''Sağlıklı toplum, bayrağı bayrak yapmak için kan değil, alın teri dökmenin daha akıl kârı olduğunu bilir…''
Bir 23 Nisan Çocuk Bayramı daha geride kaldı.
Çocukların sevinci, neşesi okul bahçeleri ve şehir stadyumlarında kalmayıp, ekranlardan evlerimize taştı. Renk cümbüşü içinde çiçek çiçek, cıvıl cıvıl çocukların coşkusunu hissetmek ferahlatıcıydı. Çocuksu sevinci bastıran büyüksü kabalık ve faşizan hamaset ise iç karartıcıydı.
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz Soğuk Savaş döneminde harcandı. Soğuk Savaş bayramlarının da en önemli ritüeliydi bayrak geçişleri. Ses yükselteçlerinden tok sesle haykırılan dizelerle bayrağa saygı(!) gösterilir, çocuk kalplere bayrak sevgisi(!) aşılanırdı:
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım
Çocukluğumuzun üzerinden on yıllar geçti. Soğuk Savaş bitti ama faşizan hamaset bitmedi. Çocukların her sabah körpe varlıklarını armağan etmeleri yeterli değilmiş gibi hâlâ insana, doğaya, börtü böceğe, uçan kuşa düşmanlık yüklü dizelerle, çocuk kalplere sözüm ona bayrak sevgisi aşılanıyor. Çocukların bayramı, evrimleşmemiş içgüdülere kurban ediliyor. Hâlâ mezar kazdırılıyor, yuva bozduruluyor, kanlı sermaye birikiminin üzerine şehitlik örtüsü seriliyor. Bu akıl tutulması bir de “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır” diye kutsanıyor.
Bayrak sevgisinin şairane ifadesi sanan yanılır. Hiçbir şair böyle apaçık hastalıklı ruh halini yansıtan dizelere imza atmaz. Aklı başında, sevgisi yüreğinde şair, en fazla sevdiğini kıskanması gibi bayrağını ve vatanını kıskandığını, sakınmak istediğini belli eder; kan dökmekten, mezar kazmaktan, yuva bozmaktan söz etmez.
Akıl ve ruh sağlığı yerinde bir toplum da böyle mezar kazma, yuva bozma, kan dökme tekerlemeleriyle körpe dimağlara bayrak ve ülke sevgisi aşıladığı yanılgısına düşmez. Sağlıklı toplum, bayrağı bayrak yapmak için kan değil, alın teri dökmenin daha akıl kârı olduğunu bilir…
* * *
Bu hamaset atmosferi, verili düzenin egemenleri, askerî ve siyasî elitleri, akademisyenleri, gazetecileri ve edebiyatçıları tarafından elbirliğiyle pompalanıyor. Ve elbette hamaset ikliminin sürdürülmesinin ekonomik, politik, ideolojik nedenleri var. “Varsıllara han hamam servet / yoksullara din iman milliyet” derken, farklı kimlik, inanç ve düşüncedeki insanların üzerine saldırtılan çocuklar, gençler hep bu hamaset/habaset ikliminde yetişiyorlar. Dün, “devlete yardımcı olan vatanseverler” diye sırtları sıvazlanıyordu; bugün, işledikleri cinayetler, ellerine tutuşturulmuş Türk bayrağıyla fotoğrafları çekilerek meşrulaştırılıyor. Başbakan ise “Vatandaşlarıma sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak?” diye göz kırpıyor…
Başbakan’ın sözleri dil sürçmesi değil, bilinçaltının dışa vurumu. Başbakan çok sık olarak bilinçaltını dışavuruyor. Zaten boş bulunup söylenen sözler çoğu kez fikrin zikridir; düşünülüp söylenemeyecek, söylendiğinde zor durumda bırakacak yalın ruh halinin ağızdan kaçırılmasıdır.
