İç savaşın ayak sesleri

Nesimi Cem Kalender

25 Temmuz 2015
 İç savaşın ayak sesleri

Zor bir dönem bekliyor bizi. Burada denge unsuru HDP olacak muhtemelen ve HDP’nin izleyeceği akılcı siyaset, onu parlamenter sistemde iktidara bile taşıyabilir. kendini ifade etmeli ..PKK savaştan kaçınmalı mağrur bir şekilde.. Sosyalist örgütler belki biraz daha sabretmeli.. Ve sokaklara çıkmalıyız.. Savaşa karşı barış için..

Seçim öncesi…

Mart ayından itibaren –ki daha öncesi de var ama Dolmabahçe Mutabakatı bu tarihte yapıldı- RTE, sistemli olarak Kürt Hareketini, şiddetle Tahrik etmeye başladı. Her seçim öncesi olduğu gibi milliyetçi söylemler tuturdu ama bu sefer daha sertti söylemleri. Sanki, 90’lı yıllardaki siyasi parti liderlerinin miting konuşmalarını konu alan bir siyaset belgeseli izliyormuşuz gibi oldu.

İlkin dedik; seçime kadar, geçer. Ama bu sefer hiç öyle olmadı. Önce masa devrildi, sonra Kürt sorunu yoktur dendi, sonra aslında Kürt yoktur deneceğini beklemeye başladık. Şükür ki henüz öyle bir şey demediler ama korkum baki bu konuda. Gerçi ‘neden HDP milletvekilleri Suruç’ta patlamadı?’ dediler. İçgüdün dışavurumu olsa gerek bu soru refleksi. Neyse, bu konu seçim sonrasına kalıyor.

Tepelerde söylenen bu milliyetçi sözler, ırksal ve dinsel sapmalar, aşağılara inmeye başladı sonra. HDP bürolarına saldırılar, işgüzar savcıların tutuklamaları, işgüzar iddianameleri, patlayan bombalar, ki seçimden hemen önce HDP- Amed mitinginde bir faciadan kılpayı kurtululdu, tahrikler, saldırılar, silahlı kuvvetlerin saldırıları… Bu süreçte hem PKK hem de HDP kızılcık şerbeti içti ve kan kustu ama olası bir çatışmaya mahal vermedi vermemeye çalıştı. Ki başardı da bu durumu. Bu da HDP’ye seçim zaferi getirdi. RTE, başkan olamadı. Ama tabii ki bu durum egemenlerin hiç hoşuna gitmedi.

Seçim sonrası…

Ama’lı, -se, -sa’lı konuşmalar. HDP barajı geçti ama… Terörden uzaklaşırsa.. Şunu yaparsa.. Şunu ederse.. Milli irade diye gerim gerim ortada gezinenler yüzde 13’ü şarta bağlamaya başladılar. Eski Kemalist devlet gibi, tehdit gördüğü her organı şarta bağlayarak gayri meşru görmesi gibi bir refleks. Ee devlet geleneği, artık İslamcılar kendilerini devletin sahibi sanıyorlar. Tabii ki nasyonel sosyalist refleksleri yoğun olan Kemalistler de halen devletin sahibi sanıyorlar kendilerini. Elbet tekrar devlet ellerine geçecek, ordu var, bayrak var falan… Tabii ki seçim sonrası HDP’ye, PKK’ya karşı tahrikler arttı. Öte yandan selefi örgütlere destek devam etti..

