Devletin temelinde hiç abartısız dinamit kuyusu vardır; başka bir ifadeyle devlet ve toplum, dinamit fıçısının üzerinde durmaktadır. Kuyu, fıçı, ağzına kadar kendine Müslümanlık, kendine demokratlık, ayrımcılık ve hatta nefret suçu dinamitleriyle doludur. Ana muhalefet partisinin sözcüsü Selin Sayek Böke’nin baba tarafından inanç kökeni üzerinden yaftalanması nasıl bir dinamit kuyusu üzerinde yaşadığımızı göstermektedir.
Başbakan Ahmet Davutoğlu zaman zaman doğru şeyler söyleyebiliyor. Törenlerde hamasi şiir okutulan ilkokul çocuğunun hayalciliğine kapılmadığı veya Tayyip Erdoğan’ı doğrulamak zorunda olmadığı durumlarda demokrat siyasetçi profili çizebiliyor. Tabii, duran saatin günde iki kez doğruyu göstermesi gibi Davutoğlu’nun da arada sırada doğru şeyler söylediği de düşünülebilir.
Öyle ya da böyle arada bir demokratlığı tutuyor Ahmet Davutoğlu’nun! Örneğin seçim kampanyası sırasında Ermeni, Rum, Süryani, Keldani, Bulgar ve Musevi azınlık temsilcileriyle görüşmesinde hayli demokrat, ayrımcılıktan uzak mesajlar vermişti. Azınlık kavramını (Lozan’da olsa bile) sosyal hayattan silmeye kararlı olduklarını, bu anlamda Türkiye'de özgürlükçü bir anlayışı inşa ettiklerini söylemişti. Hatta hızını alamayıp demişti ki, “Kim vatandaşlık kimliğinin ötesinde, salt azınlık kavramı üzerinden vatandaşlar arasında 'esas vatandaş', 'ikinci sınıf vatandaş' ayrımı yapar, o devletin temeline dinamit koymuş olur.”
Davutoğlu azınlık sözcüğüyle yetinmeyip etnik, dinsel, cinsel, kültürel sözcüklerini de ekleyip her türlü ayrımcılığa karşı çıksaydı daha bir demokrat mesaj vermiş olurdu. Neyse, bu kadarı bile takdire şayandır.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, kapalı görüşmeler dışında seçim mitinglerinde de polemikten uzak durduğu anlarda kendi ölçütleriyle demokrat sayılabilecek mesajlar vermeye gayret ediyordu. Örneğin Ağrı ve Muş mitinglerinde, “Bu milleti bölmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. İster Muş ovası ister Konya ovası, hepsi bizimdir. Bir ayrım gözetirsem, Allah bu canı bizden alsın.” diye vurgulamıştı.
Bu vesileyle belirtmeli ki, Davutoğlu yemin ederken dikkatli olmalı, ağzından çıkanı kulağı duymalı. Kendi namusu ve şerefi üzerine yemin etmesi yeterliyken, söylediğine kendisi de inanmayan siyaset bezirgânları gibi öyle ikide bir yeminlerinde Allah’ı yükümlülük altına sokmamalı. Bakarsın, bu gibi yeminlere genellikle sessiz kalan Allah’ın kendisine yüklenen görevi yerine getireceği tutar, durduk yerde memleket Başbakansız kalır!
***
Ahmet Davutoğlu’nun ettiği yemin tutar, memleket başbakansız kalır mı kalır! Zira Davutoğlu ayrımcılığı ortadan kaldıran özgürlükçü bir anlayış inşa ettiklerini öne sürse de, devlet düzeni hiç de özgürlükçü bir anlayışa dayalı değil. Tam tersine devletin temelinde hiç abartısız dinamit kuyusu var; başka bir ifadeyle devlet, dinamit fıçısının üzerinde duruyor. Kuyu, fıçı, ağzına kadar kendine Müslümanlık, kendine demokratlık, ayrımcılık ve hatta nefret suçu dinamitleriyle dolu.
