Şimdi sokakları zaptetmeye çalışan bu gerici-faşist-cihadcı paramiliter gruplara karşı halkın savunmasını inşa etmek, bu darbe içinden darbe çıkaranlara, iç savaş provası yapanlara direnme hakkını hayata geçirmek yaşamsal bir görevdir.
Türkiye darbe konusunda oldukça deneyime sahip. Ancak önceki geceki darbe girişimi, adeta bu deneyimin inkarıydı. Darbe bildirisi Erdoğan’ı hedef aldığı halde, ne Erdoğan’a ne de hükümetinin üyelerine yönelik bir önlem, bir derdest etme girişimi sözkonusu olmadı. Hatta adeta Erdoğan’ı daha güçlü kılacak bir güçsüzlük sergileyerek gelişti..
Trafik ve insan yoğunluğunun olduğu erken saatlerde harekata başlıyorlar… Cumhurbaşkanı telefonla Tv.lere bağlanıyor, Kendi kitlesini meydanalara çıkmaya çağırıyor. Diyanet İşleri başkanı imamları camilerde sela okumaya çağırıyor. Başbakan ve bakanlar açıklama yapıyor..
Bu durum, ilerleyen saatlerde ‘acaba bu karşı tarafın refleks ve gücünü test eden darbenin ilk aşaması mı’ diye düşünememe yol açtı. Çünkü böyle bir saçmalık darbeler tarihinde raslanan bir şey değil. Çocuklar bile yapmaz..
Darbe teorisine aykırılıklar, darbecilerin kontrol altına aldıkları Atatürk havaalınını terk edip adeta Erdoğan’ın oraya gelişine imkan vermesiyle devam etti.
Düşünün, darbenin hedef aldığı rejimin lideri bu, üstelik ihanetle suçlanıyor..
Ve o lider ajitasyonunu orada kendisini karşılayan kitlesinin vur de vuralım ve tekbir sloganları arasında yaptı. Provokatif mesajları, parti örgütünden ve liderlerinden aldılar. Cihadçılar silahlarıyla sokağa çıktılar. Erdoğan’ın ‘sizler bizim evlatlarımızsınız’ dediği askerleri linç etmeye koyuldular. Yani darbe girişimi devam etseydi ya da alanlarda kendileri gibi düşünmeyen ve lince karşı çıkanlar olsaydı, geniş çapta kitle terörünün uygulanması ve iç savaşı fitilleyecek çatışmalar gündeme o anda gelebilecekti..
Gerek başbakan gerek cumhurbaşkanı, daha ilk açıklamalarında darbecilerin adını koymuştu: Paralel yaplanma. Darbe girişiminin cematçı bir grup tarafından yapıldığı dün resmen açıklandı.. Bu grubun Yurtta Sulh konseyi’ adıyla yayınladığı bildiride demokrasi, hukuk, laiklik ve cumhuriyetin kazanımları vurgusu var. Bildiriyi dinleyen ve okuyanlar, akla cemaati getirmezler. Buna ragmen, Türkiye’nin darbeler tarihinde ilk kez, darbeciler Meclisi bombaladılar.
Bu çelişkili durum akla bir takım soruları getiriyor. *
1.Darbeciler Atatürkçü-ulusalcı müttefik ihanetine mi uğramıştı? Nitekim, Bursa İl Jandarma Komutanı'nın çantasında ele geçirilen belgede yaklaşık 400 darbecinin amacına ulaşmaları halinde kimin hangi göreve getirileceğine dair listede Balyoz davası sanığı bir generalin bulunması bunu destekler gibi..
2. Eğer bu değilse, cumhuriyetçilere, Atatürkçülere, ulusalcılara –onları yedeklemek için- kurulan bir tuzak mıydı?
3. Yoksa Meclisin bombalanması, 4 partinin ortak davranışını sağlamak için bir provokasyon muydu? Böylece rejim muhalefeti de kuşatan güçlü bir hegemonya sağlamış oluyordu. Bu son soru kendi içerisinde, ‘acaba darbecilerin içine saray rejiminin ajanları mı sızmıştı’ sorusunu da barındırıyor.
Bu bakımdan HDP grup başkanı vekili İdris Baluken’in meclisteki konuşmasında darbe girişiminin araştırılması için eşit üyelerin katılımıyla ortak bir komisyon kurulması önerisinin son derece isabetli olduğunu not edelim.
Peki, burada bir kısmı ifaede edilen çelişkileri, tuhaflıkları darbe deneyinin inkarı olarak, yani FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü)’nün acemiliği, beceriksizliği olarak, ya da YAŞ toplantısında tasfiye edilecekleri bilgisini edinen cemaatçı subayların çılgınlığı olarak mı değerlendireceğiz?
