Aydınların Sefaleti

Selçuk Ş. POLAT

22 Ekim 2019
Aydınların Sefaleti

İştirakçi Hilmi’nin liderliğini yaptığı ve uğruna öldürüldüğü mücadelesine 100 yıl sonra dönüp baktığımızda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dönemi belirleyen iki hâkim sınıf partisinden biri olan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası (H.İ.F.) ve onun devamı niteliğinde ki partileri (DP, AP, ANAP, AKP) demokrat olarak düşünen aydınlarımızın utanç verici oranda artmasının bu partiyle olan yakın ilişkisini tespit etmiş bulunuyorum.

İdris Küçükömer, “Türkiye’de sağ sol, sol da sağdır.” demiş olmasının arka planında iki gerçek yatmaktadır.

Birinci neden, kendine ‘sol’ diyen ulusalcı (Geç Kalmış Ulusalcı demek daha doğru), ırkcı ve devletçi parti İttihat ve Terakki Fırkası’nın, Ermeni, Rum ve diğer halkları katletmesi ve yarattığı şiddet sarmalından kurtulmak için yüzbinlerce insanı Türkleştirmiş ve Müslümanlaştırmış olmasıdır. Geç Kalmış Uluslaşma Sürecinin* kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan bu terör, milyonlarca Müslümanlaştırılmış-Türkleştirilmiş Ermeni-Rum ve diğer halktan kişilerin sığınacak bir liman aramasına yol açmış ve onlar da gidip rakip parti Hürriyet ve İhtilaf Fırkası’nı koşulsuz desteklemeye yöneltmiştir. Katıldıkları egemen sağ parti H.İ.F’in ise, sarıldıkları bir yılan olduğunu o günkü koşullarda düşünemezlerdi.

İkinci neden: İştirakçi Hilmi’nin Osmanlı Sosyalist Parti’sinin H.İ.F ile olan sıcak ilişkisi ve düşünsel paralelliğidir.

İşte aydınlarımızın belli bir kesiminin (ki bunlar emekçiler değil egemenlerin etkisindedirler) ‘yetmez ama evet’ politikasını üretmelerinin ve sağ partilerin demokrat olduğu yönünde bir algı oluşturmalarının arkasında yukarıdaki iki neden yatar. Zaten Yüzbinlerce müslümanlaştırılmış hazır seçmenin varlığı yani kitlelerin sağ partilere yönelmiş olması da bu algı için sosyal kanıt oluşturur.

Fakat AKP ile birlikte bu yanılgı da sona ermiş bulunuyor. Örneğin Menderes 27 Mayıs darbesiyle yıkılmış, Demirel de, 12 Marta ve 12 Eylül’de iktidardan uzaklaştırılmıştı. Sağın gerçek kimliği, kitleler açısından bu tarihsel dönemlerde tam anlamıyla ortaya çıkmamış, aksine mağdur pozisyona itilmişlerdir. Fakat AKP iktidarıyla birlikte sağ kesim, ilk defa bu kadar uzun ve gerçek kimliğiyle kitlelerin karşısında yer alıyor. Yani İ. Küçükömer’in’ söylediği gibi sağ, artık ‘sol’ değil, acımasızlığı, ikiyüzlülüğü, anti sosyalliği, kıyıcılığı, talancılığı, hırsızlığı, ahlaksızlığı, yalancılığı, cehaleti, korkaklığı ve sevgisizliğiyle gerçek sağdır. Daha da önemlisi; egemen sağ, bugüne kadar egemen ‘sol ile kayıkçı kavgası yaparak bugünlere gelmiştir. Fakat şimdi hem AKP, hem de CHP, sınıf mücadelesinin dayatmaları sonucu bu oyunu daha fazla oynayamamakta, gizli ve açık işbirliğine girerek bu tarihsel gizli işbirliği modelini yırtıp atmış bulunmaktadırlar. İşte Jön Türklerin ‘sol’ kanadını oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti ve CHP, bu akımın (yani yukardan aşağı uluslaşmanın) ülkemizdeki en tipik temsilcisi ve öncüsü olmakla birlikte, bu toplum mühendisliğine karşıymış gibi demokratlık taslayan sağ kesim de, artık AKP ile birlikte bu iddiasını sürdüremez duruma gelmiştir. Ermeni ve Rum halkın kanlı tasfiyesi, aydınlarda oluşan sağ partileri ‘sol’ olarak değerlendirme nedenlerini açıklamakta sanırım yeterlidir. Aydınlar da sonuç olarak, halkların mağduriyetine sahip çıktığını beyan eden bu koyun postuna bürünmüş sağ partilerin limanına demir atmışlardır. Sağ partilerin gerçek yüzünü; zamanında tam bilince çıkartılmamışta olsa, DP’nin Vatan Cephesinde, Meclis Tahkikat Komisyonlarında, AP’nin Milliyetçi Cephesinde, Yoldaşlarımızın idamında, suikastlarda, katliamlarda görebiliriz. Fakat gelinen aşamada artık kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçek ortadadır: Ak Parti’nin yaptığı katliam vb. eylemler, hırsızlık, yolsuzluk ve ahlaksızlıklar vb.

