CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?

Selçuk Ş. POLAT

24 Mart 2019
CHP:  umut mu yoksa çaresizlik mi?

CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci kulvara itecektir. Devrimciler buna hazır mı?

CHP, M. Kemal öncülüğünde bir ülke kurmayı başarmış, fakat geçmişiyle hesaplaşamayan egemen sınıfın ‘sol’ merkez partisidir.

Bu partiye de tıpkı mağdurların ve aydınların bir dönem AKP’ye sığınması gibi gericilikten yüzyıllardır darbe yiyen Aydınlar ve Aleviler sığınmıştır. CHP Kurmayları yeni bir siyasi görev ve üslup yaratmıştır: sözde keskin ve yürek ısıtan laflar ve de mevcudu değiştirme gücü olmayan parlak eylemler. Partinin tarihsel ve sınıfsal görevi: mevcut iktidara karşı başkaldırıları frenlemek!

Kılıçdaroğlu’nun sağı, gericiliği, ülkücülüğü ön plana alan söz ve eylemleri görünüşte vatandaşlar arasında birlik ve sevgi olarak gözükse de tesadüf değildir. Fakat esas olan CHP tabanının analizidir. Bu tabanı devrimci saflara demokrasi mücadelesi açısından çekmek gerekir. CHP tabanı genellikle, eski bürokratlar, aydınlar, küçük-burjuva kesimler ve orta sınıf iş sahiplerinden oluşuyor. Sokağa öncü veya güveneceği bir güç olmadan çıkacak bir kitle değil. Ayrıca, partideki Alevi ağırlıklı kesimler de, tarihsel baskılardan ve düzen çarkları arasında örselenmiş olduklarından dolayı sokağa çıkacak ideolojik ve siyasi donanımdan uzak.

İşçi sınıfı ve köylülük arasında (Aleviler hariç) oldukça cılız olan parti tabanı özellikle iki düşüncenin etkisi altındadır: Atatürkçülük ve reformcu sosyalizm. 1986-87 (SHP) ve 1994 (ÖDP) yıllarında tarihi fırsatlar, yani demokratik kitlesel parti alternatifi devrimciler tarafından değerlendirilemediği için CHP Yönetimi, tabanını daha da sağlamlaştırmıştır.

CHP tabanı, parti liderinin kişisel dürüstlüğü, insancıllığı, üslubu ve sert anti Erdoğan propagandalarının uyuşturucu etkisi ve de kendi sınıfsal konumu icabı mevcut gerici ve boğucu havanın neden dağılmadığını araştırmak istemiyor. Çünkü bunu araştırmak demek CHP gerçeğiyle yüzleşme demektir. Bu yüzleşmenin, hem inandıkları cumhuriyetin RTE tarafından kuşa çevrildiğinde hem de en son 24 Haziran seçimlerinde yapılmadığını görüyoruz. “İlelebet payidar” kalacağına inandıkları Atatürkçü Cumhuriyetin böylesine kısa bir zamanda eriyip gitmesi onları çaresizliğe ve korkuya itmiş bulunuyor. Hala duyarlı bir yetkili bulabiliriz umudu ile devlete bağlılıklarını ve bilinçsizliklerini devam ettiriyorlar. Bilmiyorlar ki devlet hep sosyalistlerin, devrimcilerin düşmanı olmuştur.

Aydınları, Kürt yurttaşları ve de devrimci arkadaşlarımızı katledenler ve de asılmaları için mecliste oy verenler kimler? Elbette ki bu iki muktedir partinin üyeleri! Bugün de Kılıçdaroğlu’nun hiçbir şey yokmuş gibi davranmasına bu yüzden hem anlam veremiyor ve kızıyor, hem de onun rahatlığının gelecek için bir umut taşıdığını düşünerek ona koşuyorlar. CHP tabanının ana kesiminin temel hareket refleksi ve kültürü: kendi dışında ‘devrimci’ iyileşmeler beklemektir. CHP yönetimi de tabanının bu çaresizliğini bilerek, AKP ile şu ortak noktalarda birlikteliğini pekiştirdikçe pekiştiriyor:

