Tayyip NATO'yu Dİze Getirdi!

Rahmi Yıldırım

14 Temmuz 2023
Tayyip NATO'yu Dİze Getirdi!

''1950’lerde Başbakan Adnan Menderes’in Amerika gezisini izleyen Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün haberi(!)  “dalkavukluk başyapıtı” olarak basın tarihine geçmiştir. Genel Müdür’ün yazdığına göre Menderes Amerikalıları öyle etkilemişti ki, “Amerikalılar 'Allahım, bize neden böyle bir devlet adamı nasip etmedin!' diye üzüntüye gark olmuşlardı.” 

Siyaset, diplomasi ve medya tarihi nasıl da tiksinç “tekrardan ibaret” hissi veriyor?

Küresel emperyalist jandarma NATO’nun Vilnius zirvesi sonrasında Türkiye’nin yozdaş medyasında çıkan haberler neredeyse birebir ‘tekerrür’den ibaret. Fransızca’dan Türkçe’ye geçen deyişle, “Dejavu”, doğru yazımıyla “Déjà vu.” “Daha önce olmuş görülmüş” anlamında yani.

Vilnius zirvesi öncesinde Recep Tayyip Erdoğan İsveç’i FETÖ’ye ve PKK’ye destek vermekle suçluyor, İsveç’in NATO’ya üye olamayacağını bağırıyordu.

İsveç’te Türkiye büyükelçilik binasının önünde bir provokatörün Kur’an-ı Kerim’i yakmasına karşı Erdoğan yine mangalda kül bırakmıyordu: Böyle bir kepazeliğe sebebiyet verenler NATO üyeliğinde bizden destek beklemesin.

Erdoğan böyle bağırırken yozdaş medya erbabı da Erdoğan’ı “ikinci kurtuluş savaşının başkomutanı” diye allayıp pulluyordu.

Aylar yıllar süren bağırtının ardından Vilnius zirvesine bir gün kala ABD Başkanı Biden Erdoğan’ı telefonla aradı. Görüşmenin ardından Erdoğan daha Vilnius’a gitmeden havalimanında “Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında 50 yıldır bekleten ülkelere sesleniyorum. Türkiye’nin AB’de önünü açın, biz de İsveç’in önünü açalım” dedi.

Sonuçta Vilnius’ta Erdoğan, İsveç’in NATO’ya üyeliğine yeşil ışık yaktı. Yeşil ışık karşılığında İsveç Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine destek verecek; NATO’da terörle mücadele için özel bir koordinatör görevlendirilecek; ikili ticaret ve yatırımlar arttırılacak; İsveç, FETÖ’ye ve Suriye’de YPG/PYD’ye destek vermeyecek vs...

Gelişmeler yozdaş medyada “Türkiye’nin dediği oldu” başlığıyla yankılandı

***

Dediğim gibi tiksindirici bir tekerrür ya da “Déjà vu.”

Casuslukla suçlanan Rahip Brunson’un ABD’ye iadesi, Cemal Kaşıkçı cinayet dosyasının Suudi Arabistan’a verilmesi ve benzeri olaylarda “bu can bu tende olduğu sürece” diye esip savurduktan sonra tükürdüğünü yalamak değil kastım. NATO zemininde nice tükürükler yalandı.

Strasbourg’da NATO’nun 2009, yani 60’ncı yıl zirvesiydi. Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in NATO genel sekreterliğine adaylığı gündemdeydi. Danimarka’da İslam karşıtı karikatürlerin yol açtığı bir gerilim vardı. Ayrıca Kürt kanalı Roj Tv Danimarka’dan yayın yapıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Rasmussen’in adaylığına karşı ateş püskürüyordu. Sonuçta Rasmussen’in adaylığına yeşil ışık yaktı. Yeşil ışık karşılığında şu sözler alınmıştı:

1- Rasmussen, peygambere yapılan ayıp için İslám dünyasından özür dileyecek.

2- Türkiye’ye NATO genel sekreter yardımcılığı, Afganistan temsilciliği verilecek; NATO’nun askeri kurmay heyetinde Türk subay bulunacak.

3- Roj TV kapatılacak.

Gelişmeler yozdaş medyada “Herkes kazandı, kaybeden yok” gibi başlıklarla yankılandı.

