Yılmaz Güney 27. ölüm yıldönümünde anıldı

17 Eylül 2011
Yılmaz Güney 27. ölüm yıldönümünde anıldı

Ölümümünün 27. yıldönümünde gösterilen "Duvar" filminin ardından konuşan Can Dündar, “Bu filmi ile Güney’in cesaretini ne kadar özlediğimizi bir kere daha anlasak da, biz hâlâ Diyarbakır Cezaevinin filmini çekemedik. Hâlâ onun bıraktıkları ile idare ediyoruz” diye konuştu.

Yanık bir türkünün ıslığında kalın duvarları aşan göz, bir koğuşun içindeki sigara dumanını yararak karşısında duran karagözlü bir çocukla öylece bakışarak kalır. “Burası 4. koğuştur benim abim, bak penceresinde cam bile yok. Neyse benim abim ver bir cigara da zuladan içelim” diyordur Karagözlü çocuk, sesi çatallanarak... Yılmaz Güney’in 1983’te çektiği ‘Duvar’ filminin ilk sahnelerinde yer alan bu diyaloglar, dün akşam Beyoğlu Sinemasında bir kez daha yankılandı. Yılmaz Güney, ölümünün 27. yılında burada düzenlenen anma etkinliğiyle hasret ve özlemle anıldı. Kendi adını taşıyan Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı ve Asi Film tarafından tarihi Beyoğlu Sinemasında düzenlenen anma etkinliğine Güney’in eşi Fatoş Güney’in yanı sıra, BDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Gazeteci-Yazar Can Dündar, Yönetmenler Zeki Demirkubuz ve Hüseyin Karabey ile Sinema Eleştirmeni Atilla Dorsay gibi sinema, medya ve siyaset dünyasının önemli isimleri katıldı.

Güney’in unutulmaz filmlerinden “Duvar”ın gösteriminin yapıldığı gecede, filminin gösterimi öncesinde izleyicilerle paylaşılan kamera arkası görüntülerinin ardından sahneye çıkan Can Dündar, filmin öyküsünü izleyicilerle paylaştı. Dündar, “Bu filmi ile Güney’in cesaretini ne kadar özlediğimizi bir kere daha anlasak da, biz hâlâ Diyarbakır Cezaevinin filmini çekemedik. Hâlâ onun bıraktıkları ile idare ediyoruz” diye konuştu.

‘TAŞ DUVARLARI SİNEMA PERDESİNE ÇEVİRDİ’

Daha sonra sahneye çıkan Güney’in eşi Fatoş Güney’in, yaşadığı duygu yoğunluğu nedeniyle sözcükler zaman zaman boğazında düğümlendi. “Sinemacı, aktör, yazar, devrimci” olarak tanımladığı eşinin Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin, emekçilerin tüm kesimlerin ve dünya halklarının yanında yer almış, seveninin de, sevmeyenin de “Adam gibi adam” dediği bir isim olduğunu söyleyen Fatoş Güney, “104 adet filminin negatifi silindi, sinema tarihinden silinmek istendi. 10 yıl boyunca yasaklanarak genç kuşağın onu tanıması engellendi. Bugün Türkiye’de açılım dedikleri ve yapmaya çalıştıkları, fakat ne yazık ki yapamadıkları şeyi demokrasinin olmazsa olmazları, Kürt sorununu, töre ve kadın sorununu, işkenceleri hapishaneleri, sorguladı ve bunu 30 yıl önce yaptı. Hayatını adadığı için yüzlerce yıl cezalara çarptırıldı, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Vatandaşlıktan atılarak, ‘hain’ ilan edilen acı ve özlem içerisinde sürgünde olan bir Yılmaz Güney için buradayız. Taş duvarları ve demir parmaklıkları sinema perdesine çevirerek çığlığını dünyanın öbür ucuna duyurmayı başarmış bir Yılmaz Güney. Onun filmlerinin hepsi o günlerin sinema teknikleri, sansür ve olanaksızlıklara rağmen yaratılmış sinema mucizesidir” dedi.

1979 yılında Selimiye Askeri Cezaevindeyken eşinin kendisine gönderdiği ve ona verdiği cevap mektuplarını da okuyan Güney’in konuşmasından ardından, Yılmaz Güney’in sürgünde çektiği son yapıtı olan “Duvar” filminin gösterimi gerçekleştirildi.

YILMAZ GÜNEY’İN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ

Anma etkinliğine gelen pek çok Yılmaz Güney dostu, kendi aralarında konuşurken, Güney’in esprilerinden, şiirlerinden bahsedip eski hatıraların yarattığı garip buruklukla “Duvar” filmini beklediler. Bütün bu duygu harmanının ortasında biz de Güney’in dostlarından Güney’i dinledik.

HEPİMİZİN YOL GÖSTERİCİSİ

Önder Çakar (Senarist): Yılmaz Güney, Türkiye sinemasına ve Kürt sinemasına ilham kaynağı olmuş biri olarak hepimizin yol göstericisidir. Hâlâ ondan öğrenecek çok şeyimiz var. Güney’in eserlerinin ölümsüzlüğünü bir kez daha kanıtlamak adına hepimiz buradayız. Seyircimizi de Yılmaz Güney’e ve onun takipçisi olan Türkiye sinemasına sahip çıkmaya çağırıyorum.

