Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj

Emel Sancaklı

14 Temmuz 2021
Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj

Çok değerli dostum ve hocam Alpay Aksayar ile yine bir aradayız.  Yaklaşık altı yıldır tanıdığım bu değerli isim sanat serüvenimde her zaman yanımda olup anlatım güzelliği ve üslup zenginliğiyle bizlere bugün bu  röportajı verirken pozitif enerjisini de yansıttı.  Her daim keyifli bir sohbet yapma şansı veren ressam Alpay Aksayar ile yapacağımız röportajı okurken sizler de keyif alacak, sanat enerjisini karşı tarafa yansıttığını da göreceksiniz. 

 ***

­Öncelikle hoş geldiniz.

A.A. : Hoş buldum. 

Politez okuyucularına sanat yolculuğunuzun ne şekilde başladığından bahseder misiniz? 

 A.A. : Her çocuk gibi ben de çok resim yapardım. Kendisini resimle ifade etmekten keyif alan bir çocuktum.  Babamın evde resim yapıyor olmasının da çok büyük avantajını gördüm.  Klasik manzara resimleri yapardı, o resimleri kopyalamayı çok severdim. Ortaokul ve lise yıllarında yaptığım resimlerin hocalarım ve çevrem tarafından beğenilmesi, takdir görmesi, kurslara gitmem ve bu alanda eğitim almam için zemin sağlamış oldu. Kurslardan sonra da 2003 yılında Marmara Üniversitesine girmem ile profesyonel olarak resim hayatım başlamış oldu diyebilirim.  

Etkisinde kaldığınız bir hocanız oldu mu? 

A.A. : Etkisinde kaldığım bir hocam olmadı. Fakat eğitim olarak çok değerli bilgiler öğrendiğim bazı hocalarım oldu.  

Her ressamın olduğu gibi sizin de etkilendiğiniz ressamların olduğunu biliyorum. Bize biraz bu ressamlardan bahseder misiniz? 

A.A. : Evet etkilendiğim ressamlar çok oldu, halen de etkileniyorum. Sanat tarihinden çok besleniyorum. Bazı ressamların sanat tarihinden iki ya da üç tane ustası olur. Benim belki yüze yakındır. Çok şey öğrendiğim ressamları saymaya başladığımda; Peter Paul Rubens, Pablo Picasso, Bellini, Poussin, Van Gogh, Otto Dix ilk aklıma gelenler. Bu sanatçılar yaptıkları resimlerin teknik özellikleri dışında, hayata karşı duruşları, sanata bakış açıları, sanat ve yaşam arasındaki o bağı kurma biçimleri birçok ressam gibi beni de çoketkiledi. Çok ders aldım onlardan ve halen de almaya devam ediyorum. Bu serüvenimi çeşitli şekillerde başka sanatçılarla sürdürmeye devam ediyorum. 

Türk ressamlarımızdan etkilendikleriniz var mı? 

A.A. : Evet var. İlk dönemlerden; Feyhaman Duran'ın portrelerini çok başarılı buluyorum. Benim için Türk resim sanatının en iyi portre ressamıdır. Hikmet Onat’ın manzaralarını hayranlıkla izlerim. Namık İsmail'i çok beğenirim. Abidin Dino’nun çizimlerini, yaşama şeklini ayrıca yaşayan sanatçılarımızdan da MehmetGüleryüz’ü çok severim.

Bakırköy’de 2004 yılında ilk serginizi açtığınızı biliyorum. Politez okuyucularına sergilerinizden bahseder misiniz? 

A.A. : Üniversite ikinci sınıfta okurken Bakırköy’de tanıdığım bir ressamın hem atölyesi hem de sanat galerisi vardı.  Konuşmalarımız neticesinde ilk çalışmalarımı orada sergileme fikri doğdu ve çalışmalarımı  "Aramızdaki Canavar" adlı sergi ile Bakırköy’deki atölyede sergiledik. Ben öğrenci olarak çok  çalışkan bir öğrenci değildim. Ödevlerini eksiksiz tamamlayan, sürekli dersleri peşinde koşan biri olmadım ama okulun dışında resim alanında üretme iştahı olan çok çalışkan biri oldum hep. Kendi başıma öğrendiklerim okulun öğrettiklerinden çok daha fazladır diyebilirim. Resmin bir sebat ve aşk işi olduğunu hiç bir zaman unutmadım. Yani her daim üreten, üretmeden rahat edemeyen biri oldum hep. Böyle devam ediyoruz bakalım. 

