Seçim sonrası döneme, CHP’nin risk alan (yemin etmeme) tavrı ve Emek-Özgürlük Bloku’nun boykotu ve dahası grup toplantılarını Diyarbakir’a taşıma kararı damga vuracak.
Gergin bir seçim kampanyasının ardından beliren normalleşme havası kısa sürdü. Balkon konuşmasında yeni anayasa için uzlaşma çağrısında bulunan, “helalleşen” Başbakan ve AKP’nin tutumu, çok partili sistemin başlangıcından buyana ilk kez yaşanan büyük bir krize yol açtı.
YSK’nın BDP’li Hatip Dicle’nin milletvekilliğini iptal etmesi, ardından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin CHP’li Prof. Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, MHP’li Engin Alan hakkında verdiği kararlar ciddi bir siyasal krize yol açmış durumda. Son olarak Diyarbakır’daki mahkemenin KCK davasından tutuklu iken milletvekili seçilen 6 BDP’linin serbest bırakılması talebine “ret” kararı vermesi kriz daha da derinleştirdi.
Nitekim bütün mahalefet partileri ve Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku en sert tavırları ortaya koydular. Kürt illerinde ve Bati’da protesto gösterileri birbirini izliyor. Blok milletvekilleri Dicle’nin hakkı iade edilmez ise Meclise gitmeyecekleri yönünde bir boykot kararı aldılar. BDP ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bu kararın arkasında olduklarını ilan ettiler. Blok içindeki sosyalist grup ve partiler bunu eylemleriyle ortaya koydular. Öcalan, avukatlarla görüşmesinde Blok milletvekillerinin doğru bir karar aldıklarını bildirdi. Murat Karayilan’dan ise, yapılacak en doğru şeyin bu olduğunu ifade ederek “devletin Hatip Dicle şahsında Kürt siyasetine karşı yürüttüğü bu veto politikası savaş nedeni olabilecek bir durumdur” şeklinde bir açıklama geldi. Böylece eylemsizlik sürecinin sona erdirilebileceginin sinyalini verdi.
Bu noktada CHP’nin MYK düzeyinde Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ile ilgili net tavır alması dikkat çekici oldu. Çözümü de içeren bu tavır ilerde demokratik muhalefet cephesinin oluşumu konusunda umut vercidir. CHP açıklamasında su görüşlere yer verildi:
Milli iradenin ortaya koyduğu tercihi yok saymak mümkün değildir. Yargı siyaseti dizayn etmemelidir. Sayın Başbakan’a 2002 yılında kesin hüküm giymiş iken yolu açan benzer düzenlemeler nasıl o zaman yapılmışsa aynı düzenlemelerin yapılmasını zorunlu görmekteyiz. İktidar bu konuda açık görüşünü açıklamalı, kendi alacağı bir milletvekili için Türkiye’yi krize sokmamalıdır."
AKP Cephesi
Iktidar partisine gelince..
Arınç ve Şahin kısmen yumuşak konuşarak bir çözüme gidilebileceğini belirttiyseler de bu, onların daha çok ortamı yumuşatmaya yönelik manevraları olduğu anlaşıldı. Bülent Arınç, Dicle’nin milletvekillginin düşürülmesini protesto edenlere yönelik olarak Kanal D’de M. A. Brand’in programında şöyle dedi.“Bir kanun nizam var. Beğenmeseniz de şuan yürürlükte. Gelin değiştirelim. Değiştirmediğimiz sürece biz hukuku uygulamıyoruz demek bir hukuk devletinde mümkün olamaz. Ben aklı selimin galip geleceğine de inanıyorum. Ama bugünlerin heyecanı içerisinde aşırı tepki veriyorlar” Sanki bu kanun nizam seçim öncesinde, adayliklarin kesinleşme döneminde yürürlükte değilmiş gibi. Sanki Dicle’nin milletvekiliiginin düşürülmesi ve diğer seçilmiş adayların tahliye edilmemesi hukuka uygunmus gibi.
AKP adına, grup başkan vekili sıfatıyla açıklama yapan Bekir Bozdağ ise, tüm kapıları kapattı. CHP’nin gündeme getirdiği çözüm önerisine karşı çıktı. Dicle’nin durumunun R.T. Erdogan’la aynı olmadığını söyledi. Belli ki Erdoğan’la ilişki kurulup onun görüşleri çerçevesinde Bekir Bozdağ’ın, bir heyetle beraber bu açıklamayı yapması ihtiyacı duyuldu.
