Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi

Emel Sancaklı

29 Eylül 2022
Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi

''Eğer daha önce çamurdan bir şey yaptıysanız, bunun son derece heyecen verici ama aynı zamanda da sakinleştirici bir süreç olduğunu bilirsiniz. Seramik çamurunun elinizde şekil alması, aklınızdakinin elinizde canlandığını hissetmek, bir avuç toprak ve biraz da suyla bir şey yaratmak, sihir gibi bir şeydir. Avucunuzda eğilip bükülen, kopan, şekil alan bu toprak, ilk kuruduğunda kırılgandır, piştiğinde ise sert ve sağlam, hatta binlerce yıl dayanan bir objeye dönüşür.''

Uzun süredir eserlerini büyük bir beğeni ile takip ettiğim Mimar Armağan Ulusoy ile birlikteyiz. Ulusoy, resim sanatı, heykel ve seramik sanatı denilince Türkiye 'de önde gelen sanatçılar arasında yer alıyor. Bir çok alanda çok başarılı eserler üreten sanatçının yapmış olduğu her heykelin ayrı bir hikâyesi var. Bu röportajda, tam bir İstanbul aşığı olan sanatçıyı yakından tanırken, İstanbul'un Yorgun İnsanları, Peranın Kadınları adlı bir dizi çalışmasının hikayelerinin oluşma aşamasını kendisinden dinleyeceğiz.

1) Öncelikle hoş geldiniz. Politez okuyucularına kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1955 doğumluyum.Tüm çocukluğum, eğitim ve çalışma hayatım İstanbul’da geçti ve geçmekte. Tam bir İstanbul aşığıyım.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık bölümü mezunuyum. Bizim nesil, mimarlık bölümü için bile yetenek sınavı ile akademiye girenler neslidir. Yani eliniz biraz kalem tutmalıdır ki, mimar olasınız denirdi bize. Okuldayken temel sanat eğitimi, sanat tarihi, güzel yazı dersi vs. alan mimarlarız biz. Sanatın göbeğinde mimarlık okurken, arkadaşlarımı görmek bahanesi ile gittiğim heykel ya da resim atölyeleri hep kanımı kaynatır, hiç çıkmak istemezdim. Özellikle heykele çok merakım vardı ve en iyi arkadaşım o bölümde okuyordu. Tüm öğrenciler ve hocalar beni tanırdı.

Öğrenciyken Utarit İzgi hocanın mimarlık bürosunda çalışmaya başladım. Mezun olduktan sonra, önce bir ortaklık, sonra da kendi bürom olmak üzere 45 senedir yoğun bir meslek hayatım oldu. Büyük keyifle çok güzel işler yaptım. Bu yıllar boyunca sanattan ve sanatçılardan da hiç ayrı kalmadım. Yaptığım tüm işlerde bir sanatçı ile yolumu kesiştirdim. Bu kimi zaman bir seramik duvar panosu oldu, kimi zaman bir heykel, kimi zaman da bir tablo. Bu arada onlardan çok şey öğrendim. En önemlisi de gerçek sanatçının nasıl düşünmesi gerektiğini öğrettiler bana. Yolumun kesiştiği bir kaç isim söylersem ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Erol Akyavaş, Mustafa Pilevneli, Süleyman Saim Tezcan, Füreya Koral ve daha niceleri. Her birinin eserleri yaptığım işlere büyük değerler katmıştır. Benim sanatla aşkım, okul yıllarında başladı, iş hayatında artarak devam etti. Ancak 1995 yılında bir cesaret, elime fırçayı, karşıma tuvali alıp ben de resim yapmaya başladım. Kendime ayırabildiğim dar vakitlerde yağlıboya figüratif resimler yaptım. Karma sergilere katıldım. Ama hep bir vakitsizlik, hep bir kendini verememek vardı o yıllarda. Sonra heykel dersleri almak istedim. Araştırırken seramik ile istediğim heykel çalışmalarını yapmanın daha kolay olacağını düşünüp seramiğe başladım. 

