Kılıçdaroğlu: 'Gelin konuşalım' demek suç mudur?

12 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu: 'Gelin konuşalım' demek suç mudur?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Kürt sorununu çözüm önerisine ilişkin, "Gelin konuşalım, demek suç mudur? Ne zamandan beri konuşmak suç olmaya başladı? Davete icabet etmek lazım. Eğer bu ülkede milli iradenin tecelli ettiği bir çatının altında biz bir araya gelip Türkiye'nin en temel sorunlarını konuşamayacaksak, nerede konuşacağız" dedi.

Kılıçdaroğlu, "Halkın oylarıyla seçilmiş, yani milli iradenin tesis edildiği parlamentoya gönderilen 8 milletvekili tutuklu ve hapiste. Hiçbir demokrasi yoktur ki böyle bir garip durumu içine sindirebilsin. Hangi hukuk anlayışıyla bu arkadaşlarımız bir yıldır fazladır seçildikleri halde tutuklular" dedi. Bu milletvekillerinin mahkum oldukları yönünde bir algı yaratılmak istendiğini, ancak bunun doğru olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bunlar mahkum değil. Bunlar tutuklu, bunlar masum. Eğer masumiyet karinesi geçerliyse bunlar masum. Şimdi içerdeler. Dediler ki, "Biz bunları serbest bırakmak için yasal düzenleme yapmayacağız, yargı kararını versin.' Bir siyasetçi söyleminde samimiyse aynı konularda söylemini istikrarlı bir şekilde sürdürür. Ama zamana, zeminine ve adamına göre davranırsa, o siyasetçi samimi bir siyasetçi değildir" diye konuştu. Hükümetin istediği zaman yasal düzenlemeler yaptığını ileri süren Kılıçdaroğlu, sırasıyla şöyle devam etti:
"Sayın Erdoğan milletvekili olamıyordu. Çünkü mahkum olmuştu. Anayasanın, yasaların değişmesi gerekiyordu. Ne oldu demokrasi için anayasa da yasa da değişti. CHP'den kimse çıkıp "Kardeşim mahkum oldun, bana ne' demedi. Neden, demokrasiye inandığımız için. TÜBİTAK Başkanının atanması; görevden aldılar, yargı kararı ile geri döndü, bir daha aldılar bir daha geri döndü tam 5 kez. Sonunda bir yasa getirdiler, TÜBİTAK'a şekil vermeye çalıştılar. Hani yargının kararı esastı, bıraksaydın o zaman.
Cargill affı; Bursa'da tarım arazisi üzerine fabrika kurdular, hem sivil toplum örgütleri, hem CHP yetkilileri bunun doğru olmadığını ısrarla söylediler, yargıya taşıdılar. Danıştay kararı çıktı, yerel mahkeme kararı çıktı, "Cargill buraya fabrika kuramaz' dendi. Sonra yasa çıkardılar ve Cargill'i meşrulaştırdılar.
İngiliz viski şirketlerine af getirdiler. Bir yasa getirdiler, vergi mahkemesinin verdiği vergi cezalarını kaldırdılar.
Görevdeyken görevini kötüye kullanmaktan yargılanan AKP'li belediye başkanları vardı, AKP'li bürokratlar vardı. Onlar için özel düzenleme getirdiler, görevlerini kötüye kullandıklarına dair ceza almaktan kurtardılar.
MİT yasası; "MİT müsteşarı ifadeye çağırılamaz' dendi ve bunun için yasa çıkardılar.
Kuşadası Limanı; bir bant kaydı vardı, diyor ki limanı yapan iş adamı "Yönetmelik çıkarınız, yönetmelik olmazsa kanun çıkarınız.' Aynen öyle yaptılar, kanun çıkardılar, meşruiyet kazandırdılar.
Tutukluluk nedeniyle tazminat davası açtı Haberal, yargıçlardan tazminat kazandı. Yargıçlar tazminat ödemesin diye özel bir yasa çıkardılar.
Türk Hava Yolları; grev yapıldı. Anayasal haklarıydı, yasa çıkardılar, grevi yasakladılar. İşine geldiği zaman demokrat işine geldiği zaman despot. İşine geldiği zaman hukukun üstünlüğe inanıyor, işine geldiği zaman yasaları tanımıyor. Böyle bir anlayış demokrasilerde olmaz. Bir yıldır tutuklu olan milletvekilleri, biz onlara dokunulmazlık sağlansın, yargılanmasın demiyoruz. Biz, halk seçti, TBMM'ye gelip görevlerini yapsınlar, yargılamaları devam etsin diyoruz. Çok mu şey istiyoruz? Demokrasi için, halkın verdiği oylara saygı için istiyoruz bunları. Bunlar olmadığı takdirde sizin demokrasi karneniz her zaman kırık olur."