Başbakan Erdoğan, Çocuk Bayramı dolayısıyla koltuğunu ilköğretim 4’üncü sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya bırakırken bir kez daha yalın ruh halini dışavurdu.
Elgin’in çocuk başbakan olarak söze başlamakta tereddüt etmesi üzerine Başbakan Erdoğan’ın verdiği yanıt, bayrak şiirinden geri kalmadı: “Artık yetki sende. İster asar, ister kesersin.”
Öyle bir söz ki, Başbakan’ın her sözünde keramet keşfetmeyi başaran besleme medyası bile utançtan sayfalarını, ekranlarını kararttı, Başbakan’ın sözlerini görmezlikten geldi.
Neyse ki çocuk başbakan, akıllı ve kibardı; Başbakan Erdoğan’a “Siz başbakan olarak hep asıp kesiyor musunuz?” diye bir soru sormadı.
Çocuk başbakan gerçekten akıllıydı, olgundu. Bir gazetecinin “Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna değme siyasetçiden daha olgun bir karşılık verdi: “Bu konuda Sayın Başbakan’a katılmıyorum. Atatürk ülkemiz için en iyi yönetim şeklini cumhuriyet olarak öngörmüştür. Ben de cumhuriyetin ülkemize çok yakıştığını düşünüyor ve kalmasını istiyorum.”
Besleme medya, çocuk başbakan Elgin’in bu yanıtını “Minik Başbakan’dan başkanlık gafı!” olarak duyurdu; Başbakan Erdoğan’ın Elgin’i ikna ettiği palavrasını da eklemeyi ihmal etmedi.
‘Müstakbel başkan’ın medyasından başka türlüsü beklenemezdi.
* * *
Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu gibi törenler, çocuklara sözüm ona demokrasi bilinci aşılamayı, bir gün devralacakları koltuklara şimdiden hazırlamayı amaçlıyor.
Ne ki, pek gün yüzü görmeyen ülkemizde verilen bilinç, dünden bugüne değişmedi. Mezar kazdıran, yuva bozduran şiir çocuklara ne kadar bayrak bilinci ve sevgisi kazandırıyorsa, Erdoğan’ın “asarsın kesersin” sözleri de o kadar demokrasi bilinci kazandıracak demektir.
Asmak kesmek, eskiden krallara, padişahlara mahsustu, günümüzde faşist diktatörlere.
Hikmetinden sual olunmayan krallar, padişahlar nasıl ki, belirli tarihsel toplumsal koşullardan güç aldılarsa; günümüzün diktatörleri de güçlerini kendilerini destekleyen egemen sınıfa ve ‘küresel köy’ün ağalarına borçlular. Küresel ağalık düzeni, kendisini köyün sakinlerine onaylatmanın yollarını biliyor; sadaka düzenini, sadaka demokrasisiyle meşrulaştırıyor.
Şimdi Erdoğan’ın “asarsın, kesersin” sözleriyle zikrettiği fikir, sınıf diktatörlüğünü meşrulaştıran sadaka demokrasisinde başkanlık (siz ‘kişisel diktatörlük’ diye okuyun) sistemine geçişin hedeflendiğini gösteriyor.
12 Eylül darbecilerinin kalıtı diktatörlük anayasası bu amaçla demokratikleştiriliyor!
Elitist faşizmden lümpen faşizme götürecek taşlar bu amaçla diziliyor.
* * *
Anayasa değişirken, önde gelen politik ve entelektüel aktörler farklı görüşler seslendiriyorlar.
Besleme liberaller demokratik bir değişiklik olacağına yemin ediyorlar.
Başkanlığa hazırlanan Başbakan’ın rahatça hükmedebilmek için ele geçirmeyi tasarladığı yargı kurumunun temsilcilerinden YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ise cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlamak istediğini söylüyor. Tarhan bir de diyor ki: “Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında kaçak yolcu muamelesi görebilir ve gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller.” (Hürriyet, 18 Nisan 2010).
