İsimleri dipnotlarda kaybolan bilim kadınları

Ed Yong

8 Mart 2019
İsimleri dipnotlarda kaybolan bilim kadınları

Yeni bir çalışmada araştırmacılar, genetik bilimine yaptıkları önemli katkılar göz ardı edilmiş kadın programcıları ortaya çıkardılar.1960'lardan sonraki on yıl, popülasyon genetiği alanında modern araştırmanın temellerinin atıldığı dönüm noktası. Ancak araştırmacılar bu dönemde kadınların tanınmış programcıların yüzde 59’unu oluşturduğunu ama yalnızca yüzde 7’sinin adının makalede yazar olarak geçtiğini ortaya çıkardılar.

Bilimde—benim çalışma alanımda pek nadir olan—önemli çalışmaların övgüsünü kimin alacağı sorusu, makalede herkesin görebileceği şekilde belirtilir. Bilimsel makalelerin en tepesinde yer verilerek onurlandırılan yazarlık, itibar ve kariyer açısından önemlidir; nadiren okunan teşekkür kısmında adının geçmesi ise, pek önemli değildir.

Geçtiğimiz birkaç yıldır, Brown Üniversitesi’nden Emilia Huerta-Sánchez ve San Francisco Eyalet Üniversitesi’nden Rori Rohlfs, yirmi yıllık bir dönem boyunca genetik alanındaki makalelerin teşekkür kısımlarını araştırdılar ve bugün olsa araştırmacılardan yapmaları bekleneceği şekilde asla hakları teslim edilmemiş olan kadınları ortaya çıkardılar. Önemli ama yaratıcısı takdir görmemiş katkılar yapan onlarca kadın programcı keşfettiler. Bazılarına sayısız makalede kerelerce teşekkür ediliyordu ama adları asla yazar olarak geçmiyordu. O tarihi bizzat yazmış olmalarına rağmen bilim tarihinde dipnotlar olarak kaldılar.

“Emilia ile popülasyon genetiğinde yaşlıları araştırırken, çok ama çok az kadın olduğunu gördük,” diyor Rohlfs. “Ama kadınlar vardı ve bu işi yapıyorlardı. Var oldukları bilmek bile benim için çok büyük bir şey.”

Proje, NASA’nın 1960’lardaki uzay yarışını kazanmasına yardım eden üç siyah matematikçi ile ilgili 2016 tarihli bir film olan Gizli Sayılar ile başladı. Filmi gördükten sonra Huerta-Sánchez ve Rohlfs filmin üç kahramanını nasıl olup da hiç duymadıklarına şaşırdılar. Daha kaç tarihi bilim kadınından haberdar olmadıklarını merak ettiler.

Bir ad hemen akıllarına geldi: Jennifer Smith. Huerta-Sánchez, Smith’in adının “tüm hesaplamaları ustaca programlayıp yürüttüğü için” teşekkür kısmında geçtiği, onlarca yıl önce yazılmış ve klasik olmuş bir makaleyi hatırladı. Bu çok tuhaf görünüyordu. Bugün, programlama ciddi bir iş olarak kabul görüyor ve bir bilim insanı bir çalışma için tüm programlamayı yaptıysa, adının yazar kısmında geçmesi bekleniyor. “Smith’in adının o makalede yazar kısmına eklenmemiş olması benim için garipti,” diyor Huerta-Sánchez. “Onun gibi başka kadınlar da var mı, görmek istedik.”

İkili, beş üniversite öğrencisi ile birlikte, tek bir derginin—Theoretical Population Biology—1970 ile 1990 arasında çıkan tüm sayılarında bunu araştıracak bir ekip oluşturdu. 900 sayının neredeyse tamamının çıktısını aldılar, teşekkür kısımlarındaki her ismi taradılar, programlama yapıp yapmadıklarına baktılar ve cinsiyetlerine göre ayırdılar. Öğrencilerden biri olan Rochelle Reyes, bu işi yaparken aşırı motive olduğunu, çünkü DNA yapısının şifresini çözmede önemli bir rol oynamış olan Rosalind Franklin ve hücreleri tıbbi araştırmalarda devrim yaratmış olan Henrietta Lacks gibi hakkı teslim edilmemiş öncülerin hikayeleriyle büyüdüğünü söylüyor. “Bilimin yanı sıra sosyal adalete de tutkulu bir ortamda büyüdüğüm için şanslıyım,” diyor Reyes.

