esad yenilgiye uğratılamadı.. Hizbullah-Suriye-İran’dan müteşekkil Şii ekseni teslim alınamadı. Sonuçta Suriye savaşı ve Nursi'nin darbeyle devrilmesi Ilımlı islam projesinin çöküşünü getirdi.. Suriye'deki (İhvan çizgisindeki) Müslüman kardeşler de hiç de "ılımlı" bir rol oynamamıştı. El Kaideci örgütlerle içiçeydiler. Öte yandan Suudi Arabistan ve Katar, Ilimli islamın etkili olmasını zaten istemiyorlardı.. Sisi'yi desteklemelerinin bir nedeni bu.. Suriye'de de bu sebeple, AKP ile birlikte radikal İslamcıları besleyip desteklediler.
3. Erdoğan Obama'nın uyarısına rağmen İŞİD ve El Nusra'yı desteklemeye devam etti. Aynı politika Irak içinde de yürütüldü. Amaç Irak'ı üçe bölmek ve Sünni kesim içinde hegemonya kurmak. Irak’ta da Suudilerle ve katar'la hem müttefikler hem de rekabet halindeler. Erdoğan ve AKP’nin MİT kanalıyla, İŞİD’İ desteklediği şüphesizdir. Berkin Elvan gibi çocuklara kolaylıkla terörist diyebilen Erdoğan, Başkonsolusunu ve 49 personelini kaçırıp rehine tutan İŞİD’e terörist demiyor, “İŞİD unsurları” diyor. Rehinelerin ABD’nin olası müdahalesini engelleme ya da yavaşlatma amacıyla tutulduğu besbelli. Şayet, cumhurbaşkanlığına aday olursa, rehinelerin bir mizansenle kurtarılıp Erdoğan’ın bunu bir zafer olarak kullanacağı muhtemeldir.
4. Sonuçta, ABD, siyasal İslam’la arasına mesafe koymaya başladığı bir konjonktürde Erdoğan'ı Ortadoğu'da bir partner olarak görmüyor. Mısır ve Suriye politikaları çizmeyi aşan, Ilımlı islam projesini hem içte hem de dışta sakatlayan ve siyasal islama dümen kıran Erdoğan'lı bir Tükiye ile ortadoğu dengeleri yeniden kurulamaz.. AKP’yi ve Erdoğan’ı bölgesel bir aktör olarak var eden koşullar ortadan kalkmış artık sıra Müslüman Kardeşler rejimlerinin son temsilcisine gelmiştir.
İHSANOĞLU BOP’UN RESTERASYONU İÇİN UYGUN BİR ADAY
17 Aralık, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla orduyu Erdoğan rejimiyle uyumlu hale getirmekte rol oynayan Cemaat'in kendi gündemiyle ABD’nin gündeminin çakışması üzerinden gerçekleşen bir operasyondu. Bu operasyonla hem Cemaat Erdoğan’ın tasfiyesinden, hem de ABD giderek kontrolden çıkan bir figür haline gelen Erdoğan’dan kurtulacak, AKP rejimi ise daha makul bir isimle, örneğin Abdullah Gül’le yoluna devam edecekti. 17 Aralık sonrası siyasal aktörlerin pozisyonlarının hızla değişmesi ile oluşan ve CHP, MHP ve Cemaati nesnel olarak aynı zeminde, AKP-karşıtlığında buluşturan konjonktür operasyonu kolaylaştıran bir rol oynayacaktı. Ancak Erdoğan bir yandan devlet iktidarını elinde tutmanın avantajını ve parlamento çoğunluğunu kullanarak, öte yandan, kendisine yönelik operasyonu küresel güçlerle (kastedilen başta ABD idi) birlikte kotarılan “darbe” girişimi olarak nitelendirip karşısına “istiklal savaşı” jargonuna dayalı bir propaganda stratejisi ile çıkarak yargı ve emniyetteki tasfiyelerle operasyonu başarılı bir şekilde atlatmayı başardı, 30 Mart seçim sonuçları ise bunun sandık aracılığıyla tescillenmesi oldu.
