Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için birleşin’ stratejisini desteklemeliyiz.
Ezilenlerin temsilcisi olması gereken sosyalistler bir alternatif yaratamıyor.
Devrimcilerin; bırakın kitleleri, kendi araların da bile bir birliği yok.
Kitleler, korku ve panik içinde.
Kişisel isyanlar ön planda: intiharlar, kendini yakmalar, ürünlerini imha vs.
İnsanlar görülmedik bir endişe ve psikolojik kırılma yaşıyor.
Diğer tarafta hırsızlık arsızlığa, dini vecibeler tecavüzlere dönüşmüş durumda.
Kimse geleceğinden emin değil.
Her şey daha fazla para kazanmaya, komisyon almaya ve krizden çıkmaya endeksli yürüyor:
1-Mevcut hastaneler kapatılıp, şehir dışında ölümü çağıran yeni hastaneler açılıyor,
2- Dağlarımız siyanürleniyor, ormanlarımız kesilip yakılıyor,
3- Ülkede satılmadık ve kapatılmadık üretim alanı bırakılmıyor,
4- Öğretilen ve resmi hale getirilen nefret söylemiyle meşru belediyelere el konuyor: kuru yemiş, yemek, takı vb. bahanelerle kentlerin milyonları belli ellere aktarılıyor,
5- Akraba, partili, vakıf ve yandaşlar Yerel İktidarlar ve devlet tarafından destekleniyor,
6- Muhteşem saraylar, yüzlerce araba, uçak ve araçlar Lale devrini aratmıyor.
İşte bu ahval ve şerait içinde iki kişi, onlara destek verenlerin de yardımıyla kitlelerin yaşadığı acıları hafifletiyorlar.
En önemlisi tabanda kitlesel birliği sağlayan stratejik güç oyunlarını yönetiyorlar.
DEMİRTAŞ; CHP Yönetiminin tüm şovenist ve anti Kürt politikasına rağmen, seçimlerde CHP’nin desteklenmesi çağrısını yaparak diktatörlüğü köşeye sıkıştıran ve gerileten politik dehayı partisiyle birlikte sergiliyor.
Kitlesel birlik için yapılması gerekeni bize gösteriyor.
İMAMOĞLU; Devletin derinleriyle, dinin bilinmezleriyle ilişkisine rağmen, kutuplaştıran ve dikte edilen nefret söylemine karşı, ‘bir yanda bir avuç azınlık diğer yanda milyonlar’ taktiği ile diktatörlüğü gerileten politikasını bir nakış gibi örüyor.
Bugün ülkemizdeki sınıfsal ve kültürel birikimimize baktığımızda ve bugünkü koşullarda:
Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için birleşin’ stratejisini desteklemeliyiz.
Gelecek, insanlıktan yana olan bizlerindir.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
12 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015