Covid-19 ve Ordunun müdahalesi önceden planlanmış mıydı?

2 Haziran 2020
Covid-19 ve Ordunun müdahalesi önceden planlanmış mıydı?

Dünya çapında yayılan ve birçok ülkeyi etkisi alan Covid-19 virüsünün merkez üssü haline gelen ABD, şimdide anti-ırkçı ve anti-faşist kitle hareketleri ile sarsılıyor.  Trump yönetimi gösterileri durdurmak için ABD ordusunu devrye sokuyor.

Bir taraftan virüsün insan yapımı olduğuna dair yoğun tartışmalar sürerken, ABD’ de 13 Mart’ ta yayınlanan “US Goverment Covid-19 Response Plan” (ABD Hükümeti Covid-19'a Karşı Plan) içerisindeki bazı detayların, bugünkü sokak gösterileriyle ilişkilendirilebilir olması akıllarda soru işaretlerine sebebiyet verdi.

Kapağında sadece “resmi kullanıma mahsustur” ibaresi bulunan plan basta NY Times gazetesi olmak üzere bazı medya kurumları tarafından ele alindi.

Planda, Covid-19’un 18 ay veya daha fazla süreceği öngörülüyor. Bununla birlikte salgın suresince birden fazla dalganın da oluşması ihtimaller arasında düşünülmüş.

Planı ilginç kılan ise bir maddede belirtilen; eyaletlerin yetersiz kalması sonucu Stafford Act kapsamında federal hükümetten müdahale talebinde bulunması öngörüsü.

Stafford Act, 1988 yılında daha önceki afet yönetmeliğinin genişletilmesi sonucunda ortaya çıkan acil durum kanunudur. Covid-19 günlerinde Trump tarafından birçok kez dile getirilen bu yasa, eyaletlere FEMA (Ulusal Acil Durum Yönetimi) aracılığıyla yerel yönetim otoritesini tekrar ele almasını sağlamasını içeriyor. Bununla birlikte Stafford Act, yerel kuvvetlerin yetersiz kaldığında ordunun -ki hali hazırda birçok eyalette sokaklara indirildi- müdahalesini de kapsamakta.

Planın içeriğinde göze çarpan başka bir nokta, Covid-19 ve sonrasında meydana gelebilecek ikincil etkilerin oluşmasının vurgulanması. Ancak bu  ikincil etkilern neler olduğu açıklanmamış fakat eyalet yönetimlerinin zor durumda kalması halinde, son günlerde gelişen olaylar sonucunda olduğu gibi, Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılmasına önem atfedilmiş. Pandemi sürecinde, diğer ülkeler göz önünde bulundurulduğunda, işin içine ordunun girebileceği bir durumun oluşma ihtimalinin hesap edilmesi oldukça ilginç bir durum. Ayrıca, ulusal ordu kuvvetlerinin belirlenmiş 11 havaalanı ve askeri üsler çevresi gibi kritik noktalarda kontrol noktaları kurması planın içeriğinde başka önemli bir nokta.

Bütün bunlara ek olarak, bazı eyaletlerde polisin hiç ortalıkta görünmemesi, bazılarında ise göstericilere aşırı sert müdahaleler yaparak adeta halkı şiddete yönlendirmesi ve hatta göstericiler arasına karışıp mağazaların camlarını kırıp yağmaya ön ayak olması oldukça enteresan bir durum. Sanki ordunun göreve çağrılmasına zemin hazırlamak için planlanmış.

Kasım ayında yapılacak secimler yaklaşırken, Trump hükümetinin gösteriler karşısında aldığı tavır ise işleri çığırından çıkarma noktasına getirdi. 

Medyanın yoğun sansürüne rağmen, sosyal medyanın etkisi ve olayların CNN binasının işgaline kadar varması, gösterilerin tüm dünya tarafından duyulmasını sağlamış durumda.

Trump’ın tehditkâr tweetleriyle adete ateşe benzin dökmesi, yerel kolluk kuvvetlerinin göstericilere karşı aldığı tavır, Covid-19 mücadele planındaki ilginç ayrıntıları bir bütün olarak düşündüğümüzde, Kasım 2020 seçiminde oyların hangi yöne çekilmek istendiği hakkında bizi sorularla karşı karşıya bırakıyor. 

Trump yönetimi, buradan isyankârlar tarafından başarıları gölgelenmiş bir mağdur olarak mı, yoksa göstericilere karşı kazanılmış bir savaş kahramanı olarak mı çıkacak göreceğiz.

Ancak belli ki, Trump, Afro-Amerikalı George Floyd'un polis tarafından vahşice öldürülmesini, sadık dostları gibi, Allah'ın lütfu olarak değerlendirmiş, seçime giderken Demokrat eyalet yönetimlerini baypass edip orduyu halka karşı kullanma fırsatına çevirmiş.

Serkan Yazıcı

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…