Bu başarıyı yoğun bir propagandayla abartarak (çünkü AKP, % 50’den 43’e gerilemişti) hemen gündeme getirilen cumhurbaşkanlığı tartışması Erdoğan’ın fiilen devlet başkanı olarak Köşk'e çıkması üzerine şekillendirildi.. Bu noktada yerel seçim öncesi zaten oluşmuş olan AKP karşıtı-zemin üzerine çatı adayı ortaya çıktı. Bu zeminin çatısı mutedil bir islamcıyla çatılabilirdi.. Siyasal İslamcının karşısına modern islamcı bir aday. İhsanoğlu, İslam işbirliği Örgütünün başındayken, Erdoğan’nın aksine İhvan karşıtlığında ve Suriye’de Esad’lı geçişi savunmakla Ortadoğunun yeniden dizaynına uygun bir aday olduğunu göstermişti.
CHP, REJİMİN ÜST-BELİRLEYENİNİN SİYASAL İSLAM OLDUĞUNA ONAY VERDİ
Ama diğer taraftan, Türkiye’de siyasal rejimin üst-belirleyeninin siyasal islam olduğunu da teyit eden bir tercihtir bu..
Belli ki CHP kurmayı yerel seçimlerde halkın verdiği mesajı almadı. Kulaklarını hem kendi tabanına hem de kendi soluna tıkadı. Kürt halkına güven vermekten uzak durdu. Ona güven vermektense, Batı’nın, ABD’nin sesine kulak vermeyi, MHP ile kolkolo girmeyi tercih etti.
Neymiş? Ecevit’den devlet nişanı almış.. Nazım hikmet’in Ferhat ile Şirin’ini Arapçaya çevirmiş.. Çağdaş bir yaşam tarzına sahipmiş.. Bundan dolayı islamcıların eleştiri oklarına hedef olmuş.. Velhasıl çağdaş-muhafazakar bir kimliği varmış.. CHP içindeki (Baykal dahil) ulusalcı muhalifler Ekmeledin’in siyasal İslamcı kimliğine vurgu yaparken parti yöneticilerinin savunması bu..
İhsanoğlu, cumhuriyetin evrensel niteliklerinin istikrar kazandığı koşullarda Cumhurbaşkanlığı için uygun bir aday olabilir. Ancak. laikliğin tasfiye edildiği, devletin ve toplumun esasen siyasal islama göre büyük ölçüde dönüştürüldüğü bugünkü koşullarda ise teslimiyet anlamına gelmektedir. Çünkü CHP’nin, islami kültürel kodlarla, Osmanlıcılıkla anılan bir adayla seçime girmesi, bu aday, siyasal islamdan uzak bir aday olsa bile, dinci-islamcı söylemin yarattığı ideolojik hegemonyaya ve siyasal atmosfere teslim olması, siyasetin dini referanslarla yapılmasına rıza göstermesi demektir.
NEDEN MEHMET BEKAROĞLU, İHSAN ELİAÇIK DEĞİL?
Halkın geleneklerine, inançlarına uyan başka aday mı yoktu? Bu topraklarda aynı kodlarla kendisini tanımlayan Mehmet Bekaroğlu, hatta İhsan Eliaçık’lar var. Her ikisi de kendini kanıtlamış, solun da sempati duyduğu, halkın yakından tanıdığı isimler. Ama tek kamburları, egemen aklın, emperyalizmin onaylamıyacağı siyaset anlayışına sahip olmaları, yani Exeter Üniversitesinde uygun bir tedrisattan geçmemiş olmaları! İslam işbirliği teşkilatı gibi, BOP’un mimarisinde rol alan örgütsel pratikten yoksun olmaları..
KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜNDEN KAÇIŞIN SONUCU
Sorun, ulusalcıların öne çıkardığı gibi, adayın kimliği değildir. CHP’nin, rejimin karakteri üzerine “büyük bir uzlaşmayı” Türk-İslam sentezci MHP ile birlikte kotarmayı tercih etmesidir. Hüsamettin Cindoruk gibi, merkez sağın temsilcilerinin desteğini sunması, merkez sağı diriltme planının bir parçası olarak gözüküyorsa da, nesnel olarak Ilımlı islam projesinin resterasyonudur bu. Dolayısıyla CHP, fiilen, artık BOP’un reorganizsasyonunun aktörlerinden biri konumuna gelmiştir. Ulusalcılar, eğer bu kavram emperyalizm karşıtlığı içeriyorsa, asıl buna isyan etmelidir. Ve görmelidirler ki, sağa yaklaşmak, Kurtuluş savaşının nesnel bilinciyle Kürt sorununun çözümünde öncü bir rol üstlenmekten kaçınmak CHP’yi bu noktaya sürüklemiştir..
Diğer bir deyişle, bu sadece CHP yönetiminin tarihsel hatası olarak kaydedilemez. Bölünme paranoyasından bir türlü kurtulamayan, ve bu paranoyanın zihinsel evrenlerinde, ülkenin islamcı faşizme teslim olma tehlikesinden daha ağır bastığı kesimlerin hep birlikte katkı sundukları bir sonuçtur bu.
O yüzden, bütün ulusalcılar, ulusalcı solcular, Atatürkçü, kemalist ve sosyal demokratlar artık şunu görmelidirler:
Ülkenin seküler, modern siyasal hareketleri, dolayısıyla, laik, demokratik ve eşitlikçi bir cumhuriyetin asli unsurları olan Kürt özgürlük hareketinden, sosyalistlerden uzaklaştıkça cumhuriyet ve demokrasiyi yeniden kazanmak mümkün olmayacaktır. Tam aksine, bütün bu kesimler siyasal islamın ideolojik hegemonyasını bu ülkede kurumsallaştırmaya hizmet etmiş olacaklardır. Tekçi, tek etnisiteye dayalı ulus anlayışının iflas ettiğini ve bu anlayışta ısrar etmenin AKP’ye ve siyasal İslama yaradığını görmelidirler..
CHP’NİN SAĞA KAÇIŞI HDP İÇİN BİR İMKAN
Bu noktada Kürt özgürlük hareketi ve sosyalistler için de söylenecek söz var. Onlar da eğer demokratik cumhuriyeti (ve demokratik özerkliği) kazanmak ve demokratik bir ulus inşa etmek için bu kesimleri kucaklayan bir strateji geliştirmezlerse sonuç aynı olacaktır. Çünkü politika, sadece kendi haklılığını dile getirmek değil, en azından kendi dışındakileri de haklılığına inandırmaktır. Bu nedenle, sadece demokratik özerklik için değil, “demokratik cumhuriyet” için de bir stratejiniz, laik ve demokrat eğilimli cumhuriyetçileri ikna etmek için bir politikanız olmalı. Süreç, böyle bir strateji olmadan demokratik cumhuriyetin kazanılamayacağını göstermiş olmalıdır.
Bu bakımdan CHP’nin sağa kaçışı, aynı zamanda HDP için büyük bir imkan da yaratıyor. Umarız ki, HDP, bu imkanı, Gezi isyanında ortaya çıkan bileşkeyi nirengi noktası alarak stratejik bir politika izlesin..
CHP GEZİ İSYANIYLA BAĞINI KOPARDI
Cumhurbaşkanlığı seçiminde önemli olan, AKP’nin yüzde 43’e düşmüş oyuna bakarak, matematik hesapla muhalefetin adayını seçtirmek ya da Erdoğan’ı seçtirmemek değildi..
Tam aksine, CHP’nin ve temsilcisi olduğu çevrelerin, sosyalistlerle ve Kürt hareketiyle güçbirliğini inşa etme pratiği olacak olmasıydı.. Gezi direnişinin gösterdiği yol buydu. Toplumu sarsacak yeni bir siyasal şahlanışı yaratacak strateji bu olabilirdi. Sağla uzlaşarak sağa yanaşmak değil, sol politikalarla sağın ve siyasal İslamın hegemonyası altındaki kitleleri kazanarak. CHP böylece, Gezi’yi ağzına alamayacak bir konuma gelmiştir.