2) Resim sanatı ve seramik sanatı sizin için ne ifade ediyor?

Resim, seramik, heykel bu üçlü benim hayat damarlarım diyebilirim kısaca.

2020 Mart ayında pandemi ile birlikte evlere kapanınca, ne şantiyelere gidebildim, ne de yeni iş alabildim korkudan. Biraz da gizli gizli hoşuma gitti bu zoraki kapanma. Elimde olmayan nedenlerle artık günler, geceler sadece benimdi. Çok istediğim halde, 45 senedir mimarlıktan çalabildiğim zamanlarda yapmaya çalıştığım sanat çalışmalarımı 7 gün 24 saat büyük bir keyifle evimin alt katına daha önce kurduğum ama çok kullanamadığım atölyemde yapmaya başladım.Hep aradığım buymuş meğer. Sanat sayesinde hiç sıkılmadan, hiç bunalıma girmeden geçirdim ben pandemi yıllarını. İki buçuk sene resim yaptım, heykel yaptım, seramik yaptım. Hemen ev tipi bir seramik fırını aldım ve seramik çalışmalarıma daha çok vakit ayırdım. Seramik, yani toprak, bambaşka bir terapi zaten. 

3) Yunus Emre’nin çok sevdiğim bir sözü vardır. ‘’Bir avuç toprak, biraz da suyum ben. Neyimle övüneyim, işte buyum ben.’’ Bu sözden yola çıkarak çamur nasıl bir malzemedir? Seramikle ne kadar içli dışlısınız?

Eğer daha önce çamurdan bir şey yaptıysanız, bunun son derece heyecen verici ama aynı zamanda da sakinleştirici bir süreç olduğunu bilirsiniz. Seramik çamurunun elinizde şekil alması, aklınızdakinin elinizde canlandığını hissetmek, bir avuç toprak ve biraz da suyla bir şey yaratmak, sihir gibi bir şeydir. Avucunuzda eğilip bükülen, kopan, şekil alan bu toprak, ilk kuruduğunda kırılgandır, piştiğinde ise sert ve sağlam, hatta binlerce yıl dayanan bir objeye dönüşür.

Seramikle tanışan,toprağı avucuna alıp içindekileri ona aktaran herkes gibi ben de seramik sanatı ile tanışınca bir daha kopamadım.Toprakla içli dışlı olmayı çok seviyorum. Mesleğim icabı üç boyutlu düşünmeye alışkınım. Toprak ile çalışırken de genelde heykel yapmayı seviyorum. Yaptığım her heykelin bir hikayesi var. Bu hikayeleri bazen önce kağıda yazıyorum, sonra onu üç boyuta taşıyorum, bazen de toprak elimde şekillenip, beni  bir hikayeye götürüyor. Ben toprak yardımı ile sanatsevere hikayeler anlatmayı seviyorum aslında galiba.

”Yorgun İstanbullular” diye bir dizi heykeller yaptım mesela. Hepsi İstanbul’un çeşitli noktalarında hepimizin belki de her gün gördüğü yorgun insanların hikayelerini  anlatan işlerdi. Kimisi kırılgan, kimisi sert, kimisi sağlam, kimisi renkli, kimisi yorgun. Çoğunun hikayesini de yazdım. Bir sergi ve bir sergi hikaye kitabı gibi hayalim var.  Sonra Beyoğlu’nun kaybolan şıklığını, Pera’nın şapkalı kadınlarını yapmaya başladım. Bu projemin adı da “Pera’nın kadınları” idi. Onları yaparken taş plaklar dinleyerek, her birinin hikayesini düşünerek, kıyafetlerini araştırarak yapıyordum. Bir avuç toprak bazen sizi tahmin edemiyeceğiniz yerlere götürebiliyor. Şimdi de Altay mitolojisi ve tanrıçalar ile haşır neşirim. Kadın ve tanrıça figürü hem seramik heykellerimde hem de resimlerimde beni bakalım nerelere götürecek.