"İSTEDİĞİMİZ, BİR ARAYA GELİP KONUŞALIM"
Kılıçdaroğlu, geçen hafta Türkiye'nin temel sorununu çözmek için bir yol haritası önerdiklerini ve bu yol haritasının kamuoyunda, düşündüklerinden çok daha büyük bir etki yarattığını ifade ederek, "Unutmamız gereken temel bir nokta var. 30 yıldır süren bu olgu, bu sorun hiçbir zaman bir etnik çatışmaya yol açmamıştır. Çünkü bu ülkenin insanları, sağduyuludur, erdemlidir. Bu ülkenin insanları çatışmak istemiyor. Bir arada, barış içinde, huzur içinde yaşamak istiyor. Biz barışa ve huzura katkı yapmak istiyoruz, sorunu aşmak istiyoruz" dedi. Siyasetçinin görevinin toplumu ayrıştırmak değil, müşterek alanlar oluşturmak olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "CHP tarihi misyonunun gereği Türkiye'nin temel sorunları konusunda çözüm üreten bir partidir. Her zaman, her yerde bir sorun varsa, sorun kronikleşmişse o soruna en sağlıklı yol haritalarını, çözümü üreten parti CHP'dir. Çünkü biz Mustafa Kemal'in şu sözünü hiç unutmadık; "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.' Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaksa işte bunun mücadelesini vereceğiz. Soruna teslim olmak değil, sorunu teslim almak zorundayız biz. Soruna teslim olursanız soruna başka yerlerde çözümler aranır. Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar olmasını istiyoruz, özgür olmasını, demokrat olmasını, umut vaat etmesini istiyoruz. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur, biz testi kırılmadan önce yol göstermek istiyoruz. Bizim istediğimiz, gelin bir araya konuşalım. Bir araya geleceğiz, konuşacağız. Toplumu bölmeyeceğiz, ayrıştırmayacağız ve bir şeyi hafızalardan silmeyeceğiz; Uludere'de 34 yurttaşımız öldürüldü, iki AKP yetkilisi kalktı, taban tabana zıt açıklamalar yaptı. Sayın Başbakan'a çağrıda bulundum, "Kimden yanasın sen? Sen Başbakan olarak hangi söylemden yanasın?' Bunun yanıtını almış değiliz. Bunun yanıtını sadece ben değil, bu ülkede yurtseverler aydınlar herkes sormak zorundadır" diye konuştu.

"KONUŞMAK NE ZAMANDAN BERİ SUÇ OLDU, DAVETE İCABET ETMEK LAZIM"
Bir ülkenin siyasetçilerinin, bir araya gelip konuşmazlarsa o ülkede siyaset kurumunun puan kaybedeceğini, halka umutsuzluk vaat edeceklerini ifade eden CHP Lideri, şunları söyledi:
"Tartışmak çözüm üretmek demokrasinin, insanlığın gereğidir. Sorun varsa oturacağız konuşacağız. Bu gelenek 20. Yüzyılın değil, yüzyıllar öncesinin geleneğidir. (Yunus Emre'nin sözlerini okudu) Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz. Söz budur. Savaşta da barışta da sözün anlamı var. Kişisel çıkarları değil, partinizin çıkarlarını değil ülkenin, toplumun çıkarlarını düşüneceksiniz. Bunun için yola çıkacaksınız. Söylediğimi budur bizim. Gelin konuşalım, demek suç mudur? Gelin, insan haklarını konuşalım, sorunumuz var konuşalım, demokrasiyi, özgürlükleri konuşalım. Ne zamandan beri konuşmak suç olmaya başladı? Davete icabet etmek lazım. Niye bunlar bizi davet ediyorlar, çağırıyorlar? Ülkede terör var, sorun var. Binlerce kişi yaşamını yitirdi. Biz konuşmayacağız da kim konuşacak? Eğer siz meşru bir zeminde bir araya gelmezseniz, konuşmazsanız, başka yerlerde çözümler üretilirse bu Türkiye'nin geleceği için hayırlı bir iş değildir. Nerede konuşalım diyoruz biz? TBMM'nin çatısı altında diyoruz. Milli iradenin tecelli ettiği bu çatı altında oturalım konuşalım diyoruz, başka bir yerde değil. Eğer bu ülkede milli iradenin tecelli ettiği bir çatının altında biz bir araya gelip Türkiye'nin en temel sorunlarını konuşamayacaksak, nerede konuşacağız, soru budur. Toplumsal rızayı sağlamak zorundayız. Toplumsal mutabakat önemlidir. Bunu yaptığımız zaman bu ülkeye barışı getireceğiz, geleneklerimizi güçlendirmiş olacağız. Türkiye Cumhuriyeti parlamentosu kendi özgür iradesiyle kendi sorunlarını çözebilecek kapasitededir, anlayışını bütün dünyaya hissettirmek zorundayız. Şimdi ne yapacağız, dışarıda konuşacağız. Parlamentonun çatısı altında dışarıdan gazel okumak doğru değildir."

