Saray Rejimi, Salgın Felaketini Büyütüyor

Çetin Ali Nergis

4 Nisan 2020
Saray Rejimi, Salgın Felaketini Büyütüyor

Corona Salgını bir kez daha gösterdi ki; Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor. Tek adam yönetimi, ülkede kutuplaşmanın, hukuksuzluğun ve zaten bir sistem sorunu olarak var olan, gelir paylaşımındaki adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğun daha da ağır yaşanmasının bir nedeni haline gelmiştir.

Bütün dünya bir büyük felaketle, Corona salgını ile topyekûn bir mücadele halinde. Birçok devlet bütünüyle sınırlarını kapatıp salgının çok görüldüğü illerini karantina altına alırken, metropol sayılan kentlerinde bile sokağa çıkma yasağı ilan ediyor. 

Bu devletler,  vatandaşlarının işe gidememesi ya da salgın nedeniyle uğradığı gelir kayıplarını karşılamak için fonlar oluşturduklarını duyurdular. Kimi devletler, zorunlu ihtiyaçları bedelsiz karşılayacağını ilan ederken, kimileri nakden her bir vatandaşına para dağıtacağını açıklıyor.

Üretime Devam, İşçi Allaha Emanet

Türkiye’de ise insanlar günlerce ekranları başında merakla, hızla artan vaka ve ölüm sayılarının hangi seviyelere vardığının yanı sıra alınacak kararları, ilan edilecek sosyal destek paketlerini beklediler. Endişe ile geçen günlerin sonunda uzun süredir ortalıkta görünmeyen AKP’li Cumhurbaşkanı ortaya çıkarak 65 yaş üstü yurttaşların evlerinde oturmalarını tavsiye etti ve onlara kolonya ve maske yollayacağını duyurdu. Zaten zorlukla geçinen ve şimdi bir de hastalık riski altında işlerine gitmek zorunda olanlara ise tedbirli olmaları ve dua etmeleri söylendi. Ballandıra, ballandıra anlatılan paketteki esas desteğin büyük sermayeye olduğu anlaşıldı. Bu süreçte işsiz kalmış ve kalacak olanlara, işini kapatmak zorunda olan küçük esnafa ise bu satırları yazdığım 3 Nisan tarihine kadar henüz bir umut ışığı dahi yok. Onların tüm umudu, Cumhurbaşkanı tarafından üç gün önce ilan edilen “biz bize yeteriz” bağış kampanyasında toplanacak paraya kalmış gibi görünüyor. Tabi yine büyük sermayeye verilecek olanlardan sonra bir şey kalırsa.

Saray Rejimi Bu Krizi Yönetemez

Bütün dünyada hastalık hızla yayılıp, ülkelerde tedbirler birer birer açıklandığı ve İtalya’da görüldüğü gibi tedbirleri zamanında almayan ya da alamayan ülkelerde salgının nasıl hızla bir büyük felakete dönüştüğü görüldüğü halde, uyarılara kulak tıkayanların ihmali ile Türkiye, şimdi bu aymazlığın, “ben bilirim” ciliğin ve sermaye kollayıcılarının yol açtığı bir felaketin pençesine düşmüş durumda. Daha az hasarla atlatılabilecek bir salgın, kontrolsüz bir şekilde tüm yurda yayıldıktan haftalar sonra “Evde Kal” diyen ama insanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek tüm rezervlerini, yandaşlarına, müteahhitlere, savaşa, kendi ideolojik örgütlenmesi için yurt içinde ve dışındaki gerici vakıf ve kuruluşlara ve itibar dediği ihtişama harcadığı için sokağa çıkma yasağı ilan edemeyen bir iktidar nedeniyle, karşı karşıya olduğumuz felaket her geçen gün daha da büyüyor.

Kapitalist sistemde sağlık; hastalığın para kazanma fırsatı, hastanın da müşteri olarak görüldüğü bir piyasadır. İşte bugün insanlık, bu sistemin kurbanları durumundadır ve bu sağlık sisteminden medet ummaktadır. Ve daha kötüsü, bu sistemi sevk ve idare edecek, bu salgın döneminde izlenecek acil programlar hakkındaki bilimsel kararları alacak olan; tıp alanında yetkin kişilerden oluşan bir kurul değil, hastalığın ülkeyi girişini uzun süre gizleyen, giriş çıkışları bir ay boyunca denetlemeyen, bu esnada salgının başladığı Suudi Arabistan’a toplu Umre ziyaretlerine izin verip, dönüşte de tıbbi kontrolden geçirmeksizin girişlerine izin veren bir hükümet. Bu sistemin adı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Herkesin bildiği gibi, ortada bağımsız düşünüp kararlara katılan bir hükümet yok. Bütün kararları tek bir kişi, AKP Genel Başkanı R.Tayyip Erdoğan veriyor.

