''Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni baskılayamaz, kısıtlayamaz. Evet ben eserlerimi üretiyorum ancak Türkiye’de nü resim, sanatsal değil ideolojik bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.''
Öncelikle hoş geldiniz.
1) Politez okuyucularına Selin Çelikdelen kimdir kısaca bahseder misiniz?
-S.Ç: Merhaba ben Selin Çelikdelen. 1992 İstanbul doğumluyum. İstanbul’da yaşıyorum. Sanat Eğitimime ilk olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünü bitirerek başladım. Ardından Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdim. Resim alanında çalışmalarıma devam ediyorum.
2) Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
S.Ç: İlkokula başlamadan önce başladı. Babam annemin resmini yapardı. Ben de onu seyrederdim ve ben de yapmaya çalışırdım. İlkokula başladığımda da öğretmenim ders anlatırken çizerdim ve öğretmenimiz beni lisede sanat eğitimi almam için yönlendirmişti.
3) Eserlerinizde nü çalışmalarıyla karşılaşıyoruz. Size neden nü diye sorsam okuyucularımıza neler söylemek istersiniz
S.Ç: Naturalist biriyim. Nü çalışmalarım bana insanın özünü, saflığı, doğallığı çağrıştırıyor. Çıplaklığı utanılacak bir şey olarak görmüyorum. Yeteri kadar kravatları altına saklanmış, doğallıktan uzak insan var diye de düşünüyorum.
4) Sizin eserlerinizde, güçlü bir figür anlayışı, sağlam bir anatomi bilgisi ile insan vücudunun biçim ve hareketlerini çok iyi bildiğinizi görüyoruz. İyi bir ressam olabilmek için akademik eğitimin gerekli olduğunu savunuyor musunuz?
S.Ç: Yaşadığım ülke açısından konuşacak olursam; verilen eğitimin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yeteri kadar okul ve o okullarda canlı model yok. Var olan imkanları da baskılarla kısıtlanıyor. Okulu amaç değil de araç olarak görüyorum. Ama elbette ki o sanat atmosferine az da olsa bir adım atmış oluyorsunuz. Eğitim alınmalı, ancak hepsinden önemlisi araştırmak, gözlemlemek ve pratik yapmak.
5 )Eserlerinizi incelediğim zaman, yeniden doğuşu, özü adeta zaman kavramının kayboluşunu görüyorum. Var olan gerçeklikle resmettiğiniz gerçeklilik arasında ne gibi farklılıklar var?
S.Ç: İnsanları var olan gerçekliğiyle; yani hem estetik açıdan hem de görünen anlamdaki gerçeklikle resmetmiyorum. Doğal ve daha masum bir tavırda resmetmeye çalışıyorum. Geçirilen zamana ve ana önem veriyorum ancak insanlarda gördüğüm, doğal olmamaları, geçmiş ve gelecekle ilgilenmekten şimdiyi yaşayamamaları. Görmek istediğim gerçeklikte ve hislerimle resmediyorum diyebilirim.
6) Zaman, maneviyat, hayal üçgeninden yola çıkarak modellerinizin üzerinde bulunan kelebek dövmelerini ile bazı ‘’S’’ şeklindeki kıvrımların olduğu harfleri sormak istiyorum. Bu temalarla izleyiciye vurgulamak istediğiniz bir mesaj var mı?
S.Ç: Evet, kelebek dövmelerimde çok belirgin olmamakla beraber S,N harfleri, yani benim adımın harfleri yer alıyor. Kelebekler zaman, hayal, maneviyat üçgenini ve özgürlüğü yani beni tanımlıyor.
7) Türkiye’de kadın bedeninin görünürlük biçimleri üzerinde erkek egemen bir kavram mekanizması hakim, nü resmin de salt sanatsal değil, ideolojik bir mesele olarak gündeme geliyor diyebilir miyiz?
S.Ç: Maalesef evet. Moral estetik düşünceler bütünüyle gündeme geliyor ama ben özgür ve özgün bir şekilde yoluma devam ediyorum.
8) Canlı model üzerinden çalışmanın sanat eğitiminin temel taşlarından biri olduğunu savunan biri olarak sizi tarihe doğru bir yolculuğa çıkartsam, 1914 yılında kurulan İnas Sanayi Nefise mektebinin kurulmasıyla canlı model üzerinden çalışmaların Mihri’nin öncülüğünde başladığını biliyorsunuz. Nü resminin canlı model üzerinden çalışmaya başlanmasıyla Türkiye’nin modernleşmesi arasındaki bağı bize biraz anlatır mısınız?
S.Ç: Bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 1882 de açıldığında sadece erkek öğrenci kabul ediyordu.1920’lerde bu ayrım kalkıyor ama kız öğrenciler çarşaflı ve sadece peçeleri açık derslere devam edebiliyordu. O dönem canlı model sorunlarının çözülmesinde ve kadın sanatçıların yetişmesinde Mihri Müşfik Hanım ve Ömer Adil Bey büyük çaba sarf etmiş. Günümüzde de model sorunları, baskılar vs. varlığını sürdürüyor. Bu insanlar bu çabayı 1920’lerde vermiş, biz 2022’deyiz. Ben hiçbir ilerleme, üzerine konulmuş bir şey göremiyorum. Maalesef daha da içi boşalan bir eğitimle yola devam ediyoruz.