1-) Kürt düşmanlığı yani ırkçılık, milliyetçilik;

2-) Faili meçhul yani devletin işlediği cinayetleri kanıksatma ve mağdurlara parti olarak sahip çıkmama ve de haksız, hukuksuz ve sırf haksızlığa karşı durdukları için cezaevlerine konmuş binlerce vatandaş, ilerici ve sosyalist muhaliflerle dayanışma için parti olarak etkili bir karşı koyuşun gösterilmemesi. Biliyoruz ki sağcı ve ülkücülerle olan her yakınlaşma, partinin tabanını, ezilenlerden, horlananlardan, ötekileştirilenlerden, mağdurlardan ve sosyalistlerden o kadar uzaklaştırmaktadır;

3-) Ülkenin adım adım gericileşmesi sürecinde: dokunulmazlıkları kaldırmak, Suriye’nin işgaline onay vermek, düzmece darbeyi benimsemek, gerici birisini cumhurbaşkanı adayı yapmak, ülkücüleri övmek vb. adımları yerine getirmeye çalışma. (Seçimlerde veya diktatörlüğe karşı çıkışlarda yapılan geçici ittifaklar veya benzer taktik adımlar ise her zaman olabilir dolayısıyla bu değerlendirmenin dışındadır);

4-) RTE’nin Cumhurbaşkanlığı dâhil AKP iktidarının yasal ve meşru olmadığı bilindiği halde bunu ilan edip ona göre davranmama;

5-) Parti içi diktatörlükte RTE ile yarış.

6-) Bugünkü seçimler, partiler, parlamento vb. cumhuriyet mekanizmaları biçimsel de olsa neden devam ediyor? RTE, diktatörlük taslayıp ve tüm yetkileri elinde topladığı halde bunları dağıtmıyor da neden hala seçimler yapıyor? Bunun esas sebebi NATO üyesi olmamızla açıklanabilir elbet. Oldukça da mantıklı! Fakat yetersiz kalır. Sorun, devleti bugüne kadar sevk ve idare eden ve CIA’nin de desteğiyle açık ve gizli, siyasi ve askeri, yasal ve yasa dışı olarak örgütlenmiş TÜRK-İSLAM SENTEZİ denen yapının varlığıyla açıklanabilir ancak. Zaten Erdoğan’ın iktidar olmasını sağlayan da bu yasadışı güçtür. Bu görev onlara ABD tarafından Yeşil Kuşak konsepti çerçevesinde verilmiştir.

Pekâlâ, bu süreçte CHP Genel Başkanı D. Baykal’ın işi ne? Hatırlayın 2000 yılların başında yapılan parti (AKP’nin organizasyonu) toplantılarında Baykal’a da Cumhurbaşkanlığı görevi verilmişti. Baykal’ın Erdoğan’ın milletvekili yapılmasında oynadığı rol de unutulmamalıdır. Elbette ki derin devletle (Ergenekonla) CHP’yi bir ve aynı görmemek gerekir. CHP, Ergenekon’a örgütsel değil (partinin etkin kişileri bu yapıda görev almış olabilir) ideolojik olarak bağlı bir siyasi oluşumdur. Eğer iktidar sırası onlara gelirse bu daha iyi gözükecektir. İşte egemenler, CHP ve mevcut İktidarı bu Türk-İslam Sentezi ve NATO kuralları ışığında uzlaştırmıştır. Gizli şifreler bunlardır.

Peki, sağ partiler ve CHP arasında hiçbir fark yok mu? Elbette ki var! Birisi, rotası çıkmış bir şekilde din faktörünü kullanarak kişisel çıkarları ön planda tutan bir organizasyonken, diğeri kişisel dürüstlük faktörünü kullanarak devletin bekasını ön planda tutan tarihsel bir fenomen. Biri; tek kişi yönetimini, biat kültürünü, dini, avantayı yani ‘yüzde’yi, liyakatı değil partizanlığı, istismarı, Allahı, cennet ve cehennemi, sert görünümü vb. yöntemleri öncelerken diğeri; kişisel dürüstlüğü, demokratik olmayan cumhuriyeti, slogan düzeyinde de olsa kardeşliği, güler yüzlülüğü vb. yöntemleri kullanmaktadır. İkisi arasındaki bu farklar aslında halkı daha iyi kim kandırır mücadelesinden başka bir şey değildir. 100 yıldır emekçilerin, aydınların, kadınların, halkların durumunda 1960 anayasası ile gelen kısmi iyileşmeler dışında bir gelişme olduğunu söyleyen var mı aranızda?