Devlet bürokrasisinde, emniyet teşkilatında yargıda ve TSK’da 30 yıla yakın bir süredir örgütlenen, mevzi edinen bir hareket; AKP iktidarının ortağı olarak, Ergenekon, Kafes, Balyoz davalarını tertipleyen, delil üreten; ortaklık bozulunca, 17-25 Aralık operasyonlarında baş rol oynayan Cemaat hareketinin kendi sonunu getirecek bir acemiliğe imza atabileceği düşünülebilir mi?
Ya da rejim mi böyle düşünmemizi istiyor? 24 saat boyunca Tv. yayınlarında oluşturulan algı bu..
***
Ben böyle düşünmüyorum.
Erdoğan’ın Atatürk Havaalanında kendi kitlesine yaptığı konuşmada darbe için sarfettiği şu sözü böyle düşünmemi engelliyor: ‘’Bu Allahın bir lütfu .. Bunların terörist olduğu kanıtlandı. TSK’nın temizlenmesine vesile olacaktır’’. Aynı konuşmada ‘’Buraya gelmeden önce farklı bir yerdeydim, Marmaris'te. Ve ayrıldığım yerde de hemen arkamdan oraları ne yazık ki aynı şekilde bombalamışlar. Herhalde bizim hala orada olduğumuzu zannediyorlardı ve buraya gelişimizi de herhalde takip edemediler.’’ diyor. Oysa sonraki konuşmasında ‘Dalaman’dan hareket ettikten sonra F-16’ların uçağını taciz ettiğini söyledi. Bunu Saray medyası da yazıyor. Habervaktim.com şöyle ifade ediyor: ‘’Bir saate yakın Biga semalarında bekleme yapan uçağa, F-16’lar eşlik etti. Ancak uçağın İstanbul Atatürk Havalimanı’na 03.18’de inmesinden sonra darbeci F-16’lar Bandırma’dan kalkan F-16’lar tarafından kovalandı.’’
Bu çelişkili ve birbirini yalanlayıcı açıklamalara, gazeteci Ahmet ŞIk’ın darbenin perde arkasına ışık tutan yazısındaki Ankara istihbarat kaynaklı bazı iddiları eklediğimizde ortaya başka bir tablo çıkıyor.
‘’Ordudaki Cemaat kadrolarına yönelen soruşturmalarla ilgili 16 Temmuz sabah erkenden operasyonların ilk dalgasının yapılmasına karar verildi. İzmir askeri casusluk davası kumpas soruşturmasın savcısı Okan Bato’nun şüpheli listesindeki askerlerin tamamı hakkında gözaltı kararı var. Bunun dışında komuta kademesindeki birçok rütbeliyi kapsayan gözaltı kararı verilmişti. Savcı Bato’nun, Ağustos şurasından önce operasyonların başlatılması önerisi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanmıştı. Gözaltı kararları ve yapılacak operasyonlarla ilgili Genelkurmay’a bilgi verildi onay alındı. Bu sabah (16 Temmuz) 04'te operasyonlar başlayacaktı. Aralarında darbe girişimine kalkışanların da bulunduğu haklarında gözaltı kararı verilen tüm askerler teknik takip altındaydı. 15 Temmuz gündüz saatlerinde teknik izleme yapan birimler olağan dışı hareketlilik gözlemlendiğini rapor etti. Ancak ne olduğu anlaşılamadı.’’ (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/568551/Ahmet_Sik_darbenin_perde_arkasini_anlatti__Neden_15_Temmuz_.html)
Cemaatçi cuntanın darbe girişimi, yeni değil, aylardır konuşulan bir şey. Şubat ayında Odtv’de yayınlanan, darbe hazırlıklarına işaret eden olgu ve eğilimleri toparlayan Balyoz davası sanıklarından Albay Mustafa Önsel’in Cemaatçi cunta darbeye mi hazırlanıyor başlıklı yazısı şu cümlelerle bitiyor: ‘’ Operasyonda gecikme, söz konusu Fethullahçı örgütün güçlenmesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır’’.tespitinin ardından ‘’Elinizi tutan nedir’’ diye TSK komuta kademesine sesleniyordu. (https://odatv.com/cemaatci-cunta-darbeye-mi-hazirlaniyor-0802161200.html)
Ellerini tutan Erdoğan ve AKP’nin darbe dedikodularını dahi kendi iktidarını perçinlemek ve muhalefeti hızaya getirmek için kullanma tutumudur. Öyle anlaşılmaktadır ki, bu tutum gereği, cemaatçi cuntanın darbe girişiminin farkında oldukları, ama -tutuklama listesinden anlaşıldığı gibi-çapının küçük olduğunu anladıkları için engellenmemiştir… Devletin her kurumunu dizayn eden bir iktidarın, tasfiye etmeye hazırlandığı ve hatta gözaltı kararı verdiği bir grubun hareketiliğinden haberdar olmaması düşünülemez. MİT’in yanısıra Sarayın da özel bir istihbarat örgütü olduğu biliniyor. Sürekli olarak FETÖ’yu izledikleri, Cemaat’in bir terör örgütü olduğunu ispat etmek için onlarca operasyon yaptıkları biliniyor..