"KAÇ ÇOCUK SAHİBİ OLACAĞIMIZA KARAR VEREN BİR REJİME DEMOKRASİ Mİ DENİR"
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül darbesinin getirdiği 105 yasa ve Kanun Hükmünde Kararnamenin hala yürürlükte olduğunu belirterek, "Bunlarla yol alamayız, bunlarla demokrasi gelmez. Bunların değişmesi lazım" dedi. CHP Lideri, "102 gazetecinin hapiste olduğu bir demokrasiye, demokrasi denir mi? Kaç çocuk sahibi olacağımıza karar veren bir rejime demokrasi mi denir? "Parasız eğitim istiyoruz' diye pankart açacak, at 8 yıl içeri. Buna demokrasi mi denir? 600 üniversite öğrencisi hapislerde buna demokrasi mi denir? 4 bin 700 öğrencinin üniversite ile ilişiği kesiliyor, buna demokrasi mi denir? Halkın özgür iradesiyle seçilmiş milletvekilleri içerde buna demokrasi mi denir? Bunlar demokrasi değil, bunlar 12 Eylül darbe hukukundan nemalanan düzendir. Demokrasi, demokrasi diye yola çıkanlar; darbe hukukunun arkasında saklandılar. Darbe hukukunun arkasına saklanıp, darbe hukukundan nemalananlar darbecilerle aynıdır, darbenin suç ortağıdır" ifadelerini kullandı.

"BİR ARAYA GELMİYORLARSA, BUNDAN KAÇIYORLARSA KARAR HALKIMIZINDIR"
Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
"Darbe anayasası dedik, bir araya geliyoruz. AKP var, CHP var, MHP var, BDP var, oturup konuşuyoruz, nasıl daha özgürlükçü bir anayasa yapabiliriz diye. Neden; bir sorun olduğu için. Peki kardeşim, 30 yıldır çözülemeyen bir başka sorunumuz daha var, niye bir araya gelmiyoruz? Hangi anlayış bizi bir araya getirmiyor? Sorunlar yoğunlaştığı, çözümsüz olduğu zaman kaybeden Türkiye oluyor. O sorunları çözmek, parlamentonun, yasama organının görevidir. Biz halktan bunun için oy istiyoruz. Yurttaşlarıma söylüyorum, sizin sorunlarınızı çözmek için en sağlıklı, tutarlı, en kararlı adımları atan bir parti var; o da CHP. Bu adımları atarken dayatmacı, kırıcı bir üslubumuz yok. "Bizim düşüncemiz budur, bunu mutlaka kabul edin' diye bir dayatma içinde de olmadık hiçbir zaman. Bir şey istedik sadece, bir araya gelelim bu sorunu nasıl çözeceğimizi konuşalım. Bir araya gelmiyorlarsa, bundan kaçıyorlarsa karar halkımızındır. Yetki halktadır. Biz üstümüze düşeni yaptık, düşeni yapmaya da devam edeceğiz. Türkiye'yi, işsizlik belasından da, terör belasından kurtarmak için elimizden gelen her şeyi ama her şeyi yapmaya kararlıyız.

BAŞBAKAN'A: "KİMSEYE 'MORG KAPISINDA BEKLİYORSUNUZ', "ÖLÜ SEVİCİLER' DEMEYİN"
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın "Morg kapısında bekliyorlar" sözlerine ise şöyle karşılık verdi:
"Üslubumuza da dikkat ediyoruz, kırıcı olmamaya da dikkat ediyoruz. Sayın Başbakan'a da çağrı yapıyorum. Lütfen kırıcı üslup kullanmayın, kimseye "morg kapısında bekliyorsunuz' demeyin, kimseye "ölü seviciler' demeyin. Biz çağrı yapıyoruz, aynı üslupla çağrıyı sen de yap. Niçin kavga ediyoruz, hangi gerekçeyle kavga ediyoruz? Biz kavga ediyoruz arkadan şehitlerimiz geliyor. Eğer bu kavgayla şehit sayısı artacaksa bunun sorumluluğu birilerinindir. Bu sorumluluk ağır bir sorumluluktur, bunun vebali vardır, bu vebalin altında kalırsınız. 30 yıldır çözülmeyen sorunu biz çözeceğiz, çözmeliyiz diyorsak, halka umut veriyorsak, umudu, beklentiyi bütün Türkiye coğrafyasına yayıyorsak bu umudu yeşertmek, bu umudu doğmadan öldürmemek lazım. Yazık günahtır bu ülkenin insanlarına, yazık günahtır analarına. Umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyeceğiz, umutsuz olmak bize, bu topluma da yakışmaz. Dünyada çözümsüz sorun yoktur. Bunun tek ölçüsü vardır; insan hakları, hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük ve aklın bir araya gelmesi. Bir araya gelindiği zaman her sorun çözülür."
(anka)

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…