Kadınların sorunları her zaman sorunum olmuştur. Hayallerinin peşinden gidemeyip ailenin, hayatın, erkeklerin yükünü o incecik zarif boyunları ile kocaman olmuş kafalarında taşıyan kadınları resmettiğim “Düşler” serisi ile de çok zor ve bir o kadar zevkli dala ayak attım. Suluboya resimler yapıyorum. Sulu boyanın şeffaflığı ile kadının düşlerini anlatabilirim ancak dedim. Bir tarafta bir avuç toprak ve su, diğer tarafta bir avuç su ve boya, içimdekileri dökmeye çalışıyorum.  

4) Seramik sanatının yapım aşaması ve incelikleri nelerdir? Kısaca anlatır mısınız?

Ana malzemesi çamur ( kil) olan seramik, en kısa anlatımla ateşte pişmiş topraktır. Kil belirli bir üretim sürecini geçirdikten sonra sert, deforme olmayan, özel etkenler dışında hiç bir dış etkiden kolayca etkilenmeyen bir malzeme haline gelir.

Seramik yapım aşamalarını basitçe anlatırsak,

çamurdan çeşitli yöntemleri kullanarak bir şekil ortaya çıkarırsınız. Bunu iyice kurutursunuz. Bu noktaya kadar yaptığınız obje dış etkenlerden etkilenir, kırılgandır, deforme olabilir. Suya atarsanız tekrar çamur haline gelebilir, ta ki ateşi görüp pişene kadar. Bu bana yine Yunus’un bir değişini hatırlattı. “Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah” Pişen toprağın pişmeden önceki kırılgan halinin piştikten sonraki dayanıklı hale dönüşmesi insanoğlunun gelişimi gibi değil mi?

Kuruyan toprak objeyi, özel seramik fırınlarında yüksek derecede pişirirsiniz.

İşte şimdi elinizde sertleşmiş deforme olmayan bir obje vardır. Bundan sonrası için de istenirse olduğu gibi kullanmak ya da çeşitli yöntemlerle sır ile kaplamak, boyamak, perdahlamak vs. gibi yüzlerce teknik kullanarak süslemek, su geçirimsizliği sağlamak vs. vardır. Tekrar tekrar fırınlamak da gerekebilir. Öyle çok teknik ve yöntem var ki, burada özet bile yazsam yüzlerce sayfa yapar. Seramik sanatı, içinde yoğun kimya bilgisi de barındıran bir sanat dalıdır. Aysberg gibi ilk başta aaa ne kolay yaptım diyorsunuz. Öğrendikçe derinleşiyor, derinleştikçe tatmin olmuyorsunuz daha çok öğrenmek istiyorsunuz. Çok keyifli aslında çook.

 5) Seramik sanatında kili yoğurarak şekil verme ve ürün oluşturma, kişinin iç dünyası ve zihinsel süreci hakkında bizlere bilgi akışı sağlar mı?

Bütün sanat dallarında olduğu gibi seramikte de eğer zanaat ile sanatı karıştırmıyorsanız, iç dünyanızı ve zihinsel sürecinizi elinizdeki esere döküyorsanız, o yapıtın benzeri yoksa, biricikse, estetikse, evrenselse, özgünse  o zaman bu bir sanat eseridir.

Bu yapıt, sanatçının hayal gücünün ve emeğinin bir sonucu olarak ortaya çıktıysa, Sanatçının düşünü, yaratıcılığını, fikirlerini ve mesajını içermekteyse o zaman sanat eseridir. 

Sanat eseri, aslında içinde her şeyi barındırandır. Sanatçı ve obje arasındaki ilişkinin tamamıdır, bütünüdür. İzleyene vermek istediği estetik duyguyu, mesajı, görsel zevki, konu hakkında düşünmeyi, belki de eyleme geçme isteğini verebilmelidir. 

