Adam-Der: Darbeye, diktaya, savaşa hayır!

12 Mart 2018
Adam-Der: Darbeye, diktaya, savaşa hayır!

Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER)'nden 12 Mart ve 12 Eylül darbesi mağduru askerler, Erenköy'deki İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı'nda buluşarak darbeleri protesto ettiler.

Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER), 12 Mart'ın 47. yıldönümünde basın açıklaması düzenledi.

Erenköy'de Kuşluk Parkı'nda, 'İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı' önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında "Darbeye, diktaya, savaşa hayır" denildi.

"12 Mart 1971 darbesini 47’nci yıldönümünde bir kez daha lanetliyoruz" denilen açıklamada, "Darbelerin temel hak ve özgürlüklere, emek barış ve demokrasi güçlerine verdiği zararın bilinciyle, her türlü askeri/sivil darbeye, diktatörlüğe, savaşa karşı olduğumuzu, siyasal İslamcı faşizmin karanlığına teslim olmayacağımızı bildiriyoruz. ADAM-DER olarak, kültürler ve halklar coğrafyası ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması için, tüm emek barış ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadeleyi sürdüreceğiz" ifadeleri kullanıldı.

ADAM-DER tarafından yapılan açıklama şöyle:

"Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER) çatısı altında toplanmış, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış askerler olarak, Solkırımcı 12 Mart 1971 darbesini 47’nci yıldönümünde bir kez daha lanetliyoruz.

Kırk yedi yıl önce, “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” gerekçesiyle darbe yapıldı, sol muhalefet sıkıyönetim balyozuyla ezildi. Devrimci gençler, aydınlar, sanatçılar zindanlara dolduruldu, işkencelerden geçirildi, kurşuna dizildi, asıldı; sol yayınlar yasaklandı, yakıldı.

Ülke çapındaki solkırım, kışlaya da yansıdı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 600 dolayında subay, astsubay ve öğrenci asker, işkenceden geçirilerek, işsizler ordusunun saflarına atıldı.

12 Mart faşizminin ülkenin pek çok yerinde açtığı işkence merkezlerinden biri de İstanbul Erenköy’de Zihni Paşa Köşkü’nde kurulmuştu. Bu köşkte ve Ankara Mamak Muhabere Okulu yerleşkesindeki Keçikıran villasında çok sayıda yazar ve sanatçının yanı sıra darbeci cuntanın kıydığı askerler de işkenceden geçirildi.

Ne yazık ki, darbecilerden hesap sorulmadığı için ülkemiz tarihinde darbeler eksik olmadı. Nihayet 15/16 Temmuz 2016 gecesi ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en kanlı askeri darbe girişimine sahne oldu. Darbeciler TBMM’yi bombalamakla kalmadılar, darbeye karşı sokağa çıkan halkı, hatta kendilerine karşı çıkan meslektaşlarını bile katlettiler.

15 Temmuz askeri darbe girişiminin bastırılmasıyla ülkemiz iç savaşın eşiğinden döndü. Ne yazık ki, askeri darbe girişimi “Allah’ın lütfu” sayılarak, bu kez sivil darbe yapıldı, olağanüstü hal ilan edildi, tek adam diktatörlüğü kuruldu.

Ülkemiz bugün geçmiş darbe dönemlerindeki gibi kanun hükmünde kararname adı altında fermanlarla yönetilmektedir. Temel hak ve özgürlükler askıdadır. TBMM ve mahkemeler hak arama kapısı olmaktan çıkmıştır. TBMM kendi üyelerine bile sahip çıkamaz haldedir. Yargı organları tek adam diktatörlüğünün tam denetimi altındadır. Üniversitelerde geçmiş darbe dönemlerindekini kat kat aşan sayıda akademisyenin görevine son verilmiş; hiçbir idari soruşturma olmaksızın 130 bin dolayında kamu görevlisi işten atılmıştır. OHAL darbesine biat etmeyen yüzlerce medya kuruluşu kapatılmış, cezaevlerindeki gazeteci yazar sayısı 100’ü geçmiştir.

12 Mart 1971 darbesi “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” gerekçesiyle yapılmıştı.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından patron sendikasının başkanı, “Yirmi yıldır işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” diyerek sevinmişti.