RTE: “Hiç Aday mi yoktu? Sıkıntı buradan kaynaklanıyor”
Son olarak başbakanın açıklaması AKP ve iktidarının tutumunu net bir şekilde ortaya koydu. Gerçi işi YSK’ya havale etme yolunda yandaş medya yazıcılarının nesriyatlari, iktidarın sorunu ‘yargi kararı, yargı sureci’ söylemleriyle dillendirmesi ile yargının arkasına saklanma tavrı sürüyor.. Erdoğan, Hatip Dicle ve tutuklu milletvekillerinin durumunun çözülmesi için bir öneriniz var mi? şeklindeki soru üzerine, bu konunun hepsinin yargı içinde yürüdüğünü söyledi.
Hatip Dicle ile ilgili konunun açık ve net bir şekilde ortada olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu konuda Mart ayına dayanan bir süreç var. Mahkumiyet kararı var. Mahkumiyet kararı olanın durumu bellidir. Tutuklu olanlarla ilgili süreç bellidir. Aslında gerek siyasi partiler gerekse burada bağımsız aday olanlar ne olacağını bile bile bu adımları attılar. Bu gerçeği lütfen gözardı etmeyin.
Bu tür sıkıntıların olabileceğini bilerek bu adımları attılar. Başka aday adayı mi bulamadılar, başka aday mi bulamadılar da neden bu tür sıkıntıların olacağını bildikleri insanları aday yaptılar. Bu soruları neden sormuyorsunuz? Hiç aday mi yoktu? Sıkıntı buradan geliyor. Demek ki buralarda yasaları zorlamak suretiyle ülkede yeni yeni gerilimlere zemin hazırlamaktı.
Bu işler konuşulduğu zaman bizler de düşüncelerimizi kanaatlerimizi söyledik. ’Yanlış adım atıyorsunuz...’ Bunların hepsini söyledik. Ama ne yazık ki bunların hiç biri yer bulmadı ve bugüne gelindi. su anda da yargının kararı ne ise buna herkes saygı duyacaktır."
Bu sözlerle Erdoğan, partisinin sözcülerinin ortaya koyduğu yaklaşımları toparlayarak netlestirmis bulunuyor.
Başbakan diyor ki, 1. CHP ve MHP’nin Ergenekon davası sanıklarının milletvekili adayı gösterilmesini eleştirdik. Ama kaala alınmadı. 2. Hatip Dicle zaten mahkumiyet kararı almıştı. Buna rağmen CHP ve MHP de, Blok da bile bile baştan yalnis adım attılar.
5 yıl önce AKP’ ye kapatma davası açıldığında,atanmışların seçilmişler üzerindeki tahakkümü olarak özetlenecek itirazları hatırlarsak bu açıklama tam bir ikiyüzlülüktür. Dahası, 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan mahkumiyeti nedeniyle milletvekili olamamış, genel başkanlıktan da ayrılmak zorunda kalmıştır. Ama kimse AKP’ye ‘Başka genel başkan adayı mi yok demedi. Tam tersine, CHP, ogerekli yasal düzenlemeler için AKP ile işbirliği yaptı. Erdoğan milletvekili olup başbakanlığa gelebildi. Şimdi bunu da inkar ediyor. Oyunu demokrasi, parlamentarizm, hukuk ve siyasal ahlak çerçevesinde değil, tamamen kendi siyasi ve ideoljik çıkarlarına göre oynamakta.
Olgular AKP ve Erdogan’ı yalanlıyor
Çünkü:
1.Söz konusu Dicle dahil 9 milletvekillinin aday olmalarına, seçilmelerine her hangi bir yasal engel olmadığı, savcılıklardan alınan sabıka kaydıyla ve en son YSK’nin yasal olarak kesin aday listelerini açıklamasıyla kesinleşmiştir. YSK, 12 bağımsız adayın adaylıklarını eksik evrak nedeniyle veto etmiş, bunlardan 11’İ evrakları tamamlandıktan sonra adaylıkları kesinleşmiştir. Bu nedenle özel yetkili savcı ve mahkemelerin aldığı red kararları siyasidir ve iktidardan bağımsız değildir. 2. Başbakan dahil bütün AKP ve iktidar sözcüleri, Hatip Dicle’nin, durumu BDP tarfından bilindiği halde, bilinçli olarak, yasaları zorlamak ve kriz çıkarmak amacıyla BDP tarafından aday gösterildiğini öne suruyorlarlar. Bu, kendi tutumlarını haklı göstermek için başvurdukları bir demagojidir. Çünkü, a) HATİP Dicle’nin mahkumiyet kararını Yargıtay 22 Mart’ta onaylıyor. Dicle’nin avukatı 6 Nisan’da Savcılıktan sabıka kaydı olmadığına dair belge alıyor. Dicle 11 Nisan’da aday oluyor. YSK 17 Nisan’da diğer 11 adayla birlikte Diclenin adaylığını veto ediyor. Emek-Demokrasi-Özgürlük birlesenleri ayağa kalkıyor, YSK “biz yanlış yaptık” diyerek, 21 Nisan’da vetoyu kaldırıyor. b)Aynı YSK, seçimden sonra, Yargıtayın Dİcle hakkındaki mahkumiyet kararının kendilerine geç (9 Haziran) ulaştığını söyleyerek, AKP’nin başvurusu üzerine 80 bin oyla seçilen Dicle’nin milletvekilliğini geçersiz ilan ediyor ve onun yerine AKP adayını vekil ilan ediyor. c) Kararın geç ulaşması mümkün değil. Çünkü UYAP diye bir şey var. Yani, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi. Bu sistem üzerinden bütün adlı kararlara erişim anında mümkün. Kuruluş gerekçesi malum, “adli hizmetlerin hatasız ve hızlı işlemesi. Kısacası, Yargıtay’ın mahkumiyet kararı, daha karar verildiği anda UYAP’ta yer alıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun bunu bilmemesi imkansız. D) 2005'te Uyum Yasaları çıkarıldı, Ceza Yasası'nda değişiklik yapıldı. 5237 sayılı yasanın 53. maddesiyle 'kamu haklarından men' kurumu ortadan kaldırıldı. Ama Anayasa 76. madde değiştirilmedi. Milletvekili seçimiyle ilgili yasanın 11. maddesi aynı şekilde 'affa uğramış olsa bile' diyor. Çelişik yasaların maddeleri karşı karşıya geldi. Oysa Ceza Yasası yenidir ve teammullere göre hukuken lehe olan kanun kabul edilmelidir.
