Ayşe Efendi: Ey Erdoğan, sen de kendi imtihanını veriyorsun!

27 Ekim 2014
Ayşe Efendi: Ey Erdoğan, sen de kendi imtihanını veriyorsun!

PINAR ÖĞÜNÇ --34 yıldır siyasetin içinde. 1980’lerin başında bir yılını Suriye’de rejimin cezaevlerinde geçirdi. Suçu kayıtlara ‘Suriye devletini bölmeye teşebbüs’ olarak geçti. Bir teşbih değil, Kürtlerin hakikaten kimliksiz yaşadığı yıllarda kadın hareketinin her safhasında, her tür çalışmasında yer aldı. Rojava’da üç kantonun özerklik ilanından beridir de Kobane Halk Meclisi Eş Başkanı.

Velhasıl Ayşe Efendi, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in eşi olarak tanıtmanın asla yetmeyeceği bir siyasi figür.

Ayşe Efendi bu haftasonu Ankara Kadın Platformu’nun düzenlediği ‘Kadınlar IŞİD’i, savaşı, mücadeleyi konuşuyor’ başlıklı panel için ilk kez Ankara’daydı. Mesajlarını Ankara’ya başka türlü verdi. Panelden sonra alelacele yetişeceği bir yer vardı; Cumartesi Anneleri’nin 500. Haftası için Ankara’da yapılan eylem…

‘Devrim içinde devrim yaptık’

Söz sırası ona geldiğinde konuşmasını ayakta yapmak istedi. Bazı insanlar daha konuşmadan tesiri altında bırakır karşısındakini. Ayşe Efendi öyle biri.

Sonra mikrofonun başına geçip çıt çıkmayan bir salonu sesiyle gerçek manasıyla titrettiğinde, sessizliğinde etkileyen o dimdik duruşunun, sert bakışlarının kaynağını daha iyi anlıyorsunuz.

“Suriye Devrimi altıncı ayında satılınca biz devrim içinde devrim yaptık” diyerek başladı, “Faşist Baas düzeniyle de birlikte değildik, Özgür Suriye Ordusu’yla da” diyerek sürdürdü.

Abdullah Öcalan’ın demokratik özerklik felsefesiyle yeni bir sayfayı evlatlarının kanıyla açmak zorunda olduklarını söylerken, gerçekten geçen yıl bu zamanlar oğlu Şervan’ı toprağa veren bir anne olarak konuşuyordu. Bir diğeri halen daha gerilla saflarında.

Oğlunun cenazesinde...

Oğlunun cenazesinde... Fotoğraf: Yeni Özgür Politika‘Halkımızın hizmetkârı olduk’

Tırnaklarıyla kazıdıklarını söylediği kanton modelini anlatmanın uzun uzun yolları vardır. Fakat Ayşe Efendi’nin tarifi hülasayı veriyordu: “Biz siyasetçi olduk, aşçı olduk, doktor, asker olduk, şehri temizledik, halkımızın hizmetkârı olduk.”

Tek başlarına şehre inmenin ayıp sayıldığı, çoğunun evlerinden çıkamadığı bir düzen içinde, kadınların yönetim içinde doğrudan söz sahibi olduğu bir modeli hayata geçirmeye çalışıyorlardı: “YPG’de savaşan o kadınlar evlenmeyi, keyiflerine düşmeyi bilmiyorlar mı? Onlar hayatı sevmiyorlar mı? Canını ortaya koyan, çember daraldığında DAİŞ’in eline geçmemek için kendini öldüren kadınlar onlar. Bir tarih yazılıyor. O kadınlar dünyanın tüm kadınları için savaşıyor.”

Panelin diğer konuşmacılarından Suriye Kadın İnisiyatifi üyesi Narin Temu da üç yıldır kuşatma altında, elektriği suyu olmayan kentleri ve savaşın ortasında süren kadın mücadelesini anlatacaktı. Tek mesele IŞİD mi? ‘Kapitalist toplumlarda bedensel boyuta indirgenmiş özgürlük fikri’ni düşünmeye, sorgulamaya çağırıyordu.

Rojavalı bir diğer katılımcı Gülistan Alhussein de göç etmeye mecbur bırakılan kadınları bekleyen hayatı tasvir etti konuşmasında.

‘Var olduğum sürece direneceğim’

ayse efendi3

Ayşe Efendi, son 10-15 gündür Suruç’ta, Kobane’den gelen ailelerin yaşam koşullarıyla ilgilenen komite içinde çalışıyor gece gündüz. Şahitlik edenler aktarıyor, kimseye, hele de Kobane’de şu an savaşın ortasında olanlara bilhassa “Nasılsın?” diye sormazmış. Öncelikle kimsenin onun gönlünü almak için “İyiyim” demesini istemediğinden. Bir de sanki şu an iyiliğe,

 kötülüğe ayıracak vakit olmadığından.

Konuşmasında da kimbilir kaç kez “Evlatlarımıza söz verdik” dedi, “DAİŞ çetesiyle sonuna kadar mücadele edeceğimize söz verdik. Yoksa biz de çocuklarımızı çok severek büyüttük. Var olduğum sürece direneceğim.” Gerisi beyhudeydi sanki onun için.

Sözünü sakınmadı kimseden, kendisi dahil

O yüzden bolca eleştirdi de. Öncelikle isteseler bir günde IŞİD’i bitirebilecek olan koalisyon güçlerini, sonra Türkiye’yi… Sadece alkışlayarak, etkinlik düzenleyerek, internet üzerinden yazarak Kobane’ye destek olunamayacağını da söylüyordu. Örneğin ihtiyaç büyük olduğundan yardım kampanyalarının daha organize olması gerektiğinden söz ediyordu.

Siyaseten çok inandığı davasına kendisini böyle adamış, bunun bedeli neyse de ödemiş bir kadın, bir de üzerine kendisini eleştirdi. Sesi titriyordu. “500 yıl öncesinde miyiz kadınlar kaçırılıyor, demir parmaklıklar ardında satılıyor? Belki mücadelemize daha erken başlamış olsaydık, topraklarımız böyle şeytanların mekânı olmazdı. Biz o Şengalli kadınları yalnız bıraktık, onlara yeterince siper olamadık, biz o kadınlara layık olamadık.”

Ey Erdoğan…

Bu arada PYD’nin IŞİD’li esirlere karşılık ellerinde tutukları Ezidi kadınları bırakmaları için çağrısı olmuştu. Daha hâlâ bir ses yok.

İlk kez geldiği Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da seslendi Ayşe Efendi. Konuşmasını yaptığı gün ‘koridor’ konusunda bir adım atılmamış vaziyetteydi ve o zaten fazlasıyla doluydu: “Ey Erdoğan, sen de kendi imtihanını veriyorsun. Çocuklarımızın vebali senin boynuna. Kimse çıkarlarını Kürtler üzerinden yürütmesin. Türkiye uyan, sözlerini tut.”

Diken

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…