Gelgelelim ABD Başkanı Barack Obama’nın kefil olduğu süreçte ne özür dilendi ne de Roj Tv kapatıldı. Rasmussen “Türkiye’nin endişelerini anlıyorum; Türkiye ve Müslüman dünyası ile iyi ilişkiler kuracağım” demekle yetindi. Obama, AB’ye Türkiye’yi üye olarak alması çağrısında bulundu; bunun İslam dünyasına olumlu sinyal olacağını belirtti. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye’yi üye yapıp yapmamaya AB’nin karar vereceğini söyleyerek karşılık verdi.

***

Tiksindirici bir tekerrür ya da “Déjà vu.”

NATO’nun 2010 zirvesi Lizbon’da toplandı. Gündemin en önemli başlığı İran’ı hedef alan (özünde Batı kapitalizminin içine girdiği bunalımı silahlanmayı arttırarak aşmayı amaçlayan) Füze Kalkanı projesiydi. Başbakan Erdoğan İran üzerinden İslam dünyasının hedef tahtasına konmasına tepkiliydi, esip savuruyordu. Esip savurduklarıyla kaldı. “Tehdit olarak İran’ın adının geçmemesi, projenin Türkiye dahil tüm NATO üyesi ülkelerini korumaya alması ve NATO bünyesinde olması” şartıyla projeye evet dedi.

Önceki zirvelerde olduğu gibi Lizbon’da Türkiye’nin “evet” demesi de egemen medyanın tamamında “zafer” olarak duyuruldu. Açık yandaşlardan Sabah gazetesi kararı, “Türkiye’nin dediği oldu” başlığıyla manşetine taşırken,Zaman gazetesi “Türkiye istediğini aldı” başlığıyla manşetten duyurdu. Star gazetesi, “ABD, Türkiye’nin dediğine geldi” başlığını kullandı. Taraf gazetesi de manşetten “NATO kılıç biz kalkan” diye başlık attı.

Hürriyet, övgü yarışında “Kocanızın inadından uyuyamadık” başlığı altında bir de anekdot aktardı. Hürriyet’in yazdığına göre, meğer Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği'ne getirildiği zirve sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Hayrünisa Gül’e “Kocanızın inadı yüzünden sabaha kadar uyuyamadık, yorgunluktan mahvolduk. Bu ne inattır!” diye sitem etmiş!

* * *

TÜRK TEZİ İTTİFAKLA!

Vilnius zirvesi sonrasında yozdaş medyada benzer haber ve yorumlar yayımlanıyor. Bu kez ABD Başkanı Biden Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine destek vermiş. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye’nin AB’ye üyelik isteğini desteklediklerini söylemiş. AB’nin ağabeyi Almanya Başbakanı Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise, Türkiye’nin AB süreciyle İsveç’in NATO üyeliğinin birbirleriyle bağlantılı olmadığını dile getirmiş...

Dediğim gibi tiksindirici bir tekerrür ya da “Déjà vu.” Ayrıntıya girip vaktinizi almayayım. Başta da aktardığım üzere, on üç yıl önce olduğu gibi yine “Türkiye’nin dediği oldu!

Türkiye’nin dediği olurken(!), arka planda başka neler vardır, bilemiyorum. Örneğin, Reuters’in erişimi engellenen haberindeki iddiaya göre Bilal mahdum rehin düşmüş olabilir mi? Mahdumun yanı sıra babası da zaten rehin midir?

Ben garip, müteveffa gazeteci Bedii Faik’in bir anısını anımsamadan edemiyorum.

İkinci Dünya Savaşı bitmiş. Birleşmiş Milletler’in kurulacağı San Francisco Konferansı’na Türkiye de çağrılmış. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hasan Saka başkanlığında bir heyet temsil ediyor. Heyette Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay gibi şöhretli gazeteciler de var.

Bedii Faik gazeteciliğe meyleden sade bir okuyucu henüz. Tünel’den Karaköy’e inerken, kapı ağzındaki gazete tezgâhında manşetlere bakar:

Türk tezi ittifakla…”

Konferans Türk teklifini ittifakla kabul etti.”

Konferansta Türk heyetinin teklifi ittifakla kabul edildi.”

