Elitist faşizmden lümpen faşizme

Rahmi Yıldırım

28 Nisan 2019
Elitist faşizmden lümpen faşizme

''Sağlıklı toplum, bayrağı bayrak yapmak için kan değil, alın teri dökmenin daha akıl kârı olduğunu bilir…''

Bir 23 Nisan Çocuk Bayramı daha geride kaldı. 

Çocukların sevinci, neşesi okul bahçeleri ve şehir stadyumlarında kalmayıp, ekranlardan evlerimize taştı. Renk cümbüşü içinde çiçek çiçek, cıvıl cıvıl çocukların coşkusunu hissetmek ferahlatıcıydı. Çocuksu sevinci bastıran büyüksü kabalık ve faşizan hamaset ise iç karartıcıydı.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz Soğuk Savaş döneminde harcandı. Soğuk Savaş bayramlarının da en önemli ritüeliydi bayrak geçişleri. Ses yükselteçlerinden tok sesle haykırılan dizelerle bayrağa saygı(!) gösterilir, çocuk kalplere bayrak sevgisi(!) aşılanırdı:

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım

Seni selamlamadan uçan kuşun 

Yuvasını bozacağım

Çocukluğumuzun üzerinden on yıllar geçti. Soğuk Savaş bitti ama faşizan hamaset bitmedi. Çocukların her sabah körpe varlıklarını armağan etmeleri yeterli değilmiş gibi hâlâ insana, doğaya, börtü böceğe, uçan kuşa düşmanlık yüklü dizelerle, çocuk kalplere sözüm ona bayrak sevgisi aşılanıyor. Çocukların bayramı, evrimleşmemiş içgüdülere kurban ediliyor. Hâlâ mezar kazdırılıyor, yuva bozduruluyor, kanlı sermaye birikiminin üzerine şehitlik örtüsü seriliyor. Bu akıl tutulması bir de “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır” diye kutsanıyor.

Bayrak sevgisinin şairane ifadesi sanan yanılır. Hiçbir şair böyle apaçık hastalıklı ruh halini yansıtan dizelere imza atmaz. Aklı başında, sevgisi yüreğinde şair, en fazla sevdiğini kıskanması gibi bayrağını ve vatanını kıskandığını, sakınmak istediğini belli eder; kan dökmekten, mezar kazmaktan, yuva bozmaktan söz etmez.

Akıl ve ruh sağlığı yerinde bir toplum da böyle mezar kazma, yuva bozma, kan dökme tekerlemeleriyle körpe dimağlara bayrak ve ülke sevgisi aşıladığı yanılgısına düşmez. Sağlıklı toplum, bayrağı bayrak yapmak için kan değil, alın teri dökmenin daha akıl kârı olduğunu bilir…

* * * 

Bu hamaset atmosferi, verili düzenin egemenleri, askerî ve siyasî elitleri, akademisyenleri, gazetecileri ve edebiyatçıları tarafından elbirliğiyle pompalanıyor. Ve elbette hamaset ikliminin sürdürülmesinin ekonomik, politik, ideolojik nedenleri var. “Varsıllara han hamam servet / yoksullara din iman milliyet” derken, farklı kimlik, inanç ve düşüncedeki insanların üzerine saldırtılan çocuklar, gençler hep bu hamaset/habaset ikliminde yetişiyorlar. Dün, “devlete yardımcı olan vatanseverler” diye sırtları sıvazlanıyordu; bugün, işledikleri cinayetler, ellerine tutuşturulmuş Türk bayrağıyla fotoğrafları çekilerek meşrulaştırılıyor. Başbakan ise “Vatandaşlarıma sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak?” diye göz kırpıyor…

Başbakan’ın sözleri dil sürçmesi değil, bilinçaltının dışa vurumu. Başbakan çok sık olarak bilinçaltını dışavuruyor. Zaten boş bulunup söylenen sözler çoğu kez fikrin zikridir; düşünülüp söylenemeyecek, söylendiğinde zor durumda bırakacak yalın ruh halinin ağızdan kaçırılmasıdır.