e) AK Parti Diyarbakır İl Başkanı Halit Advan AKŞAM'a yaptığı açıklamada 'YSK tuzak kurdu' dedi. BDP başkan yardımcısı Filiz Kocalı “Varsayalım ki YSK tuzak kurdu. Bu tuzağa AKP niye atladı? AKP Genel Başkan Yardımcısı da YSK'yı göreve çağıran dilekçe verdi. Oya Eronat'ın mazbata alması için müracaat eden AKP yöneticileri.”
Dicle kararı AİHM’ye aykırı
3. CHP’den milletvekili seçilen, eski AİHM yargıcı Rıza Türmen Hatip Dicle ile ilgili verilen kararı AİHM açısından yorumladı:
“Hatip Dicle’nin seçildikten sonra milletvekilliğinin düşürülmesi Anayasa’nın 84. maddesine göre, artık Meclis’in kararına bağlıdır. O maddeye göre, bir milletvekili istifa etse bile, istifanın geçerliği yine de Meclis’in onayına bağlıdır. Yani, YSK böyle bir karar veremez.
Nitekim, milletvekilliği düşürülen Selim Sadak (DEP), Nazlı ılıcak (RP), Merve Kavakçı (RP) ilgili olarak AİHM seçme ve seçilme hakkının, oy verme hakkının ihlali edildiğine karar vermiştir.”
4. BDP’li Sebahat Tuncel’in 2007 yılında cezaevinde tutuklu iken seçimi kazandığı için serbest bırakılıp TBMM’ye girmesinin yarattığı emsal ortada iken, seçimi kazanan CHP’li Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, MHP’li Engin Alan ve 6 KCK tutuklusu bağımsız milletvekilinin bu imkandan yoksun bırakılması açık bir çifte standart oluşturuyor. Burada getirilecek hukuki tezlerin hiç bir inandırıcılığı yok.
Krizi AKP yarattı
Gelişmeler böyle. Bu gelişmelere baktığımızda krizi yaratanın AKP olduğu çok açık. Bunun nedenlerini ise CHP’nin yemin törenine katılmaması ile ortaya çıkan siyasi atmosferde bulmak mümkün. Bir kere su kesin: Tutuklu 8 milletvekili serbest bırakılsaydı Meclis açılışı her zamanki kendi rutini içinde yapılacaktı. AKP baştan olumlu bir tutum takinsaydi bu mümkündü. Ne boykot eylemi olacaktı ne yemin etmeme krizi doğacaktı. Bütün çözüm önerilerine rağmen Erdoğan ve AKP bu yolu seçmedi. Ergenekon ve KCK davalarından tutuklu bulunan milletvekillerinin meclis çatısı altına gelmesiyle bu davaların inandırıcılığının daha da zayıflama riski ortaya çıkacaktı. Özellikle Ergenekon davasının Meclis’e taşınması ile dava ile ilgili gerçekleri öğrenebilir ve dava tersine bile dönebilirdi. AKP bu riski bertaraf etmek için, bütün demokratik ilkeleri, parlamenter teammuller ve hukuku karşısına almayı göze almış oldu. Çünkü bu durumda “ilimli islam” projesinin gereksindigi senaryolar deşifre edilebilir. Kimi kontr-gerilla artığı dışında bu davaların dayandığı temellerin ne kadar çürük, ne kadar tertip ürünü olduğu suyuzune çıkabilir. Böylece AKP, 2007 seçimlerinden beri kendisine meşruiyet temeli uretttigi bir kaynaktan, askeri vesayeti gerilettigi iddiasının somut gostergesinden yoksunlasabilir. Bu kaygı var. Yandaş medya boşuna, CHP-BDP-Ergenekon denklemi kurmuyor. Bu yüzden Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku’nun boykotundan çok Anamuhalefet partisi CHP’nin Mecliste yemin etmeme boykotu kaygılarını artırıyor. Bunun bir darbe olduğunu, yeni bir “AKP’yi bitirme plani” olduğunu öne süren yandaş medya yazıcıları var. CHP ve BDP (Blok) yakınlaşmasından korkuyorlar. Eğer özgür ve demokratik bir toplum isteniyorsa, gerçekten de bu yakınlaşmadan doğacak enerjiye ihtiyaç vardır.
