'Türkiye Mısır’la savaşı göze alır mı?'

17 Temmuz 2020
'Türkiye Mısır’la savaşı göze alır mı?'

Tobruk hükümetinin Mısır'a yetki vermesinin ardından bir cephe savaşının yaşanmasının an meselesi olduğuna dikkat çeken gazeteci-yazar Hamide Yiğit, her iki ülkede de savaş söylemlerinin artmasına işaret etti.

Yiğit, 'Türkiye Mısır’la savaşı göze alır mı?' başlıklı yazısında özetle şunları söyledi:

Libya’da sular bir türlü durulmadı, fakat son zamanlarda büyük bir cephe savaşına hazırlık olarak değerlendirilebilecek türden gelişmeler yaşanıyor. 

Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih, Tobruk hükümetinin Libya halkının can ve mal güvenliğini sağlaması için Mısır ordusuna yetki verdiğini açıkladı. Bunun, Türkiye’nin “Hafter, Sirte ve Cufra’dan çekilmezse, askeri seçeneğin kaçınılmaz olduğu” yönünde tehditlerine karşı bir gereklilik olduğunu da söyledi. 

Libya el-Ahrar gibi UMH yanlısı kaynaklar da sürekli olarak “Sirte ve Cufra’da askeri çözümün kaçınılmaz” olduğunu ve Türkiye’nin bu konudaki “kararlılığını”, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “UMH’nin Hafter milislerine karşı savaşa devam etmesini destekleyecekleri” yönündeki sözlerini tekrarlayarak yazıyorlar. 

Tobruk Meclisi Başkanı Akila Salih de Türkiye’nin bu savaş tehditlerine karşı Mısır ordusuna yetki verdiklerini söyledi. Temsilciler Meclisi kararındaki bu yetki, “Türkiye’ye karşı savaş yetkisi” olarak yorumlanıyor. Hatta Türkiye’nin bu yönde planları olduğunu bildikleri yönünde demeçler de var. 

Neden hep “Türkiye’nin savaşı” olarak söz ediliyor. Çünkü Temsilciler Meclisine göre Serrac hükümeti Türkiye'ye danışmadan karar alamamaktadır ve bu yüzünden bütün barışçıl çözüm çabalarını engellemektedir. 

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2 Temmuz Perşembe günü, koronavirüs sonrası ilk yurtdışı gezisini Katar’a gerçekleştirdi. 

Bu ziyarete paralel olarak Libya gündemli bir yoğunluk yaşandı. Erdoğan’ın Katar’a indiği sıralarda Libya Ulusal Ordusu (LNA) Lideri Halife Hafter, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'la telefonda görüştü. 

Bu görüşmeye dair yapılan açıklamada; “İtalya ve Fransa’nın ateşkesin gerekliliği üzerinde durdukları ve Libya'ya her türlü yabancı müdahaleyi reddettikleri” belirtildi. 

Görüşme şu açıdan önemli; İtalya’nın Libya krizinde ortada durduğu, hatta UMH’yi meşru organ olarak kabul ettiği, dolayısıyla Türkiye ve Katar’ı kısmen desteklemiş sayılacağı söyleniyordu. Erdoğan tam da Katar’dayken “Libya'ya her türlü yabancı müdahaleyi reddetme” açıklamasına İtalya’nın da destek vermesi bu açıdan dikkat çekti. 

Bundan bir gün sora Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih de Moskova’ya gitti. Salih, Libya'daki iç savaştan dolayı Uluslararası toplumu sorumlu tutan bir açıklama yaptı ve seçilmemiş, aslında Suheyrat anlaşmasına göre de görevi bitmiş olan UMH’ye meşruiyet kazandıran uluslararası toplumun Libya’ya bu kaosu getirdiğini söyledi. 

Salih’in Moskova ziyaretinden sonra Rus Dışişleri Bakanı Sergy Lavrov, Rusya’nın Libya Büyükelçiliği'nin yeniden çalışmaya başlayacağını açıkladı. Büyükelçi ilk etapta çalışmalarını Tunus’tan yürütecek. Ayrıca Moskova BMKG’dan Libya’ya yeni bir BM elçisi atamasını istedi. 

Sebebi de, BM Libya Temsilciliği görevini vekaleten yürüten Stephanie Williams'ın sadece UMH’yi meşru kabul edip, Tobruk Temsililer Meclisi’ni meşru görmeyen yaklaşımıdır. 