Resimlerinizi nasıl tarif edersiniz? 

A.A. : Resimlerimde kompozisyonun yeri çok önemlidir. Her dönem kompozisyonlarım değişiklikler gösterir. Neler hissediyor, problem ediyorsam onun resmini yapmaya gayret ederim. Figuratif bir sanatçıyım. İnsanın kendisi ve doğa ile kurduğu ilişkiler üzerine düşünen, üreten biriyim. 

Bu konuları üretirken hangi kaynaklardan esinleniyorsunuz? 

A.A. : Sanatçıların en çok kendi yaşamlarından etkilendiklerini düşünürüm. Ben de öncelikle kendi yaşamıma bakıyorum. Sanat tarihine baktığımda dönüp dolaşıp kendimi bulduğum bir kürkçü dükkanı gibi olduğunu görüyorum. Onun dışında sanatın her alanından besleniyorum. Özellikle sinemadan ve şiirden çok etkileniyorum diyebilirim. 

Sinemaya olan ilginizi ve bu alanda daha önce yönetmen olarak çalışmalarınızı biliyorum.  Yeni bir projeniz var mı? 

A.A. : Sinemaya ilgim video art ile başladı. Daha sonra arkasından kısa filmler, senaryolar geldi. Kendi çapımda birkaç film çekip yönettim. Ama tabi bunlara  ben  hobi olarak baktım. Bana bir şeyler kattı. Çok arkalarında durmadım. 

Resimlerinizde size has figürleriniz var. Bize biraz bu figürlerinizden bahseder misiniz? 

A.A. : Resimlerimde; mutlu gözüken, sürekli gülümseyen, sırıtan, kilolu, kendilerine has kıyafetleri, bereleri, eldivenleri olan figürler görürsünüz. Benim bu figürlerim medeniyetin kurduğu düzene uyumsuzdur çoğu zaman. Onların asıl istedikleri dürtülerinin tatmine ulaşmasıdır. Şöyle de diyebilirim; ben, odağını istediği her şeyi düşünmeden yapmaya çalışanların dünyasına çevirmiş bir sanatçıyım. Ayrıca iklim değişikliği, doğa, medeniyet, mimari, hayvanlar gibi birçok önemli konuyu birlikte ele alıp resimlerimde bunları göstermeye gayret ediyorum. 

Bu açıklamanız bana Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya ‘’Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ‘’ sözünü hatırlattı.  Siz mutluluğun resmini yapabilir misiniz? 

A.A. : İçinde bulunduğumuz çağın en çok referans verdiği şeylerdenbirinin mutluluk olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mutluluğun resmini yapabilmek ise neredeyse imkansız gibi. Ben mutluluğun değil ama mutlu bireylerin resimlerini yapmaya çalışıyorum. Her şeye hatta kendisine ve çevresine rağmen mutluluğun peşinde koşanların bazen de bulanların resmini yapmaya çalışıyorum. Çevrenizdeki problemlere bir bakın. Mesela benim çoğu resmimde hiç ağaç yoktur. Varsa da tek tük uzaklarda nadir olarak görülüyordur. Duvarlar, birkaç tablo, birkaç televizyon, koltuk hariç her şey yok olmuştur. 

Yaşadığı coğrafyanın her zaman sanatçıyı ve buna paralel olarak sanatını şekillendirdiğini  düşünürüm. Sizin bu konu hakkındaki fikirleriniz nelerdir? 

A.A. : Evet bu kaçınılmaz... Bu mesele sadece sanatçıların değil bütün insanların kaderini belirleyen en büyük unsurların başında geliyor. Ama burada sanatçılara çok daha fazla misyon düşüyor o da sanatçıların o coğrafyaya katacağı değerlerdir.  

Sizce sanatın evrensel bir dili olmalı mı? 

