Bir Yaşar Kemal geldi ve kaldı bizde

Fatoş Duran

4 Mart 2015
Bir Yaşar Kemal geldi ve kaldı bizde

Sana söz veriyoruz açtığın yolda yürümeye, yaşamı ve hakları ve halkları savunmaya, savunmakla kalmayıp yaşamaya kalkışmaya söz veriyoruz. Çiçeklerden, bağlardan, renklerden, dağlardan, bir de maviden vazgeçmeyeceğiz…

“Pimi çekilmiş bir coğrafya”da, denemesi bile tehlikeli ve yasaktır yaşamanın..

Yaşamaya kalkışırsan da az gider, çok biter ve dere tepe düz ölemezsin .. Engebelidir ovaları, yamaçtır dağları. Eziyetli ve meşakkatlidir yolculukları…

Küçük bir çocukken büyüdüğümüz yollarda öğrendik bütün bunları…

Yorulduğunda, nefessiz kaldığında, “ düş bozumu” anlarında ; “Dağlar, insanlar; hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.” diyen bir çınara yaslarsın ruhunu, bir kucak mavi salınır dallarından. “İnce Memed“ tutuverir elinden. Ve silkinirsin yeniden ve daha güçlü kalkarsın eskisinden.

Eksilirsin ölümlerden bin geldikçe. Ezildikçe ekilirsin ekim mevsimlerinde … Bilirsin ki; çok yanlış az doğruyu gölgeler. Ama hiçbir yanlış tek bir doğruyu bile yok edemez…

 

Bir Yaşar Kemal geldi ve kaldı bizde. Yetmez ölümün gücü hayat ağacını kesmeye.. Bizde bıraktığı izleri silmeye.

Gençlerin, bir dosta yemeğe gider gibi ölüme gittiği, gitmek zorunda bırakıldığı yıllarda, yaşam savunucuları bizler, insan hakları aktivitelerimizde yanı başımızda duran bir dostumuzu, babamızı, rehberimizi, öğretmenimizi kaybettik.

İnsan Hakları Derneğinin kuruluşundan bugüne kadar her etkinliğimizde, hak arama mücadelemizde yanı başımızdaydı. Bizzat kendisi gelemediğinde bile bir telefon mesafesinde, ahizenin öbür ucundaydı.

Tesadüf değildiki koca çınar oluşu, kökü derinlerdeydi…

90’ lı yıllarda İHD; yazarların, yazı işleri müdürlerinin, gazetecilerin, STK temsilcilerinin ve düşüncelerini ifade eden yurttaşların bugünkü gibi cezaevlerine doldurulmasına karşı “Düşünce ve ifade özgürlüğü“ için kampanya başlatmış ve Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya yürüyüş kararı almıştı. Biz, İHD İstanbul şubesinin o zaman bulunduğu Tünel’ deki binasında buluşup Taksime yürüyecek ve oradan otobüslere binip Ankara‘ya hareket edecektik. Buluşma saatimize saatler kala İHD binasının etrafı ve Tünel-Beyoğlu ve İstiklal caddesi yeşil polis üniformasına bezendi. Telsiz sesleri kilometrelerce uzaktan duyulacak yoğunlukta. O kadar yani.

Yaşar Kemal dernek binasında bize hikâyeler anlatıyor. Öyle hikayeler ki bizim kahkahalarımız da telsiz seslerini bastıracak güçte:) Bu arada İHD yöneticisi avukat arkadaşlar binadan çıkıp kapıda barikat kuran polis şefleri ile görüşmeye çalışıyor. Yaptıklarının hak ihlali olduğunu anlatıyor.

Trafik yoğun. Sokakta hava gergin. Bizim moraller yerinde ve coşku çok yüksek.

Biz içerde Yaşar Kemal'i dinlerken buluşma saatimizi bekliyoruz, dışarıya çıkan avukat arkadaşlarımız polisin tavrını aktarıyor. Biz de durum değerlendiriyoruz. Görev dağılımı yapıyoruz, yaşlı analarımızı, tansiyon hastalarını eğer müdahale olursa nasıl koruyabiliriz, çaktırmadan da Yaşar Kemal’i korumaya almalıyız diye konuşuyoruz. Çünkü duysa bize kızar, biliyoruz.

İlan ettiğimiz buluşma saati geldiğinde, dernek binasında bulunan sanatçı dostlar, üyelerimiz, şube yöneticilerimiz hazırlanıyor ve çıkıyoruz. Kortejin önünde Yaşar Kemal ve şube başkanımız Ercan Kanar.