Ekip, 1970’lerde kadınların tanınmış programcıların yüzde 59’unu oluşturduğunu ama yalnızca yüzde 7’sinin adının makalede yazar olarak geçtiğini ortaya çıkarmış. O on yıl, popülasyon genetiği alanında modern araştırmanın temellerinin atıldığı dönüm noktası olan bir dönemdi. “Sadece yazarlara baktığımızda, bu araştırmalar, neredeyse tümü erkek olan görece az sayıda bağımsız bilim insanı tarafından yapılmış,” diyor ekip. Ama durum hiç de öyle değilmiş.

“Geçmişte arka planda kalmış insanların ne tür katkılar yaptığını bilmek zor,” diyor Lund Üniversitesi’nden genetikçi Jessica Abbott. Ama bu çalışma, “yaratıcı düşünürseniz doğru türde verileri elde etmenin mümkün olduğunu gösteriyor.”

Örneğin Margaret Wu, 1975 tarihli bir makalede, “sayısal çalışmaya, özellikle de hesaplama tablosu 1’e yardımcı olduğu” için teşekkür alıyor. Oysa, bugün Huerta-Sánchez gibi bilim insanlarının, verili büyüklükteki bir popülasyonda ne kadar genetik çeşitlilik olması gerektiğini tahmin etmek için hala kullandığı bir istatistik aracının yaratılmasına yardım etmiş. Bu araca, makalenin tek yazarının adıyla, Watterson tahmincisi deniyor. Makaleye 1975’ten bu yana 3400 atıf yapılmış.

Bu eski makalelerde adı sadece teşekkür kısmında geçen programcıların yaptığı işin aslında yazar olmaya yetmediği söylenebilir. Rohlfs bunun mümkün olmadığını söylüyor, özellikle de adları birçok makalede üst üste geçen Wu, Jennifer Smith ve Barbara McCann’in durumunda. “Yaptıkları iş demek ki defalarca adları zikredilecek kadar iyiymiş,” diyor. Ekip, Smith’in Edinburg Üniversitesi’ndeki eski süpervizörü William Hill’le de görüşmüş. Hill Smith’in çalışmalarını “hem teknik hem de yaratıcı” olarak tanımlıyor. (Ne yazık ki Smith’in daha sonraki hayatını, ekip gibi o da takip edememiş.)

Defalarca eposta yollayıp telefon ettikleri Margaret Wu ile şansları daha yaver gitmiş. Kendilerine Watterson tahmincisi makalesinde çalışırken bir araştırma asistanı olduğunu ve programlamayı da bu görevde çalışırken öğrendiğini söylemiş. “Sanırım o dönem insanlar kadınların sadece kodu yazan, kartları giren ve entelektüel iş yapmayan sekreterler olduğunu düşünüyordu,” diyor Huerta-Sánchez. “Ama Wu’nun anlatımından görüyoruz ki, bugün doktora ve sonrası yapılan bir iş icra etmekteymiş.”

Sonrasında Wu “bu konuda öneriler almış olmasına rağmen” Ph.D. düşünmemiş ama “yapsaymış muhtemelen üzerinde çalışacağı ilginç bir konu bulurmuş.” Yirmi yıl istatistikçi ve matematik öğretmeni olarak çalıştıktan sonra ancak 40’larında doktor unvanı almış. Şimdi Melbourne Üniversitesi’nde bir fakülte mensubu ve eğitimsel verileri analiz etmek için istatistiksel metotlar geliştiriyor. Wu mülakat talebime geri dönmedi ama Huerta-Sánchez’in söylediğine göre belli ki 1975 makalesi konusunda içinde kalan bir şey yok. Ne kadar çok alıntılandığını bile bilmiyormuş. Huerta-Sánchez “Gülümsedi,” diyor. “Biraz güldü hatta. Ben ondan daha üzülmüş gibiydim.”

