CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2

Sibel Ersöz

17 Nisan 2020
CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2

Kendini evrenin merkezi kabul eden, endüstri devrimiyle birlikte diğer canlıları, hayvanları ve eşyayı küçümseyen ve hareket tarzını da bu inanışı çevresinde şekillendiren insan, şimdi çaresizce kendi türünün yok oluş tehdidiyle burun buruna…

Felsefi anlamda Corona virüsün hangi konularda bizi kafa yormaya ittiğini ele aldığım önceki yazımın ardından konuya, yine aynı minvalde, virüs sonrası yaşayacaklarımızı, yeni dünya düzenine ilişkin olarak çeşitli uzmanların görüşlerini de katarak devam ediyorum. 

---- Corona virüs salgını, erişilebilir sağlık hizmetinin ne kadar öncelikli olduğunu ve hayati değer taşıdığını, net ve acı bir biçimde ortaya koydu. Erişilebilir sağlık hizmeti ise ancak bu hizmetin etkin bir biçimde, kamusal sağlık sistemi kapsamında organize edilmesi ile mümkün. İstanbul Tabip Odası (İTO) Üyesi Dr. Güray Kılıç, Birgün Gazetesi’ne yaptığı bir açıklamada, bu tür salgınların kamusal sağlık hizmetinin kuvvetli olduğu yerlerde daha kolay atlatıldığının deneyimlerle görüldüğünü kaydediyor.

“Örneğin Çin, iyi örgütlenmiş bir kamusal sağlık sistemiyle bu tür salgınları daha başarılı bir şekilde atlatıyor” diyen Kılıç, özel sağlık sisteminin çok gelişkin olduğu, kamusal sağlık hizmetinin geride kaldığı ABD’nin ise bocaladığını aktarıyor. Şu tespiti önemli: “Çünkü yoksulların bu tür tedavi imkânlarına erişimi mümkün değil. ‘Kendi başlarının çaresine baksın’ diyenler olabilir ama problemi tek başına önlemeleri sorunu çözmüyor. Toplumun, yoksulların, sağlık hizmetine erişemeyen bu tür bulaşıcı hastalıklardan mustarip insanların yarattığı sıkıntı sadece kendilerini değil tüm toplumu etkiliyor. Onlar test yaptıramıyor ve pozitif olduğunu göremiyorsa, sağlık hizmetine kolaylıkla erişemiyorsa çevresine bulaştırarak hayatını devam ettiriyor ya da hayatı sona eriyor. Dolayısıyla bu tür salgınlarda kuvvetli bir kamusal sağlık sisteminin ve erişilebilir sağlık hizmetinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.”

---- Tekrar etmekte bir beis yok. Anlaşılıyor ki devlet artık gerçekten sahaya inmeli! Liberalizmin, devleti gece bekçisi olarak gördüğü dönemler son buluyor gibi… Küreselleşmenin karşısında şimdi Corona virüsü var. İlginç… Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sencer İmer’in konuya ilişkin olarak basına yaptığı değerlendirmelerini okuyorum… "Corona virüs salgını küreselleşme politikalarına ciddi bir darbe vurdu. Bundan sonra ülkeler kendi ihtiyaçları için kendi topraklarında üretim yapma konusunda daha egemen bir politika izleyecekler. Bu Çin'in herkese 'Ben vereyim' yaklaşımını değiştirmiş olacak. Ulus devletler bundan sonra çok daha fazla içlerine kapanarak kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılayacak şekilde bir ekonomi politikası geliştirecekler. Küreselleşmeden ziyade bu olacak."

---- ABD merkezli Foreign Policy Dergisi, dünyanın önde gelen 12 düşünürüne pandemi sonrası bizi bekleyen yeni düzenin nasıl olacağını sormuş… Harward Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü Stephen Walt, salgının dünya genelinde milliyetçilik hareketlerinin yükselmesine neden olacağını düşünüyor. Pandemiye karşı verilen cevabın ülkeden ülkeye farklılık göstermesi nedeniyle gücün Avrupa'dan Asya'ya kaymaya devam edeceğini belirten Walt’ın bence en değerli tespiti, bu virüsün refahın ve özgürlüğün daha az olduğu bir düzen yaratacak olması…

Nicolas Burns ise salgının yeni bir mücadeleci insan ruhunu ortaya çıkardığını düşünüyormuş… Salgın nedeniyle dünyada yaşayan her bir insanın sağlığının tehlikeye girdiğini ve bir sağlık krizi yaşandığına dikkat çeken Burns, ancak yine de bu krizde direnen doktor, hemşire, siyasi liderler, sıradan vatandaşlardan oluşan bir insan ruhu ortaya çıktığını vurguladı. Bu değerli…