Örneğin Davutoğlu’nun Başbakan olarak ayrımcılığa karşı rahatlatmaya çalıştığı Hıristiyan ve Musevilerin durumu. Zaten toplam nüfusu birkaç yüz binlere kadar düşmüş olan gayrimüslimlerin ayrımcılığa maruz kalmadıkları, kendilerini baskı altında hissetmedikleri söylenebilir mi? Uzun boylu gerilere gitmeye, tarihten kanıtlar getirmeye ne gerek var! Azınlık demek zaten ayrımcılık demek. İslam adına siyaset yapan politikacıların hemen her gün ağızlarından kaçırdıkları söylemler, İslamcı medyanın ayrımcılık ve nefret suçu yüklü yayınları gayrimüslim insanlarımızı fazlasıyla tedirgin ediyor, can korkusuna bile düşürebiliyor.
Mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Affedersiniz Ermeni” söyleminden Ermenilerin veya öteki gayrimüslimlerin rahatsız olmadıkları düşünülebilir mi? Bu sözler, gayrimüslimlerin belleğine ayrımcılık ve nefret ifadesi olarak kazındı. Zira Erdoğan’ın sözleri dil sürçmesi değil, fıtratındaki cibilliyetindeki hamlığın, ayrımcılığın, ötekileştirmenin ifadesiydi. Ne kadar tevil edilirse edilsin, gerçek budur. Erdoğan’ın ve “dava” arkadaşlarının hemen her fırsatta atıf yapıp vurguladıkları inanç, insanları “mü’min/kâfir” diye ayırmak, kâfirleri düşman bellemek, en iyimser ahvalde zimmi statüsü lütfetmek üzerine kuruludur. Erdoğan ve bendeleri, “Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır.” (Sofra/Maide 51) ayetini ve benzeri hadisleri herhalde süs olarak görmüyorlardır. Öyle bir inanç ki, sadece farklı inanç mensuplarını ötekileştirmekle kalmıyor, “Küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin” (Tevbe, 23) diye emrederek, aile bireylerine bile düşmanlık öğütleyebiliyor!
Erdoğan, Davutoğlu ve bilumum “dava” arkadaşları nasılsa, medyaları da öyle. Kutsal kitabın ayrımcılık emirlerini süs olarak görmedikleri ortada ki, ana muhalefet partisi sözcüsü Selin Sayek Böke’nin baba tarafından inanç kökenini suç veya kabahatmiş gibi gazete manşetinde yaftalamaya hiç ama hiç utanmadılar. Seçmenlerin yüzde 70’ini barındıran ümmetçi milliyetçi siyaset dünyasından bir kişi de çıkıp, ‘bu ne utanmazlıktır’ diye ayıplamadı. Ne Cumhurbaşkanı ne Başbakan ne de sözüm ona Müslüman demokrat dava arkadaşları. Hiç biri, inanç ayrımcılığını ve ötekileştirmeyi kınamaya gerek görmedi. Acı da olsa, sol ve demokrat siyasetin hiçbir zaman akıldan çıkarmaması gereken hakikat ne yazık ki budur. Yani seçmenlerin yüzde 70’inin barındığı ümmetçi milliyetçi siyaset ve medya dünyasının inanç ayrımcılığını, inanç üzerinden ötekileştirmeyi utanç saymaması.
***
Hemen her gün her ortamda rastlanabilecek bu gibi ayrımcılık ve nefret suçu pratikleri, bir avuç kalmış gayrimüslimlerin nasıl bir kuşatma altında olduklarını, nasıl boğucu bir atmosferde nefes alıp vermek zorunda kaldıklarını yeterince gösteriyor.
Aleviler, Kürtler, kadınlar ve eşcinsellerin durumu da gayrimüslimlerin durumundan çok farklı değil.