Suriye’de Tel Abyad’ı ele geçirmişti YPG. Bu tehlikeydi, selefiler yeniliyordu. Sınırın öte yakasında kendine İslam Devleti diyen bir örgüt, Suriyeli Kürtler’e vuruyor, sınırın beri yakasında da hükümet Kürtler’e vurmaya çalışıyordu. Çatışma çıkarmalar, tacizler, tahrikler, keyfi tutuklamalar ve bunların yanında HDP’yi ötekileştirici söylemler. HDP’yi radikal bir noktaya çekmek için ellerlinden geleni ardına koymamalar. Bu plan seçim öncesinde olduğu gibi tutmadı, HDP sukunetini korudu, PKK sukunetini korumaya çalıştı. Ve sonra o elim olay meydana geldi: Suruç…

Suruç…

Birilerine sözler, mermiler, ufak bombalar, orman yakmalar yetmemiş olmalı ki; büyük bir bomba buldular. Şehirde kaç kişinin ishal olduğuna dair bilgisi olan istihbarat birimleri, bir canlı bombayı göremediler (!) ve o bomba, ülkenin dört bir yanından gelmiş, öldürmeye karşın yaşamı savunan insanların, canların tam ortasında patladı. En az 32 dünya yıkıldı, en az!

İstiklal’deki yürüyüş, Gezi’den sonraki en kalabalık yürüyüştü. Ki eylem sonlanana kadar, grupların çoğu dağılana kadar polis müdahale edemedi eyleme. Acı çok büyüktü, her insan yüreği hisseti. Ama bu bize başka bir şeyi de gösterdi: ne kadar çokmuş başkasının acısından zevk alanlar. İnsanlık dışı sevinçler sergilendi, 32 yetmez 320 dendi, patlamada havaya savrulan gencecik bedenlerle dalga geçildi, neden HDP milletvekili orada ölmedi bile dendi hükümet tarafından..

İnsanlık, hızla terk etmişti insanlarımızı. Çoğu Kürt bile değildi oradakilerin, ülkemizin devrimci-sosyalist canlarıydı. Onlara karşı Selefi örgütü tuttular. Kimi nasyonel sosyalist Kemalistler, kimi İslamcılar, kimi ülkücüler… ve bunlar, otobüste yan yana oturduğumuz, aynı lokantada yemek yediğimiz insanlardı. Ve hiç azımsanacak kadar az değiller. Ve bu ateş, yukarıdan ve yandaş medyadan körüklendi. Siyasi liderler körükledi bu ateşi. Yas bile çok görüldü…

Ve sabrın taştığı noktaydı, PKK sahaya indi, misillemeler yapmaya başladı. Sukunet sona erdi. PKK bu yangına kendi benziniyle gidiyordu. Birilerinin istediği Suruç’ta olmuş, olacak gibiydi. Belki de PKK yönetiminin bile kendi milislerini engelleyemeyeceği bir ‘şey’di bu.

TSK, Suriye..

Zaman çok hızlı. Suruç patlamasından birkaç gün sonra, Suruç patlamasına sevinen, bunu belirgin ve abartılı bir neşeyle karşılayan grupların karşısına tam anlamıyla dumur oldukları bir olay çıktı: Suriye tarafından, Selefi örgütçe (IŞİD) devriye gezen araca ateş açıldı, 1 astsubay öldü, iki uzman çavuş yaralandı ve akabinde TSK Suriye’ye girdi. Suruç bombasının ruhuna rahmet dileyenler, şimdi de aynı rahmeti diliyor mu? Ülkücüler? Nasyonel Sosyalistler? Yoksa demogojilerine devam mı ediyorlar?

Bu operasyon beklenmedik bir şey değildi, zaten her şey hazırlanmıştı,  YPG Tel Abyad’ı aldığından beri. Türkiye’nin amacı orada bir tampon bölge oluşturarak Kürtler’in üçüncü kantonu da birleştirmesini engellemek. Selefi örgütle mücadele bunun sosu.. Bir nevi dost ateşi gibi. Ki astsubayın vücudandan çıkan mermi, Türk mermisi olduğu çıktı otopside. Yıllarca bu örgüte destek veren AKP, bu şekilde kendini aklayabilir mi? Gerçekten arası mı bozuldu kendilerine İslam Devleti diyen örgütle yoksa büyük oyunun bir parçası mı? Fark etmez; arası bozulmuş olsa da o bölgeye girmek, İslam Devletiyle mücadele etmekten daha anlamlı.

