Nemelazım, belki dünyanın bu sefer ki değişimi Türkiye’den başlar. Bir ihtilal olur belki. Belki yayılır bu ihtilal. İlerici güçlerin birleşmesi, Türkiye, Anadolu, Kürdistan, Suriye, Irak, Ermenistan, Filistin, İsrail... bir yayılır dünyaya, kış uykusu biter belki. ‘iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse’ Gülümse hadi gülümse...
En son söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum: AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söylecek sadece!
Bir sürü şey yazıldı çizildi referanduma dair. Şili örneği, führer örneği üzerinde konuşuldu yazıldı, anlatıldı. Söylecek çok şey kalmadı. Herhalde bu değiştirilmek istenen 18 maddenin, hukuksuzca bir ‘hukuk’(!) oluşturarak, halkın ‘malı’ olan devleti, bir zümrenin veya şahsın zimmetine verdiği yeterince açıktır.
Bunun üzerine de bir şeyler demeye gerek yok sanırım. Toplulukların genelde aptalca davrandığından bahsetmenin de bir anlamı yok. Çoğunluğun katıldığı şey doğru olacak diye bir durum yoktur. Aksine bana kalırsa, çoğunlukla aynı fikri taşımak insanı tedirgin etmeli... Burada bir aşağılama yok, sadece eğitim-okul-politika-tv...vs.. yoluyla kirlenen ortak akla dair bir üzüntü var sadece. Ve insanların bile bile lades demesine kızamıyorum; onlar yıllarca böyle davranmak üzere yetiştirildiler....
Elbette kabuğunu kıranlar var, bu umuttur işte...
Referandumlar, genelde amacından sapılmış bir şekilde kullanılmıştır dünyada. Genelde ‘meşruluk arayanların’ başvurduğu bir yöntem ve manipülasyon şeklidir. Tabii bir insan veya bir kurum neden meşruluğunu arayacak safhaya girer, bu sorunun yanıtı zor olmasa gerek. Belki de meşruluğunu yitirmiş olduğunu bildiğindendir; bu itirafın tezahürüdür referandumlar belki de. Potansiyel oy oranının tespiti için de kullanılıyor pek tabii. Çünkü militanvari oy verme gibi oryantalist tutumlar bizim ülkede gayet yoğun.
Sanırım oylarını, içeriklere göre değiştiren seçmen oranı %30 u geçmez. Bu durumda referandumlar bizlere neler analatabilir ki? Veya seçimler? Seçimler sağlıklı mı sizce? O olgunlukta bireyler var mı? O olgunluğa erişilmesi için devletin bir çalışması var mı? Hayır, yok! İnsanlar neye göre oy veriyor peki? Sanırım en iyi manipülasyoncuya göre ve alışkanlıklara göre...
Mesela düşünün ki bir futbol kulübü başkanı, kulübün bütün kritik noktalarını bir takım beraber hareket eden kişilere emanet edecek, sonra o kişiler bunlarla yetinmeyerek tüm kulübü almaya çalışacaklar ve kulüp başkanı, kendi kadrolaştırdı insanların, kendisine yaptığı darbeden dolayı mağdur olacak ve kulüp üyelerini bu noktada ikna edip yeniden başkan seçilecek....
Kafamdaki soru işaretlleri hüzmesini görüyor musunuz? Peki hala seçimlerin meşruluğuna inanıyor musunuz? Neyi seçiyoruz biz? Önümüze konulan seçenekleri değil mi? Peki bu özgürlük mü? Özgürlük seçmemektir! Niye seçiyoruz? En az %70 imiz klasik öznel fikirler ve klasik reel birkaç fikir dışında hiçbir şey söyleyemeyecektir. Siyasi eğilimini inanç gibi öznel bir durumla savnmaya kalkacaktır. Ne yazık ki... seçimler? Ne kadar önemli? Ne kadar meşru? Ne kadar gerçek? Ne kadar aldatmaca? Bir düşünmek lazım.
Sanırım devrimler seçimlerle olmuyor. Sanırım o devlet mekanizması, bir kırmızı çizgi içinde sana ‘özgürlük’ (!) sağlıyor ve bununla yetin diyor. Sen de bu dar alanı canla başla savunuyorsun. Ben de sana diyorum ki: bu dar alanın dışında da bir alan var... Başka bir dünya var!
Moda değimiyle; gelelim 17 Nisan sabahına, hiç bir şey değişmeyecek... Dünyaya bir meteor çarpmayacak, kimse denizleri ikiye bölmeyecek, cennet ırmakları akmayacak... 17 Nisan’da fakir hala fakir, aç hala aç, ölü hala ölü olacak. Yine bombalanacak şehirler, bir gün önce selamını duyduklarımızın bir gün sonra selasını duyacağız. ‘Evet’ çıkarsa, Akp biraz daha fazla kalacak bu ülkenin sahnesinde, ‘hayır’ çıkarsa daha az. İşte şu ‘hayır’ dan sonra bir umut var, az biraz; ilerici çevreler bir yerde, bir hedefte toplanmayı başarabilirse belki güzel günler için ince bir ışık olabilir. Belki biraz bilinçli bir toplum inşaa edilebilir ve bu şekilde kullanılabilir bu burjuva sistemi; gerçek güzel günlere kadar. O günlere kadar bilinçi toplumların inşası için daha fazla alan açılabilir.
Bir umut işte, küçücük bir kıvılcıma benzer zerreden... Mevsim çok uygun görülmüyor dünyada, konjonktür diyorlar. İşte bu RTE gibilerin mikro sistemciklerin başlarında olmalarını sağlıyor. Karanlık artıyor ve gittikçi zifiriye yaklaşıyor zamanlar. Savaş tamtamları, faşist-deli ‘liderler’, mantıksızlığın hegomonyası... zor gibi görünüyor biraz da; enseyi karartmamak lazım.
Nemelazım, belki dünyanın bu sefer ki değişimi Türkiye’den başlar. Bir ihtilal olur belki. Belki yayılır bu ihtilal. İlerici güçlerin birleşmesi,Türkiye, Anadolu, Kürdistan, Suriye, Irak, Ermenistan, Filistin, İsrail... bir yayılır dünyaya, kış uykusu biter belki. ‘iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse’ Gülümse hadi gülümse...
Bulutlar gitsin...
Yazarın Dİğer Yazıları
Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013