İstiklal Savaşı sırasında verilen sözlerin tutulmaması ve katliamların ardından bir ara ana dilleri bile yasaklanan Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkına karşı barbarlık ve iki yüzlülük;
Alevilere yönelik kültürel dinsel soykırım, inkâr ve asimilasyon;
Kadınların sorunlarını başlarını örtüp örtmeyeceklerinden ibaret sayan akıl tutulması;
Eşcinsellere hayatı zindan eden heteroseksüel zulüm...
Ayrımcılık fıtratlarına öylesine işlemiş ki, darbeler ve mağdurları ve hatta kitlesel katliamların kurbanları arasında bile ayrımcılık. Sadece kendisine yandaş olanları darbe mağduru saymak hamlığı. Darbelerin asker mağdurları ve muhalifleri arasında yaptıkları ayrımcılığı telafi etmeye bir türlü yanaşmıyorlar. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı 1404 sayfalık rapor, AKP’nin ayrımcılık ve kendine tarih yazımının başyapıtı olarak tarihe geçti.
Sözün özü, toplumun ve devletin temelinde hiç abartısız dinamit kuyusu vardır; başka bir ifadeyle devlet ve toplum, dinamit fıçısının üzerinde durmaktadır. Kuyu, fıçı, ağzına kadar kendine Müslümanlık, kendine demokratlık, ayrımcılık ve hatta nefret suçu dinamitleriyle doludur.
En acısı da din iman vatan millet dendiğinde aklı iptal eden çoğunluğun, içinde debelendiği ayrımcılık ve nefret kuyusunda hayatı kendisine de zehir ettiğinin farkında olmamasıdır.
Ümmetçi milliyetçi çoğunluğun dinden bağımsız, ayrımcılığa kapalı gerçekten laik bir demokrasi inşasının kendisi için de kurtuluş olacağı bilincine yakın gelecekte erişeceğinin işareti görünmemektedir ne yazık ki.
Yazarın Dİğer Yazıları
'Mehmetçik' gazeteciden 'Mümin' gazeteciye SETA andıcının analizi
8 Ağustos 2019Kanlı Pazar'ın provokatörü Mehmet Şevket Eygi'nin ardından
20 Temmuz 2019Deniz Gezmiş terörist miydi?
14 Temmuz 2019Esra ile Berat'ın düğünü
24 Haziran 2019Erdoğan'ın arkasında 'eşşek' gibi saf tutmak
14 Haziran 2019Elitist faşizmden lümpen faşizme
28 Nisan 2019Beka meselesi değil, Kürt meselesi
31 Mart 2019Yeni Zelanda katliamı da mı Allah'ın lütfu?
20 Mart 2019Bangır bangır ezan terörizmi
18 Mart 2019Tunç Soyer'in babası zalim, ya Erdoğan'ın ataları?
1 Mart 2019Ekonomi Tıkırında!
21 Şubat 2019Cumhuriyet ordusu'ndan NATO ordusuna
13 Şubat 2019Türk sağının ve İslam'ın Maduro aşkı
2 Şubat 201912 Eylül darbesini kimin çocukları yaptı?