İç savaş

Nasyonel sosyalisteleri ayrıştırdı egemen zihniyet, ülküceleri aynı cephede topladı, İslamcılar zaten aynı cephedeydi… geriye sol-sosyalist ve Kürtçü gruplar kaldı, bu gruplar uzun süren sessizliğin ardından ses çıkarmaya başladı. Silahlı eylemler, bombalar. Bunun için tüm tahrikler hazırdı. Tutuklama ve sorgusuz infaz olayı çıktı bir de. Bilmem kaç ilde, bilmem kaç bin polisle baskınlar. Sözde İslam devleti ve PKK'ya yapıldı bu baskınlar. Ama hedefte daha çok sosyalist örgütler vardı. Liberaller itidal telkin ediyor, HDP’nin omuzlarına daha fazla yük yüklüyor, Sosyalist örgütler ve PKK son dönemde hiç olmadığı kadar hırslı ve gergin. Bunun yanında cihatçı tipler de zaten hazır. TSK ve polis tetikte.. ve her gün yeni bir olaya uyanıyoruz. Her uyandığımız gün, yeni bir kan görüyoruz. HDP’nin baraj altına itilme hayali kan çektiriyor devlete. En zor durumda kalanlar PKK ve HDP bu durumda. Ama adım adım kan sesleri geliyor, iç savaşın.

Bu süreçte kimseye şunu yapma, bunu yapma diyemeyiz. Bir şey yapmaması gereken sadece devlettir, onun da bir şey yapmadan durmayacağı aşikar. Zor bir dönem bekliyor bizi. Burada denge unsuru HDP olacak muhtemelen ve HDP’nin izleyeceği akılcı siyaset, onu parlamenter sistemde iktidara bile taşıyabilir. Yalnız daha büyük oyuncular var işin içinde, küresel oyuncular. Bunu unutmamak lazım. HDP daha çok kendini ifade etmeli. PKK savaştan kaçınmalı mağrur bir şekilde, gururunu koruyarak. Sosyalist örgütler belki biraz daha sabretmeli.. ve biz sokaklara çıkmalı, bu durumları protesto etmeliyiz. Savaşa karşı barış tutumumuzu perçinlemeliyiz. Denemeliyiz en azından…

