Kapitalizmin Sınırları Var'

Judith Butler

23 Mart 2020
Kapitalizmin Sınırları Var'

Bir yandan, kendimizi toplumsal temastan mahrum kaldığımız, nispeten izole  bir sahaya sürgün edilmiş ailevi birimlere, ortak yaşam alanlarına veya bireysel konutlara tecrit etmemiz istenirken, diğer yandan, süratle sınırları aşan, ulusal alan fikrinden bihaber bir virüsle karşı karşıyayız.

'Butler, JudithKendini izole etme talimatı, pandemiye özgü bu yeni zamanda ve mekânda, küresel olarak birbirimize bağımlı olduğumuz gerçeğini yeniden tanımamıza tesadüf ediyor. Bir yandan, kendimizi toplumsal temastan mahrum kaldığımız, nispeten izole bir sahaya sürgün edilmiş ailevi birimlere, ortak yaşam alanlarına veya bireysel konutlara tecrit etmemiz istenirken, diğer yandan, süratle sınırları aşan, ulusal alan fikrinden bihaber bir virüsle karşı karşıyayız. Bu pandeminin, eşitlik, küresel olarak birbirimize bağımlı oluşumuz ve birbirimize karşı yükümlülüklerimize dair düşüncelere etkileri nedir? Virüs ayrım yapmıyor. Hepimize eşit muamele ettiğini, hepimizi eşit olarak hastalanma, bir yakınını kaybetme, eli kulağında tehdit dünyasında yaşama riskiyle karşı karşıya bıraktığını pekâlâ söyleyebiliriz. Hareket etme ve atağa geçme haline baktığımızda, virüs, insan topluluğunun eşit derecede esnek olduğunu kanıtlıyor. Aynı zamanda, bazı devletlerin veya bölgelerin önceden hazırlıklı olma hususunda gösterdiği başarısızlık (ABD şu anda muhtemelen bu kulübün en meşum üyesi), ulusal politikaların güçlendirilmesi ve sınırların kapanması (ki genelde buna panik halinde yabancı düşmanlığı eşlik eder) ve küresel ıstırabı sermayeye dönüştürmeye hevesli girişimlerin gelişi, hep ulusalcılık, beyazların üstün olduğunu düşünen ideoloji; kadınlara, kuir bireylere ve trans bireylere dönük şiddet dahil olmak üzere radikal eşitsizlik ve kapitalist sömürünün pandemi alanlarında güçlerini artırma ve yeniden üretilme yolu bulduğunu gösteriyor. Bu da bizlere hiç de şaşırtıcı gelmemeli.

ABD’de sağlık hizmetleri politikaları, bunu bambaşka bir biçimde açığa çıkarıyor. Zaten tahayyül edebileceğimiz bir senaryo, Covid-19’a karşı etkili bir aşının üretilmesi ve piyasaya sürülmesi.Yeniden seçilmesini temin etmek için siyasi puanlar toplamaya belli ki pek hevesli olan Trump, çoktan Alman hükümetinin finanse ettiği Alman şirketi CureVac’ın ürettiği bir aşının ABD’de piyasaya sürülmesinin münhasır haklarını (nakit olarak) satın almaya soyundu. Bu durum karşısında pek de memnun olamayan Alman Sağlık Bakanı, Alman basınına teklif verildiğini doğruladı. Alman siyasetçi Karl Lauterbach, “Üretilmesi muhtemel aşının haklarının münhasıran ABD’ye verilmesi ne pahasına olursa olsun engellenmelidir. Kapitalizmin sınırları yok”, dedi. “Münhasır kullanım” hükmüne karşı çıktığını, aynı hükmün, Almanların münhasır kullanımı söz konusu olsaydı da onu daha çok memnun etmeyeceğini varsayıyorum. Öyle olduğunu umalım, çünkü Avrupalı yaşamların diğerlerinin önüne konduğu bir dünyayı tahayyül edebiliyoruz, ne de olsa AB sınırlarında bu değerin nasıl da şiddetle biçildiğini görüyoruz.

