Bütün Hackerlar birleşin, suyu kirleteni ifşa edin!

Türker ERTUNCAY

28 Temmuz 2012
Bütün Hackerlar birleşin, suyu kirleteni ifşa edin!

Gecekondudan "TOKİ-kondu"ya, Camide VIP salonudan içme suyunun kirletilmesine "İleri Demokrasi cenneti"den kesitler

"Devlet eliyle Türkiye'de camiler siyasete açılmıştır ve camiye de demokrasi gelmiştir. Camilerde herkesin eşit olmadığı devlet aracılığıyla ilan edilmiştir.".."Son çıkan "kentsel dönüşüm yasası"yla ,ülkenin her yanındaki "gecekondu" mahallerine el konulacak ve yoksullara şehrin uzağında "Toki-kondu"lar verilecek.".."Sağlık Bakanlığı ayrı firmalara ait  55 çeşit içme suyu damacanasının kontrolü sonucunda 14 tanesinde çeşitli mikrop ve bakteri buldu."

Her yerde "VIP" salonu olur mu?

Bilindiği gibi VIP, "çok mühim şahsiyet" demek ve bu "şahsiyetler" için hemen her yerde ayrıcalıklar tanınmaktadır. Bu nedenle, yazının başlığındaki sorunun yanıtı, günlük ekonomik-sosyal yaşantı içersinde tereddütsüz "evet"tir. Her ne kadar, bazı ülkelerde bu türden "mühim şahsiyetler" bile kırmızı ışıkta durur veya yakın yerlere yürüyerek giderlerse de,Türkiye gibi çok kalkınmış ve çok ilerlemiş memleketlerde, bu "çok mühim şahsiyetler" yollara çıkacak olsa, o yol üzerinde bütün hayat durur. Çünkü bizim bu "çok mühim şahsiyetlerimiz" hakikaten "çok mühim"dirler.

Buralara kadar bilinmeyen birşey yok. Yani; her vatan evladı bu toplumsal gerçeğimizi bilir ve buna göre yaşamını düzenler. Her yola girmez ve eğer girdiyse de, bir yolunu bulur ve yolunu değiştirir. Ancak; biz ellisini geçmiş yaşlılara göre, yukarıda yazılanların bazı istisnaları vardı. Örneğin; okunan okuldaki öğrenciler, kimin çocuğu olursa olsun, o okuldakilerle eşittir. Aynı sıralara otururlar ve eğer kopya çekerken yakalanırlarsa, sıfırdan kurtuluş yoktur.
Bir başka örnek de, ibadet yerleri olan camilerdir. İbadet edilecek camiye girilince, herkes aynı yerde namaz kılar; herkesin kıldığı namazdaki rekat sayısı aynıdır; herkes aynı "hoca"nın vaazını dinler; herkesin girip çıktığı kapı aynıdır.
Ancak; şimdilerde durum değişti. Artık camilerde bile ayrı gayrı var. Başbakanlar için VIP bölümü var. Saraylardaki "çalışma ofisleri" yetmiyor, camilerde de görüşmeler yapılıyor. VIP salonlarında konuklar ağırlanıyor. Camilerde açıkça siyaset yapılıyor. Devlet eliyle Türkiye'de camiler siyasete açılmıştır ve camiye de demokrasi gelmiştir. Camilerde herkesin eşit olmadığı devlet aracılığıyla ilan edilmiştir. Bu durumun daha ince tahlili cami hocalarının ve kendilerini din uzmanı ilan eden akıl hocalarının işidir. Biz de, bundan sonra bileceğiz ki, camilerde de herkesin yeri önceden belirlenmiştir. Herkes buna göre davranacaktır. Eşitlik camilerde de yoktur!

 

Bir kez daha Türkiye'de "Konut sorunu"

Yazının başlığındaki "BİR KEZ DAHA" vurgusu,Türkiye'de "konut sorunu"nun yıllardır tartışılıyor ve neredeyse, konuyla ilgili söylenmedik sözün kalmaması nedeniyledir. Ancak; günümüzde "konut sorunu" bir başka biçim almakta.

Bilindiği gibi, kapitalizmin şehirlere göçü kışkırtır ama, göçün zorunlu sonucu olan "konut sorunu"nu çözmez. Bu nedenle kırdan kente göç edenlerin "barınma sorunu","konut sorunu"nun özünü oluşturmuştur. Hazine arazileri üzerinde, insanların ellerine geçen herşeyi kullanarak dört duvar ve bir çatı çatmasıyla yaptıkları gecekondular, gerçekte "barınma sorunu"nu çözüyordu.

