Göç Hikayeleri-2: Polonya

Onur Yamaner

5 Temmuz 2023
Göç Hikayeleri-2: Polonya

Neden göç ederiz? Kim göç eder? Göç nasıl bir serüvendir? Göç, göç edene ne hissettir?

Göç, içinde birçok soru ve birçok hikaye barındırır. Kimisi zorunlu göç etmiştir.. kimisi eğitim için… kimisi ekonomik nedenle… kimisi bir serüven için.. kimisi daha iyi hayat standartlarına kavuşmak için. Fakat neredeyse herkes hayatının bir döneminde geçici bir süreliğine ya da temelli göç deneyimini yaşamıştır. Hiç göç etmeyi deneyimlemeyen birileri varsa da onlar da en az bir kere düşünmüştür başka bir yerde yaşamanın nasıl olacağını ve defalarca başkalarının göç hikayelerini ya duymuştur ya da göç eden insanlarla temas etmiştir.

Dünya nüfusunun çok büyük bir kısmını ve insanlık tarihini ve kültürlerin birbiriyle tanışmasında ve etkileşime girmesinde bu denli önemli bir fenomendir. İşte tam da bu yüzden göç hikayelerini dinlemek onlara kulak vermek ve onların deneyimlerini paylaşmalarını sağlamak amacıyla göç hikayeleri yazı serini başlatmak istedim. İster iç göç ister dış, ister geçici ister temelli göç edenlerin hikayelerine yer verebilmek ve göçün, göç eden üzerindeki etkisini anlayabilmek adına.

Bu sefer rotamız Polonya.

M.D.: 26 yıl önce Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde dünyaya geldim. Ben henüz üç aylıkken ailem Suruç’tan Gaziantep’e göç etti. Çocukluk yıllarımı Gaziantep’te geçirdikten sonra üniversite eğitimi için Kıbrıs’a gittim. Doğu Akdeniz Üniversitesinde Psikoloji eğitimi aldım. Müthiş verimli geçen lisans eğitimimden sonra Gaziantep Üniversitesinde iletişim ve toplumsal dönüşüm alanında yüksek lisans eğitimi aldım. Lisans ve yüksek lisans eğitimim sırasında gerek gönüllü gerekse profesyonel olarak birçok STK ile çalışma deneyimim oldu. Suriyeli mülteciler ile beraber çalışma fırsatı bulduğum bir projede 7 tane kısa filmin çekiminde görüntü yönetmeni olarak görev aldım. 5 yıldır hobi olarak sokak fotoğrafçılığı ile ilgileniyorum. Yaklaşık 17 ay önce ise Polonya’ya taşındım ve şu an Polonya’da yaşıyorum.

O.Y.: Türkiye’den Polonya’ya göç etme süreciniz nasıl gelişti? Karar alma sürecini (sebepleri ile birlikte) anlatabilir misiniz?

M.D.: Kıbrıs’ta lisans eğitimi tamamlamak üzere olduğum zamanlar yurt dışına göç etme üzerine araştırmalara başlamıştım. Uzun araştırmalar sonucunda İngiltere’ye dil okuluna gitmeye karar vermiş ve tüm hazırlıklarımı yapmıştım. Fakat daha sonra gerek benim gerekse ailemin duygusal yaklaşımlarından dolayı göç etmekten vazgeçip kalmaya karar verdim. Elbette ki bu karar tamamen duygusal bir karardı. Çünkü göç etmek bir bakıma içinde bulunduğum toplumsal ve siyasal durumdan kaçmak anlamına geliyordu benim için. O zamanlar henüz 21 yaşında olan ben elbette hızlı akan kanıma ve duygularıma yenik düşüp ülkede kalıp mücadele etmeye karar vermiştim. Fakat bu kararın üzerinden çok fazla zaman geçmeden aslında çok büyük bir hata yaptığımın farkına vardım. Her şey daha da kötüye gidiyor, mücadele alanı kalmıyordu. Çünkü en temelde ben bir Kürt olmanın yanı sıra Vegan kimliğine sahip, LGBT+ hareketinde aktif rol alan, mülteciler için mücadele eden biriydim. Hal böyle olunca öteki olan kimlikleriniz, öteki olan diğer kimlikler içinde bile bir sorunsal haline geliyordu. Tüm bunların sonucunda ben artık sadece sakin ve üretken bir hayat arzusu içinde olduğumu fark ettim. Daha insani koşulların olduğu bir ülke hayali içine girmiştim. Ve bunun sonucunda Kanada’ya göç etmeye karar verdim. Fakat her şey artık daha zordu. En temelde bir vize alma problemi ile karşılaştım. Kanada’ya 3 defa vize başvurusunda bulundum fakat her seferinde ret aldım. Daha sonra farklı arayışlara girerek vize almanın nispeten daha kolay olduğu Polonya’ya vize başvurusunda bulunmaya karar verdim. Nihayetinde Polonya’dan vizeyi aldım ve oraya göç ettim. Polonya benim hayalimdeki ülke olduğu için değil sadece daha kolay vize alınabilir olduğu için tercihim oldu.