Başbakan Erdoğan, Çocuk Bayramı dolayısıyla koltuğunu ilköğretim 4’üncü sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba’ya bırakırken bir kez daha yalın ruh halini dışavurdu.

Elgin’in çocuk başbakan olarak söze başlamakta tereddüt etmesi üzerine Başbakan Erdoğan’ın verdiği yanıt, bayrak şiirinden geri kalmadı: “Artık yetki sende. İster asar, ister kesersin.”

Öyle bir söz ki, Başbakan’ın her sözünde keramet keşfetmeyi başaran besleme medyası bile utançtan sayfalarını, ekranlarını kararttı, Başbakan’ın sözlerini görmezlikten geldi.

Neyse ki çocuk başbakan, akıllı ve kibardı; Başbakan Erdoğan’a “Siz başbakan olarak hep asıp kesiyor musunuz?” diye bir soru sormadı.

Çocuk başbakan gerçekten akıllıydı, olgundu. Bir gazetecinin “Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna değme siyasetçiden daha olgun bir karşılık verdi: “Bu konuda Sayın Başbakan’a katılmıyorum. Atatürk ülkemiz için en iyi yönetim şeklini cumhuriyet olarak öngörmüştür. Ben de cumhuriyetin ülkemize çok yakıştığını düşünüyor ve kalmasını istiyorum.”

Besleme medya, çocuk başbakan Elgin’in bu yanıtını “Minik Başbakan’dan başkanlık gafı!” olarak duyurdu; Başbakan Erdoğan’ın Elgin’i ikna ettiği palavrasını da eklemeyi ihmal etmedi.

‘Müstakbel başkan’ın medyasından başka türlüsü beklenemezdi.

* * *

Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu gibi törenler, çocuklara sözüm ona demokrasi bilinci aşılamayı, bir gün devralacakları koltuklara şimdiden hazırlamayı amaçlıyor.

Ne ki, pek gün yüzü görmeyen ülkemizde verilen bilinç, dünden bugüne değişmedi. Mezar kazdıran, yuva bozduran şiir çocuklara ne kadar bayrak bilinci ve sevgisi kazandırıyorsa, Erdoğan’ın “asarsın kesersin” sözleri de o kadar demokrasi bilinci kazandıracak demektir.

Asmak kesmek, eskiden krallara, padişahlara mahsustu, günümüzde faşist diktatörlere.

Hikmetinden sual olunmayan krallar, padişahlar nasıl ki, belirli tarihsel toplumsal koşullardan güç aldılarsa; günümüzün diktatörleri de güçlerini kendilerini destekleyen egemen sınıfa ve ‘küresel köy’ün ağalarına borçlular. Küresel ağalık düzeni, kendisini köyün sakinlerine onaylatmanın yollarını biliyor; sadaka düzenini, sadaka demokrasisiyle meşrulaştırıyor.

Şimdi Erdoğan’ın “asarsın, kesersin” sözleriyle zikrettiği fikir, sınıf diktatörlüğünü meşrulaştıran sadaka demokrasisinde başkanlık (siz ‘kişisel diktatörlük’ diye okuyun) sistemine geçişin hedeflendiğini gösteriyor.

12 Eylül darbecilerinin kalıtı diktatörlük anayasası bu amaçla demokratikleştiriliyor!

Elitist faşizmden lümpen faşizme götürecek taşlar bu amaçla diziliyor.

* * * 

Anayasa değişirken, önde gelen politik ve entelektüel aktörler farklı görüşler seslendiriyorlar.

Besleme liberaller demokratik bir değişiklik olacağına yemin ediyorlar.

Başkanlığa hazırlanan Başbakan’ın rahatça hükmedebilmek için ele geçirmeyi tasarladığı yargı kurumunun temsilcilerinden YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan ise cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlamak istediğini söylüyor. Tarhan bir de diyor ki: “Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında kaçak yolcu muamelesi görebilir ve gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller.” (Hürriyet, 18 Nisan 2010).

Umulur ki, Emine Ülker Tarhan, temsilcisi olduğu yargı kurumunun farklı görüş ve inanç sahiplerine, demokratlarına ne acılar çektirdiğini bilerek böyle bir uyarıda bulunmaktadır.