İki üç adım zor atıyoruz ve göğüs göğse bir polis barikatı adeta duvar olmuşlar. “Yasak!” diyor polis şefi hoyratça salladığı telsiziyle, bize dağılın anonsları yapıyor. Ercan Kanar, yaptıklarının hak ihlali olduğunu, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu anlatıyor. Polis şefi “dağıtacağız Ercan bey, emir geldi“ diyor. Kararlılar müdahale edecekler. Bizler kolkola safları sıklaştırıyoruz. Analarımızı, yaşlıları ortaya alıyoruz. Gençler güvenlik zincirinde. Biz de kararlıyız. Yaşar Kemal tam önümüzde. Heybetli duruşu ve hafif bir beden devinimiyle bizleri biraz gerileterek öne çıktı. Başı yukarda gökyüzüne bakıyor. Omuzları dik meydan okuyan bir duruşla öylece duruyor. Tam önünde o zamanın Beyoğlu emniyet müdürü, boyu Yaşar Kemal‘in yarı boyunda olduğu için, Yaşar Kemal ile göz teması kurmak için o da yukarıya bakıyor) telaşlı bir ses tonuyla “biz de emir kuluyuz efendim. Emir aldık. Dilerseniz ben sizi Sayın valimle görüştüreyim” dedi. Ve telaşla telsizden Vali ile temas kurmaya çalışıyordu ki, Yaşar Kemal, hiçbir göz teması kurmadan, başı gökyüzüne bakar pozisyonda hafif kaşını kaldırdı, sol elinin tersiyle kararlı, hafif bir dokunuşla emniyet müdürünü çekilin komutu içeren bir itişle, “Sayın valine söyle bizi aramak isterse biz Ankara‘ya gidiyoruz “ dedi ve adım attı yürümeye başladı. O adım attıkça karşısındaki etten duvar geri adım atmak durumunda kaldı. Yaşar Kemal önde biz arkasında kortej “İnsan,Haklarıyla İnsandır“ sloganlarıyla yürürken emniyet müdürünün şaşkın bakışları, ezberi bozulmuş ruh hali ve sanırım telsiz hattının öbür ucunda “sayın vali“ geride kaldı.

Yine bir gün, silahların susması ve kalıcı adil bir barışın gerçekleşebilmesi için düşüncelerimizi ve önerilerimizi açıklamak istediğimiz bir etkinlikte yaka paça gözaltına alındık. Emniyet, ifade, vesaire, süreç gece yarısı 2-3 e kadar sürdü. Ve bizi gece yarısı serbest bıraktılar. Emniyetin kiri üzerimizde, yorgun uykusuz ve sanırım açtık. Ve doğal olarak gündemimizde, o an için dilimizde emniyet, polis, gözaltı vs konuları vardı gecenin o saatinde. Belki açık bir büfe kalmıştır yiyecek bir şeyler buluruz umuduyla Taksim meydanında dolaşıyorduk ki, o zaman sanırım Divan otelinde gerçekleştirilen Barış konferansı toplantısından çıkan Yaşar Kemal ve Ercan Kanar‘ı karşımızda bulduk. Tatlı bir sürprizleri vardı bize. Yaşar Kemal “gelin benle, siz şimdi bırakın o size yaka-paça dokunan… (küfür) ları , sizi meşhur bir kelle-paçacıya götürcem“ dedi. Ardından bizi götürdüğü Pangaltında bizler için özel açtırdığı meşhur kelle-paçacıdaki ziyafet anlatılır türden değil. Yaşar Kemal ‘in her vesilede çağrışım yaptı deyip anlattığı gerçek hikayeler ve bize tek tek takılarak yaptığı tatlı, küfürlü espriler ile attırdığı kahkahalar ve sabahın ilk ışıklarına kadar ruhumuza yaşattığı ziyafet ise doyulur cinsten değildi.

Koca çınar yapacağını yapmış, gündemimizi değiştirmeyi, dilimizden, ruhumuzdan yaşanılası olmayan “şey”leri silmeyi ve yorgun bedenlerimizde saklanmış direngen “çocuk-ben”leri ortaya çıkarmayı başarmıştı. Sen çok yaşa Yaşar Kemal. ÇOK YAŞA!