Ve, bu salgın bir kez daha gösterdi ki; Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor. Tek adam yönetimi, ülkede kutuplaşmanın, hukuksuzluğun ve zaten bir sistem sorunu olarak var olan, gelir paylaşımındaki adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğun daha da ağır yaşanmasının bir nedeni haline gelmiştir.

Bütün ülkelerde sorun bir insanlık sorunu gibi ele alınmaya, mevcut varlıklar en azından bu evrede yoksullara bir nebze olsun verilmeye, acil ihtiyaçlar dışında kalan tüm sektörlerde iş yaşamı durdurulup, önce “sağlık ve insan yaşamı” odaklı politikalar uygulanmaya çalışılırken Türkiye’de ısrarla, ”üretimi durduramayız”  inadı kabul edilebilir bir şey değildir. Sıklıkla tekrar edildiği gibi ihtiyaç sahibi tüm insanların zorunlu giderlerini karşılayabilecek kaynaklar mevcuttur. En başta Sarayın harcamaları ve örtülü ödenekler olmak üzere, devletin bugünün ihtiyacı olan hizmet harcamaları dışındaki tüm faaliyetleri durdurulmalı, boşa çıkan kaynaklar ve kadro, halkın hizmetine sunulmalıdır. Bütçeye bugün için daha da fazla yük haline gelmiş olan Köprü, Otoyol, Havalimanı gibi yandaş müteahhitlere para aktarma aracı halindeki ödeme taahhüttü içeren tüm sözleşmeler iptal edilmelidir. Özel hastaneler tüm kadro ve malzemeleri ile devlet kontrolüne alınmalı ve sağlık hizmeti bütün vatandaşlar ve göçmenler için tümüyle ücretsiz olmalıdır. Ve en önemlisi salgını kontrol altına almak için daha fazla gecikmeden hastalığın yoğun görüldüğü tüm illerde sokağa çıkma yasağı ilan edilip, bu illere giriş çıkış yasaklanmalıdır.

Gerçek “Fitne Odağı” Kim?

Bu talepler, bu ülkede yaşayan insanların, yıllardır verdiği emeğin, her gün yediği ekmekten, içtiği suya kadar satın aldığı her şeyde aksatmaksızın her gün ödediği vergilerin karşılığıdır. Ama biliyoruz ki, Saray rejimi bu gelirlerin tümünü tükettiği ve sermayenin çıkarlarını sarsmak istemediği, varlıklarına dokunamayacağı ve kendisi de o sınıfın bir ferdi haline geldiği için halka dua edin demekten başka vereceği bir şeyi yoktur ve halka vermesi gereken parayı yine bağış adı altında halktan istemektedir. Sosyal medyada alay konusu olan ve büyük tepki toplayan böylesi bir talebi eleştirenleri Cumhurbaşkanı, bugünkü konuşmasında Kemal Kılıçoğlu’nu da dahil ederek, “fitne odakları” olarak tanımladı.

Halkı birlik ve beraberliğe çağırırken, diğer yanda salgına karşı tedbirleri konuşmak için sadece AKP’li Belediye başkanları ile toplantı yapmak, halkın yaralarını sarmak için gayret içindeki CHP’li Belediyelerin başlattığı bağış kampanyalarını önemsizleştirip, bağış hesaplarına bloke koyup yardımları engellemek, İçişleri Bakanı S.S vasıtasıyla tehditler savurmaktır esas fitnecilik. Fitnecilik, ara bozan, karıştıran demektir ve bugün için fitnecilik, bir avuç zenginin çıkarı için üretimi durdurmayıp, halkı hem hastalığa hem de açlığa mahkum etmektir.

Hastalıktan mı, Saray Rejiminden mi Kurtulmak ?

Hastalığı er ya da geç yeneceğiz. Bu süreçte Saray rejiminin gözden çıkardığı ülkemizin yoksulları ile dayanışmak için bir büyük dayanışma ağını kurabiliriz. Saray’ın yaptığı gibi parti ayırımı, dindar laik ayrımı, mezhep ve etnik köken ayırımı yapmadan, fitne sokmadan bir büyük dayanışma ağını kurabiliriz. Peki, bu salgını böylesine büyüten,  daha şimdiden vaka sayısının 21 bine varmasına, 425 yurttaşımızı yitirmemize neden olan, sadece kendinden saymadığı nüfusun yarısı için değil, ayırt etmeksizin bütün bir toplum için tehdit haline gelmiş olan bu saray rejiminden nasıl kurtulacağız? Dayanışmamızın bir diğer önemi de sanırım burada yatıyor.

Bir sonraki yazıda devam etmek dileğiyle, dayanışmayı büyüttüğümüz sağlıklı günler diliyorum.