A.A. : Sanatın zaten evrensel bir dil olduğunu düşünüyorum. Çağdaş resim, modern resim vesaire diye yapılan ayrımları da gereksiz buluyorum. Bir eser günümüzde yapıldıysa o eser zaten çağdaştır. Bir insanı zamanından nasıl bağımsız düşünebiliriz? 15. yüzyılda yaşamıyorsan o yüzyılın resmini yapamazsın. Bu havayı içime çekiyorsam  tabiatım gereği de bu havayı resmederim. 

Günümüzde bienal ve fuarlara baktığımız zaman neredeyse sanat alanında bir devrim niteliğinde. Daha önceki dönemleri düşündüğüm zaman ise yok denilebilecek kadar az bu konu hakkındaki fikirleriniz nelerdir? 

A.A. : Bienal ve fuarların çoğalması toplumdaki sanat bilincinin arttığını gösteriyor. Hem nitelik hem nicelik açısından çoğalmalarını temenni ediyorum. 

On yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? 

A.A. : Gelecek beni nerelere götürür, neler ürettirir, bana neler kazandırır onu bilemiyorum. Ben işimi üretiyorum ve on sene sonraki Alpay’ı yirmi yıl sonraki  Alpay'ı da merak ediyorum. 

Sanat topluma bir mesaj vermeli mi? 

A.A. : Sanatçı eserini üretirken farkında olarak ya da olmayarak izleyiciye birçok mesaj bırakır. Bazen esere bakan kişi o mesajı fark eder ve böylelikle eser ile arasında gerçek bir bağ oluşmaya başlar. Bu planlanabilecek bir şey değildir. 

Yıllardır  “Sanat, sanat için midir, sanat toplum için midir?” diye tartışılan bir konu var. Siz bu tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?

A.A. : İki farklı doğruyu birbiri ile boğuşturmak doğru gelmiyor bana. Maviyi istediğin gibi kullanabilirsin. İster sanat için olsun, ister toplum için olsun bu maviye, maviliğinden hiç bir şey kaybettirmez. 

Konuyu biraz daha açmak istiyorum bize sanatın ne olduğunu anlatır mısınız

A.A. : Sanatın tarifi zor. Aklıma Picasso’nun biraz haklı biraz da kaçamak bir cevabı geldi. ’’Sanatın ne olduğunu bilseydim kendime saklardım’’ diyor. Ben de kaçamak bir cevap vermek isterim. Sanatın tarifi sanatçının eserinde gizlidir. 

Ülkemizde sanatçı olarak yaşamanın zorlukları nelerdir? 

A.A. : Sanatınızdan aldığınız güç, zorluklar karşısında sizi ayakta tutan en büyük unsur haline geliyor. Bu gücün size neler kazandırıp, neler kaybettirdiğini yaşarken çok algılayamıyorsunuz. Fakat yıllar geçiyor ve arkanıza dönüp baktığınızda bu uğurda neleri feda ettiğinizi o zaman daha net görebiliyorsunuz. 

Toplumların her zaman sanatla beslenmesi gerektiğine inanırım ve bunu savunurum. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?  

A.A. : Kesinlikle katılıyorum. Çağdaş ve uygarlık düzeyi yüksek toplumlara baktığımızda sanatın hayatla iç içe olduğunu fark etmemek zor. Derinlemesine bir gözleme bile gerek duymadan fark edilebilecek bir husustur bu. 

Sanat kavramını tamamen çıkartırsak ülkelerin, medeniyetlerin durumu nasıl olurdu? 

A.A. : Kendilerini ifade edemeyen ve ruhlarını kibarlaştıramamış insanlar yığını halinde dolaşırdık. 

Aslında toplumda birçok yaranın merhemi sanattır. 

A.A. : Evet kesinlikle katılıyorum. 

Genç sanatçılara sanat alanında tavsiyeleriniz var mı? 

A.A. : Hiçbir tavsiye vermek istemem. Kimsenin de tavsiyelerine uysunlar istemem. Çünkü sanat tek başınıza yaptığınız bir yolculuktur. Herkesin yolu tektir, biriciktir. 

Son olarak Politez okuyucularına söylemek istediğiniz bir söz var mı? 

A.A. : Mutlu olduğumuzun farkında olalım, sanat ve sevgi ile kalalım. 

Sevgili hocam ve dostum Alpay Aksayar gününüzü bana ayırarak bu röportajı gerçekleştirmeye fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. 

A.A. : Ben teşekkür ederim.  

