AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor.
Bu bölümde esas olarak AKP yani Erdoğan iktidarını ele alacağım.
Öncelikle iki partinin de geçmişlerine bakmak gerekiyor.
AKP, sırasıyla şu partilerin devamıdır: Hürriyet ve İhtilaf Fırkası-Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası-Serbest Cumhuriyet Fırkası- Demokrat Parti- Adalet Partisi- Anavatan Partisi. Bunlara gerici ve sağcı diyoruz.
CHP ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin devamıdır. Bu partiye de ulusalcı, milliyetçi diyebiliriz.
AKP’ye siyasi dedelerinden 3 siyasi çizgi miras kalmıştır: 1-) İslamcılık ve Osmanlıcılık; 2-) Mandacılık; 3-) İttihat ve Terakki Hükümetinin 1915 de yarattığı toplumsal kıyımda zorla Müslümanlaştırılmış ve Türkleştirilmiş milyonları kazanmak için Atatürkçü ‘Sol’a ve devletçi-ulusçuluğa karşı GÖRÜNÜŞTE azılı düşmanlık. Demokrat, Adalet isimleri boşuna alınmamıştır. 1950 DP iktidarı ile Sağ, geçmişin intikamını alma ve geçmişi hortlatma startını vermiştir diyebiliriz. İntikama neden olan, Sultanlığın, hilafetin yıkılması ve Cumhuriyetin ilanıdır.
Görüldüğü gibi İslamcılık-hilafet ve Mandacılık, sağ muktedirlerin ana eğilimleridir. Fakat CHP, siyasi dedelerinin yaptığı 1915 kıyımı sonucu ülkede kalan mağdurları kazanacak yerde, onları sağın kucağına itmiştir. Yukarıda sıralanan sağ partilerin muazzam kitle desteğinin arkasında Osmanlıcı ve İslamcıların yanında esas büyük nicelik destek bu mağdurlar tarafından verilmiştir. Ne varki AKP(veya Erdoğan), geçmişinden 2013 yılı itibariyle yukarıda sıraladığım üçüncü maddeyi ilga ederek ayrılmıştır. Bu kırılmanın başlangıcıdır. Halbuki 100 yıl boyunca sağ partiler bunun sayesinde derin devletin temsilcileriyle açıktan gözükmeyerek, onlara karşı adaleti sağlayacakları algısını İslamlaştırılmış mağdur kitlelerin gözünde sağlayabiliyorlardı. Hâlbuki kontr gerillayla işbirliği yapıp 6-7 Eylül olaylarını organize edenler onlardı. H. Dink ve diğer aydınların katledilmesinde veya katillerine kol kanat gerilmesinde diğerleri gibi onların da parmağı vardı. Tıpkı 19 Aralık cezaevi katliamını düzenleyen Ecevit iktidarı gibi.
RTE ve Partisi, atalarının titizlikle korudukları bir ilkeyi, iktidardan gitmekten ve yargılanmaktan korktukları için bir hamlede ortadan kaldırmıştı: yani derin devletle gizli sürdürülen ilişkiyi bırakıp açıktan işbirliğine gitmek zorunda kalmıştı. Çünkü ortada beka sorunu vardı. Onun içindir ki; Kürt halkıyla kurulan çözüm masası devrilmiş, partinin etrafında yalakalar, çıkarcılar, şeriatçılar ve hırsızlardan oluşan bir suçlular ordusu kalmış, 3. Maddeyi korumaya yeminli yeni parti kuruluşları hızlanmış, düne kadar birbirlerine küfreden Erdoğan ve Bahçeli ittifak kurmuş, derin devletin siyasi ayağı Perincek iktidarın açık savunucusu olmuş, mafya bozuntuları siyasi sahnede boy göstermeye başlamış, ahlaksızlık ve her alanda düzeysizlik siyasi tarz olmuştur vb.
Bir şey daha: İdris Küçükömer’in ‘bu ülkede sağ soldur, sol da sağdır’ tespitinin ne kadar boş olduğu da ortaya çıkmıştır.
HDP’NİN ÜLKE SİYASETİNDE GÖRÜLMEYEN HAMLESİ VE RTE’NİN İKİNCİ KIRILMA NOKTASI
Erdoğan iktidarı gördüğüm kadarıyla, NATO anlayışına uymak zorunda kaldığı cumhuriyetçilik oyununun sonuna gelmiş bulunuyor. Daha önceki siyasi krizleri, içte ve dıştaki terör taktikleriyle atlatan RTE, yeni dönemde hızla derinleşen ekonomik kriz ve de dışta ki başarısızlıkları nedeniyle ikinci kırılma noktasına doğru hızla ilerliyor.