Öyle ya da böyle, “kaçak yolcu” benzetmesi retorik parıltı taşısa da yanılgıdan başka bir şey değildir. Ülker Tarhan bilmelidir ki, Türkiye’nin siyaset ormanında “kırmızı şapkalı demokrat” rolü oynayan liberal aydın yoktur. Kamu mülkiyetindeki ekranlarda program ulufesiyle, yandaş sermayenin mülkiyetindeki medyada köşe bahşişiyle ödüllendirilen besleme liberaller, siyaset gemisinin hangi limana demirleyeceğinin elbette farkındadırlar.

Ahmet Altan ikide bir, AKP’nin gerici yüzünü değil, ilerici yüzünü desteklediğini yazarak konumunu meşrulaştırma çabasındadır.

Daha dün, liberal diye tanınan bir akademisyen de, siyaset gemisinin kaptan köşkünü ve hizmet birimlerini dolduran kalabalığı şöyle tanımlamıştı: “AKP’nin teşkilat yapısının da, tabanının da demokrat olduğu söylenemez. AKP’nin çekirdek tabanının temel problemi, 28 Şubat’ta gördükleri baskıdan kurtulmaktır. Bu taban, demokratikleşmeyi, kendisini baskıdan kurtardığı ölçüde ister. Bu tabanın önemli bir kısmı, kendisi baskı altında değilse, iktidarın baskıcı olmasına pek karşı çıkmaz. Otoriter yönetime ‘hayır’ diyen bir taban değil bu. (…) Bu gelenekte eleştirmek ve muhalefet etmek yerine itaat var.” (Neşe Düzel’e konuşan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Taraf, 1 Şubat 2010).

Demek ki, ne olup bittiğinin farkındalar. Ama itiraz etmiyorlar. Çünkü besleniyorlar. Kaçak yolcu muamelesi gündeme geldiğinde asli yolcu kimliğine geçeceklerine ve menzile varıldığında cülus akçesiyle ödüllendirileceklerine de kuşku yoktur.

Her şeye karşın Ülker Tarhan’ın “kaçak yolcu” metaforunu haklı çıkartacak entelektüeller de vardır. İstanbul Milletvekili Ufuk Uras herhalde böyle bir yolcudur.

Ufuk Uras, ülkeyi lümpen faşizmin başkanlık limanına taşıyacak paket için “Paketin 330’un altında kalması, Ergenekon’un zaferi olur.” diye fetva vermiş (Zaman, 24 Nisan 2010).

Belirtmeli ki, anayasa değişikliğinin Türkiye’yi nasıl bir limana götüreceği konusunda farklı düşünen ve endişe eden herkesi ‘Ergenekon’ diye kodlanan faşist güruhla aynı kategoriye sokmak, entelektüel dürüstlükle bağdaşmaz, sosyalist kimlikle hiç bağdaşmaz! Ufuk Uras böyle demagojik sınıflamalar yapacağına, neden bir Kamer Genç kadar muhalefet yapamadığını, neden kendisini TBMM’ye gönderen sosyalistlerin sesi olamadığını açıklamalıdır…

Yine belirtmeli ki, böyle bir usavurmada Ufuk Uras yalnız değildir. Kimi liberal ve dinci beslemeler de demokrat vicdanlara, “PKK de değişikliğe karşı çıkıyor” tuzağı kurdular. Ne ki, Abdullah Öcalan, son haftalık olağan görüşmesinde değişikliğe yeşil ışık yaktı. Yine de demokrat vicdan, “Kurdukları tuzağa düştüler” diye akıl yürütmemelidir.

* * *

 

Anayasa değişse de değişmese de,

Elitist faşizmden lümpen faşizme geçilse de geçilmese de,

Bayrak sevgisi uğruna hâlâ mezar kazılacaksa,

Selamlamadan uçan kuşun yuvası bozulacaksa,

Bayrağı bayrak, toprağı vatan yapmak için alın teri yerine kan dökmeye öncelik verilecekse,

Anayasa değişse ne olur değişmese ne olur!

Burjuva diktatörlüğünün elitist ya da lümpen olanı arasında seçim yapmak yerine,

Emek demokrasisini kurmanın koşullarını düşünmenin zamanı değil mi?