Alpay Aksayar’ın eserlerini instagram hesabından takip edebilirsiniz: @alpayaksayar  

İletişim için: galeriartget  

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
    ''Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli…
  2. Bread and Pupet ile Röportaj
    1963 yılında Peter  Schumann  tarafından kurulan  Bread and Puppet Theater, kağıt hamuru ve mukavvadan  tasarladıkları dev kuklalarla tanınıyor.  Amerikalı kukla tiyatrosu,  kurulduğu yıldan günümüze kadar şiddetin her türlüsüne karşı çıkarak…
  3. Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
    ''Eğer daha önce çamurdan bir şey yaptıysanız, bunun son derece heyecen verici ama aynı zamanda da sakinleştirici bir süreç olduğunu bilirsiniz. Seramik çamurunun elinizde şekil alması, aklınızdakinin elinizde canlandığını hissetmek,…
  4. Devrimci Feminist Paula Rego
    Sanatçının, 1998 yılında yasa dışı kürtaj olan kadınları resmeden pastel eserleri, Portekiz’de ilgi odağı olmuştur ve oluşan kamuoyu baskısıyla,  2007 yılında ikinci bir referandum kampanyası düzenlenir ve kürtaj yasal hale…
  5. Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
    ''Hayatım boyunca bireysel ve umursamaz bir yanım vardı. Tüm dünya karşımda da olsa ben özgün ve özgür bir şekilde yol alan biriyim. İnsanlara ve düşüncelerine saygım var ama kimse beni…
  6. Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
    “Sanatçı doğası gereği anarşik bir yapıdadır bu durumda yaşantısı ve cesareti ile sanatçıyı toplumunun aykırısı, cüret sahibi yapıyor, belki bu cüretle çılgınlık arasında bir bağ kurulabilir.  Öte yandan halk kuşatamadığı,…
  7. Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
    “Gerekçe ne olursa olsun savaşa hayır diyen biri olarak, yüzyıllardan beri birçok sanatçının Kolwitz gibi eserleriyle kendi iç dünyalarındaki yaralarını sardığı apaçık ortada. Pablo  Picasso “Guernika”  ile, Norveçli ekspresyonist  ressam…
  8. Delilik ve Sanatın Rengi
    Delilik ve Sanatın Rengi
    15 Şubat 2022
    ''Eski çağlardan günümüze kadar akıl sağlığı bozulan kişilerin gözlerinin şüpheyle uzaklara ya da hayalimsi bir şeye odaklandığı gözlemlenmiştir. Aslında bu bireyler akışkanlık gereği yakında olan her şeye bakmaktan kaçınırlar.  Çünkü…
  9. Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
    Türkiye’deki sosyo – kültürel dille dışa vuran,  resimden desene, heykelden  gravüre, tiyatrodan performansa  uzayan,  zengin  bir ifade arayışının gelişim ve dönüşümlerle ışık tutan ismidir Mehmet Güleryüz. Güleryüz, 1980’li yıllarda izlenimciliğe…
  10. Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
    Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamımız Mihri Müşfik’tir. Kadınların ötekileştirilip, yok sayıldığı dönemlerde yaşamış bir kadın ressam olarak var olma mücadelesini hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nda Saray’a yakın…
  11. Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
    Caravaggio’nun resimlerinde siyah renk çok baskındır. Büyük yüzleri aydınlatan kuvvetli ışığın yerine, önemli noktaları kısmi aydınlatan cansız bir ışık gelmiştir. Resimlerinde karanlık hâkim, belirsizlik ve melankolik atmosfer daha yoğundur.    …
  12. Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
    17. yüzyılın en büyük Flemenk ressamı, Barok döneminin devidir. Yenilikler yapma yolunda gösterdiği yetenek onu birçok çağdaşından ayırır. Belli öğeleri, daha fazla aydınlanmış ışığı doğru ve hızlı biçimde kullanır. Asimetri…
  13. Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
    Da Vinci, Padişah II.Beyazıd'a şöyle yazar: İstanbul'dan Galata'ya uzanan bir köprü yapmak istediğinizi, yapabilecek biri bulunmadığı için köprüyü yapamadığınızı duydum. Ben nasıl yapılacağını biliyorum. Dünyaca ünlü bilim insanı ve sanatçı…
  14. Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
    Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır.  Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…