1960'lı yıllarda başlayan bu süreç,kapitalistlerin de işine geliyordu. Fabrikaların hemen dibindeki gecekondularda yaşayanlar, olabildiğince düşük ücretle çalıştırılabiliyordu. Bu süreç 1980'e kadar devam etti. 1980 darbesiyle süreç farklı biçimlere evrildi. Farklılığın asıl nedeni ekonomikti. Artık Türkiye kapitalizmi, kırdan kente göçe sanayii üretiminin düşen seviyesi nedeniyle eskisi kadar ihtiyaç duymuyordu. Hazine arazilerinin de iki çok güçlü talibi vardı. Birincisi, kapitalistlerin bizzat kendisiydi. Boğaz sırtlarına kaçak villalar yaptılar. Gecekondularını barınma amacıyla yapan yoksulları aşağıladılar. Kendileri de "gündüzkondu"lar yaptılar.

İkincisi ise, darbe sonrası yoksulların baş destekçisi Türkiyeli devrimciler fiziki saldırı sonucu "sahne"den çekilince, yerine mafya geçti ve Sultanbeyli gibi örneklerde, halka hazine arazilerini "sattı"lar. Buna da devlet gözyumdu. 2000'lere gelindiğinde ise,"konut sorununu ranta çevirme" süreci karşımıza çıktı. ABD dahil, dünya üzerindeki birçok ülkede "kalkınma" süreci inşaatların üzerinde kurgulandı. Türkiye de gecikmeli olarak bu yola girdi. Gerçekten de, inşaat sektörü bütün hayatı yeniden üreten bir süreçtir. Ama Batı kapitalizmi yolun sonuna geldi ve şimdilerde krizlerden kriz beğeniyor ve yapacağı "dip"lerin sayısını "saygın" ekonomistler tutuyor. Türkiye kapitalizmi de hızla "teğet" geçilen krizin merkezine yuvarlanıyor.

Bu gidişat, yazının konusu değil. Bizi ilgilendiren,"konut sorunu" edebiyatından rant elde edilmesi sürecidir. Bu süreç,TOKİ eliyle yürütülmekte. TOKİ'nin başlangıcındaki temel argümanı,"maddi olanakları yetersiz insanlara 'ucuz' ev" yapmaktı. Ama işe lüks konutlar yaparak başlandı. Giderek, yoksulların yaşadıkları gecekondulara el konularak.

Onlara "insanca yaşayacakları konut yapmak" şeklinde konut sorunu tanımı revize edildi. Gerçekten de yoksulların evlerine el konulmaya başlandı. Çünkü; yapıldığı yıllarda şehir dışında kalan gecekonduların bulunduğu alanlar muhteşem rant getirisi sağlıyordu ve kapitalistlerin iştahı kabardıkça kabarıyordu. Hoyratça, yıka döke, yargıyı dinlemeyen, hiçbir inşaat kriterine uyma zorunluluğu duymayan villalar ve çok katlı apartmanlar yapılmaya başlandı. Yapılan villalar, az katlı olmalarının da yardımıyla şimdilik sorun yaratmadı ama zaten yoksullara düşen de villalar değil, çok katlı apartmanlardı. Apartmanların başları belada. Yoksulların oturduğu apartmanlar dökülüyor. Şehrin şimdiki sınırlarının dışına yapılan apartmanları denetleyen yok. Apartmanlar, gözle bakıldığında "boş" gözüken yerlere yapılıyor. Bunca depreme karşın, zemin kontrolü yok. Yapıyorlar ve olmuyor. Samsun'da dere yatağına yapılan binaların bodrum katlarında,derenin taşması nedeniyle insanlar öldü. İstanbul Maltepe'de Başıbüyük'te yoğun yeraltı suyunun bulunduğu yamaçlardaki apartmanların temelleri çatladı. Her an yıkılabilir. Osmaniye'de yine dere yatağında yapılan apartmanlar, yıkılacağı anı bekliyor. Van'da deprem sonrası yapılan apartmanların, fay hatlarına çok yakın yerlere yapıldığı anlaşıldı.

Son çıkan "kentsel dönüşüm yasası"yla ,ülkenin her yanındaki "gecekondu" mahallerine el konulacak ve yoksullara şehrin uzağında "Toki-kondu"lar verilecek. Ama görüldüğü gibi, olmuyor. Yıkılıyorlar. Altında da yoksullar kalıyor. Akıl yok; bilim yok; kural yok; insan yok. Gecekondulardan daha da kötü.

Neden? Çünkü; "gecekondu"lar tek katlıydı ve zeminde ağırlık oluşturmuyordu .İnsanların bahçeleri vardı. Bahçelerde meyve ağaçları vardı ve çocukları sokakta oynuyordu. Genellikle yamaçlarda kurulu (Eğer yamaçta kurulmamışsa, Zeytinburnu gibi, bataklık üzerine kurulmuştur) mahalleler yıkıldığında, yerlerine çok katlı bina yapmak çok maliyetlidir. Bu maliyetin altına da kimse girmek istemez. Geriye kalan, tipik bir kapitalist zihniyetiyle "tamamlanıncaya kadar yıkılmayacak bina" yapmaktır.