CHP ve sağ tabanının gözünü açacak olan ise, ekonomik ve siyasi kriz anıdır. Özellikle Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusuyla CHP’ye yönelmesi örneğin CHP’li belediyelere Kayyum ataması vb. adımları bu kitleyi devrimci kulvara itecektir. Devrimciler buna hazır mı?

ÇÖZÜM VAR MI?

Uzun ve kısa vadede yapılması gerekenler ise bana göre:

1-) Hiçbir partinin tabanını dışlamadan a-emekçiler; b- aydınlar; c- Kürtler; d- Aleviler’in ortak platformunu yaratmak;

2-) Sağ ve ‘sol’ muktedirler arasındaki çelişkileri iyi değerlendirmek, derinleştirecek taktikleri bulmak, devrimci siyasetin hedeflerindendir. Bu açıdan HDP’nin seçim taktiği ve benzerleri mevcut tehlikeyi ve acıları her an her saniye yaşayan bir siyasi yapının doğal ve doğru olan adımlarıdır. Keskin tavırlar eğer baş zalimi al-aşağı edecek bir sonuca yol açmıyorsa sonuçta havayı yumruklamak demektir. Ki bu da, bizim devrimci kesimlerin hoşlandığı bir tavırdır;

3-) Marksist sol, kendini seyrettiği dev aynasını kırarak işçi sınıfı öncülüğünde birliğini ve ittifaklar hattını inşa etmelidir;

4-) Mevcut diktatörlüğe karşı kadınların başı çekeceği muhalefetin güçlenmesi esas alınmalıdır.