Umulur ki, Emine Ülker Tarhan, temsilcisi olduğu yargı kurumunun farklı görüş ve inanç sahiplerine, demokratlarına ne acılar çektirdiğini bilerek böyle bir uyarıda bulunmaktadır.
Öyle ya da böyle, “kaçak yolcu” benzetmesi retorik parıltı taşısa da yanılgıdan başka bir şey değildir. Ülker Tarhan bilmelidir ki, Türkiye’nin siyaset ormanında “kırmızı şapkalı demokrat” rolü oynayan liberal aydın yoktur. Kamu mülkiyetindeki ekranlarda program ulufesiyle, yandaş sermayenin mülkiyetindeki medyada köşe bahşişiyle ödüllendirilen besleme liberaller, siyaset gemisinin hangi limana demirleyeceğinin elbette farkındadırlar.
Ahmet Altan ikide bir, AKP’nin gerici yüzünü değil, ilerici yüzünü desteklediğini yazarak konumunu meşrulaştırma çabasındadır.
Daha dün, liberal diye tanınan bir akademisyen de, siyaset gemisinin kaptan köşkünü ve hizmet birimlerini dolduran kalabalığı şöyle tanımlamıştı: “AKP’nin teşkilat yapısının da, tabanının da demokrat olduğu söylenemez. AKP’nin çekirdek tabanının temel problemi, 28 Şubat’ta gördükleri baskıdan kurtulmaktır. Bu taban, demokratikleşmeyi, kendisini baskıdan kurtardığı ölçüde ister. Bu tabanın önemli bir kısmı, kendisi baskı altında değilse, iktidarın baskıcı olmasına pek karşı çıkmaz. Otoriter yönetime ‘hayır’ diyen bir taban değil bu. (…) Bu gelenekte eleştirmek ve muhalefet etmek yerine itaat var.” (Neşe Düzel’e konuşan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Taraf, 1 Şubat 2010).
Demek ki, ne olup bittiğinin farkındalar. Ama itiraz etmiyorlar. Çünkü besleniyorlar. Kaçak yolcu muamelesi gündeme geldiğinde asli yolcu kimliğine geçeceklerine ve menzile varıldığında cülus akçesiyle ödüllendirileceklerine de kuşku yoktur.
Her şeye karşın Ülker Tarhan’ın “kaçak yolcu” metaforunu haklı çıkartacak entelektüeller de vardır. İstanbul Milletvekili Ufuk Uras herhalde böyle bir yolcudur.
Ufuk Uras, ülkeyi lümpen faşizmin başkanlık limanına taşıyacak paket için “Paketin 330’un altında kalması, Ergenekon’un zaferi olur.” diye fetva vermiş (Zaman, 24 Nisan 2010).
Belirtmeli ki, anayasa değişikliğinin Türkiye’yi nasıl bir limana götüreceği konusunda farklı düşünen ve endişe eden herkesi ‘Ergenekon’ diye kodlanan faşist güruhla aynı kategoriye sokmak, entelektüel dürüstlükle bağdaşmaz, sosyalist kimlikle hiç bağdaşmaz! Ufuk Uras böyle demagojik sınıflamalar yapacağına, neden bir Kamer Genç kadar muhalefet yapamadığını, neden kendisini TBMM’ye gönderen sosyalistlerin sesi olamadığını açıklamalıdır…
Yine belirtmeli ki, böyle bir usavurmada Ufuk Uras yalnız değildir. Kimi liberal ve dinci beslemeler de demokrat vicdanlara, “PKK de değişikliğe karşı çıkıyor” tuzağı kurdular. Ne ki, Abdullah Öcalan, son haftalık olağan görüşmesinde değişikliğe yeşil ışık yaktı. Yine de demokrat vicdan, “Kurdukları tuzağa düştüler” diye akıl yürütmemelidir.