Eğer devlet gerçekten vatandaşının daha insani koşullarda yaşamasını istiyorsa; şehir dışında da olsa, zemin kontrolü dahil her tür inşaat tekniğine uygun binalar yapıp halka dağıtmalıdır. Yani; bugün yapılanın tam tersini söylüyoruz. Oluışan bu mahallelerin kentle bağının (sadece ulaşım değil) sağlanması gerekmektedir. TOKİ ve benzeri kurumlar bu nedenle varolmalıdır. Varolan gecekondu mahalleleri de, eğer yerleşime uygun değilse, kent ormanlarına dönüştürülmelidir.

 

Bütün Hackerlar birleşin, suyu kirleteni ifşa edin!

Günlerdir insanlar panik halinde yaşıyor. Sağlık Bakanlığı ayrı firmalara ait  55 çeşit içme suyu damacanasının kontrolü sonucunda 14 tanesinde çeşitli mikrop ve bakteri buldu. 41 marka insan sağlığına aykırı bulundu. Türkiye'de insanlar,41 markanın hangileri olduğunu bilemedikleri için "temiz su" diye bakteri ve mikrop tüketmeye devam ediyorlar. Halkın sağlığını korumakla görevli kişi ve kurumlar da susuyorlar. İnsanlar, zehirleniyor ama kurumlar susuyor.

"Temiz" çıkan 14 marka da susuyor. Bu durumda, piyasada satılan tüm damacana sular töhmet altında. Fiyatı 3 ila 8 TL arasında değişen ürünlerin hangileri "temiz" çıktı? Bilgiye sahip olanlar susuyorlar. Susmak suça ortak olmak demektir. Anayasa'ya ve yasalara aykırı bu durumu kim sonlandıracak? Gerekçesini biliyoruz tabii. "Kirli" çıkan şirketlerin yüce ticari çıkarları nedeniyle firmaları teşhir etmek yasak. Eğer devlete borcunuz varsa, siz afişe edilebilirsiniz. Ama kişiye karşı işlenmiş olan bu suçta, suçluyu açıklamak yasak. Aynı durum, cumhuriyet tarihi boyunca yapılan aflarda da geçerlidir. Eğer devlete karşı suç işlediyseniz, durumunuz zordur. Ama eğer, kişiye ve topluma yönelik bir suç işlediyseniz, her an affedilebilirsiniz. Ne yazık ki, devlette işleyen mantık bu şekilde ters çalışıyor.

Bu durumda, tek umudumuz "hacker"lar. Haydi aslanlar! Bu işi sadece siz yapabilirsiniz.

Solcu hackerlar. Halkın sağlığı için bulun bu "kirliler"in listesini ve lütfen yayınlayın.

Milliyetçi hackerlar! Türk Milleti'nin sağlığı ile oynuyorlar. Gözyummayın bu duruma. Çıkartın bu gizli bilgileri ortaya. Ulaşın bu bilgilere ve millete duyurun bunları. "Millet" işin bir kez olsun bir şey yapın.

Dinci hackerlar! Bu mübarek Ramazan ayında müslümanları zehirliyorlar. Allah rızası için dağıtın bu bilgileri %99'u müslüman olan insanlara. Karşımızda bir kafir komplosu olabilir. Böyle zamanda belli olur kimin ne olduğu. Öyle değil mi?

Şimdi görev zamanı! Bütün hackerlar, birleşin! ve deşifre edin bu rezilliği...

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Ne Yapmamalı?
    Ne Yapmamalı?
    18 Temmuz 2014
    Cumhuriyet tarihinde ilk kez Cumhurbaşkanı seçimi yapılacak. Hayata sol’dan bakanlar, bu sürece çok zor koşullarda giriyoruz. Üzerimizden geçen 12 Eylül silindiri öyle genişmiş ki, hala ezmeye devam ediyor. Giderek bizi…
  2. Sezon geldi!!  Evlenenler, sünnet düğünleri..
    ALTIN TÜKETİMİNİ REDDEDİN! --Altın çıkarmak için doğayı tahrip ediyorlar: siyanür kullanarak geri dönülmez bir şekilde yıkıma uğratıyorlar. Siyanür kullanımını engellemek için doğaseverler dünyanın her köşesinde itiraz ediyorlar. Bu mücadaleye katılmak…
  3. Bir halk adamı daha linç ediliyor!
    Bu topraklar yüzyıllardır halk adamlarının yok edilmesine ya da linç edilmesine tanıklık etmektedir. Pir Sultanlar, Terzi Fikriler, Ahmet Kayalar bu topraklarda göz göre göre yokedilmişlerdir. Şimdi sıranın Dikili Belediye başkanı…
  4. Sağlık Bakanlığı ne yapıyor?
    Sağlık Bakanlığı "obeziteyle mücadele" kampanyası başlattı. İki temel sloganı var kampanyanın. 1) "Porsiyonları küçültmek." 2) Spor yapmak. Oysa obezite asıl olarak sağlıksız beslenme nedeniyle oluşur. Suçlu çok yemek değil, çok fast-food…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…