**
Ortada bir uzun bıçaklar gecesi'nin kan izleri var. Dahası, meydanlara çağırılan taraftarların linç girişimleri, bizzat cumhurbaşkanınca taraftarların bir hafta boyunca sokakları terketmemelerinin istenmesi en azından bir iç savaş provası.. Eli silahlı, kayışlı, palalı, hilafet bayraklı, her an lince kalkışacak potansiyeldeki bu kişiler, demokrasiye değil, Erdoğan’nın sultanlığına sahip çıkıyor. Daha iki gün once gezici Araştırmanın anketi nüfusun %20’sinin IŞİD’I desteklerken, %23’ünün de sempati duyduğunu ortaya koyduğunu unutmayalım..
Bu darbe girişimi Erdoğan'ı kendi tabanında tartışılır hale getrmekte olan İsrail anlaşmasını, gündemden düşürdü.. Kürt halkına karşı, ‘teröre karşı mücadele’ adı altında, kentlerini imha ederek, yüzlerce sivil yurttaşı çoluk çocuk demeden bodrumlarda yakarak sürdürdüğü yok etme savaşının uluslararası alanda olduğu gibi artık Türkiye gündemine de taşınmasını geri plana itti. Bu sefer de uluslararası planda mağdur rolü oynama imkanı verdi…
**
Şurası bir gerçek ki, bu girişimin bertaraf edilmesi ile darbe olasılığı ortadan kalkmış değildir..
Erdoğan ve ergenekon ittifakının iki temel dayanağından biri ve bu ittifakın başlama nedeni Cemaate karşı olmak ve onu tasfiye etmekti. Diğeri ise, barış sürecini tasfiye edip Kürt sorununu Sri Lanka usulu, yani askeri şiddetle yokederek çözmekti. Şimdi Cemaatin ordu ve yargı içindeki kadroları tasfiye ediliyor. Dolayısıyla Erdoğan’la ittifakın temel bir nedeni ortadan kalkmış oluyor. Böylece Ergenekoncuların darbe yapma ihtimali daha da artmış oluyor.
Tıpkı birbirinin içinden çıkan matruşkalar gibi, Cemaatçi cunta Erdoğan’ın faşist darbesine, Erdoğan’ın Cemaati tasfiyesi de Ergenekon’a yol açıyor..
Türkiye 2013 Gezi isyanından bu yana siyasi iktidarın devleti tekeline almak ve varolan demokrasiyi budamak amacı taşıyan sivil darbeleri yaşıyor. Bunun en bariz örneği 7 haziran seçim sonuçlarına karşı Erdoğan’ın yaptığı darbedir. Dolayısıyla, bu sivil darbe sürecine askeri darbe girişimlerinin dahil olması kaçnılmazdır. Demokratik siyasetin ortadan kaldırılarak siyasal islama dayalı totaliter bir devlet ve toplum düzeni kurmaya yönelik bu süreç ortadan kaldırılmadan darbe ihtimali varolacaktır.
Daha bugünden bellidir, Sadece cemaat yanlısı diye, Yargıtay, Danıştay, ve Anayasa Mahkemesi üyeleri tutuklanıyor. Üstelik, anayasa ve yasalar çiğnenerek; çünkü yüksek mahkeme üyelerini soruşturma hakkı mahkemeye aittir. Bu kişilerin darbeyle ilişkileri saatlerle ifade edilecek bir sürede mi tespit edildi, yoksa Erdoğan’ın Havaalanında ‘Allah’ın bir lüttfü bu.. Bunların terörist olduğu ortaya çıktı. Şimdi onların hepsini tasfiye edeceğiz’ sözleri mi yön verdi? Bu hukuk dışı bir tutum. Bu bir cadı avıdır ve darbeci bir girişimdir. Türkiye’de 1950’den beri özellikle sola karşı bir cadı avı yürütülmüştür. şimdi ilk kez sağ bir kesime cadı avı uygulanıyor..
**
Asıl tehlike, Reis istediği için sokağa dökülen islamcı-faşist gürühlar. Bu gürühlar, darbe girişimi püskürtüldü denmesine rağmen hala sokakta tutuluyor. 4 partinin darbeye karşı ortak bildirisi mecliste okunurken dışarda bu gürühlar vardı. Darbecilerin kellesini (idam) isterken, aynı zamanda ‘Mecliste PKK istemiyoruz’ sloganı atıyorlardı. Başbakan ‘gereken neyse yapılacak, mesajınız alındı’ diye cevap verdi. Erdoğan ise 'idamın meclise gelmesi için kimseden izin almamıza gerek yok' diyerek AB normlarını hiçe sayabileceklerini ima etti. Keza AKP sözcüsü Müezzinoğlu da parti olarak gündeme getireceklerini açıkladı. Meclisteki okunan bu ortak bildiriye dayalı medyada pompalanan iyimserliğin dışarda hiç bir karşılığı yoktu.