18 Ocak 2019Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş başkanı Erdoğan
28 Aralık 2018Beyaz Saray'da Görücüye Çıkan Sarışın Güzel Kadın
8 Aralık 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı-2
21 Kasım 2018Türk Sağının ve İslam'ın Amerika Aşkı
21 Ekim 2018Maganda politik
20 Eylül 2018Oyum Tayyip'e!
20 Haziran 2018Seçimler, Sosyalistler ve HDP
25 Mayıs 2018Vicdan yoksulu siyaset ve yargı
12 Mayıs 2018Türklük Sözleşmesinin güncel krizi
16 Nisan 2018Kürt rüyası
19 Mart 2018Şehidimiz fakirdendi..
14 Şubat 2018Afrin Afrin
5 Şubat 2018Diyanet'in çocuk gelinleri ve dinden özgürleşmek
11 Ocak 2018İç Savaş fermanına karşı direnme hakkı
3 Ocak 2018Tayyip Erdoğan'ın Filistin şovu
23 Aralık 2017Delilsiz Hükümlerle Asılanlar
14 Aralık 2017Hızlandırılmış zabit eğitimi reformu
6 Aralık 2017Fahişeler ve gazeteciler
29 Kasım 2017Atatürkçü Tayyip'ten marksist Tayyip'e!
17 Kasım 2017Devrimlerin Devrimi
9 Kasım 2017İkinci 'İstiklal Harbi'nin başkomutanı Erdoğan!
25 Ekim 2017Tayyip Erdoğan da metal yorgunudur
12 Ekim 2017Nuriye Semih ölmemeli!!!
3 Ekim 2017Tayyip Erdoğan için endişeliyim: Keşke Amerika'ya gitmeseydi!
20 Eylül 2017Seyahatname-i Rahmi Çelebi: Yosemite'nin Gözyaşları
13 Eylül 2017Seyahatname-i rahmi çelebi, Amerikanın yeniden keşfi!
22 Ağustos 2017Haram para ile hac!!!
7 Ağustos 2017Rojova Kürtleri düşmanımız değildir!
23 Mayıs 2017Ankara'da hakimler yokmuş!
6 Mayıs 2017Aşık Peygamber'den aşık imama insanlık halleri
24 Nisan 201715 Temmuz kontrollü bir darbe miydi?
15 Nisan 2017Peygamberler Günahsız masumlar mıdır?
23 Mart 2017'Dileeeeek, Dilek... Oy Dilek!'
9 Mart 2017Erdoğan: Fetullah'ın din kardeşi Bahçeli'nin ülküdaşı!
6 Mart 2017Hitler ve Mussolini'den Erdoğan'a
25 Şubat 2017Referandumdan evet çıkmazsa iç savaş mı çıkacak?
20 Şubat 2017Genelkurmay Başkanı için çok üzülüyorum!
8 Şubat 2017Otobüste linç provası: Kuran Okumak
5 Şubat 2017Referandum Hayırlı olur mu?
30 Ocak 2017Anayasa değişikliği intihar cellatlığıdır!!!
18 Ocak 2017Erdoğan diktasına direnmek yurttaşlık görevidir
11 Ocak 2017Kayseri katliamı
19 Aralık 2016Tayyip istanbul katliamına sahiden üzülmüştür!
13 Aralık 2016Kürdistan Özerk Cumhuriyeti!
9 Aralık 2016Ergenekon'dan 15 Temmuz'a medya
4 Ekim 2016Türbanla özgürleşmek veya tembelliğin güzelliği
16 Eylül 2016Devlet yönetimi Erdoğan'a bırakılamaz!
28 Ağustos 2016Che Guevera'nın şehrinde hüzün
13 Temmuz 2016Küba'nın karasabanı
21 Haziran 2016Küba'nın yollarında..
17 Haziran 2016Havana'nın keşfi
8 Haziran 2016Türkiye'nin memuru işini bilir de Küba'nın işçisi bilmez mi?
3 Haziran 2016Havana'da güne uyanmak
25 Mayıs 2016Yoklar Ülkesi Küba!
15 Mayıs 2016Kabataş Kıyametinden Ensar sükütuna
10 Nisan 2016Emine ve Tayyip'in Harem Hayatı
16 Mart 2016Müslümanları niçin öldürmeliyiz?
7 Mart 2016Mağrur olma padişahım!
31 Ocak 2016Oy Trabzon Trabzon
21 Ocak 2016Fetva ve ayet mühendisliği
17 Ocak 2016Yeter artık! Edi Bes e!
19 Aralık 2015Çilingir Sofrasına Sabotaj
15 Aralık 2015AkFaşizmin hapishanelerindeki gazeteciler
3 Aralık 2015Tekbir katliam sloganı mıdır?
23 Kasım 2015AK Faşizminin sansürüne, şiddetine teslim olmayalım
13 Kasım 2015