Eğer CHP, Kürt hareketinin ve sol hareketin kabul edilebilirlik sınırlarını zorlamayan bir aday çıkarsaydı (ki HDP, eğer CHP gösterirse Rıza Türmen’in adaylığına sıcak bakacakları mesajını vermişti) matematik hesap olarak, CHP ve HDP, yüzde 33-35 toplamı ile yeterli olmaz diye düşünülebilirdi: ancak 2.turda CHP ve HDP’nin etrafındaki blok Türkiye’de siyasal atmosferi değiştirirdi. Seçimler kaybedilse bile bu aslında Erdoğan ve AKP için Pirus zaferi anlamına gelecekti. Çünkü hakiki bir demokrasi bloku kurulmuş olacaktı. İkinci olarak, böyle bir blok, MHP tabanını da etkiler. MHP, ya AKP cephesinde ya da karşısında kalmak ikilemiyle karşı karşıya kalırdı. Yerel seçimlerde AKP’den MHP’ye oy kayması realite olduğuna göre MHP tabanının bütünlüklü davranma olasılığı düşük olacağı gibi, MHP yönetimi de Erdoğan’ı seçtirmenin siyasi sorumluluğunu tarihen üstlenmiş olacaktı. Bu tabanın belediye başkanlığı seçimlerinde CHP adaylarını destekleme davranışı gösterebilmesini de yabana atmamak gerekir. Bu da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olumlu bir işlev görebilirdi.
Bu koşullarda cumhurbaşkanlığı seçimleri doğrudan demokratik cumhuriyet mi İslamcı faşizm mi ekseninde gerçekleşecekti..
TARİH, CUMHURİYETİ KURAN PARTİ NE YAPTI DİYE SORAR
Şimdi ne oluyor? Kılıçdaroğlu, seçimlerden çıkardığı bir ders olarak “Kürtlere yeteri kadar güven vermediğimiz kanısındayım” sözünü unuttu: egemen aklın isterlerine uyarak gitti MHP açısından kabul edilebilir bir aday buldu. Böylece hem MHP’yi ikilemden kurtarmış, hem de siyasal islamın ideolojik hegemonyasına teslim olarak rejimin karakterinin belirlenmesinde tarihsel sorumluluğu yüklenmiş oluyor..
Bu nedenle, en büyük vebal cumhuriyeti kuran ve bununla övünen bir parti olarak CHP'ye ait olacaktır. Çünkü ilerde tarih, Cumhuriyeti kuran parti, anamuhalefet partisi ne yaptı diye sorar. Nasıl bir politika izledi. Bu, bütün atatürkçü, kemalist, ulusalcı çevreler için geçerlidir.
Kurtuluş savaşına bakalım.. Mustafa Kemal önderliğindeki kadro ne yaptı? Gitti Kürtleri ikna etti, ittifak kurdu: muhtariyet (özerklik) sözü verdi. En basit ifadeyle tarihsel gerçek budur. Sivas ve Erzurum Kongreleri, Amasya Protokolleri.. Kurtuluş savaşı böyle kazanıldı. (Cumhuriyet kurulduktan sonra tek etnisiteye dayalı ulus inşa etmek, böylece Kürt halkını zorla asimile etme politikaları sonraki meseledir. Sonraki on yıllarda bedeli ağır bir şekilde ödenmekte olan burjuva önderliğin ihaneti meselesi.)
Peki, bir çok yönden benzer koşullar içinde olduğumuz, yani ormanların, derelerin, kentlerin, kıyıların yağmalandığı, doğanın tahrip edildiği: emekçilerin, halkın köleleştirildiği, laikliğin, özgürlüklerin yokedildiği.. bu kritik aşamada CHP ne yapıyor?
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019