Chatham House Araştırma Merkezi Direktörü Robin Nibelt ise dünyanın 21. yüzyıl başındaki küreselleşme sistemine geri dönmesinin çok düşük bir ihtimal olduğunu ifade ediyor. Dünya ülkelerinin yeni bir jeopolitik yarışa girebileceği ihtimalinin olduğunu belirten Nibelt, Covid-19 ile iyi mücadele eden liderlerin itibar kazanabileceği, ancak başarısız olanların da başkalarını suçlama cezbine direnme konusunda zorlanacakları yorumunda bulunmuş…

Shannen K. O'neil ise yazısında 'daha az kazanç, ancak daha fazla istikrar' vurgusu yapmış… Bundan sonrası için küresel ticaretin farklı bir boyut alacağını ve şirketlerin farklı ülkelerden ithalatını gözden geçireceğini belirtiyor. O'neil'e göre bu bağlamda şirketler aldıkları malların hangi ülkelerden geldiğine daha fazla dikkat edecek, daha verimli çalışma sistemine geçecek.

---- “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deme lüksüyle, bencilliğimizi yaşadığımız günler artık geride kaldı. İnsanoğlu, bencilleşmenin bedelini tam da şimdilerde yalnızlık ve ne zaman biteceğini bilmediği mutsuzluk, tedirginlik ve endişe duygularıyla ödüyor.  Virüs, giderek yükselen enaniyet derecemize ayar çekiyor. Kendini evrenin merkezi kabul eden, endüstri devrimiyle birlikte diğer canlıları, hayvanları ve eşyayı küçümseyen ve hareket tarzını da bu inanışı çevresinde şekillendiren insan, şimdi çaresizce kendi türünün yok oluş tehdidiyle burun buruna…

---- İyi şeyler de oluyor… Biliyorsunuz, toplumu gerçek toplum yapan insani değerleridir. Dayanışma, birlikte hareket etme, sevinçte tasada bir arada olma, başkasının derdine, üzüntüsüne, problemine ortak olma (ki daha ziyade doğu toplumlarında görüyoruz) gibi, ancak ne yazık ki, küreselleşme ve modernleşme ile törpülenen değerlerimiz var. Bu değerleri, belki tüm dünya toplumları şu süreçte hafızalarında yoklamaya başladılar. Onları yeniden hayatımıza alırsak belki çok şey değişecek. Bu virüsel krizlerle birlikte her yaş grubunun artık birbirinin farkına varması, değer vermesi, saygı ve sevgi duyması, birbirini desteklemesi gerekiyor. “Corona virüs sana teşekkür ederim!” şeklinde başlayan cümleler kurulmaya başlandı bile. Epeydir görüşmediğim, Kanada’dan bir dostumun mesaj göndererek “Merak ettim, nasılsın?” diye beni sorması, kendimi izole ettiğim evimde o kadar iyi geldi ki…  

---- Konformizm çöküntüye uğrayabilir, desem?  Kendilerini ilgilendiren konularda “hayır!” deme ve şaşırma yeteneğini kaybederek kişiliğine ve özüne yabancılaşan bireyin, bir virüsün sağlığını, canını tehdit ettiği gerçekler dünyasına giriş yapınca sorgulamadan itaat ettiği, boyun eğdiği, uyum sağladığı, bireysel, toplumsal, örgütsel beyin potansiyelini teslim ettiği sistemlere “ısrarla” ve “direnerek” itiraz edeceği zamanlara tanık olabilir miyiz sizce?

Bir sosyoloğun söylediği gibi insanlığın tarihi itirazla başlamış, öyle görünüyor ki isyanla da sona erecek.