Bedii Faik, heyecandan titreyen elleriyle cebini yoklar, o telaş içinde bozuk paralarının bir kısmını yere düşürür. Dünyanın en büyük konferansında Türk tezinin ittifakla kabul edilmesinin tesellisiyle, rayların karanlığına yuvarlanan paraların peşinden gitmez. Hemen bir tomar gazeteyle vagona girer, gazetelerin haberlerine dalar. Sonrasını şöyle anlatır:

“Ah! Yarabbi yazının içeriği yerine sadece başlığının keyfi ve saadeti içinde kalabilseydim ne olurdu ve senin derya-yı izzetinden ne eksilirdi? Halbuki okudum ve maalesef okudum. Neymiş biliyor musunuz Türk heyetinin ittifakla ve alkışlarla kabul edilen önerisi? Konferans bildirisinde San Francisco adı geçiyor ya. Türk diplomatları hemen başkanlığa bir öneri sunmuşlar ve bildirilerde San Francisco kelimesinin başına ille de ‘güzel’ sıfatı konmasını teklif etmişler. İşte bu kadar! Ve tabii konferans başkanlığı, misafir olunan şehrin böyle bir sıfatla anılması isteğini derhal genel kurulun tasvibine sunmaz da ne yapar? O da sunmuş ve alkışlar – bana göre hiç şüphesiz hayli gülüşmeler arasında teklifin kabul edildiğini diplomasi tarihine kaydetmiştir!” (Matbuat Basın derkeen… Medya, Doğan Kitapçılık, Mayıs 2001, C:1, s:12.)

***

DALKAVUK TÜRK MEDYASI

NATO zirvelerinde ya da diplomasi haberlerinde “Türkiye istediğini aldı” palavrası şaşırtıcı değildir. Türkiye’de medyanın iktidar dalkavukluğu, genlerine nakşedilmiş köklü bir gelenektir. Türkiye’nin katıldığı tüm uluslararası toplantılar, medyanın iktidar dalkavukluğuna sahne olmuştur. 1950’lerde Başbakan Adnan Menderes’in Amerika gezisini izleyen Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün haberi(!)  “dalkavukluk başyapıtı” olarak basın tarihine geçmiştir. Genel Müdür’ün yazdığına göre Menderes Amerikalıları öyle etkilemişti ki, “Amerikalılar 'Allahım, bize neden böyle bir devlet adamı nasip etmedin!' diye üzüntüye gark olmuşlardı.” (Anlatan Metin Toker, Milliyet, 19 Eylül 1999.)

Türk medyası önceki başbakanların gezilerinde de dalkavukluktan geri durmadı.

Başbakan Demirel, 1979’da Londra’da ABD Başkanı Carter ile görüşürken masaya öyle bir yumruk vurmuştu ki, ödü patlayan Amerikan Başkanı neredeyse masanın altına girecekti!

Turgut Özal’ın ABD nezdindeki itibarı çok yüksekti! Özal, ABD’nin akıl hocasıydı, Amerikan Başkanı, Özal’a danışmadan tuvalete bile gitmezdi!

Devlet adamlığıyla ve mükemmel İngilizcesiyle Amerikalıları kendisine hayran bırakan Başbakan, Ecevit’in ta kendisiydi. Öyle ki, 2002 yılında (ayakta bile duramayacak haldeyken) Beyaz Saray’a gittiğinde, manşetlerdeki deyişle, “Yorgun ama etkileyici”ydi!

Amerikalıları güzelliğiyle büyüleyen Başbakan da Tansu Çiller.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise vücut dilini kullanmakta üstüne yok!

(Arada darbeyle devlet başkanı olan Kenan Evren var ki, Amerikan yönetiminin dilinde zaten “our boys” idi, medyanın ayrıca parlatmasına gerek yoktu.)

* * *

Neden Dalkavukluk?

Halkın gözü kulağı dili sanılan medyanın neden iktidar dalkavukluğu yaptığı, dalkavuklukla kalmayıp neden savaşları ve düşmanlıkları kışkırttığı sorusunun tam bir yanıtı, kısa bir yazıdan beklenmemelidir. Reklam yapmak gibi olmasın, ayrıntılı ve derinliğine analiz bekleyen okuyucu, Dördüncü Ordu Medya kitabını okuma zahmetine katlanmalıdır. (Bulabilirse tabii!)