 O.Y.: Polonya’daki ilk yıllar nasıl geçti? Sizi en çok zorlayan kültürel faktörler nelerdi?

M.D.: Polonya’ya 5 arkadaş olarak geldik. Hepimiz daha önceden birbirimizi tanıyorduk. Dolayısıyla 5 kişi beraber ev tutmaya karar vermiştik. İlk aylar aynı kültürden ve ülkeden olduğum arkadaşlar ile aynı evde yaşadığımız için aslında pek farklılık hissetmemiştim. Türkiye’de başka bir şehirde üniversite okumaya gitmişim gibi hissediyordum. İlk aylardan sonra tabi doğal olarak iş arama süreci başlamıştı.

Fakat çalışma iznim olmadığından dolayı iş bulmak kolay olmayacaktı bunun farkındaydım. Daha sonralardan bir inşaat işi bulduk ve 3 arkadaş orada çalışmaya başladık. Tabi çok fazla dayanamadım ve 2 gün sonra işi bıraktım. Bu süreçte Polonya’da eşimle ilişkimiz başlamıştı ve evlilik kararı almıştık. Tabii bu süreçte birlikte geldiğimiz arkadaşlar farklı farklı ülkelere dağıldılar. Evlilik sürecinden sonra ise eşimle beraber Varşova’ya taşındık. Varşova’da tekrar iş arama ve ev arama sürecine girmiştim. Fakat eşim Polonyalı olmasına rağmen yerel halk benden dolayı ev vermeye pek yanaşmıyorlardı. Dolayısıyla ev bulma sürecimiz oldukça zorluydu. Kültürel anlamda burada şaşırdığım ilk durum insanların çok fazla sabırlı olmasıydı. Gittiğim hemen her yerde sırada bekliyordum. Markette, eczanede, restoran girişlerinde vs. İnsanlar saatlerce sırada bekleyebiliyordu burada ve benim buna alışmam biraz zaman aldı diyebilirim. Havanın çok soğuk olması da zorlandığım konulardan birisiydi. Bunlar dışında kültürel anlamda bariz bir şekilde zorlandığım herhangi bir şey olmadı.

O.Y.: Sahip olduğun kimliklerin (Müslüman, erkek ve Türkiyeli) temas ettiğin Polonya toplumunda ne gibi bir karşılığı vardı?

M.D.: Çoğunluğu Katolik bir toplum olan Polonya’da elbette ki yerel halkın Müslümanlığa dair pek olumlu yaklaşımları yok. Yerel halkın Müslümanlığa dair düşünce yapıları ‘terörist, cinsel sapkın, tehlikeli’ gibi yargılardan oluşmaktadır. Müslümanlığın yanında erkek ve Türkiyeli olmayı bu yargıları daha da güçlendiren faktörler olarak görüyorum. Örneğin Polonyalı olan eşimle evlilik kararımızdan sonra eşimin aile bireylerden; Türkiye’de de eşin var mı? 4 tane eş ile evlenmeyi düşünüyor musun gibi sorulara maruz kalmıştım. Sanırım bu yaklaşım temsil ettiğim kimliklerin burada nasıl bir karşılığının olduğuna dair yeterince açık bir cevaptır diye düşünüyorum.

O.Y.: Göç etme sizin için ne anlam ifade ediyor?

M.D.:  Bu inşa süreci kimi göçmenler için hüznün sembolüdür. Hüzündür çünkü zorla yerinden edilmiştir. Kimi göçmenler için ise umudun sembolüdür. Umuttur çünkü yeniden inşa etme ihtiyacından dolayı göçmüştür. Göç aynı zamanda yeni bir benlik ve karakter oluşturma sürecini beraberinde getiriyor. Nihayetinde göç ettiğimiz yerlerde apayrı kültür, iklim, dil ve yaşam tarzı ile karşılaşıyoruz. Tüm bu yeniliklere ayak uydurmanın yolu yeni bir benlik oluşturmaktan geçiyor diye düşünüyorum.

