Borçlar biriktikçe Türkiye’nin krizi küresel bir boyut kazanıyor

Mark Bentley-Ahvalnews

29 Ağustos 2018
Borçlar biriktikçe Türkiye’nin krizi küresel bir boyut kazanıyor

'Türk bankaları, son yıllarda, Amerikan Merkez Bankası Federal Reserve’in ve Avrupa Merkez bankasının nicel gevşemeleri sayesinde gelişmekte olan ekonomilere ucuz paranın aktığı bir ortamda, giderek daha büyük riskler aldılar.'

Türkiye’nin ekonominin kötü yönetimi ve Amerikan yaptırımları ile derinleşen krizi, Türk firmalarına açtıkları krediler nedeniyle Avrupalı finans kurumları için de önemli bir risk oluşturuyor.

Bu haftada düşmeye devam eden güç durumdaki Lira, hem sahip oldukları finans kurumları nedeniyle, hem de bir zamanlar son derece canlı olan özel sektöre verdikleri borçlar nedeniyle, Avrupa firmalarını Türkiye’deki on milyarlarca dolarlık çalkantı riskine maruz bırakıyor.

Bir Körfez bankacısının verdiği rakamlara göre, İspanya’daki bankaların Türkiye’de 83 Milyar dolar tutarında kredi ve hisse yükümlülükleri bulunuyor. Bu durum bir zamanlar Türkiye’deki portföy yatırımcılarının gözdesi olan Garanti Bankası’nın BBVA’ya ait olmasıyla kısmen açıklanabilir.

İspanya’yı 38 Milyar ile Fransa, 19 Milyar ile İngiltere ve 18 Milyar ile Amerika Birleşik Devletleri takip ediyor. Söz konusu bankacı, İtalya’nın riskinin ise 17 Milyar dolar olduğunu söylüyor. İtalya’nın en büyük bankası UniCredit, Türk bankası Yapı Kredi’nin sahibi.

Türk Lirası bu yıl dolar karşısında %40 değer kaybetti, sadece Ağustos ayındaki değer kaybı %20 civarında. Lira’daki sert değer kaybı, Türk şirketlerinin dış borç geri ödeme maliyetlerinin giderek daha fazla artması anlamına geliyor. Şirketlere ait uzun vadeli dış borçlar toplamda 220 milyar Dolar seviyesinde.

Hem yabancı bankalar, hem de yabancıların sahip oldukları da dahil olmak üzere yerli bankalar darbe alabilirler. Türkiye’de özellikle İnşaat ve Enerji firmaları borçlu durumdalar.

UniCredit, BBVA ve orta ölçekli Türk Bankası TEB’in sahibi Fransız BNP Paribas geçtiğimiz ay Türkiye’deki varlıklarının telafi edilmesi imkansız bir zarara dönüşmesinin etkilerini küçük gösteren açıklamalar yaparak, Türkiye’deki varlıklarının nispeten önemsiz olduğunu, sorunla başa çıkabilecek yeterli nakitlerinin bulunduğunu ve bu kuruluşların bilançolarının çok küçük bir kısmını oluşturduğunu söylediler.

Ancak gelişmekte olan diğer piyasalardaki bankalar gibi, Türk bankaları da, son yıllarda, Amerikan Merkez Bankası Federal Reserve’in ve Avrupa Merkez bankasının nicel gevşemeleri sayesinde gelişmekte olan ekonomilere ucuz paranın aktığı bir ortamda, giderek daha büyük riskler aldılar.

Bunun sonucu olarak beş yıl önce %100’ün biraz üzerinde olan kredi-mevduat oranları %120’ye kadar yükseldi. Bu da borçluların kredi ödemelerini aksatmaları ya da mevduat sahiplerinin paralarını çekmeye başlamaları durumunda, Bankalar tarafından kullanılabilecek nakit kaynaklarının orantısal olarak daha da azaldığı anlamına geliyor.

Dahası Türkiye’deki finansal istikrarsızlığın bir kriz boyutuna ulaşması durumunda, krediler ile mevduatlar arasındaki büyük vade uyumsuzluğu da (krediler için ortalama 20 ay, mevduatlar için ortalama 3 ay) Türk bankalarının maruz kaldıkları riskleri artıran bir unsur.

Önde gelen gelişmekte olan piyasalar döviz ve tahvil yatırımcılarından, İsviçreli varlık yönetim firması GAM’da çalışan Paul McNamara’ya göre Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en temel finansal sorun, bankaların dış borçlarının çevrilmesi meselesi. McNamara, Twitter’dan paylaştığı yorumunda, diğer her şeyin kuru gürültüden ibaret olduğunu söylüyor.

Türkiye’deki ekonomik durum artık, Avrupa’daki bankaların Türkiye ile bağlantılarının, Avrupa Merkez Bankası’nın kıtadaki bankaları denetlemek amacıyla kurulmuş birimi olan Tek Denetleme Mekanizması (TDM)  tarafından daha yakın bir incelemeye alınmaya başlamasına neden olacak kadar ciddi.

