Suriye’de değişen dengeler S-400 alımını da etkileyecek

19 Şubat 2019
Suriye’de değişen dengeler S-400 alımını da etkileyecek

Türkiye’nin S-400 tedariki NATO’nun birlik beraberliğini sorgulattığı gibi, ABD’nin imajını da zedelemektedir. Suriye’de Rusya, İran ve Türkiye arasındaki zorunlu uzlaşı ortamı yerini güç mücadelesine ve menfaat çatışmasına bırakacaktır.

Astana Zirvesi sonrasında dönüş uçağında basın mensuplarına açıklamalara bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, S-400 anlaşmasından geriye dönüşün söz konusu olmadığını, ilk teslimatın temmuz ayında yapılacağını söyledi. Bu açıklamadan bir gün sonra ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada; “Müttefiklerimiz Doğu’dan (rakiplerimizden) silah alıyorken sessiz kalamayız. Eğer müttefiklerimiz Doğu’ya bağlı olarak büyürse, Batı’nın savunmasını sağlayamayız.” ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar ile son birkaç ay içerisinde dünya genelinde yaşanan yoğun gelişmeler birlikte ele alındığında, Türkiye’nin S-400 alımı Türkiye-NATO, Türkiye-Rusya ilişkileri ve Türkiye’nin Suriye politikasında ne tür dönüşümlere neden olabilir?

Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın da açıkça ifade ettiği gibi Türkiye’nin bir hava ve füze savunma sistemine sahip olması bir seçenek değil, zorunluluktur. Ancak ülkelerinin zaman zaman silah sistem tedarikinde askeri ve teknik gereksinimler kadar politik tercihlerin de etkili olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye’nin önce Çin ile başlayan, Rusya ile devam eden, son anda ABD ve AB’nin oyuna dahil olduğu hava ve füze savunma sistemi tedariki sürecinde de esas belirleyici ve motive edici husus politik nedenler olmuştur.

Suriye’de Rusya, İran ve Türkiye arasındaki zorunlu uzlaşı ortamı yerini güç mücadelesine ve menfaat çatışmasına bırakacaktır.

Türkiye S-400 tedarikini Suriye’de zaman zaman Rusya, zaman zaman da ABD ve NATO desteğini kazanarak kendisine alan açmak için kullanmıştır. Ancak ABD’nin Suriye’den askerlerinin geçeceğini açıklamasından sonra oluşan yeni durum oyunun kurallarını değiştirmiştir. Astana Zirvesi’nde Türkiye güvenli bölge ilanı için Rusya ve İran’dan umduğu desteği alamadığı gibi, her iki ülke de Türkiye’ye, Suriye ile tekrar masaya oturması gerektiğini söylemiştir. Bununla beraber Astana Zirvesi aynı zamanda Türkiye, İran ve Rusya arasında iradi olarak iş birliği alanlarının ortaya çıkarılması ile oluşan uzlaşı ortamının devamının zor olacağını, menfaat çatışmalarının kaçınılmaz olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim, Rusya’nın Türkiye’nin Arap aşiretleri üzerindeki etkisini azaltmak ve İran’ın nüfuzunu dengelemek için Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’yi Astana sürecine dahil etme yönündeki girişimleri güç mücadelesinin çetin geçeceğinin habercisidir. Bundan sonraki süreçte Suriye’de Rusya, İran ve Türkiye arasındaki zorunlu uzlaşı ortamı yerini güç mücadelesine ve menfaat çatışmasına bırakacaktır.

Türkiye 2010 yılında Lizbon Zirvesi’nde geliştirilmesine karar verilen NATO Hava ve Balistik Füze Savunma Sisteminin aktif bir üyesidir. Sistemin ana bileşenlerinden biri olan balistik füze tespit radarı Kürecik’te konuşludur. Akıllı Savunma olarak adlandırılan konsept ile üye ülkeler bundan sonra tedarik edecekleri silah ve sistemlerin NATO sistemleriyle uyumlu olması ve birlikte çalışabilirlik gibi özelliklere sahip olması gerektiğini taahhüt etmişlerdir. Türkiye’nin satın alacağı veya üreteceği hava ve füze savunma sisteminin NATO veri aktarım sistemleriyle entegre bir şekilde Kürecik radarıyla birlikte çalışabilecek koşullara sahip olması ilk akla gelebilecek hususlardandır. NATO mekanizmasında kararlar oy birliği ile alındığı için teknik olarak bir ülkenin rızası olmadan bir karar almak mümkün değildir. Alınan kararların uygulanması NATO’nun caydırıcılığı ve dış dünyaya verilecek kararlılık açısından önemlidir.