Düşünmeye buradan devam edelim… Kimi uzmanlarca mutasyon geçirerek varlığını sürdüreceği ifade edilen Corona, görüldüğü kadarıyla dünyada sadece sağlık krizlerine değil; beraberinde, peş peşe ekonomik krizlere de imza atacak. Öyle olunca, ancak güçlünün ayakta kalabileceği bir yeni dünya düzeninden söz edebiliriz, değil mi? Peki kimdir güçlü? Kaynakları bol olan ülkeler mi? Yoksa toplumsal aklını ve yaratıcılığını etkin kullanan ülkeler mi? Yani insanına ve onun zihinsel gücüne yeterli değeri vermeyi öğrenmiş toplumlar mı? Etrafındakileri, itiraz bilmeyen, yumuşak başlı ve evet efendimci tiplerden seçen; üreticiliğin, yaratıcılığın baş düşmanı pasifizm, statüko ve dalkavuklukla geçinen yönetimlerin bir pandemi karşısında hata üstüne hata yapmaktan öteye gidemeyeceğini görmeye başlıyor muyuz acaba? Sorunun yanıtı evetse, bu aynı zamanda uyanışın da başlangıcı olur, umarım…

Kartacalı ünlü komutan Hannibal Barca, M.Ö. 221 senesinde, çok soğuk bir kış mevsiminde, emrindeki 90 bin kişilik ordusu ve binlerce fille Alp Dağları’nın geçit vermez sarp yamaçlarına vardığında umutsuzluğa kapılan komutanlarına şunları söyler:

Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız”

Evet… Tüm dünya toplumları, bu salgının altüst ettiği hayatı yeniden daha güçlü kurgulamanın, sorunlarını çözmenin yolunu aramaya başladı. Ya çıkış yolu bulanacak ya da her toplum kendine ait yeni bir yol çizecek. Göreceğiz… 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
    Bir zamanlar, tarımda “kendi kendine yetebilen” güzel ülkemizde, gıda krizi yaşayacağımız hiç akla gelir miydi? Düştüğümüz şu duruma bakın… Üretememe ve gıdaya erişememe halinin giderek derinleştiği adeta bir çözümsüzlük sarmalı…
  2. Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
    Başımıza bir bir gelmekte olan türlü türlü musibetin sorumlusu kim? Doymak bilmeyen, gözünü hırs ve para bürümüş, iktidar ve güç sahibi olmanın getirdiği iştahla milyonlarca, milyarlarca masum insana zulmeden, gezegenimizi…
  3. Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
    Her ne ile ilgileniyorsak lütfen bırakalım! Doğanın yaklaşan sessiz çığlıklarına sessiz kalmayalım! Maden uğruna zeytinlikleri yok etme yetkisi veren kararnameye topyekûn karşı çıkmanın, kâbus gibi katliamların önünde duvar olmanın zamanı…
  4. Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
    “Türkiye’de sera gazı emisyonu ya da Türkiye’de sera gazı salınımı kişi başına yaklaşık 6 tondur. Türkiye her yıl 500 milyon ton sera gazı salmaktadır. Bu oranla Türkiye, dünyanın yıllık salınımının yaklaşık olarak %1'ini meydana getirmektedir'' Dünyamız ısınıyor, iklimler…
  5. Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…
    Tüm dünyayı kasıp kavuran bir salgının ortasındayız. Koronavirüs’le (Covid-19) hayatımızın akışı değişti. Her günümüze, daha önce yaşamadığımız “hayatta kalma” endişesiyle başlıyoruz artık… Öte yandan, virüsle ilk tanıştığımız andan itibaren “maske,…
  6. Sorular bitmiyor: Aşı gerçeğinin acı yüzü
    Bize Çin aşısı geliyor…  Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a sormuşlar: “Siz bu Çin aşısından kendinize yaptırır mıydınız?” Yanıt şu: “Önümüzde fazla alternatifimiz yok. Bi’ tek Çin aşısı olacaksa elbette yaptırırım.”…
  7. Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
    Devlet okullarına giden öğrencilerden 754 bin 429 öğrencinin evinde televizyon yok, 1,5 milyonun bilgisayarı yok, 3 milyon 17 bin 718 öğrencinin interneti yok. Yani uzaktan eğitimde yok çok…  Televizyonu, interneti, bilgisayarı…
  8. Corona'nın düşündürdükleri ve öğrettikleri
    Dozunu iyi ayarlayabildiğimiz takdirde korku, kaygı, endişe gibi duygular, hayatın genlerimize kodladığı “hayatta kal!” dürtüsüyle harekete geçtiğimiz sırada, problemlerimizin çözümünde bize itici güç oluşturabilir.   1 metrenin milyarda biri olarak…
  9. 'Tedbir tehlikeye göredir'
    “Şeffaflık kaygıyı azaltır. Bilinçli farkındalık şeffaflıkla mümkündür. Farkındalık dayanıklılığı destekler. Müdahil olmayı sağlar. Dayanışmanın, ortak amaçların zeminini oluşturur. Aynı soruna karşı çözüm arayanların ortaklaşmasını hızlandırır. Toplumu etkinleştirir ve geliştirir.” Merhaba……

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…