Bunların hayata geçmesi için gerekli ve yeterli öznel şartlar olmasa da 40 yıl boyunca cılız da olsa yürütülen pratiği güncelleyerek mevziler kazanabiliriz.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. 2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
    RAND RTE’yi uyarmış: ordu içinde orta kademelerde bir potansiyel var aman dikkat et diye! Zaten Erdoğan da bu uyarıyı almış ki gerekli çalışmalara çoktan başlamış bile .. Orduyu önce Kürtlerle…
  2. Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
    Bu yazıda, eti budu belli ve bir türlü belini doğrultamayan Türkiye devrimci hareketinden sadece İlyas Aydın örneğini vererek sol içi şiddetin saflarımızda açtığı yarayı sergilemeye çalışacağım.  Yüzbaşı İlyas Aydın, 1970’lerde…
  3. Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
    Bir yanda sosyal bir inancı savunan Alevi kesimlerle, onların kafasını kesmeyi arzu eden İslamcı teröristler aynı apartmanlarda ikamet ediyorlar. Ülkedeki bölünmüşlük sadece ilerici-gerici ekseninde seyretmiyor. İkinci büyük bölünmüş etnisite üzerinden…
  4. Aydınların Sefaleti
    Aydınların Sefaleti
    22 Ekim 2019
    İştirakçi Hilmi’nin liderliğini yaptığı ve uğruna öldürüldüğü mücadelesine 100 yıl sonra dönüp baktığımızda acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Dönemi belirleyen iki hâkim sınıf partisinden biri olan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası (H.İ.F.)…
  5. Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
    Diktatörlüğe karşı olan bizler, bu iki liderin eksiklik ve kurumsal pozisyonlarını abartmadan, onların aidiyetlerini, ‘aşil topuklarını’ bilerek, İmamoğlu’nun ısrarlı ve ahkâm kesmeyen tavrını ve Demirtaş’ın seçimlerde izlediği ‘büyük tehlike için…
  6. Erdoğan nereye koşuyor?
    Erdoğan nereye koşuyor?
    24 Temmuz 2019
    Bu soruya doğru cevabı verebilirsek sanırım iktidarın geleceğini de az çok tahmin edebileceğiz. Erdoğan iktidarı, ekonomik kriziyle, siyasi alandaki terör severliğiyle, ideolojik düzeyde ortaçağ zihniyetiyle ve de örgütsel olarak her…
  7. Devrimci hareketin can alıcı sorunu
    Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o…
  8. İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
    Niye seçime girip yasal gözükecek hileler ve atraksiyonlarla uğraşıyor ki? Kayyum atasın olsun bitsin! Demek ki bu oyunda karşılıklı güçler devrede. İşte bütün bunlar diktatörlüğümüzün Madein-NATO olduğunu gösteriyor. 23 Haziran,…
  9. Erdoğan'ın (ve AKP'nin) krılma noktaları ve HDP
    AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Bu bölümde esas olarak AKP yani…
  10. Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
    Yukardaki başlık; ezilen, horlanan ve sömürülen kitlelerin bir araya gelmemesi için yürütülen kampanyanın şifresi. “Bidon kafalılar, cahiller, göbeğini kaşıyanlar, her yeri pisletenler” vb. ajitasyonlarla halkın bir kesimi aşağılanmakta ve bu…
  11. Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
    Gelinen noktada toplum giderek diyalektik ikili bir kamplaşmaya doğru akmaktadır. Bir yanda milliyetçi-ulusalcı-İslamcılar diğer yanda kadınlar, emekçiler, Aleviler, Kürtler, aydınlar, ötekileştirilenler ve demokratlar. Ülkemizdeki toplumsal ırmak ne yazık ki yüz yıldır…
  12. Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
    68'liler Birliği Vakfı başkanının açıklamasına cevap: Devrimcilik ülkemizde ezilen halkların yanında olmak demektir; onların haklı ve meşru isteklerini desteklemek, acılarına ortak olmak ve onlara yapılan zulüm ve katliamlara karşı durmak…
  13. Normal ve anormal insan profili
    Diktatörlerin ilk işi, yargıyı yani az-çok çalışan vicdanı söküp atmaktır. Onun yerine kendi hastalıklı, monolitik beyninin ürettiği her kararı aynen onaylayan bir vicdan mekanizmasını yani vicdansızlığı ikame ederler.  İnsanda, davranışlarını,…
  14. Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
    İslami kurallar acımasız ve kesindir: ya biat ya da mevt.. İşte o noktaya hızla yaklaşıyoruz! Tehlike içinde olanlar: emekçiler, çalışanlar, seküler, laik ve modern yaşamdan yana olanlar, Kürtler, Aleviler, aydınlar ve diğerleri.…
  15. R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
    Erdoğan sınıf tahlilinden uzak, çıkarlarının ona verdiği içgüdüsel pragmatizimle, İsrail'le Ortadoğu'da işbirliğine girerek ABD’yi yumuşatmayı, Bharara’ya baskı yapmasını, Rusya'dan özür dileyerek hem ekonomik iyileşmeyi hem de Suriye politikasını ABD çizgisine…
  16. Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
    Eğer ekonomik istikrar bozulur veya Ergenekon ittifakı parçalanırsa bu güçler hiç tereddüt etmeden yeni bir sağ partiye doluşmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Demek ki aşağıdan yukarı kitlelerin Erdoğan iktidarını alaşağı edeceği bir…
  17. Enseyi karartmak yok!
    Enseyi karartmak yok!
    5 Kasım 2015
    AKP ve Erdoğan’ın sonu, İslami cumhuriyet yolunda ki telaşlı ve yanlış adımları ile kendi içlerinde ki kurtçuklar ve ekonomik kriz vasıtasıyla olacaktır. Ama bu sonu hızlandıracak, dolayısıyla, bizim ihtiyacımız olan ise,…
  18. AKP'nin düşüş eğrisi
    Anketlerde AKP’ye oy vereceklerin oranı %40 civarında gösteriliyor. Fakat aynı halk, Başkanlık sistemini, Suriye politikasını ve diğer hükümet icraatlarını %70 civarında bir oy oranıyla kabul etmiyor. Bu da onun bir…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…