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Militarizm eleştirisi içermeyen bir demokrasi mücadelesi olur mu?
    Toplumun en geniş kesimlerinin, yani emekçilerin hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir demokrasi arzuluyorsak, militarizmi eleştirmek, onunla hesaplaşmak zorundayız. Darbelerle bile hesaplaşamamış bir ülkede sistemin temeline yönelik bir eleştiri ve…
  2. Bir Seçime Yaklaşırken, İki Dernek, İki Farklı Tutum
    ...yakın geleceğimizde kaçınılmaz biçimde toplumun yapacağı seçimdeki iki seçeneğe de denk düşüyor. Hakça paylaşımı, barışı, özgür ve eşit biçimde birlikte yaşamı savunan, şiddetten ve savaşlardan arınmış bir dünya ütopyasını büyütenlerin dünyasından…
  3. Demokrasi Konferansı;  Yeniden Kuruluş İçin Halkçı Bir Seçenek Öneriyor
    Demokrasi Konferansı’nda da dile getirilmiş ve yıllardır mücadele alanlarında büyütülmüş özlemlerin Türkiye’sini inşa edecek bir Demokrasi Hareketi için çalışmak bugünün devrimci görevidir. 24 Haziran günü İstanbul’da toplanan Demokrasi Konferansı’nda Demokratik…
  4. Gerici Kuşatma Karşısında Sanatın ve Sanatçının Sorumluluğu
    Tiyatro, ortaçağ Avrupa’sında uzun bir süre feodal devletlerin iktidarının en büyük gücü, kilisenin kontrolünde varlığını sürdürebilmişti. Bugün de insanları yurttaşlık bilincinden uzaklaştırıp, ümmet haline getirmeye ve ortaçağ karanlığına geri götürmeye…
  5. Shakespeare'in Kralları'ndan Bugüne...
    Tiyatronun anlattıkları hayatın kendisidir. Shakespeare’den izlediklerimiz zaman ve mekan kavramını aşan, her devrin çağdaşı, evrensel bir gerçekliğin hikayesidir. Zorbalığın iktidarı biçim değiştirse de her dönemde aynı yol ve yöntemlerle karşımıza…
  6. Kim Bu ADAM'lar ?
    Kim Bu ADAM'lar ?
    8 Eylül 2020
    12 Eylül 1980 Darbesinin 40ncı yılında Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği, Ayrımcılığa İtiraz Ediyoruz, Darbelerle Ayrımsız Hesaplaşılmalıdır başlığı ile bir kampanya başlatıyor. ADAM-DER, yani Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği. 12…
  7. AKP Yönetiminde; Sosyal Devletten, Köleci Devlete
    Havalimanı inşaat işçileri, en doğal, yaşamsal hakları için “köle değiliz” diyerek isyan ettiler. Ne var ki, iktidarda devleti ortaçağın sultanlığı haline getirmek isteyen, milleti tebaası, çalışanları da köle gören bir…
  8. Şimdi, yeniden 'Bu Daha Başlangıç..' demenin zamanıdır.
    Önümüzdeki günler, gerçek bir demokrasiden yana olanlarla eski ya da yeni biçimiyle diktatörlü?ün devam?ndan yana olanlar aras?ndaki mücadeleye sahne olacak. Seçime art?k saatler kald?. Türkiye yeni geli?melere gebe. Seçimlerin sonuçlar?…
  9. Umut içimizde saklı
    Umut içimizde saklı
    2 Ocak 2018
    Umutsuz yaşamak mümkün mü ? En zor anlarda bile insanın direncini diri tutan, onu ayağa kaldıran, daha iyiye daha güzele olana ulaşma arzusu ve umudu değil mi?   Politeze yazı yazmayalı…
  10.  Hayır'ı Örgütlemek
    RTE nin başkanlığının reddi ya da kabulü sonrasında demokrasi güçlerinin programı nedir? Türkiye’yi içine düştüğü bu kaostan ve yıkıcı iç savaş tehdidinden nasıl çıkaracağız? Mevcut rejimin yerine dinci faşist bir diktatörlüğün kurulmasına…
  11. Şimdi Karar Verme Zamanı!
    Şimdi Karar Verme Zamanı!
    15 Aralık 2016
    Hakkında hırsızlık iddiası olan, savaş kışkırtıcılığından dolayı uluslararası mahkemelerde yargılanması istenen, halkı birbirine kırdırabilecek şekilde nefret dili kullanan ve sıklıkla yalan söylediği belgelenmiş birini bu halkın oylarıyla “başkan” seçtirecekler!  Ne…
  12. Gülay'ın ardından..
    Gülay'ın ardından..
    27 Kasım 2015
    Yazmak istediği kitaplardan birincisi, ODTÜ’lü yıllardan başlayarak, THKO ’nun kuruluşu ve Denizlerin idamına uzanan yıllardı. 1968’leri birçok kişinin yazdığını, ancak bir kadın olarak kendisinin de ayrıca aktarmak isteğinde olduğu deneyim…
  13. Haziran Seçimleri; Türkiye Solu'nun imtihanı
    Seçimler yaklaşırken Türkiye solunda ve özellikle BHH içinde sürdürülen tartışma, solun seçimlere etkisinin yanı sıra, kendi geleceği açısından da önem taşıyor. Seçim sandığında kurulacak bir ittifak, Tayyib'in değil, halkın Yeni Türkiye'sini…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…