-------------------------------------------------------------------------

NOT: Fark edileceği üzere dokuz yıl önceki yazıdır(26 Nisan 2010)
Daha önce şu adreslerde yayımlanmıştı: 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Can'ları Bağlıyorlar İtleri Salıyorlar
    ''Mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın yorum gerektirmeyecek açık hükmüne, yani bir kimsenin en fazla iki kere seçilebileceği hükmüne karşın üçüncü kez aday oldu; şaibeli seçimle tekrar seçildi. Milletvekili seçilen Can Atalay da,…
  2. Vatan Haini Bile Sayılmamıştık
    Kaç haftadır çeşitli tarihsel kişiler üzerinden vatana ihanet tartışması yapılıyor ya. Tam 40 yıl önce vatana ihanetle suçlanmıştık. Hatta, vatan haini bile sayılmamıştık. Devir 12 Eylül faşizmi devriydi. Solcu yani…
  3. Askeri Faşizmden Dİnci Faşizme Cezaevleri
    ''Cezaevlerinde dünden bugüne, askeri faşizmden İslamcı faşizme, özde değişiklik yok. Hukuku vicdandan adaletten insandan bu denli uzaklaştırmak, İslamcı iktidara nasip oldu. Bir kere daha anlaşıldı ki, cehalet ve kötülük iktidarı,…
  4. 'Müslümanların Ahlakla İmtihanı'
    Prof. Dr. Hüseyin Çelik, İslam coğrafyasında ahlakın zerresinin kalmadığını, İslami Hayat Endeksi’ne göre dünyanın en iyi ülkelerinin Yeni Zelanda, İzlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, Kanada gibi ülkeler olduğunu; Türkiye’nin 100’üncü sırada…
  5. Müslümanların Ahlakla Bitmeyen İmtihanı
    AKP iktidarı döneminde memleket tarihte hiç olmadığı kadar Müslümanlaştı ama hayatın hemen her alanında o ölçüde yozlaştı çürüdü, yarım yamalak da olsa var olan aklını ahlakını yitirdi. Gün geçmiyor ki…
  6. Gazze İçin Timsah Gözyaşları
    ''Her şeye karşın İsrail destekçisi Batı ülkelerinde halklar İsrail’in gaddarlığını, hükümetlerinin İsrail’e desteğini protesto ediyorlar. Yahudi sermayeli şirketlerde işçiler greve gidiyor. Protesto gösterileri çoğu kez polis tarafından dağıtılıyor; “liberal demokrasi”…
  7. Kutlanacak Cumhuriyet Kaldımıki?
    Cumhuriyet, egemenliğin cumhura yani halka ait olduğu devlet biçimi demek. Böyle bir devlette halk, egemenliğini ya doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanır. Bu yönetim tarzı demokrasi olarak adlandırılır. Yani…
  8. Firanvunlardan Netanyahu'ya ve Erdoğan'a
    ''Akıl ve tarih, ırkçı dinci ümmetçi milliyetçi politikaların ve politikacıların halklar arasında düşmanlık ve vahşet dışında bir sonuç üretmediğini, bu politikacıların pençesine düşen halkların gün yüzü görmediklerini, başka ulusları ezen…
  9. Dİnci Faşizmin Kabusu Gezi Direnişi
    Hapishaneden dışarıya adımını atmak, yani tahliye olmak, bir insanın yaşayabileceği en derin sevinç ve mutluluklardan biridir. Ancak yaşayanlar bilir. Ne var ki siyasi mahpuslar, bu sevinci doyasıya yaşayamazlar, mutlulukları yarım…
  10. Ordu gözbebeğimizdir!
    Ordu gözbebeğimizdir!
    28 Eylül 2023
    CHF ALLAHKULU’NU KURTLARIN ÖNÜNE ATTI: “Ordu milletimizin gözbebeğidir. Allahkulu Sezgin Bey’in sözleri şahsi görüşüdür, fırkamızı bağlamaz. Gözbebeğimiz şanlı ordumuzu töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir.” Tayyiban…