MHP’ye gelince.. Kuzu kuzu Meclis koltuklarına oturup yeminini yaptı. Kaset operasyonlarının onu terbiye ettiği anlaşılıyor. 2010 Referandumunun ardından 12 Eylul’un ideolojisi Türk –İslam sentezinin parçalandığı söyleniyordu. Şimdi sentez yeniden kuruluyor desek erken bir teşhis koymuş ya da abartmış mi oluruz? Peki, Baykal çizgisinden kopmuş bir CHP’den sonra MHP’nin yanaşacağı başka bir liman kaldı mi? Kilicdaroglu’nun “biz arkadaşlarımızı satmayiz” sözü bu durumu iyice netleştirdi.
CHP Rest Çekti
Şimdi ne olacak? Bu parlamento yeni bir sivil Anayasa için kurucu bir meclis işlevi görecekti. Buradan hareketle Kürt sorununun kalıcı çözümü ele alınacaktı.. Şimdilik böyle bir beklentiye kapılmak fazlasıyla hayalci görünüyor.
CHP yemin etmeyerek kendini Meclis’in dışında tuttu..
Sadece Balbay ve Haberal için değil, bütün tutuklu milletvekillerinin tahliyesini isteyen CHP, yemin eden tek vekil Oktay Ekşi vasıtasıyla bugün (29 Haziran) yasa teklifi verecek.. CHP, ‘ya bu yasa teklifimizi kabul edersiniz ya da biz yokuz’ demiş oldu.. Rest çekti. İktidar partisi bu resti görür mu ya da yasa üzerinde anlaşıp krizi bitirir mi? Cemil Çiçek'in ziyareti, CHP'den böyle bir tavır baklemeyen AKP'nin uzlaşma kapısını açma girişimi midir?Bu bakımdan CHP çok büyük risk almış durumda.. Çünkü ikinci ihtimal zayıf görünüyor. Bunu öngörmüş olmaları, dolayısiyle çetin bir mücadeleyi göze almış olmaları gerekir. Bekleyip göreceğiz. Yine de bu tutumundan dolayı CHP’yi taktir etmek gerekir. Çünkü seçim sonrası döneme, CHP’nin bu risk alan tavrı ve Emek-Özgürlük Bloku’nun boykotu ve dahası grup toplantılarını Diyarbakır’a taşıma kararı damga vuracak. Yaz daha da sıcak geçecek. Arap Baharı’ndan sonra Türkiye Yazı..
Yazarın Dİğer Yazıları
İkinci grup: Gelişimizde asker ve korucu muhalefeti vardı
15 Mayıs 2013'Ölü sayısı bildiğimiz rakamın çok çok üstünde. Umarım bu rakam doğru değildir'
15 Mayıs 2013Gürsel Tekin: 'Cihadçı terör örgütleri sınırda cirit atıyor'
15 Mayıs 2013Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a: 'El Kaide'yi Suriye'ye sen soktun'
14 Mayıs 2013Mihraç Ural BBC’nin sorularını yanıtladı
14 Mayıs 2013Erdoğan: Muhaliflerin ilgisi yok (!)
13 Mayıs 2013II. Büyük Alevi Kurultayı: Haklar eşitse halklar kardeştir, haklar eşitse yaşananın adı barıştır
13 Mayıs 2013Reyhanlı sonrası TSK'dan ilginç açıklama: Hudut kapılarından sorumlu değiliz
13 Mayıs 2013Amanoslar'da F-16 uçağı düştü!
13 Mayıs 2013Mihrac Ural iddiaları yanıtladı..
13 Mayıs 2013Reyhanlı'daki O arabaya bağlı ceset nerde?
12 Mayıs 2013Bölgesel Savaşa bir adım daha
20 Temmuz 2012CHP: Tüzüğün demokrtikleştirilmesi ve ideolojik değişim
29 Şubat 2012Mesut Yılmaz 'Çiller Özel Örgütü'nü işaret ediyor!
24 Aralık 2011Kennedy Suikastinden Bin Ladin’e
29 Mayıs 2011