1980’lerde, programcıları teşekkürler kısmına atma eğilimi azaldı. Bunun sebebi bu işi yazar olmaya hak görülen doktora ve sonrası öğrencilerin daha fazla yapmaya başlamış olması. Ama programcılığın çoğunlukla düşük ücrete çalışan kadınların yaptığı bir “pembe yakalı” işi olmaktan çıkıp bugünkü gibi erkeklerin hakimiyetindeki bir meslek olmasının da etkisi var. Programcılar, esasen, ancak erkek olmaya başladıktan sonra yazarlıkla ödüllendirilir hale geldiler.

“Yazarlık ve akademik başarının diğer ölçütleri için kullandığımız normları düşünmemiz için bir fırsat bu,” diyor Rohlfs. Bugün bile, adının yazar kısmında geçmesi için insanın ne kadar iş yapmış olması gerektiğine dair net kural yok. Meslektaşına sadece eposta ile veri göndermiş bir profesör bile yazar olabiliyor ama bir laboratuvar teknisyeni aksi halde deneylerin mümkün olmayacağı bir tepe iş yapmasına rağmen göz ardı edilebiliyor. “Bir standart yok ve yazarlığı ele alma şeklimiz bir grup insana odaklı,” diyor Rohlfs. “Laboratuvar teknisyenlerine baktığımda yaratıcı çalışmaları için yazarlık verilmemiş bir sürü kadın ve renkli insan görüyorum.”

Kadınlar yazar olduğunda bile, modern bilime nüfuz etmiş önyargılar onlara karşı işliyor. Öncelikle, sayıları çok düşük: Yakın tarihli bir çalışma, mevcut trendler düşünüldüğünde, erkek ve kadın yazarların tüm bilim dallarında eşitlenmesinin 16 yıl alacağını buldu. Bu süre fizik için 258 yıl! Bu ayrım en yüksek profilli dergilerde daha da çarpıcı: kadınlar başyazar kısmında sadece yüzde 25 ila 35 paya sahip. Ve en azından bazı alanlarda, kadınların yazdığı çalışmalara erkekler tarafından yazılmış olanlardan daha az atıf yapılıyor.

Bu ve başka sebeplerle—erkeklere nazaran daha az eğitim, daha düşük ücret, daha az akıl hocalığı, daha az konuşma fırsatı, daha fazla olumsuz kalıplaşmış fikir ve daha fazla taciz ve istismar—birçok kadın bilim kariyerlerini erken terk ediyor. Kalanlar, erkek akranlarına nazaran daha sert ve daha fazla eleştiriliyor. Bazıları ise unutulup gidiyor.

Ama bu sorunlar konusunda farkındalık artıyor ve son zamanlarda çıkan bir sürü çoksatar kitap sayesinde, bilimde, teknolojide, mühendislikte ve matematikte hakları teslim edilmemiş kadınların hikayeleri bilinir hale geliyor. Hem Gizli Sayılar (Margot Shetterly’nin aynı adlı filme ilham veren kitabı) hem de Nathalia Holt’un Rise of the Rocket Girl’ü NASA tarihindeki seçkin matematikçi kadınların hikayesini anlatıyor. Claire L. Evans’ın Broad Band’i, bilgisayısal ve mühendislik becerileri internetin ortaya çıkmasına yardımcı olmuş kadınların hikayelerini anlatıyor. Liza Mundy’nin Code Girls’ü, 2. Dünya Savaşı sırasında Alman ve Japon şifrelerini çözen kadınlar hakkında.

Rohlsf, başka alanlardaki bilim insanlarının da çalışmaları bunca zamandır göz adı edilmiş olan kadınları açığa çıkaracak işler yapmasını umuyor. “Kadınlar bilimde her zaman etkili oldular ama başarıları hak ettiği takdiri kazanmadı,” diyor projede çalışan beş öğrenciden biri olan Ezequiel Lopez. “Bu değişebilir.”

Kaynak

Dünyadan Çeviri: Serap Güneş

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…