9) 1922’den itibaren Çallı kuşağı ressamları; İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Celal Sofu, Namık İsmail gibi ressamlar farklı bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Empresyonizim akımını da Türkiye’ye getiren bu sanatçılar nü alanındaki çalışmalara sizce nasıl bir katkı sağladı?
S.Ç: 2.Meşrutiyetin ilanından sonraki ilk 2 yılda birçok ressam eğitim için Avrupa’ya gitmiş. Yurda dönen ressamlar geleneksel ve popüler olan konuları terk etmiş, figür ve portre çalışmaları artmış, dönemin rönesansı ise çıplak kadın çalışmaları olmuş. Sanatçılar empresyonist akımı getirmekle kalmayıp, bundan beslenip üzerine çok şey katmışlar. Buna örnek İbrahim Çallı’nın en beğendiğim eserlerinden biri “Uzanan Çıplak” diyebilirim. Bu kuşak yenilik, düşünme ve modernizm adına çok büyük katkı sağlamıştır.
10) 1940’ların Türkiye’sinde resim sanatı çok geniş bir kesim tarafından müstehcen sayılırken, sanat çevrelerinde bunun cinsellikten arındırılmış bir beden olduğu mesajı ile sizce de karşılaşıyor muyuz?
S.Ç: Evet, seksüel bir anlam taşımayan bir tavır. 1940’larda Pera’daki sergiden bir fotoğraf dikkatimi çekmişti. Fotoğrafta bir çıplak model ve sanatçılar var ve modelin herhangi bir objeden farksız olduğu vurgulanıyor. Benim için de aynı şekilde o beden benim için anatomik olarak çözümlemeye çalıştığım bir nesne. Ben sanatta, sosyal yaşamda, tıpta vs. müstehcen kelimesini kendi içinde sapkınca düşüncelerle yaşayan örümcek ağıyla kaplanmış beyinlerin ürettikleri bir kelimeden öte görmüyorum.
11) Batı sanatının modernist eğilimlerini izlerken öte yandan özgün bir dil geliştirmeye çalışan pek çok sanatçı için arayışlar ile esin kaynaklarından biri de nü olmuştur denilebilir mi?
S.Ç: Evet buna örnek empresyonist hareketle yola çıkan ve Avrupa’dan sonra yurda dönüp, bunun üzerine nü çalışmalar üzerinde duran Çallı Dönemi ressamlarını söyleyebilirim.
12) Nü kadın bedenini temsil eden bir tür olarak algılanmasıyla sadece kültürel ve muhafazakar modernlik ilişkileri açısından değil, sanatsal yaklaşımların cinsiyetçi yönünü gözler önüne sermesi bakımından simgesel bir yük taşır mı?
S.Ç: Nü kadın ya da erkek model olsun, sanat eğitimin olmazsa olmaz parçasıdır. Anatomi öğrenip bedeni tanımadan, incelemeden bu anlamda ilerleyemeyiz. Maalesef sanatsal değil, ahlak meselesi olarak bir baskı içinde ve sanatsal yaklaşımların cinsiyetçi yönü açısından da yük taşıyor.
13) Bu ülkede bir sanatçı için nü çalışmak düzene başkaldırıştır. Çünkü, hem din hem sosyal anlamda bir baskı var. Özgür ve özgün şekilde eserlerinizi üretebiliyor musunuz?
S.Ç: Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni baskılayamaz, kısıtlayamaz. Evet ben eserlerimi üretiyorum ancak Türkiye’de nü resim, sanatsal değil ideolojik bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.
14) Sanat tarihi ile ilgili birçok seminer ve sunumumda, sanatın evvela geleneksel, sonra ulusal, en son da evrensel olduğunu savunmuşumdur. Sizin bu konu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
S.Ç: Kesinlikle katılıyorum. Sanatın evrenselliğinden söz ediliyor ama bu maalesef en sonda yer alıyor. Bugün resimler kaldırılıyor, şarkılar yasaklanıyor vs. Baskılarla özgürlük ve evrensellikten bu anlamda ilk sıralarda söz edemiyoruz.
15) Yakın bir tarihte serginizin olacağını biliyorum. Okuyucularımıza serginiz biraz hakkında bilgi verir misiniz?
S.Ç: Evet şu an yeni çalışmalarım üzerine yoğunlaştım, aksilik olmazsa eylül, ekim ayı gibi bir kişisel sergim olacak. Sergileri önceden sosyal medya hesaplarımdan paylaşıyor oluyorum.
16) Son olarak Politez okuyucularına neler söylemek istersiniz?
S.Ç: Tüm sanatseverlere ve okuyuculara teşekkür ederim.
Sevgili Selin Çelikdelen gününüzü bana ayırarak bu röportajı yapma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.
S.Ç: Keyifli bir röportaj oldu ,ben de vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.Sevgiler.
Yazarın Dİğer Yazıları
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
26 Aralık 2022Bread and Pupet ile Röportaj
4 Ekim 2022Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
29 Eylül 2022Devrimci Feminist Paula Rego
7 Ağustos 2022Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
26 Mart 2022Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
3 Mart 2022Delilik ve Sanatın Rengi
15 Şubat 2022Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
14 Temmuz 2021Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
11 Nisan 2021Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
2 Nisan 2021Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
20 Şubat 2021Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
1 Şubat 2021Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
23 Ocak 2021Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
7 Aralık 2020