Seramik tabak yapıp bunu sanat eserine dönüştüren de var. Seramik tabak yapıp sadece içinden yemek yememizi sağlayan da var. Sadece kili yoğurmanız, şekil vermeniz pişirip sırlamanız tek adet bile olsa ortaya bir sanat eseri çıkarmayacaktır. Yani kısaca sorunuza cevap verirsem, izlediğiniz yapıt kişinin iç dünyasını ve zihinsel sürecini size aktarabilir tabi ki. Eğer aktarıyorsa o bir sanat eseridir. Aksi takdirde o dekoratif bir objedir.

6) Toplumumuz seramik ve resim sanatını nasıl değerlendiriyor?

Anadolu coğrafyasında muhtelif tarihlerde yapılan arkeolojik kazılarda  sayıları on binlerle belki de milyonlarla ifade edilecek kadar seramik esere rastlanmıştır. Kimi kaynaklar seramiğin tarihini insanlığın tarihiyle yaşıt kabul etmektedir.

Hala da yeni eserler ortaya çıkmakta. Anadolu toprakları, yaşamış tüm kültürleri barındırmış ve insanlık tarihinin en nadide örneklerinin gelişim ve dönüşümlerine tanık olmuştur.

Buna rağmen bugün baktığımızda, toplumumuz seramik eseri, dekoratif obje olarak görmekten çok ileri gidememiştir. Galerilerde, müzayedelerde resim  sanatı daha çok kabul görürken, seramik sanatı üvey evlat muamelesi görmektedir.

Belki de kırılgan olması, korumanın zorluğu koleksiyonerlerimizi korkutmaktadır. 

7) Dünya ile kıyaslandığında resim ve seramik sanatını Türkiye’de nereye koyabiliriz?

Bu sorunuzu sadece resim ve seramik sanatı üzerinden değil de tüm görsel sanatlar üzerinden cevaplamak istiyorum. Dünya ile kıyasladığımızda Türkiye’de görsel sanatları nereye koysam bilemiyorum maalesef. Sanatçının, sanatın değeri ülkemizde içimi acıtan bir konu. Küçük yaşlarda sanatla tanışmayan çocuklar ileride tabi ki, sanatı anlamayacaktır. Bir sanat eserine ucube diyebilecektir.

8) Günümüzün teknolojisi ile üretilen sanat eserleri renk, doku, desen, biçim konusunda oldukça fazla çeşitlilik sunuyor. Geleneksel yöntemle yapılan sanatta da sanatçı duygusal yönünü geliştirerek, kendisini kuşatan sisteme rağmen sanatını rahatlıkla icra edebiliyor mu?

Henüz edebiliyor, ama gelecekte edebilecek mi bilmiyorum. Bu sorunuzun tam da muhataplarından biriyim. Yaşım gereği teknoloji ile çok sevişemiyoruz. Hala geleneksel yöntemlerle bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Son contemporary İstanbul’da koca mermer bir kütük, bilgisayara yüklenen program sayesinde sanatçının düşündeki heykeli oyarak ortaya çıkarmak üzere duruyordu. Makina sürekli çalışarak en az 2 metre yüksekliğindeki bu mermer bloğu üç gün gibi kısa bir sürede oyarak heykeli kusursuz olarak ortaya çıkaracaktı.O sanatçı aklındakini bilgisayar yardımı ile üç günde sanat severe sunabiliyor artık. Mesela Auguste Rodin düşünen adam heykelini yanılmıyorsam 1882 de bir yılda yapmıştı. Sürelere bakarsanız, kuşatma dediğiniz her yerde, her dalda var artık. Dünyanın gittiği noktaya aklım yetemiyor maalesef.

9) Amerikalı ressam Georgia O ’Keeffe’nin söylediği gibi bir sanat eseri politik, erotik ve mistik anlam taşımalı mıdır?

 Neredeyse bir asır yaşamış, modern Amerikan sanatının anıtı, bu sıradışı ressamın sözlerine elbette saygı duyarım.

Benim için ise sanatın sınırları yoktur. Taşıdığı mesaj her konuda olabilir. Yeter ki izleyeni düşündürebilsin, estetik olsun, özgün olsun. 