* * *
Anayasa değişse de değişmese de,
Elitist faşizmden lümpen faşizme geçilse de geçilmese de,
Bayrak sevgisi uğruna hâlâ mezar kazılacaksa,
Selamlamadan uçan kuşun yuvası bozulacaksa,
Bayrağı bayrak, toprağı vatan yapmak için alın teri yerine kan dökmeye öncelik verilecekse,
Anayasa değişse ne olur değişmese ne olur!
Burjuva diktatörlüğünün elitist ya da lümpen olanı arasında seçim yapmak yerine,
Emek demokrasisini kurmanın koşullarını düşünmenin zamanı değil mi?
-------------------------------------------------------------------------
Yazarın Dİğer Yazıları
'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017Nuriye Semih ölmemeli!!!
3 Ekim 2017Tayyip Erdoğan için endişeliyim: Keşke Amerika'ya gitmeseydi!
20 Eylül 2017Seyahatname-i Rahmi Çelebi: Yosemite'nin Gözyaşları
13 Eylül 2017Seyahatname-i rahmi çelebi, Amerikanın yeniden keşfi!
22 Ağustos 2017Haram para ile hac!!!
7 Ağustos 2017Rojova Kürtleri düşmanımız değildir!
23 Mayıs 2017Ankara'da hakimler yokmuş!
6 Mayıs 2017Aşık Peygamber'den aşık imama insanlık halleri
24 Nisan 201715 Temmuz kontrollü bir darbe miydi?
15 Nisan 2017Peygamberler Günahsız masumlar mıdır?
23 Mart 2017'Dileeeeek, Dilek... Oy Dilek!'
9 Mart 2017Erdoğan: Fetullah'ın din kardeşi Bahçeli'nin ülküdaşı!
6 Mart 2017Hitler ve Mussolini'den Erdoğan'a
25 Şubat 2017Referandumdan evet çıkmazsa iç savaş mı çıkacak?
20 Şubat 2017Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum!
8 Şubat 2017Otobüste linç provası: Kuran Okumak
5 Şubat 2017Referandum Hayırlı olur mu?
30 Ocak 2017Anayasa değişikliği intihar cellatlığıdır!!!
18 Ocak 2017Erdoğan diktasına direnmek yurttaşlık görevidir
11 Ocak 2017Kayseri katliamı
19 Aralık 2016Tayyip istanbul katliamına sahiden üzülmüştür!
13 Aralık 2016Kürdistan Özerk Cumhuriyeti!
9 Aralık 2016Ergenekon'dan 15 Temmuz'a medya
4 Ekim 2016Türbanla özgürleşmek veya tembelliğin güzelliği
16 Eylül 2016Devlet yönetimi Erdoğan'a bırakılamaz!
28 Ağustos 2016Che Guevera'nın şehrinde hüzün
13 Temmuz 2016Küba'nın karasabanı
21 Haziran 2016Küba'nın yollarında..
17 Haziran 2016Havana'nın keşfi
8 Haziran 2016Türkiye'nin memuru işini bilir de Küba'nın işçisi bilmez mi?
3 Haziran 2016Havana'da güne uyanmak
25 Mayıs 2016Yoklar Ülkesi Küba!
15 Mayıs 2016Kabataş Kıyametinden Ensar sükütuna
10 Nisan 2016Emine ve Tayyip'in Harem Hayatı
16 Mart 2016Müslümanları niçin öldürmeliyiz?
7 Mart 2016Devletin temelindeki dinamit
15 Şubat 2016Mağrur olma padişahım!
31 Ocak 2016Oy Trabzon Trabzon
21 Ocak 2016Fetva ve ayet mühendisliği
17 Ocak 2016Yeter artık! Edi Bes e!
19 Aralık 2015Çilingir Sofrasına Sabotaj
15 Aralık 2015AkFaşizmin hapishanelerindeki gazeteciler
3 Aralık 2015Tekbir katliam sloganı mıdır?
23 Kasım 2015AK Faşizminin sansürüne, şiddetine teslim olmayalım
13 Kasım 2015