Kitapta özetle, kapitalizmde haber ve bilginin metalaştığı, kapitalist tacir ola­rak medya işletmelerinin öncelikli amacının kâr etmek olduğu, kârı azamileştirmek için siyaset kurumuyla simbiyotik ilişki içine girdiği, sonuçta medyanın halkın gözü kulağı dili olmak yerine devletin ve sermayenin ağzı milletin kulağı olduğu üzerinde duruluyor.

Kitapta bir de deniyor ki, “Her şeye karşın, bedeli ne olursa olsun, şiddet, zorbalık ve savaş kışkırtıcılığı yapmayan; insanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınan; barışı, ulusların ve halkların kardeşliğini ve eşitliğini savunan gazeteciler de vardır ve mesleğin vicdanını onlar temsil etmektedirler.”

Mesleğin vicdanı gazetecilere selam olsun!

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Can'ları Bağlıyorlar İtleri Salıyorlar
    ''Mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın yorum gerektirmeyecek açık hükmüne, yani bir kimsenin en fazla iki kere seçilebileceği hükmüne karşın üçüncü kez aday oldu; şaibeli seçimle tekrar seçildi. Milletvekili seçilen Can Atalay da,…
  2. Vatan Haini Bile Sayılmamıştık
    Kaç haftadır çeşitli tarihsel kişiler üzerinden vatana ihanet tartışması yapılıyor ya. Tam 40 yıl önce vatana ihanetle suçlanmıştık. Hatta, vatan haini bile sayılmamıştık. Devir 12 Eylül faşizmi devriydi. Solcu yani…
  3. Askeri Faşizmden Dİnci Faşizme Cezaevleri
    ''Cezaevlerinde dünden bugüne, askeri faşizmden İslamcı faşizme, özde değişiklik yok. Hukuku vicdandan adaletten insandan bu denli uzaklaştırmak, İslamcı iktidara nasip oldu. Bir kere daha anlaşıldı ki, cehalet ve kötülük iktidarı,…
  4. 'Müslümanların Ahlakla İmtihanı'
    Prof. Dr. Hüseyin Çelik, İslam coğrafyasında ahlakın zerresinin kalmadığını, İslami Hayat Endeksi’ne göre dünyanın en iyi ülkelerinin Yeni Zelanda, İzlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, Kanada gibi ülkeler olduğunu; Türkiye’nin 100’üncü sırada…
  5. Müslümanların Ahlakla Bitmeyen İmtihanı
    AKP iktidarı döneminde memleket tarihte hiç olmadığı kadar Müslümanlaştı ama hayatın hemen her alanında o ölçüde yozlaştı çürüdü, yarım yamalak da olsa var olan aklını ahlakını yitirdi. Gün geçmiyor ki…
  6. Gazze İçin Timsah Gözyaşları
    ''Her şeye karşın İsrail destekçisi Batı ülkelerinde halklar İsrail’in gaddarlığını, hükümetlerinin İsrail’e desteğini protesto ediyorlar. Yahudi sermayeli şirketlerde işçiler greve gidiyor. Protesto gösterileri çoğu kez polis tarafından dağıtılıyor; “liberal demokrasi”…
  7. Kutlanacak Cumhuriyet Kaldımıki?
    Cumhuriyet, egemenliğin cumhura yani halka ait olduğu devlet biçimi demek. Böyle bir devlette halk, egemenliğini ya doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanır. Bu yönetim tarzı demokrasi olarak adlandırılır. Yani…
  8. Firanvunlardan Netanyahu'ya ve Erdoğan'a
    ''Akıl ve tarih, ırkçı dinci ümmetçi milliyetçi politikaların ve politikacıların halklar arasında düşmanlık ve vahşet dışında bir sonuç üretmediğini, bu politikacıların pençesine düşen halkların gün yüzü görmediklerini, başka ulusları ezen…
  9. Dİnci Faşizmin Kabusu Gezi Direnişi