10) Siyaset ve sanatı aynı kategoriye koysak, sanatile siyasi mesajların yönünü nasıl belirleriz ya da belirliyoruz?

Sanat ve siyasetin kesinlikle birbiriyle etkileşen, birbirini etkileyen alanlar olduğunu düşünüyorum.Toplumların sıkıntılı dönemlerinde sanatçılar bu duruma kayıtsız kalmamışlar, eserlerinde politik konulara değinmişlerdir.Yarattıkları eserler o dönemin hem sanatsal hem politik hafızası için kaynak olmuştur.

Tarihte hükümdarlar sanatı anıtsal olarak iktidarlarının gücünü göstermek, zaferlerini yüceltmek ya da düşmanlarına gözdağı vermek amacıyla kullanmışlardır. Sanat ile siyasetin iç içe ilerlediğini ikisinin de birbirinden beslendiğini düşünüyorum. Çoğumuzun bildiği gibi İkinci Dünya Savaşı’nda Guernica Kasabası’nın bombalanması  haberini Paris'te alan Picasso,

savaşın yıkıcılığını, yaşanan katliamı, bombaların yaktığı ateşte yanan insanlığı anlatmak için meşhur tablosunu yapmıştır. Guernica renksizdir. Çünkü mavi ölmüştür. Geriye savaşın siyahlığı ve küllerin rengi kalmıştır. En ünlü savaş karşıtı tablo olduğu kesin olan bu sanat eseri, sanatın nasıl siyasetle iç içe olduğunu bize çok güzel anlatmaktadır. Guernica, sadece İspanya İç Savaşı’nın vahşetinin değil, modern savaşın neden olduğu ıstırabın da bir simgesi olmuştur. Güncelliğini hala korumaktadır. 

11) Katıldığınız sergilerden, fuarlardan ve bundan sonra yapmak istediklerinizden bahsedebilir misiniz.

1995 yılından beri resim yapıyorum. Bir sürü karma sergiye katıldım. Son yıllarda çalışmalarıma eklediğim seramik ve seramik heykellerimle de sergilere katıldım. Bazıları benim için güzel hatıralar, kalıcı izler bıraktı. 2020 yılında seramiğin ana vatanı Avanos’da bulunan Güray Yeraltı Seramik Müzesi’nde bir sergiye katıldım. Altay mitolojisinde geçen “AKANA” figürünü işlediğim 5 adet tanrıça heykelim, müzenin kalıcı koleksiyonuna kabul edildi ve orada sergilenmeye devam ediyor. Bu benim çocuklarıma bırakacağım en değerli miras oldu. 2021 yılında katıldığım İstanbul Sanat Fuarı bünyesinde katıldığım D’art Galeri sahibi Duygu Bağlan bana ve işlerime büyük bir yer verdi. Sanki kişisel sergimi açmış gibi bir sürü işimi sergiledim. Çok güzel geri dönüşler aldım. Bir sürü sergi teklifleri alıyorum. Özellikle sosyal sorumluluk projelerini hiç reddetmiyorum. Hepsine katkı sağlamaya çalışıyorum. “TC. Çocuklara yeniden Özgürlük Vakfı”, “İçerde Çocuk Var” projesi için hem kuratörlüğünü, hem sergi ev sahipliğini, hem de eser katkısını yaptığım bir proje yürüttüm. Çok keyifliydi. Aralık ayında Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın düzenlediği Basın Müzesi’nde açılacak “Özgürlük” temalı sergiye suluboyalarımla katılacağım. Bağlı bulunduğum “Artopol” art galeri yorgun istanbulları sergileyecek henüz tarihi bilmiyorum. Ben çalışmaya devam ediyorum ve büyük keyif alıyorum. 

12) Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Okuyucularımıza söylemek istediğim son söz, çocuklarınızın, torunlarınızın genç beyinlerin mutlaka sanatla tanışmasını sağlayın. Çocuğunuz özgüvenli ve başarılı olsun, potansiyelini keşfedebilsin, akran ilişkilerini geliştirsin, kendi ayakları üzerinde durabilsin istiyor musunuz? Cevabınız evetse, çocuğunuzu mümkün olan en erken yaşta sanatla tanıştırın.