  11. İslam Temizlik Diniyse Neden Ortalığı..?
     Söz temizliğe gelince, bizden temizi yoktur. İslam temizlik dinidir, Peygamber’in deyişiyle “Temizlik imanın yarısıdır, cennete ancak temiz olanlar girecektir.” Rivayet odur ki, Peygamber’in nasihatine uygun olarak atalarımız hamamda yıkanırdı, misvak kullanırdı,…
  12. Barış da Düşman Ceza Hukukunun Kurbanı
    ''Barış Pehlivan son yazısında, “Siyah kölelerin yargılandığı bir düzen bu. Beyaz olsaydım, zengin olsaydım, dalkavuk olsaydım içeride olmazdım” demiş.'' Okur yazar herkes Barış Pehlivan’ı bilir herhalde. Şahsen tanışmak kısmet olmadı; ben…
  13. İslami Magandalık
    İslami Magandalık
    15 Ağustos 2023
    ''Nazım’dan bu yana değişen sadece lümpenleşme ve magandalaşmanın İslam ile ambalajlanması oldu. İslami lümpenleşmenin ve magandalaşmanın en acı sonucu kadınlara, çocuklara ve doğaya yönelik saldırganlıktır ki, ne yazılsa eksik kalır'' “Türkiye…
  14. Maganda Politik
    Maganda Politik
    7 Ağustos 2023
    ''Zaten doğru düzgün bir feodalizm yaşamadığımız gibi hızlandırılmış alaturka-arabesk lümpen (ve dahi artık abdestli) kapitalizmle birlikte kültürel doku çürüdü; kitabına uygun bir burjuva-proleter ayrışması olmadı; değer yargıları alt üst oldu; magandalık…
  15. Mizah Bahçelerindeki Sararmanın Hüznü
     Mizah, alışılmış sıradan hayata ve olağan düşünceye kurulan tuzaklarla gülümsetmek, gülümsetirken düşündürmek demek. Tuzağın temel malzemesi zıtlıklardır, talihsiz rastlantılardır. Ancak, herkesin gözü önünde cereyan eden bir zıtlığı kopyalayıp temsil etmek…
  16. Halkçı Hayal Kırıklığı
    ''CHP yanlısı medyada da durum farklı değil. Kılıçdaroğlu’nun başını istemeyen kanal ya da köşe yazarı yok gibi. CHP genel başkanlığından istifa etmedi diye neler neler demiyorlar Bay Kemal için. “Haysiyetsiz”,…
  17. Şu Zalim Zamcının Ettiği İşler
    ''Vergiyi ve fiyatları tayin eden Allah olunca, imanı kuvvetli emekçiye şükretmekten başka bir şey kalmıyor. Oysa, imanı kuvvetli emekçi, merkezin solunda sayılan Ecevit’i bir kalemde silip atmıştı. Hatta Demirel bile,…
  18. Tayyip NATO'yu Dİze Getirdi!
    ''1950’lerde Başbakan Adnan Menderes’in Amerika gezisini izleyen Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün haberi(!)  “dalkavukluk başyapıtı” olarak basın tarihine geçmiştir. Genel Müdür’ün yazdığına göre Menderes Amerikalıları öyle etkilemişti ki, “Amerikalılar 'Allahım, bize neden böyle…
  19. Osmanlı Nasıl Savaşıyordu, Rus Nasıl Savaşıyor?
    ''Wagner, ezici çoğunlukla, savaşmak üzere cezaevlerinden salıverilen mahkumlardan oluşuyor. Kurucusu Yevgeniy Prigojin Sovyet döneminde gasp ve hırsızlık suçundan 10 yıl hapis yatmış. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra sosisli sandviç satışıyla yola…
  20. Merdan'a Namerdan Hukuk
    Merdan'a Namerdan Hukuk
    4 Temmuz 2023
    ''Merdan Yanardağ, düşman ceza hukukunun son kurbanı olarak tutsak edildi. Tutuklamanın resmi gerekçesi “terör örgütü propagandası yapmak” diye açıklansa da biliniyor ki Merdan, Cumhur İttifakı iktidarının Abdullah Öcalan ile yeniden…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…