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
    Dünya Üçüncü Paylaşım Savaşı çoktan başladı sanırım. Tahmin ettiğimiz gibi ultra gelişmiş silahlarla, ‘görkemli’ bir başlangıç olmadı ama oraya da geleceğiz daha. Anlaşılıyor ki bu savaş; vicdan ile vicdansızlık arasında…
  2. 'Çok acı var, dayanamıyorum'
    "Çok acı var, dayanamıyorum. Lütfen beni affedin ve kendinizi üzmeyin, siz elinizden geleni yaptınız. Çok özür dilerim. Çok çaresizim. Özür dilerim. Lütfen çıtçıta iyi bakın. Ve paramı ve her şeyimi…
  3. Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
    Sabah uyandım... Haberlere baktım önce.. Sonra, sonra tarihe baktım: Ağustos.. 18 Ağustos mu diye endişelendim.. Hayır.. 7 Ağustos.. Tarihleri mi karıştırıyorum derken, baktım 1992 mi diye?Hayır.. 2015 yılındayız.. Bir zaman…
  4. AKP'nin ölüm korkusu..
    AKP'nin ölüm korkusu..
    12 Haziran 2015
    Zor görünüyor.. Hdp kendini anlatmalı milliyetçilere, milliyetçiler de çaba göstermeli. Chp’nin ulusalcı kitlesi nasıl değişti, gördünüz mü? Zor değil, olur bu da. Seçimler bitti, AKP tek başına iktidar olma durumunu…
  5. Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
    İspanya da Baskların gördüğü zulme üzülürsün, İngiltere'de İrlandalıların, Amerika’yı lanetlersin, Kızılderililere yaptıkları için, İsrail zaten zalim bir siyonisttir, Filistin Halkı aha şurada duruyor. Ağlarsın Filistin için, hatta boykot edersin İsrail…
  6. Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
    Yarın 1 Mayıs! İlk kez 1856’da yürüyüş yapıldı, Melboure’de. Gayet basit bir mesele: 12 saatlik çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi. Sonra 1886. Haymarket. Ölenler, öldürülenler, idamlar. Kirli eller… ve o…
  7. Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
    ..Ve şayet insansanız, göz pınarlarınız nemlenir. Belki ağlarsınız. İnsanlığın belki en büyük göstergesi, başkasının acısını acınız gibi hissedebilmenizdir. Başkasının suratında patlayan tokadı, kendi suratınızda hissedebilme kabiliyetidir insanlık. İnsan mısınız? "Çok…
  8. Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
    Ağrı olayından sonra seçimlerde oy kullanmanın bir işe yaradığını düşünmememe rağmen tutupta oyumu HDP’ye vereceğim. Derin devlet ve sığ devletin bu kadar korktuğu ‘şey’ neyse, onun yanında saf tutmak lazım! Hem %50…
  9. Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
    Umut, gözü dönmüş taşlı, sopalı, ellerinde gaz bidonları olan güruhu, örgütlenmiş cehaleti bir ufak süpürgeyle yenebileceğimizi bilmektedir. O süpürgeyle yenilecek karanlık, o süpürge süpürecek bu ‘pisliği’… Umut gece uyuyamayışımızdadır. Sevdiğimizi,…
  10. Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
    Hayal gücünün iktidari, Kavafis'in "ithaka"sı gibidir. "Her yürek devrimci bir hücre gibidir" ve önemli olan İthaka'ya varmak değil, o yolda olmaktır. Hayal gücünün iktidarının yolunda. Bazen bu yol kobane'den geçer.…
  11. Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
    Devlet intiharı sevmez, din intiharı sevmez. Senin bedenin üstünde tasarrufunu, sen sağlamamalısın. Sen kendi bedenine bile sahip değilsin. Sen ölemezsin, ölsen de devletin bildiği şekilde ‘son yolculuğuna’ uğurlanmalısın. Sen bir…
  12. Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
    Bir toplumda adalet hissiyatı, bir zerre bile yoksa o artık bir toplum değildir. Dokunulmazların, ayrıcalıklıkların olduğu yerde adaletten bahsedilmez. Ki bu kapitalist sistemin adalet anlayışı tamamen bir aldatmacadır. Toplumun gazını…
  13. Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
    Henüz vakit varken, inanmalıyız insanlara. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce. İnsanların ilki, kendimizdir. Kendimize inanmalı. Henüz vakit varken, düşmüşken dehşet dehlizlere. Kırım kırım kırılmışken ümitsizlikten, gülümseyebilmeli insan. Getireceğimiz günlerin hatrına, boşuna çıkmadı…
  14. Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
    Time dergisinin kapağında kim olacak? Dergi 3 isim belirliyor; Sisi, Erdoğan ve Miley Cyrus.. Aslında mesajını vermiş bulunuyor o meşhur dergi; üçünüz aynı klasmandasınız. Yılın kişisi hanginiz olsun :) Sonra,…
  15. Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
    Büyük Usta, Milli Şef, Führer, El Caudillo, Duce, Büyük Amca... Örnekler çoğaltılabilir, yakın tarihe dair kimi ‘liderler'e takılan lakaplar... Hepsi diktatörlerin sıfatları. Hepsi uzun yıllar boyunca iktidarda kaldı, ‘karşı-devrimci' hamleler…
  16. Kan..kan.. sokaklardan akan..
    Kan dökülecek... Bu çağda hala şarklı toplumlarda kan çok önemlidir. Kah bir hayvanın boğazında, kah bir kadının kasıklarında... Kan kutlamadır, "iyi şeyler" için kurban etmektir birşeyleri. Kan dökülür... alna sürülür,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…