Financial Times’ın bu ay yayınladığı bir haberde, TDM’nin durumu henüz vahim görmediği, ancak BBVA, UniCredit ve BNP Parisbas’ı özellikle riske açık kategorisinde değerlendirdiği belirtildi.

TDM’nin temel kaygısını Türkiye’li kredi müşterilerinin Lira’nın düşüşüne karşı yeterli ölçüde korunaklı olmayabilecekleri ve dış borçlarında temerrüde düşebilecekleri ihtimali oluşturuyor. Bu krediler Türkiye’nin Bankacılık Denetleme Kurulu verilerine göre, Türkiye bankacılık sektörünün varlıklarının %40’ını oluşturuyor.

Goldman Sachs, Lira değer kaybettikçe, bankaların özkaynaklarının eridiği uyarısında bulunuyor ki bu da bankaların elinde sorunlu kredilerle baş etmelerine olanak sağlayacak daha az mali güç kalması demek.

Amerikalı yatırım şirketindeki analistler, geçtiğimiz Temmuz ayının sonunda, Dolar’ın şu an ki 6.2 Lira’dan 7.1 Liraya çıkması durumunda, Türk bankalarının özkaynaklarının büyük ölçüde eriyeceğini söylemişlerdi. 2016 yılının sonunda dolar 3.5 Lira civarındaydı ki, bu da Lira’nın daha da değer kaybetmeye eğilimli olduğunu gösteriyor.

Goldman, Türkiye’de incelediği finans kuruluşları içinde en zayıf durumda olanın UniCredit’e ait Yapı Kredi olduğunu belirtmişti. Goldman’ın yayınladığı veriler, Dolar’ın 6.3 Lira’ya yükselmesi durumunda, Yapı Kredi ve İş Bankası’nın sahip oldukları özkaynak fazlalarının büyük ölçüde eriyeceğini gösteriyordu.

Onlardan sonraki en zayıf banka ise Akbank’tı. O da, Dolar’ın 6.9 liraya çıkması durumunda benzer bir erime yaşayacaktı.

Dünyadaki diğer Bankalar gibi, Türk bankaları da, ödeme güçlerinin bulunduğunu ve mali olarak güçlü olduklarını göstermek amacıyla, uluslararası kabul görmüş sermaye limitlerini yakalamak ve aşmak için çaba sarfediyorlar.

En son Basel III bankacılık kurallarına göre, bankaların 2019 yılında en az %8.5’lik bir CET1 özkaynak oranını yakalamaları gerekiyor.

Bankanın öz sermayesinin, risklerine göre ağırlıklı varlıklarına bölünmesiyle hesaplanan bu oran, finans kuruluşlarını, 2008 krizinde olduğu gibi öngörülemez bir şekilde ortaya çıkan kayıplara karşı korumak amacıyla tasarlanmış. Kredilerin hızla arttığı dönemlerde, düzenleyici kuruluşlar fazladan %2.5 özkaynak talebinde bulunabiliyorlar.

Haziran ayının başında bu oran Türk bankaları için bu limitlerin üzerinde, %12.2 seviyesindeydi. Ancak Goldman’a göre Lira’daki her %10’luk değer kaybında bu oran da %0.5 düşüyor. Örneğin Temmuz ayında Lira’da gözlemlenen %12’lik düşüş, söz konusu oranı 60 baz puan, yani %0.6 düşürdü ve %11.6’ya taşıdı. Ağustos ayındaki %20’lik düşüş ise, bu oranın halen %10.6 seviyesinde olduğu anlamına geliyor.

Goldman’ın uyarılarının aksine, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak tarafından yönetilen Hazine ve Maliye bakanlığı bankalarda yeterli özkaynağın bulunduğunu ve bankaların bilançolarının sağlam olduğunu iddia ediyor.

Hükümet Türkiye bankalarındaki sorunlu kredilerin, toplam kredilere genel oranına işaret ediyor ki, %3 seviyesindeki bu oran, küresel standartlarda nispeten düşük sayılır. Ancak yetkililer, her geçen gün artan yeniden yapılandırılmış borç birikiminden ve yakın takipteki kredilerden hiç bahsetmiyorlar ki bazı bankalarda bu tür kredilerin toplam kredilere oranı %10’u buluyor.

Albayrak iki hafta önce 2000 kadar yabancı yatırımcı ile yaptığı tele-konferansta, Bankaların sermaye ugunluk oranlarının %16 olduğunu söyledi ki bundan kastı finansal bir şok durumunda ellerinde yeterince cephane bulunduğuydu.

Ancak Albayrak’ın verdiği rakam görüldüğü kadarıyla Bankacılık Denetleme Kurulunun geçtiğimiz yıl için yazdığı ve Lira’daki %40’lık değer kaybı yaşanmadan evvel yayınlanmış bir rapordan alınmıştı.

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…