Sanat iyileştirir. Sanatla kalın.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
    ''Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli…
  2. Bread and Pupet ile Röportaj
    1963 yılında Peter  Schumann  tarafından kurulan  Bread and Puppet Theater, kağıt hamuru ve mukavvadan  tasarladıkları dev kuklalarla tanınıyor.  Amerikalı kukla tiyatrosu,  kurulduğu yıldan günümüze kadar şiddetin her türlüsüne karşı çıkarak…
  3. Devrimci Feminist Paula Rego
    Sanatçının, 1998 yılında yasa dışı kürtaj olan kadınları resmeden pastel eserleri, Portekiz’de ilgi odağı olmuştur ve oluşan kamuoyu baskısıyla,  2007 yılında ikinci bir referandum kampanyası düzenlenir ve kürtaj yasal hale…
  4. Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
    ''Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni…
  5. Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
    “Sanatçı doğası gereği anarşik bir yapıdadır bu durumda yaşantısı ve cesareti ile sanatçıyı toplumunun aykırısı, cüret sahibi yapıyor, belki bu cüretle çılgınlık arasında bir bağ kurulabilir.  Öte yandan halk kuşatamadığı,…
  6. Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
    “Gerekçe ne olursa olsun savaşa hayır diyen biri olarak, yüzyıllardan beri birçok sanatçının Kolwitz gibi eserleriyle kendi iç dünyalarındaki yaralarını sardığı apaçık ortada. Pablo  Picasso “Guernika”  ile, Norveçli ekspresyonist  ressam…
  7. Delilik ve Sanatın Rengi
    Delilik ve Sanatın Rengi
    15 Şubat 2022
    ''Eski çağlardan günümüze kadar akıl sağlığı bozulan kişilerin gözlerinin şüpheyle uzaklara ya da hayalimsi bir şeye odaklandığı gözlemlenmiştir. Aslında bu bireyler akışkanlık gereği yakında olan her şeye bakmaktan kaçınırlar.  Çünkü…
  8. Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
    Çok değerli dostum ve hocam Alpay Aksayar ile yine bir aradayız.  Yaklaşık altı yıldır tanıdığım bu değerli isim sanat serüvenimde her zaman yanımda olup anlatım güzelliği ve üslup zenginliğiyle bizlere…
  9. Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
    Türkiye’deki sosyo – kültürel dille dışa vuran,  resimden desene, heykelden  gravüre, tiyatrodan performansa  uzayan,  zengin  bir ifade arayışının gelişim ve dönüşümlerle ışık tutan ismidir Mehmet Güleryüz. Güleryüz, 1980’li yıllarda izlenimciliğe…
  10. Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
    Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamımız Mihri Müşfik’tir. Kadınların ötekileştirilip, yok sayıldığı dönemlerde yaşamış bir kadın ressam olarak var olma mücadelesini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray’a yakın…
  11. Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
    Caravaggio’nun resimlerinde siyah renk çok baskındır. Büyük yüzleri aydınlatan kuvvetli ışığın yerine, önemli noktaları kısmi aydınlatan cansız bir ışık gelmiştir. Resimlerinde karanlık hâkim, belirsizlik ve melankolik atmosfer daha yoğundur.    …
  12. Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
    17. yüzyılın en büyük Flemenk ressamı, Barok döneminin devidir. Yenilikler yapma yolunda gösterdiği yetenek onu birçok çağdaşından ayırır. Belli öğeleri, daha fazla aydınlanmış ışığı doğru ve hızlı biçimde kullanır. Asimetri…
  13. Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
    Da Vinci, Padişah II.Beyazıd'a şöyle yazar: İstanbul'dan Galata'ya uzanan bir köprü yapmak istediğinizi, yapabilecek biri bulunmadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum. Ben nasıl yapılacağını biliyorum. Dünyaca ünlü bilim insanı ve sanatçı…
  14. Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
    Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır.  Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…