Türkiye’nin S-400 tedariki NATO’nun birlik beraberliğini sorgulatıyor

Türkiye’nin S-400 tedariki NATO’nun birlik beraberliğini sorgulattığı gibi, ABD’nin imajını da zedelemektedir.

NATO tarafından alınan tedbirlere rağmen, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan tutumunda bir değişikliğin meydana gelmemesi, Rusya tehdidini enselerinde hisseden Baltık ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında NATO koruma kalkanına yönelik soru işaretleri doğurmaktadır. ABD özellikle doğalgaz tedarikinde Kuzey Akım-2 projesi ile birlikte Rus gazına daha fazla bağımlı hale gelecek söz konusu ülkelerin güvenlik kaygılarını gidermeye yönelik olarak “Üç Deniz İnisiyatifi” gibi projelerle yeni iş birliği sahaları oluşturmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin S-400 tedariki NATO’nun birlik beraberliğini sorgulattığı gibi, ABD’nin imajını da zedelemektedir. Zira, ABD Türkiye gibi bir stratejik ortağını ikna edemezken diğer ülkeler nasıl güven verecektir. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’nin S-400 tedarikine yönelik sessiz kalamayız açıklaması da Türkiye’ye yapılan en üst perdeden uyarıdır. Hatırlanacağı üzere Rahip Brunson’da Pence’nin açıklamasından sonra serbest bırakılmıştı.

Türkiye’nin S-400 üzerinden Rusya’ya yaklaşarak Batı’ya isteklerini kabul ettirme politikası sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmaktadır. Türkiye NATO ve Rusya arasında artık belirgin bir seçim yapmak zorundadır.

NATO Savuma Bakanları Toplantısı öncesinde ABD’nin Avrupalı müttefikleri ile Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge tesis edebileceğine yönelik görüşlerin yüksek sesle dile getirilmiş olması, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kendi kontrolünde bir güvenlik bölgesi için kimsenin desteğini alamadığını göstermektedir. Türkiye’nin S-400 üzerinden Rusya’ya yaklaşarak Batı’ya isteklerini kabul ettirme politikası sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmaktadır. Önümüzdeki günlerde Karadeniz’de Odesa açıklarında icra edilecek Sea Breeze Tatbikatına NATO unsurlarının Ukrayna’ya destek için katılacaklarını açıklamaları ve Rusya’nın sert bir söylem ile cevap vermesi de göstermektedir ki; Türkiye NATO ve Rusya arasında artık belirgin bir seçim yapmak zorundadır.

Türkiye bir yol ayırımına gelmiştir. Verilecek karar; ABD hegemonyasının ve 2.Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya sistemi ile kurumlarının tartışıldığı bir ortamda, oluşacak yeni denge ve uluslararası sistemde Türkiye’nin yönünü tayin edecektir. Türkiye güvenlik mekanizmalarının erozyona uğramasından en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacağı için, devamlı güvenilmez ortak olarak gündeme gelmek yerine, NATO’nun güvenlik kalkanının dışına çıkmadan milli menfaatlerini maksimize edecek uluslararası sistem ile çatışmaya girmeyecek politikalar izlemelidir. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından S-400 Anlaşmasından geri dönüş olmayacağı ifade edilmiş olsa da, Süleyman Demirel’in dediği gibi Türk siyasetinde 24 saat uzun bir süredir. Değişen şartlar ve politik ortam Türkiye’yi her an S-400 tedarikinden vazgeçirerek, Suriye’nin kuzeyinde NATO’nun kontrolünde bir güvenli bölgenin jandarmalığını üstlenmeye yöneltebilir.

 Mehmet Cem Demirci, Deniz güvenliği uzmanı/Euronews

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…