    Hapishaneden dışarıya adımını atmak, yani tahliye olmak, bir insanın yaşayabileceği en derin sevinç ve mutluluklardan biridir. Ancak yaşayanlar bilir. Ne var ki siyasi mahpuslar, bu sevinci doyasıya yaşayamazlar, mutlulukları yarım…
  10. Ordu gözbebeğimizdir!
    Ordu gözbebeğimizdir!
    28 Eylül 2023
    CHF ALLAHKULU’NU KURTLARIN ÖNÜNE ATTI: “Ordu milletimizin gözbebeğidir. Allahkulu Sezgin Bey’in sözleri şahsi görüşüdür, fırkamızı bağlamaz. Gözbebeğimiz şanlı ordumuzu töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir.” Tayyiban…
  11. İslam Temizlik Diniyse Neden Ortalığı..?
     Söz temizliğe gelince, bizden temizi yoktur. İslam temizlik dinidir, Peygamber’in deyişiyle “Temizlik imanın yarısıdır, cennete ancak temiz olanlar girecektir.” Rivayet odur ki, Peygamber’in nasihatine uygun olarak atalarımız hamamda yıkanırdı, misvak kullanırdı,…
  12. Barış da Düşman Ceza Hukukunun Kurbanı
    ''Barış Pehlivan son yazısında, “Siyah kölelerin yargılandığı bir düzen bu. Beyaz olsaydım, zengin olsaydım, dalkavuk olsaydım içeride olmazdım” demiş.'' Okur yazar herkes Barış Pehlivan’ı bilir herhalde. Şahsen tanışmak kısmet olmadı; ben…
  13. İslami Magandalık
    İslami Magandalık
    15 Ağustos 2023
    ''Nazım’dan bu yana değişen sadece lümpenleşme ve magandalaşmanın İslam ile ambalajlanması oldu. İslami lümpenleşmenin ve magandalaşmanın en acı sonucu kadınlara, çocuklara ve doğaya yönelik saldırganlıktır ki, ne yazılsa eksik kalır'' “Türkiye…
  14. Maganda Politik
    Maganda Politik
    7 Ağustos 2023
    ''Zaten doğru düzgün bir feodalizm yaşamadığımız gibi hızlandırılmış alaturka-arabesk lümpen (ve dahi artık abdestli) kapitalizmle birlikte kültürel doku çürüdü; kitabına uygun bir burjuva-proleter ayrışması olmadı; değer yargıları alt üst oldu; magandalık…
  15. Mizah Bahçelerindeki Sararmanın Hüznü
     Mizah, alışılmış sıradan hayata ve olağan düşünceye kurulan tuzaklarla gülümsetmek, gülümsetirken düşündürmek demek. Tuzağın temel malzemesi zıtlıklardır, talihsiz rastlantılardır. Ancak, herkesin gözü önünde cereyan eden bir zıtlığı kopyalayıp temsil etmek…
  16. Halkçı Hayal Kırıklığı
    ''CHP yanlısı medyada da durum farklı değil. Kılıçdaroğlu’nun başını istemeyen kanal ya da köşe yazarı yok gibi. CHP genel başkanlığından istifa etmedi diye neler neler demiyorlar Bay Kemal için. “Haysiyetsiz”,…
  17. Şu Zalim Zamcının Ettiği İşler
    ''Vergiyi ve fiyatları tayin eden Allah olunca, imanı kuvvetli emekçiye şükretmekten başka bir şey kalmıyor. Oysa, imanı kuvvetli emekçi, merkezin solunda sayılan Ecevit’i bir kalemde silip atmıştı. Hatta Demirel bile,…
  18. Osmanlı Nasıl Savaşıyordu, Rus Nasıl Savaşıyor?
    ''Wagner, ezici çoğunlukla, savaşmak üzere cezaevlerinden salıverilen mahkumlardan oluşuyor. Kurucusu Yevgeniy Prigojin Sovyet döneminde gasp ve hırsızlık suçundan 10 yıl hapis yatmış. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra sosisli sandviç satışıyla yola…
  19. Merdan'a Namerdan Hukuk
    Merdan'a Namerdan Hukuk
    4 Temmuz 2023
    ''Merdan Yanardağ, düşman ceza hukukunun son kurbanı olarak tutsak edildi. Tutuklamanın resmi gerekçesi “terör örgütü propagandası yapmak” diye açıklansa da biliniyor ki Merdan, Cumhur İttifakı iktidarının Abdullah Öcalan ile yeniden…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…