Aydınlarımızın başka bir kesimi de (ki bunlar da egemen sınıfın uydusudurlar), İttihatçı geleneğin devamı niteliğinde olan ve onun devlet kimliğini-refleksini en iyi ifade eden Anti-Ermeni-Rum-Kürt vb. saplantı içinde olan Ordunun ve Ergenekon’un yanında yer almıştır. Bu yer alışta da, bu defa, sahte de olsa aydınlanma, cumhuriyet gibi değerler etkili olmuştur. CHP’ye yakın aydınlar bu blok içerisindedir. Fakat içinde bulunduğumuz tarihsel anda CHP Yönetimi, tabanında ki ciddi Alevi, ilerici birikim nedeniyle rolünü dikkatli ve sinsice oynamaktadır. Aslında CHP Yönetimi de, tüm dikkatine rağmen, tıpkı AKP’nin sağı deşifre etmesi gibi, oda, devletçi egemen ‘sol’un gerçek kimliğini yansıtan uygulamalar içine girmek zorunda kalmaktadır. CHP’nin, AKP’nin ulusal düzeydeki tüm anti-demokratik politikalarını desteklemesi boşuna değildir. Tıpkı 1972 de arkadaşlarımızın idamını isteyen sağ partilerin önerisini mecliste destekledikleri gibi. Sorun; tıpkı İttihatçı teröründen dolayı sağ partiye sığınmış kadim halklar gibi, gericilikten, İrticai güçlerden kaçan Alevi, Cumhuriyetçi kitleler ve Aydınlar da, İttihatçı CHP’nin limanına sığınmışlardır. Etnik kökenli siyasi felaketin yanında, CHP iktidarının İşçi sınıfı ve köylülük için ekonomik ve sosyal çözümler üretememesinin de, emekçi kitlelerin sağ partilere yönelmesinde belirleyici bir rolü olduğunu bilmemiz gerekir.

Aydınları etrafımızda toplayacağımız güvenilir, sağlam, kitlesel ve gelişmiş ideolojik bir hareketin ortaya çıkmasının objektif şartları oluşuyor diyebilirim. Aydınlarımız tarafından bir aydın gibi önceden görerek olmasa da, bu iki limanın da güvenilir olmadığı yaşanarak öğrenilmiştir. Entelijansiyamızı bu anlamda yarı aydın olarak tanımlayabiliriz.

HDP içinde toplanan aydınlarımız, hem tutarlı ilericilerden hem de Marksist kesimlerden oluşmaktadır. Özellikle Marksist grup ve aydınlar, belki de nihai hedefe buradan ulaşacaklarını sanmaktadırlar. Fakat bu sanma ve düşünce biçimi, sadece mazlum bir halkın yanında olma gibi demokrat bir tavrın ötesine geçememektedir. Onlar da diğer aydınların yolunu izleyerek, farklı kulvarda da olsalar, HDP’nin siyasi güç limanına sığınmışlardır. Derin Devletin yarattığı terör ve baskılar, ileri çıkan aydınların öldürülmesi, bugüne kadar bir alternatif siyasi oluşumun çıkmasını engellemiştir. Fakat esas neden: aydınlarımızın yarı aydın olmanın o muhteşem gururu ile emekçi sınıflarla ilişki kurup, bu geleceğin limanına demir atma ve sığınma zahmetine girmemeleridir. Bu kompleks yenildiğinde ve bu limana demir atıldığında her şey yeni baştan yazılacak ve yaşanacaktır.