Bu kırılmayı görünür yapan ve tetikleyen de, HDP’nin Türkiye siyasi mücadelesinde pek rastlamayan muhteşem hamlesidir: Güçlü olduğu iller dışında aday çıkarmayarak baş düşmanı yani herkesi yutacak olan canavarı köşeye sıkıştırmış durumda. AKP’ye diş bileyen kendi seçmenini tüm anti-Kürtçü politikalarına rağmen Millet İttifakını desteklemeye yönlendiren HDP’nin bu hamlesi, sosyalist hareketlerin çok ötesinde bir gelişmişliğe işaret ediyor. Her ne kadar Dersim özelinde izlediği (veya izlenmeye mecbur edildiği) taktiğinin tüm yanlışlığına rağmen bu hamlesi ülkemiz devrimci mücadelesinde ders olarak okutulacak bir gelişmişliğe ve zenginliğe işaret ediyor. Hele bir de, ortak hareketi bile beceremeyen Marx’ist grupların var olduğunu düşündüğümüzde HDP’nin bu taktiği daha da bir önem kazanıyor. Bu hamle, hem sağ ve ‘sol’ muktedirlerin ezberini bozmuş hem de cumhuriyetçilik oyununda gündemi belirleyen olmuştur. Erdoğan’ın saçmalamasına, CHP’yi hatta İYİ Parti’yi bile PKK ile işbirliği yaptığı türünden Nazi’leri kıskandıran bir propaganda yapmasına neden olan bu hamle, pratikte Cumhur ittifakının bir işe yaramaz hale gelmesini sağlamıştır. Dolayısıyla Millet ittifakını kazanan taraf yapan da işte bu bulunmaz sofistike taktiktir. Eğer bugün büyük şehirlerde Millet ittifakı kazanıyor, Cumhur ittifakı kaybediyor gözüküyorsa bunun nedeni HDP’nin bu stratejik siyasi zekâsı nedeniyledir. Umarım, kitleleri AKP ile HDP anlaşacak algısıyla yıllardır yönlendiren ulusalcı kesimin saf yurtsever taraftarları bu siyasi sonuçlardan gerekli dersleri çıkartır.
Anlaşılacağı gibi, İkinci kırılma anı 31 Martta ( tabi Rusya ve ABD ile olan ilişkilerinde de) düğümleniyor. BU durumda Erdoğan’ın önünde iki yol var sanırım: birincisi; seçim sonuçlarına ve yasal iktidar süresinin sonuna razı olmak, ya da; cozutmak. Bu ikinci şık ise birkaç türlü gelişebilir! İlki, seçimleri erteleyecek provokasyonları organize ederek; diğer bir adımda; tüm riski göze alarak, tüm hile ve baskıya rağmen Büyük Şehirleri alamadığı durumda (hatırlayın iktidarı da alamamış fakat hileler zinciri bunu sağlamıştı), seçimi aldığını, devlet güçlerinin desteğinde kendine bağlı mafyayı ve kadroları sokağa salarak ilan etmek; son alternatifi de, oyunun kurallarının dışına çıkarak cumhuriyeti askıya almak. Fakat belli bir sisteme bağlı ve onun kurallarına göre oynamak zorunda olduğundan bu sonuncuyu göstermelikte olsa yapması zor: Çünkü Nato size değil siz ona uymak zorundasınız.
Diğer yandan kitle hareketleri kendiliğinden gelişirse bu aşamada tüm tahminlerimiz altüst olabilir. Ayrıca kitleleri yatıştırma konusunda AKP’den çok CHP kurmaylarının daha etkili olacağından emin olabiliriz. İlginçtir ki mevcut zalimliğe karşı ekonomik krizde her hangi bir başkaldırı CHP veya HDP tabanından değil, sağ partilerin 100 yıldır yönlendirdiği kendi tabanlarından gelirse şaşmamak gerek. İşte o zaman onları Kürtler, küçük devrimci gruplar ve gerçek cumhuriyetçiler takip edecektir. İşte bu da, niteliği belli olmayan sonun geldiğinin resmidir. Hemen hemen her ilde yapılan canlı konuşmalardan da görüyoruz ki AKP’ye bugüne kadar oy verenler ciddi bir kararlılıkla muhalif tavırlar (tabi bazı iller hariç) içine giriyorlar. Bu da bizi şaşırtmıyor. Onları koyunlar olarak görme kolaycılığı gösteren her türden ‘Sol’’un buradan çıkaracağı dersler olmalıdır bence.
Bana göre AKP ve RTE’de ki bu kırılma anları, ekonomik krizin boyutuna göre bir gelişme göstereceğini de belirtmeliyim.
Son bölümde CHP ve Kılıçdaroğlu’nun profiline ve neler yapılması gerektiğine bakacağız.
Yazarın Dİğer Yazıları
2.ci 'Allahın büyük lütfu' yaklaşıyor mu?
19 Şubat 2020Yüzbaşı İlyas Aydın: Devrimin iyileşmeyen yarası
23 Ocak 2020Ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasi yapısı-1
26 Kasım 2019Aydınların Sefaleti
22 Ekim 2019Kitleleri birleştiren iki güç: Demirtaş ve İmamoğlu
19 Eylül 2019Erdoğan nereye koşuyor?
24 Temmuz 2019Devrimci hareketin can alıcı sorunu
13 Temmuz 2019İmamoğlu'nun cesareti nereden geliyor?
20 Mayıs 2019CHP: umut mu yoksa çaresizlik mi?
24 Mart 2019Bidon Kafalılar ve Chape varya Chape
27 Şubat 2019Allahsız Müslümanlar ve İslamcı Laikler -1
14 Şubat 2019Devrimci ve Sosyalist kamuoyuna
21 Haziran 2018Normal ve anormal insan profili
15 Kasım 2017Adalet Yürüyüşü ve Ortak Mücadele Anlayışı Üzerine
8 Temmuz 2017Ya biat ya mevt ya da ortak hareket!
4 Ağustos 2016R.T. Erdoğan'ın 12 Eylül'lünün sonu mu?
7 Temmuz 2016Türkiye'de sağ partilerin paradigması ve AKP'nin geleceği
9 Mart 2016Enseyi karartmak yok!
5 Kasım 2015AKP'nin düşüş eğrisi
26 Ekim 2015