Bir kez daha Trump’ın aklında ne vardı diye sormanın bir anlamı yok. Aynı soru, tam bir çaresizlik içinde o kadar çok kez soruldu ki, artık muhtemelen şaşıramıyoruz bile. Bu demek değil ki, her yeni etik olmayan veya suç teşkil eden kendini yüceltme anında öfkemiz azalıyor. Bu muhtemel aşıyı satın alıp onu sadece ABD vatandaşlarının kullanımına açma girişimlerinde başarılı olursa, ABD vatandaşlarının bu çabalarını alkışlayacağını, diğerleri dururken kendilerinin ölümcül bir tehditten kurtarıldığı fikriyle dört köşe olacaklarını mı sanıyor? Bu tarz bir radikal toplumsal eşitsizliği, Amerikalıların istisna tutulmasını, kendince pek “parlak” ilan ettiği pazarlık biçimini sevecekler mi gerçekten de? İnsanların çoğunun, aşının nasıl geliştirileceğine ve dağıtılacağına piyasanın karar vermesi gerektiğini düşündüğünü mü sanıyor? Bunun, böyle bir zamanda, piyasa mantığını aşması gereken, dünya sağlığını ilgilendiren bir sorun olduğu hususunda ısrarcı olmak onun dünyasında düşünülebilir bir şey mi ki? Bizlerin de böylesi hayali bir dünyanın parametreleri içinde yaşadığımızı varsaymakta haklı mı? Ulusal vatandaşlık temelinde böylesi kısıtlamaların uygulanmaması halinde bile, kullanılabilir olduğunda aşının sadece belli kişilerin erişimine sunulacak şekilde dağıtılıp diğerlerinin süregiden ve artan esneklik koşullarına terk edilmesi halinde bile, zenginlerin ve tam olarak sigortalanmış olanların böylesi bir aşıya erişim sağlamak için koşuşturacağını elbette göreceğiz. Toplumsal ve ekonomik eşitsizlik yüzünden virüs illa ayrımcılık yapacak. Ayrımcılık yapan virüsün kendisi değil ama ulusalcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve kapitalizmin birbiriyle örtüşen güçlerinin şekillendirdiği ve canlandırdığı biz insanlar bunu kesin yapacağız. Önümüzdeki yıl, bazı insan mahlukatın diğerleri pahasına yaşama hakkı iddia ettiği, yası tutulabilir ve tutulamaz yaşamlar, yani ne pahasına olursa olsun ölümden korunması gerekenler ve hastalık ve ölüm karşısında korunmaya değer görülmeyen yaşamlar arasındaki suni ayrımı yeniden tesis ettiği acı veren senaryoyu görmemiz muhtemel görünüyor.

Bütün bunlar, Barnie Sanders’in Demokratların adayı olma ihtimalinin istatistiki olarak imkansız olmasa da çok uzak kaldığı ABD başkanlık seçimleri mücadelesi esnasında gerçekleşiyor. Biden’in Demokrat Parti adaylığında başı çektiğini gösteren yeni tahminler, bu zamanlarda, Sanders’in ve Warren’ın Herkese Medicare’ı -ülkede herkesin temel sağlık hizmetlerine erişimini temin eden kapsamlı bir kamu sağlığı programı- savunduğu düşünüldüğünde bilhassa kahredici. Böylesi bir program, istikrarlı bir biçimde hastaları yüz üstü bırakan, gerçekte ödenmesi imkansız olan cepten harcamaları zorunlu kılan ve sigortalı olanlar, sigortalı olmayanlar ve sigortalı olamayanlar arasındaki vahşi hiyerarşiyi idame ettiren piyasa-odaklı özel sigorta şirketlerine son verecektir. Sanders’ın sağlık bakımına yönelik bu sosyalist yaklaşımını, kampanyasının başlarında Elizabeth Warren’ın ortaya attığı programdan çok da farklı olmayan sosyal demokrat bir yaklaşım olarak ifade etmek daha yerinde olacaktır. Ona göre, sağlık sigortası bir “insan hakkı”dır. Bundan kastettiği şey, bütün insanların talep ettikleri sağlık bakımına hakkı olmasıdır. Pekala bunu neden, bir toplumda bir arada yaşamanın gerektirdiği toplumsal bir yükümlülük olarak görmüyoruz?  Böylesi bir hususa kamunun mukavele etmesini sağlamak için Sanders’in ve Warren’ın Amerikan halkını, hiçbirimizin diğerlerinin sağlık hizmetlerine erişim hakkını reddetmediği bir dünyada yaşamak isteme hususunda ikna etmesi gerekecek. Diğer bir tabirle, birileri hayatlarını kurtarabilecek bir aşıya erişebilirken diğerlerinin parasını ödeyemedikleri veya ödeyebilecek bir sigortaya sahip olmadığı için buna erişememesinin hepten kabul edilemez olduğu toplumsal ve ekonomik bir dünya üzerinde hemfikir olmamız gerekecek.