Bugün de AKP Genel Başkanı, “OHAL'i iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki, iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz OHAL'i.” demektedir.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış, işkence edilerek sorgulanıp yargılanmış, işsizliğe ve açlığa mahkum edilmiş askerler olarak, patronları güldürmek için yapılmış darbeleri lanetlediğimiz gibi patronları rahat ettirmek için gerçekleştirilmiş OHAL darbesini de tel’in ediyoruz!

Geçmiş darbelerden farklı olarak OHAL darbesi döneminde Türkiye’miz ne yazık ki sınırlarımız dışında bir savaşa da sürüklenmiştir. Amerikan emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin ortağı sıfatıyla Afganistan, Irak ve Libya’daki cinayetlere katkıda bulunan iktidar, yine Amerikan emperyalizminin taşeronu olarak komşu ülke Suriye’de körüklediği iç savaşa nihayet doğrudan katılmıştır. Emekçi yoksul aile ocaklarına hemen her gün, “şehit” veya “etkisiz hale getirilen” haberlerinin ateşi düşmektedir.

Hatırlatmalı ki, halen hükümette görevli bir Başbakan Yardımcısı’nın ifadesiyle “Türkiye’nin Suriye politikası başından itibaren yanlışlıklarla doludur.” Ülkemizin kaderine hükmeden iktidar, yanlışta ısrar etmektedir. Çünkü, iktidardaki zihniyetin saygısı ve muhabbeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi niteliğindeki “Yurtta barış dünyada barış” ilkesine değil, “Keşke Yunan galip gelseydi, ne saltanat yıkılırdı ne de hilafet” zihniyetinedir. Tarih ise, o devirdeki emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunun rezilliğinden söz ettiği kadar, işgale karşı çıkan Yunan komünistlerinin onurundan söz etmektedir.

Darbelerin her türlü zulmünü gadrini yaşamış, savaşın nasıl bir felaket olduğunu bilen eski askerler olarak vurgulamak istiyoruz: Amerikan emperyalizminin bölgeye ilişkin projelerine ortaklık gereği Afganistan, Irak, Libya gibi Müslüman ülkelerde iç savaşı körüklemek, nihayet Amerikan ve Rus emperyalistlerinin izniyle bir bölgeyi cihatçı örgüte teslim etmek üzere Suriye’ye asker göndermek, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmamaktadır. Kuruluş anısına saygı gereği Türkiye Cumhuriyeti’ne düşen görev, emperyalist güçlerin taşeronu sıfatıyla bölge ülkelerinde iç savaşları körüklemek değil, bölgesel ve küresel barışa sahip çıkmaktır. Küresel emperyalistler “Türkiye’nin en iyi ihraç malı askeridir” diye rol vermiş olsalar bile,savaş ve terör borsalarında satılacak bir tek askerimiz yoktur.

Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli, Suriye halkı kendi kaderini kendisi tayin etmelidir.

Darbelerin temel hak ve özgürlüklere, emek barış ve demokrasi güçlerine verdiği zararın bilinciyle, her türlü askeri/sivil darbeye, diktatörlüğe, savaşa karşı olduğumuzu, siyasal İslamcı faşizmin karanlığına teslim olmayacağımızı bildiriyoruz.

ADAM-DER olarak, kültürler ve halklar coğrafyası ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması için, tüm emek barış ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadeleyi sürdüreceğiz."

İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı

Anıt, 12 Mart 1971 darbesi döneminde MİT tarafından işkence merkezi olarak kullanılan Zihni Paşa Köşkü’nün bulunduğu Erenköy Sultan Sokak’ta bulunuyor. Zihni Paşa Köşkü’nde aralarında İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Murat Belge, Talat Turhan’ın da bulunduğu onlarca yazar, aydın ve asker işkenceden geçirilip sorgulanmıştı. Köşk’ün yıkılıp çok katlı yapılaşmaya dönüştüğü bugünkü Kuşluk Parkı’nda yer alan İşkence Kurbanlarına Saygı Anıtı, ADAM-DER’in önerisi üzerine Kadıköy Belediyesi tarafından yaptırıldı ve 2013 yılında açıldı. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rahmi Sungur’un eseri olan 2,5 metre yüksekliğindeki anıt, gözleri bağlı kadın ve erkek figürlerinden oluşuyor.

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…