Sana söz veriyoruz açtığın yolda yürümeye, yaşamı ve hakları ve halkları savunmaya, savunmakla kalmayıp yaşamaya kalkışmaya söz veriyoruz. Çiçeklerden, bağlardan, renklerden, dağlardan, bir de maviden vazgeçmeyeceğiz…

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Yedirmeyiz 'Büyük İnsanlığı' küçük hesaplara..
    BİZ de diyoruz ki; BİZ asılız SİZ vekil! Farklı da olsa mühürü bastığımız semboller, sözümüz de hemfikiriz. BİZ'ler uzlaşı ve dengeli ahenkte eşitiz.. Zulmün ve acının her çeşidine hedeftik BİZ’ler. Çoktuk,…
  2. Bir nefes hayat için..
    Bir nefes hayat için..
    6 Haziran 2015
    “Doğru değildir kurşun sesli, sert bakışlı, nefret söylemli adamların söyledikleri… Kanla sulandıkça kutsallaşmıyordur toprak. Ve bir avuç topraktan daha önemlidir yaşadığımız şu bir nefeslik hayat… Daha doğduğunuz gün gözlerinize indirilen…
  3. Sel almış insanlığı..
    İnsanların ulaşamayacağı yere mi kaldırıldı “vicdan” .. Oysa yangında ilk kurtarılacak şey değil midir “kardeşlik”?  Kulak verdim içimdeki sese. Vicdanımın sesi içimdeki.. Gerçek gibi sunulan yalanlardan uzaklaşırım belki dedim. Susmalara hapsetmektense…
  4. Ağacı yakan ormanı da yakar!
    Her gün başka bir vahşete uyanıyoruz. Kadınlara tecavüz ediliyor, köle pazarları kuruluyor. Çocuklar öldürülüyor. Bir insanlık dramı yaşanıyor. Gözlerimizi kapatsak da görüyor, kulaklarımızı tıkasak da duyuyor, istesek de unutamıyoruz. Doğal…
  5. 'Devlet' aslında yoktur!
    'Devlet' aslında yoktur!
    11 Aralık 2013
    Devlet varsa özgür yaşam yok! Biz yaşamayı tercih ettiğimizde yok olan, bizi yokedenler olacaktır! Vapurdan indim. İnsanlar akşam telaşında koştururken, güleç yüzlü iki genç "kızlı-erkekli" sokakta gitar çalıp şarkı söylüyorlar.…
  6. Öldürdüğümüz için ölürüz..
    "Hor baktığımız için karıncaya,Kırdığımız için kanadını serçenin,Kıydık insana..Kıydık kendimize..." Uğruna acılar çektiğimiz, yaşayabilmek için ölümü bile göze almak zorunda bırakıldığımız, çoğu zaman da bize dayatılanlara teslim olup yaşamaktan imtina ettiğimiz…
  7. 'Güvercinleri de vururlar'!
    "Kardeşlik" gün doğarken mırıldandığımız sabah şarkısı gibidir.. Her gün batımında gökte yürür, her sabah yeniden doğarız ve buluruz birbirimizi.. Bugün 17 Eylül 2013'.. Ürkek güvercinin katledilişi tekrar "yargı" önünde.. Avukatı, ''Davanın…
  8. Dünyanın tüm renkleri, birleşin!
    Yıl 1980.. Eylül'ün 12' si.. Sabaha karşı "Gri"ye uyandırıldı Türkiye.. Sokaklarda tank paletleri.. Tv de ki ses; her şeye ve herkese hakim olduğu düşüncesinde. Her yer haki ve askeri.. Nefes…
  9. Bağzı Şeyler!.
    Bağzı Şeyler!.
    15 Ağustos 2013
    Bahar kaçmıştı kanlarına.. Bu "bahar"ın milliyeti, cinsiyeti de yoktu. Tohum oluvermişti yaşam ve dirilivermişti yeniden. Şimdi Değişme vaktidir. Değiştirme vaktidir.. Ve değişim BAĞZI ŞEYLERDE saklıdır.. 2013-2014 SEZONUNUN İLK DERBİSİNDE Galatasaray ile…
  10. Gel! Gel! Gel!
    Gel! Gel! Gel!
    9 Ağustos 2013
    Yaşasın "BAĞZI" şeyler! --Beşiktaş'ta barikatta gaz fişekleri ile gözleri çıkan, kafatasları çatlayan Beşiktaşlı Çarşı gurubuna destek olmak için gecenin üçünde yollara dökülen binlerce Fenerbahçeli boğaz köprüsünü koşarak geçerken istanbul'un o…
  11. Her daim savaşı yitirenler
    İktidar temsilcilerinden gelen, kadınların onurlarını zedeleyen, onları aşağılayan beyanatların ardı arkası kesilmiyor. Gün geçmiyor ki, biz "kadınlar"ın bedenleri, beyinleri, yaşamları, tercihleri, kişilik hakları, bireysel potansiyellerine dair bir şey ‘buyurulmamış' olsun.…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…