Bir yandan henüz temizlenmedi, sokakları terketmeyin derken, öte yandan idamı gündeme getirmek, acaba darbeyi tasfiye etmeye mi hizmet eder yoksa darbecileri tahrik etmeye mi?
Açıktır ki, Erdoğan ve AKP iç savaşı kışkırtıyor..
''UZUN BIÇAKLAR GECESİ''
Demokratik muhalefet, örgüt ve partiler gözünü açmalıdır.
Darbeci subaylara ve askerlere yönelik şiddet Hitler’in sahnelediği uzun bıçaklar gecesi’ni andırmaktadır. Bilindiği gibi, Hitler, başbakan (şansölye) olduktan sonra, Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’inde birlikte olduğu Röhm’ü ve liderliğindeki SA’ları politik gücüne karşı tehdit olarak görmeye başlamıştı. Cumhurbaşkanı Hindenburg yaşlı ve hastaydı ve Hitler'in yanısıra Röhm de yerine geçmek istiyordu. Bir ikincisi, Röhm, ulusal savunmayı SA’ların üslenmesini talep ediyordu. Dolayısıyla, generaller de Röhm ve SA’lardan rahatsızlık duyuyor, Hitler’den tasfiye edilmelerini istiyordu. Sonuçta Hitler, sokak gücüyle kendisini iktidara getiren, tıpkı cemaat gibi devletin kılcal damarlarına sızmış yüzü aşkın SA kadrosunu, 30 Haziran 1934 gecesi, SS kıtalarına ve Gestapo’ya öldürttü. 1950’lerde bu sayının bin olduğu tespit edilecekti. Röhm hapsedildi ve daha sonra orada öldürüldü.
Bu olaydan bir süre sonra ölen Hindergburg’un yerine Hitler geçer ve başbakanlıkla cumhurbaşkanlığını birleştirir ve Fuhrer olur.. Ülkede Nazi partisi dışındaki tüm partiler kapatılır, muhalif vekiller tutuklanır..
Ne kadar tanıdık bir hikaye değil mi?
Şimdi bu gece’nin bitiminde, Reis’ten, partiden ve camilerden verilen talimatlarla hareket eden cihadçı-ırkçı-faşist gürühlar, solculara, alevilere, laiklere, kürtlere ve Suriyelilere yönelecektir. Bunun örneklerini görüyoruz..
Erdoğan’ın başdaşmanı Şeref Malkoç : Milletimizin ruhsatlı silah almasının önü açılacak. Sayın içişleri bakanımız bununla ilgili yasal düzenleme talep edecek. Darbeye teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını korumak için silah ruhsatı vermenin önünün açılması lazım.’’
Bu millet’in kim olduğu malümdur.. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın çağrısıyla sokağa çıkıp Ankara-Gar katliamında hayatını kaybedenler anısına yapılan 10 Ekim Barış, Emek ve Demokrasi Anıtı’n, parçalayanlardır. Hayatını kaybeden demokrasi-barış-özgürlük şehitlerinin fotoğrafları ve isimlerinin bulunduğu kartonları yerlere saçanlardır. Yurdun çeşitli yerlerinde Alevi mahallelerini taciz ederek çatışma çıkmasını kışkırtanlardır.
Durum budur.. Tefsire gerek yoktur. Sosyalistlere, sosyal-demokratlara, ilericilere, yurtseverlere arzedilir.
Erdoğan iç savaş çıkartmak istiyor..
Şimdi sokakları zaptetmeye çalışan bu gerici-faşist-cihadcı paramiliter gruplara karşı halkın savunmasını inşa etmek, bu darbe içinden darbe çıkaranlara, iç savaş provası yapanlara direnme hakkını hayata geçirmek yaşamsal bir görevdir. Bu hakkın meşru bir tezahürü olarak Demokratik savunma komiteleri tüm yaşam alanlarında hayat geçirilmelidir. İllerde savunma meclisleri oluşturulmalıdır. Direniş cephesi, hem aşağıdan hem yukarıdan acilen inşa edilmelidir..
Yarın geç olabilir..
--------
* Yazının bu cümleyi 1, 2,3 diye izleyen bölümü ne hikmetse çıkmamış.. Saatler sonra farkedildi
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023TİP’in kararı, HDP’nin Çengiz Çandar Tercihi
28 Nisan 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019