O.Y.: Eğitim için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gittin. Yeniden göç etmeye seni ne itti?

M.D.: Kıbrıs’a hiç göçmen olarak gitmeyi düşünmedim açıkçası. Kıbrıs benim için üniversite eğitimi için gittiğim bir yer olarak kaldı zihnimde. Elbette orada karakterim şekillendi, geliştim, değiştim ve büyüdüm. Fakat orada geçirdiğim süre boyunca oradaki durumun da Türkiye’den pek geri kalır yanı olmadığının farkına varmıştım. Sanırım bu sebepten dolayı yeni yerler bulma girişiminde bulundum.

 O.Y.: Kimlik, vatan, göçmen, öteki ve sınır gibi söylemler sizin için ne anlam ifade ediyor.

M.D.: İlk olarak kimlik kavramından başlayayım. Kimlik, en temel anlamda kendini tanımlama hali diyebiliriz. Sadece tek bir kelime ile kendini sınırları olan bir kelime üzerinden tanımlama durumudur. Kimlik sınırlayıcıdır aynı zamanda örneğin Kürt olmak sadece ‘Kürt’ oluş üzerinden açıklanabilecek bir kimlik değildir. Hepimizin gündelik yaşamında sahip olduğu birden fazla kimlik var. En nihayetinde romantik bir filozof gibi “yaşasın kimliksiz yaşamlar” demek isterdim fakat gerçeklik buna müsaade etmiyor. Vatan nedir bilmiyorum. Vatansız büyüdüm, vatanımı arıyorum. Bir gün vatanıma kavuşursam şayet kendi vatanımın anarşisti olacağım. Aslında tüm bu kavramları ne zaman duysam içim daralıyor. Çünkü Orta Doğulular olarak tüm bu kavramlar ile pek iyi olmayan deneyimlerimiz var. Ötekiler yaratmayı seven, öteki üzerinden varlık inşa edilen bir coğrafyada yaşadığımız için hepimiz biraz bazılarımız da çok fazla ötekidir. Öteki olmak göçmen olmanın da yolunu açma potansiyeline sahip bir durumdur aslında. Bu yüzden göçmen olan birisi mutlaka öteki olmuştur diye düşünüyorum. Kısaca öteki ve göçmen olmak ucuz iş gücüdür, öfkenin hedefi olmaktır, üst kimliğin varlık inşasına malzeme olmaktır. Sınırlar için pek bir şey söyleyemem sanırım; kendimize attığımız en büyük kazık. Kısaca tüm bu kavramlar birbiriyle ilişkili olan, birbirlerini besleyen ve doğuran kavramlardır. Birinin varlığı diğerinin varlık sebebidir

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Göç Hikayeleri: Arjantin
    Göç Hikayeleri: Arjantin
    25 Haziran 2023
    Neden göç ederiz? Kim göç eder? Göç nasıl bir serüvendir? Göç, göç edene ne hissettir?  Göç, içinde birçok soru ve birçok hikaye barındırır. Kimisi zorunlu göç etmiştir.. kimisi eğitim için……
  2. Depremzede Olamama Hali
    İki kelimelik bir cümleden yola çıkmak oldukça zor. Fakat yolculuğu dolu dolu yaşatacak, üstüne saatlerce konuşulacak bir cümleyse galiba o kadar zor olmasa gerek. Nedir depremzede olamama hali? Kim depremzede…
  3. Söylemin Gölgesinde
    Söylemin Gölgesinde
    7 Ocak 2023
    ''Göçmenlerin çıktığı yolculuğun varış noktalarından biri olan kent bir yanıyla “özgürlüğe” açılıyor, fakat bedeli aynen fotoğraflarda olduğu gibi yalnızlık ve tekinsizlik olan bir özgürlük bu. Göç eden insanlar kanatlarını çırpsalar…
  4. Yeni Ötekiler
    Yeni Ötekiler
    26 Aralık 2022
    Irkçı bir görünmezlik peçesinin ardında yaşamak... Tıpkı bu toprakların yeni ötekileri Suriyeli mülteci kadınlar gibi. Peki, bu peçe neyi örter? Sınırları var mıdır? Peçenin arkasında kalmak ve hayata oradan bakmak nasıl bir…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…