Malala’yı öven Batı neden Ahed’i görmezden geliyor?

2 Nisan 2018
Malala’yı öven Batı neden Ahed’i görmezden geliyor?

Onun feminizmi emtia ve seks üzerine kurulu bir feminizm olmaktan ziyade siyasi bir feminizm. Onun “kız gücü” yerleşik sömürgeciliğin çirkin yüzünü açığa çıkarıyor ve bu yüzden “tehlikeli” olarak etiketleniyor. Cesareti ve korkusuzluğu bu işgalle ilgili yanlış olan her şeyi canlı bir şekilde ortaya koyuyor.

16 yaşındaki Filistinli Ahed Tamimi gece yarısı evine yapılan bir baskınla geçtiğimiz günlerde tutuklandı. İsrailli yetkililer tarafından bir İsrail askerine ve subayına saldırmakla suçlanıyor. Baskından bir gön önce ailesine ait evin arka bahçesine giren askerlere kafa tutmuştu. Bu olay, Ahed’in 14 yaşındaki kuzeninin plastik mermiyle vurulması sonrasında gerçekleşmişti.

 

Olay sonrasında annesi ve kuzeni de askerlerce tutuklandı. Hepsi hala tutuklu bulunuyor.

Genelde kendilerini insan hakları ve kadınların güçlenmesinin savunucuları olarak tanıtan Batılı feminist gruplar, insan hakları savunucuları ve yabancı devlet yetkilileri ilginç bir şekilde Ahed’e destek çıkmaktan geri durdu.

Ahed ise Malala gibi adaletsizliğe karşı durmada güçlü bir geçmişe sahip.

Representations of Malala in Anglophone media cultures exceptionalise her courage to stand up against local patriarchies, writes Khoja-Moolji [EPA]

15 yaşındaki Pakistanlı aktivist Malala Yousafzai Taliban tarafından başından vurulduğunda küresel olarak verilen tepkiyse çok farklı olmuştu. Birleşik Krallık’ın eski Başbakanı Gordon Brown “Ben Malala’yım” adlı bir imza kampanyası başlatmış, UNESCO “Malala için ayağa kalk” başlıklı bir kampanya düzenlemişti.

Malala, eski ABD Başkanı Barack Obama ve BM Genel Sekreteri Ban ki-moon tarafından davet edilmiş, BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmıştı. Glamour ve Time dergilerinin oluşturduğu en etkili kadınlar listelerine eklenmişti. 2013 ve 2014 yıllarında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilip 2014’de bu Nobel’i almıştı. Hillary Clinton’dan Julia Gillard’a, etkili gazeteci Nicholas Kristof’a kadar birçok devlet yetkilisi ve kanaat önderi onu destekleyen açıklamalar yapmıştı.

Ancak Ahed’in durumunda #BenAhedim veya #AhedİçinAyağaKalk benzeri kampanyaların düzenlendiğini görmüyoruz. Genelde bu tür konulara tepki veren feminist ve insan hakları örgütleri veya siyasi aktörler İsrail Devleti’ne yönelik eleştirilerinde Ahed’i desteklemiyor. Üstüne üstlük geçmişti ABD Ahed’in davet edildiği bir konuşma etkinliği için ülkeye gelmesine olanak sağlayacak vizeyi ona vermemişti.

Haksızlıklara karşı durma geçmişi en az Malala kadar güçlü olan Ahed neden uluslararası kamuoyunda aynı tepkiyi yaratamıyor?

Bu sessizliğin ardında yatan birçok neden var. Bir tanesi devletin uyguladığı şiddetin genel olarak meşru olarak algılanması. Taliban veya Boko Haram savaşçıları gibi devlet dışı aktörlerin gerçekleştirdiği düşmanca davranışlar hukuksuz görülürken, bir devletin uyguladığı saldırganlık uygun görünüyor. Devletler bu tür eylemleri devletin işlevselliğine yönelik bir tehdit olarak göstererek kendilerini haklı çıkarıyor. 

İsrail polisi de burada benzer bir strateji uyguladı. Ahed’in askerlere tehdit oluşturduğunu ve bunun da soruşturmayı etkileyebileceğini öne sürerek Ahed’in gözaltı süresini uzattığını duyurdu.

Yalnızca ailesinin huzurunu korumaya çalışan Ahed gibi Filistinlileri terörist gibi göstermek anlaşılamaz. Bu tür sınıflandırmalar ağır işkenceye yeşil ışık yakmanın da yolunu açıyor. Örneğin İsrail Eğitim Bakanı Naftali Bennett Ahed ve ailesinin “hapiste ölmesini” istediğini söyledi.

Antropolog Miriam Ticktin’e göre bedensel acıyı azaltmaya yönelik dil bugün insani kuruluşların hakim dili haline gelmişse de yalnızca acı çeken bazı bedenler bu ilgiye değer görülüyor.

Ahed'in Babası Bassem Tamimi bir hücrede İsrail’in Ofer Askeri Mahkemesi’nde görülecek duruşmasını bekliyor. AP/Diaa Hadid]

Acı çekmenin bu şekilde anlaşılması emek sarf eden ve kullanılan bedenleri normalleştiriyor. Antropoloğa göre “bunlar istisnadan ziyade kaideyi oluşturuyor, bu nedenle konu dışı bırakılıyor.”

İşsizlik, açlık, şiddet tehdidi, polis şiddeti ve kültürlerin aşağılanması bu şekilde insani müdahale gerektiren konularak olarak algılanmıyor. Bu tür acı çekme biçimleri gerekli hatta kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle Ahed uluslar-üstü savunuculuk için ideal mağdur kategorisine dahil olamıyor.

Benzer şekilde Ahed gibi yerleşiklerin sömürgeciliğini eleştiren ve komünal bakım vizyonunu dile getiren kızlar Batı’nın değer vermek istediği güçlenmiş kadınlığı yansıtmıyor. Ahed yalnızca kendisine çıkar sağlayan güçlenmenin yerine baskıya karşı adalet arıyor.

Onun feminizmi emtia ve seks üzerine kurulu bir feminizm olmaktan ziyade siyasi bir feminizm. Onun “kız gücü” yerleşik sömürgeciliğin çirkin yüzünü açığa çıkarıyor ve bu yüzden “tehlikeli” olarak etiketleniyor. Cesareti ve korkusuzluğu bu işgalle ilgili yanlış olan her şeyi canlı bir şekilde ortaya koyuyor.

Ahed’in yaşadıkları seçici insancıllığımızı sorgulamamıza yol açmalı. Devlet şiddetinin mağduru olan ve eylemleri gücün kötücüllüğünü ortaya koyan insanlar da bizim adalet anlayışımıza dahil olmayı hak ediyor.

Ahed için kampanya başlatmasak bile halkının topluca aşağılanması, yerinden edilmesi ve mülksüzleştirilmesine karşı yaptığı çağrıdan kaçınmamız imkansız. Nelson Mandela’nın dediği gibi: “Filistinliler özgür olmadan bizim özgürlüğümüzün tamamlanamayacağını hepimiz çok iyi biliyoruz.”

Shenila Khoja-Moolji

www.aljazeera.com

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…