* Geç Kalmış Uluslaşma sürecinin en karakteristik özelliği şunlardır: burjuva sınıfın devrimci olduğu tarihsel dönemlerde, aşağıdan yukarı süreç içinde yani uzun zaman içinde kaynaşmış veya birlikte yaşayan etnik yapıların doğal birlikteliğiyle oluşan değil, geç kalmanın getirdiği telaşla-acillikle uluslaşmanın yukarıdan aşağı başlatılmasıdır. Buna toplum mühendisliği de diyebiliriz. Tıpkı Almanya-İtalya- İspanya ve Portekiz’in yüzyıl önce yaşadıkları gibi! Atatürk İktidarı da bu sürecin dışında değildir.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
    RAND RTE’yi uyarmış: ordu içinde orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile .. Orduyu önce Kürtlerle…
  2. Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
    Bu yazıda, eti budu belli ve bir türlü belini doğrultamayan Türkiye devrimci hareketinden sadece İlyas Aydın örneğini vererek sol içi şiddetin saflarımızda açtığı yarayı sergilemeye çalışacağım.  Yüzbaşı İlyas Aydın, 1970’lerde…
  3. Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
    Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden…
  4. Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
    Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için…
  5. Erdoğan nereye koşuyor?
    Erdoğan nereye koşuyor?
    24 Temmuz 2019
    Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz. Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik düzeyde ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her…
  6. Devrimci hareketin can alıcı sorunu
    Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o…
  7. İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
    Niye seçime girip yasal gözükecek hileler ve atraksiyonlarla uğraşıyor ki? Kayyum atasın olsun bitsin! Demek ki bu oyunda karşılıklı güçler devrede. İşte bütün bunlar diktatörlüğümüzün Madein-NATO olduğunu gösteriyor. 23 Haziran,…
  8. CHP:  umut mu yoksa çaresizlik mi?
    CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci…
  9. Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
    AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Bu bölümde esas olarak AKP yani…
  10. Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
    Yukardaki başlık; ezilen, horlanan ve sömürülen kitlelerin bir araya gelmemesi için yürütülen kampanyanın şifresi. “Bidon kafalılar, cahiller, göbeğini kaşıyanlar, her yeri pisletenler” vb. ajitasyonlarla halkın bir kesimi aşağılanmakta ve bu…
  11. Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
    Gelinen noktada toplum giderek diyalektik ikili bir kamplaşmaya doğru akmaktadır. Bir yanda milliyetçi-ulusalcı-İslamcılar diğer yanda kadınlar, emekçiler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, ötekileştirilenler ve demokratlar. Ülkemizdeki toplumsal ırmak ne yazık ki yüz yıldır…
  12. Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
    68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak…
  13. Normal ve anormal insan profili
    Diktatörlerin ilk işi, yargıyı yani az-çok çalışan vicdanı söküp atmaktır. Onun yerine kendi hastalıklı, monolitik beyninin ürettiği her kararı aynen onaylayan bir vicdan mekanizmasını yani vicdansızlığı ikame ederler.  İnsanda, davranışlarını,…
  14. Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
    İslami kurallar acımasız ve kesindir: ya biat ya da mevt.. İşte o noktaya hızla yaklaşıyoruz! Tehlike içinde olanlar: emekçiler, çalışanlar, seküler, laik ve modern yaşamdan yana olanlar, Kürtler, Aleviler, aydınlar ve diğerleri.…
  15. R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
    Erdoğan sınıf tahlilinden uzak, çıkarlarının ona verdiği içgüdüsel pragmatizimle, İsrail'le Ortadoğu'da işbirliğine girerek ABD’yi yumuşatmayı, Bharara’ya baskı yapmasını, Rusya'dan özür dileyerek hem ekonomik iyileşmeyi hem de Suriye politikasını ABD çizgisine…
  16. Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
    Eğer ekonomik istikrar bozulur veya Ergenekon ittifakı parçalanırsa bu güçler hiç tereddüt etmeden yeni bir sağ partiye doluşmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Demek ki aşağıdan yukarı kitlelerin Erdoğan iktidarını alaşağı edeceği bir…
  17. Enseyi karartmak yok!
    Enseyi karartmak yok!
    5 Kasım 2015
    AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise,…
  18. AKP'nin düşüş eğrisi
    Anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…