Kaliforniya ön seçimlerinde, kayıtlı Demokratların çoğunluğu gibi, Sanders’e oy verme nedenlerimden biri, Warren’le birlikte onun, dünyayı, radikal bir eşitliğe dönük kolektif bir arzu üzerinden düzenlenmiş olarak yeniden tahayyül etme yolunu açmış olmasıdır. Bu, sağlık bakımı gibi yaşamak için gerekli malzemelerin her kim olursak olalım, maddi gücümüz yetse de yetmese de herkesin erişiminde olduğunu ısrarla belirtmek üzere bir araya geldiğimiz bir dünya. Bu politika, evrensel sağlık bakımını savunan diğer ülkelerle dayanışma içerisinde olunmasını sağlayacak, bu yüzden de eşitlik ideallerini gerçekleştirmeye adanmış ulus-ötesi bir sağlık politikası öne sürecektir. Tam da pandeminin gündelik yaşamı bitirdiği, evsizlerin, sigortasızların ve yoksulların esnekliğini yoğunlaştırdığı bir anda ulusal tercihi Trump’la ve Biden’la kısıtlayan yeni anket sonuçları geldi. Sağlık politikasının bütün yaşamlara eşit bir biçimde adanmış olduğu, değerli olanları kolayca hastalığa ve ölüme terk edilebilir olanlardan ayıran piyasanın sağlık hizmetleri üzerindeki kontrolünü yıkan bir dünya görmek isteyen bir halk olabileceğimiz fikri kısa bir süre hayatta kaldı. Sanders ve Warren bu diğer ihtimali ayakta tutarken kendimizi farklı bir biçimde değerlendirmiştik. Kapitalizmin bizlere sunduğu hükümlerin dışında düşünmeye ve değer vermeye başlayabileceğimizi görmüştük. Warren artık aday olmasa da, Sanders’in aynı ivmeyi tekrar kazanma ihtimali pek olmasa da, hala, bilhassa şimdi, neden ulus olarak bütün yaşamlara eşit değere sahip muamelesi yapmaya karşı çıktığımızı sormamız lazım. Neden Trump’ın diğerlerinden evvel (kendi ifadesiyle) Amerikan yaşamlarını koruyacak bir aşıyı temin etmek istemesi bazılarını heyecanlandırıyor? Evrensel ve kamusal sağlık önerisi, ABD’de sosyalist bir tolumsal imgelemi yeniden canlandırdı, bunun artık ülkede sosyal bir politika ve kamusal taahhüt olarak gerçekleştirilmesinin beklenmesi gerekiyor. Ancak, maalesef, pandemi zamanında hiçbirimiz bekleyemez. Bu ideal artık, başkanlık kampanyasından ziyade önümüzde duran uzun dönemli mücadeleye odaklanan toplumsal hareketlerde canlı tutulmalı. Kapitalist “gerçekçilerin” alaya aldığı bu cesur ve şefkatli görüler, giderek artan sayıda kişinin -kimilerinin belki de ilk defa- farklı bir dünya arzusu duymasına mahal verecek kadar dolaşımda kaldı, ziyadesiyle dikkat çekti.

Umut ediyorum ki, bu arzuyu hayatta tutabilelim.

Verso’da yayınlanan yazıyı, Öznur Karakaş Türkçe’ye çevirdi/terrabayt

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…