YERİ DOLDURULAMAYAN BİR SANATÇI

Alper Taş (ÖDP Genel Başkanı): Hayatın çelişkilerini ve acı gerçekliklerini sinema diliyle çok çarpıcı bir şekilde ifade eden, yeri doldurulamayan bir sanatçıdır bizim için Yılmaz Güney. Onu bu gece ölümünün 27. yılında anmaya geldik. Onun o sıcaklığını, sinemasını, çelişkileri ortaya koyuşunu, Türkiye’nin sosyoekonomik ve kültürel yapısına ışık tutan filmlerini sevgiyle ve onun şahsında anarak selamlıyoruz.

GÜNEY’İN FİLMLERİNDEN ALACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VAR

Atilla Dorsay (Sinema Eleştirmeni): Bugün bulunduğumuz yerden Yılmaz Güney’e bakmak hayli ilginç olabilir. Başka bir dünyadayız, başka bir toplumdayız. Ortada kala kala bütün haşmetiyle kapitalizm kaldı. İnsanlar çok hızlı bir şekilde bireye dönüştü. Kârcılık, kolaycılık gibi toplumlara dönüştü ki bunun başında Türkiye geliyor. Sinemamız bu bakımdan dolayı yerlerde mi? Hayır. Bir kere bireyi anlatmasını da öğrendik. Yılmaz Güneyin filmlerinde toplumculuk vardı. Güzel hikayeler anlatılıyor. Biçim açısından kusursuz diyebileceğimiz filmler var. Yılmaz’ın filmlerindeki o idealizm, toplumu değiştirmek toplumculuğu bireyin önüne koyma çabaları yok. Bugünkü filmlerde bu yok. Ama şuna inanıyorum geçmişteki ustalardan hep bir şey alınacak. Bugün toplumun talepleri değişmiş olabilir ama Güney’in filmlerinden alacağımız çok şey olacağına inanıyorum.

SORUNLAR DAHA DA DERİNLEŞTİ

Sebahat Tuncel (BDP İstanbul Milletvekili):  27 yıl geçti aradan ama bu 27 yılda Türkiye’de hiçbir şey değişmedi. Sorunlar daha da derinleşti. Belki iktidarın dediği gibi konuşur olduk ama konuşabilmek için çok bedeller ödedik. Bu bedelleri ödeyenlerden birisi de Yılmaz Güney’dir. Kendisi sırf savunduğu düşüncelerden dolayı ülkesinden çıkmak zorunda kaldı. Yılmaz Güney’in filmleriyle ve politik duruşuyla ifade ettiği durumlar bugün çok daha derinleşerek devam ediyor.

40 YIL SONRA DA AYNI ŞEYLERİ SÖYLEMEYELİM

Seray Şahiner (Yazar): Her şeyden önce Güney’i bir yas olarak görmemek gerek. Üstünde durulması gereken asıl sorun 30 yıl önce söylenenlerin bugünkü geçerliliği... Ama 40 yıl sonra da ben yine “Ya, Yılmaz Güney 70 yıl önce bunu demiş. Ama hâlâ aynı sorunlar var” demek istemiyorum. Artık gereğini yapmanın zamanı geldi de geçiyor diye düşünüyorum.

YENİ KUŞAĞIN BU FİLMLERE İHTİYACI VAR

Hüseyin Karabey (Yönetmen): Güney’in 35 yıl önce söyledikleri hâlâ bugün Türkiye’nin temel sorunları. Bizim amacımız Yılmaz Güney Vakfına ve Güney’e hakkettiği ilgiyi gösterebilmeye çalışmak. Çünkü ben Yılmaz Güney filmleriyle büyüdüm. Bence yeni kuşak Türkiye’nin hala bu filmlere ihtiyaçları var. Umarım siyasi kimliğinden dolayı yasaklama ve baskıcı uygulamalar bundan sonra gerçekleşmez.

***

SON BAŞVURU 30 EYLÜL

Batman Belediyesi “Yılmaz Güney Kürtçe Film Festivali”ni bu yıl ikinci kez 14-19 Kasım 2011 tarihleri arasında gerçekleştiriyor. Batman Belediyesi Başkan Vekili Serhat Temel, bu yılki festivalin jüri üyelerini açıkladı. Temel, Batman’da düzenlenen festivalin “Kısa Film” ve “Belgesel Film” kategorilerinin jüri üyelerinin Sırrı Süreyya Önder, Yüksel Yavuz, Seren Yüce, Nazmi Kırık, Sevil Demirci; “Kısa Film Öykü”sü kategorisinin jüri üyelerinin ise Ahmet Soner, Zahit Atam, Mehmet Sebatlı, Önder Çakar ve Mehmet Şarman olacağını dile getirdi. 6 gün sürecek festivalin son başvuru tarihi ise 30 Eylül olarak belirlendi.

16 Eylul Evrensel

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…