Oysa Tobruk Meclisi, BM tarafından “seçilmiş tek  meşru meclis” olarak kabul ediliyor. Şimdi Akila Salih’in Moskova ziyareti, burada UMH’nin görevinin sona erdiğini söylemesi ve hala meşru kabul eden BM’yi suçlaması, keza Rusya’nın Libya Büyükelçiliğinin tekrar faaliyete geçmesi şu açıdan önemlidir; Libya’daki meşruiyet tartışmasına Rusya’da dahil oldu ve üstelik meşru muhatap olarak Tobruk Temsilciler Meclisini kabul ederek tarafını resmen ilan etmiş oldu. 
 
Diğer önemli gelişme de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’le gerçekleştirdiği Trablus ziyareti ve ardından Vatiyye hava üssünün vurulmasıdır. 

Amacı hala tartışılan Türk heyetinin Libya ziyaretinden ve Vatiyye üssünün vurulmasından günler sonra Türkiye’den Akdeniz’de tatbikat hamlesi geldi. 

Bu tatbikat, her ne kadar “Yunanistan’a mesaj” olarak lanse edilse de genel kanı, asıl muhatabın Mısır olduğu yönündedir. Bundan sonra Türkiye’nin her açıklaması Tobruk Meclisi tarafından bir “savaş tehdidi” olarak görüldü ve bu yüzden Mısır ordusuna resmi çağrı yapıldı. Yani deniliyor ki; eğer bir savaş olacaksa, bu savaş Türkiye-Mısır savaşı olur. Çünkü Mısır, Türkiye’ye karşı savaşmak için yetkili kılındı.

Türkiye’nin savaş gerilimini yükselterek Sirte ve Cufra ısrarını sürdürmesini ABD’nin Türkiye’ye verdiği desteğe bağlayanlar var. 

Deniliyor ki; ABD’nin “Haftar'ın Wagner ile ilişkisi ABD-Libya çıkarlarıyla çatışıyor” açıklaması, Hafter’e ve Wagner’e (dolayısıyla Rusya’ya) tavrını keskinleştirmesi konusunda Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. 

Bundan sonra Sirte ve Cufra’yi ele geçirme “kararlılığı” daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Yani Türkiye yine ABD’nin müttefikliğine güvenerek bu savaş mesajlarını verdiği düşünülüyor. Çünkü bundan sonra Türkiye müzakere seçeneğini tamamen reddetmeye başladı ve sürekli  Hafter güçleri bu iki üsten çekilmedikleri takdirde savaşın kaçınılmazlığına vurgu yapıldı. 

Fakat aradan birkaç gün geçti ki, ABD’nin Libya’da siyasi çözüme odaklandığını gördük. Üstelik Rusya ile bu çözüm sürecini ortaklaştırmaya çalışarak… 

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, üç gün önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Libya’yı görüştü. İki bakan, Libya’da askeri çözüm yerine siyasi çözüm için ortak bir yol haritası üzerinde durdular. 

Açıkça görülen şu ki; Türkiye’nin Libya’da edindiği pozisyon üzerinden denkleme dahil olan ABD, Libya sürecinin yönetimini tamamen Rusya’ya kaptırmak istemiyor, ama UMH ve Türkiye’nin yanında durarak, hem Mısır’ı hem de Rusya’yı karşısına almak da istemiyor. 

Yani ABD, “her daim sopayı ortadan tutar” diye tariflenen bildik pragmatizmini yeniden sergiledi. 

Bu durumda ABD’yi arkasına aldığını zanneden ve bunun verdiği özgüvenle savaşı gerilimini yükselten Türkiye hükümetinin nasıl bir tutum alacağı ise merak konusu… 

Zira ABD’nin sağladığı aynı özgüvenle savaşı tırmandıran AKP’nin İdlib hezimeti çok eski değil. Ama görülen şu ki, AKP yine de bu savaş gerilimini yükseltmeye devam edecektir. Çünkü Libyalı kaynaklara göre Türkiye, Libya’daki çıkarları için uzlaşmayı reddeden bir tutumu devam ettirmek zorundadır.

AKP’nin ülkeyi tehlikeli savaşlara sürüklemekten kaçınmayacağını herkes öngörebiliyor. Böylesi bir savaşın ülkeye getireceği felaketler de ortada ve açık olan şu ki; her savaş daha çok bataklık demektir!..

Hamide Yiğit'in yazısının tamamına buradan ulaşabilirsiniz

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…