HDP’nin Adana ve Mersin’de bürolarına bombalar konuldu insanlar yaralandı, şans eseri ölümden dönüldü. Kontrgerilla türü eylemler bir süredir gündemde idi ama bugünküler en tipiklerinden..
Bu eylemler Erdoğan’ın başkanlığını kolaylaştırmak ve HDP yi provoke etmek için yapıldığı sanılıyor ama toplumsal tecrübe o dereceye varmış ki MHP'liler ile kürtler olayları değerlendirmede aynı noktada bile buluşabiliyorlar zaman zaman. Durum bu iken kontra tipi bu eylemlerin amacına ulaşması mümkün değil. Acaba bu olayı yapanlar karşımıza fail diye kimi nasıl sürecekler, kimin üstüne atacaklar diyorduk ki, Davutoğlu bombayı atan DHKP-C li deyiverdi. Anında DHKP-C üstlenmeyip HDP’ye yoldaşlık mesajı yolladı. Ardından da yakalanın aslında Suriye’ye gidip IŞİD’in bölgesinde uzun süre kalan biri olduğu hakkında bilgiler olduğunu açıkladı Demirtaş. Derin devlet düzeni ne imiş artık hepimiz uzman olduk. Dile kolay tam 47 yıllık tecrübe…
Ağrının Diyadin’inde halkın asker gerilla çatışmasını önlemesi artık devletin tek haber kaynağı olduğu tek yanlı bilgilendirme ile batıdaki halkı istediğine inandırma olanağı kalmadığını da gösteriyor olumlu anlamda.
Erdoğan’ın S.Soylu’lu E.Ala’lı özel ekibinin provokasyonları hemen ifşa oluveriyor. Askerleri ölüme gönderip memleketin çeşitli şehirlerine tabut yollama projeleri bir tek Ağrı’daki değil, daha birçoğu varmış ama gerçekleşememiş. Ve bazı subaylar isteneni yapmıyorlar, göz göre göre tuzağa düşmüyorlar. Ama bu sarayın oyununa karşı ordunun (yada hükümetin) merkezi bir engelleme politikası olmadıkça risk çok büyük.
AKP de ki ilk kuşak arkadaşlarının çoğunun bile pek gündeminde bulunmayan başkanlık sistemini Tayyip Erdoğan ısrarla savunuyor. Bu eskiler 3 dönem sonrası istirahat kuralı gereği tasfiye olacaklar nasıl olsa deyip, Tayyip Erdoğan AKP’nin iplerini elinde tutabilmek için sarayda ayrı bir merkez kurup , içişlerine, jandarmasına, ysk ya, seçsise, hilelere, milletvekili adaylarının saptanmasına, gerektiğine diyanete bu kadar hakim olma yarışına giriyorsa acaba Erdoğan’ın güvendiği başka bir şey olmasın.
Başkanlık sisteminin, - ki bunu doğru adıyla “tek adamlı diktatörlük” diye çağırmak gerek – arkasında onu destekleyen başka güçlerin de olması gerek. Bu kadar zayıf ata oynanmaz. Hele kurnaz tilki Erdoğan’ı da hafife almamak gerek.
Diktatörlüklerde idealist siyasi ekipler devleti zor denetler. Tamamen siyasi nitelikli ekiplerin egemenliği, nisbi demokrasi demektir. Oysa ahlakı ayaklar altına alabilecek derecede tek adam yada en küçük gruba bağlı hukuksuz rejimler sözkonusu olduğunda, devletin gizli kurumları daha fazla belirleyici olurlar. Ve bu kurumlar kendi kirli düzenlerinin egemenliğinin devamı için hep kışkırtılmış adaletsizlik ve terörden medet umarlar. Provoke edilmiş terör, gözlere başka örgütlerin terörü görünümü altında da görünse, bu bir devlet terörüdür. İşte Türkiye’de 1970lerden beri olan bu idi. Ergenekon tutuklamalarından sonra faili meçhuller durdu. Kontrgerillanın bir kanadının tasfiye işlemine girişildi demiştik eskiden bu sayfalarda ama bugünden bakınca belki de daha doğru okuma: o kanadı iktidara karşı çalışmaktan alıkoyma operasyonu yapılırken orduda ve devlette kontrgerilla ve ergenekonla ilgili olmasa da AKP nin işine gelmeyen ulusalcı laikçi görünümlü kim varsa onlar torbaya konup tasfiye edildi. Kontrgerillanın gerçek yaramaz parçaları yani Veli Küçük, Sedat Peker falan pek ezilmedi, uslu oturun dendi. Ve 17-25 aralık rüşvet operasyonu sonrası ibre paralel diye adlandırılan cemaat torbasına girenlere çevrilince Ergenekoncular alelacele serbest bırakıldı. Anlaşılan Erdoğan’ın 2 cephede birden savaşma gücü yoktu ve anlaşılan Ergenekon’a ve yöntemlerine dahi ihtiyacı varmış. O tarihten beri çözüm sürecini sallıyor hedef saptırmaya devam ediyor ama bu arada koskoca, kibir abidesi cumhurbaşkanı Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı özür bile diliyor.
İşte anlaşılan Erdoğan Kontrgerilla tipi yapılanmalara güvenerek başkanlık meselesini zorluyor. Pulları dökülmüş ve sıkıştığında her kafadan ayrı ses çıkacak Davutoğlu AKP’sine güvenerek buna yanaşmazdı.
En kritik konuşması mart ayında generallere yaptığı ve Balyoz ve Ergenekon davalarında “kandırıldığından” dolayı özür dilemesi ve eski MGK metinlerindekine benzer bir sürü yeni düşman tarifi yaptı ve 12 eylül düzeninin devam edeceğini teyit etti. Son kritik toplantı da son MGK toplantısıydı. Kağıt üzerinde de olsa istediklerini elde etti.
Başkanlık Fikri Nereden Çıkmıştı?
Aslında bu başkanlık meselesi hiç de yeni değil. Özal için de Demirel için de bu başkanlık meselesi dillendirilmişti. Çünkü bu proje Özal’ın Demirel’in değil o dönemlerde tam egemenliğini ilan etmiş kontrgerillanın projesi idi.
12 eylülde devletin reorganizasyonundan sonra palazlandırılan devletin derin yapıları(yada derin çalışan açık yapıları) çok kısa süre içerisinde ihtiyaçlarını belirlediler. 10 yıllık tecrübeleri(1990a kadar) gösterdi ki hapishaneleri oldukları biçimde denetleyemiyorlar: hazırlığı on yıldan fazla süren F tipi kanunu bu kapsamdadır : bir Başkanlık sistemi destek kanunudur.
1980den beri en çok işlerine yarayan kanunlar faşist “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu”idi ama onu bile derinleştirmek gerekiyordu. Alın size İç Güvenlik Kanunu : bu da diğer bir Başkanlık Sistemi Destek Kanunudur...
Bizi nasıl bir Başkanlığın ve Başkanın beklediği açık. Hukuksuz ve ahlaksız bir derin yapı iktidarı için komuta zinciri içinde bir ordu bile tam uyum sağlayamaz. Tabandan beslenen ve seçime giren bir dönem idealist bir kadro başkanlıkta ile de bu iş yürümez. Kitleleri kandırabilen etkili bir demagog, eğer bir de başkanlıktan düştüğü an yolsuzluktan yargılanacak kadar derin yapılara bağlı olacaksa. Biçilmiş kaftandır. Evet Erdoğan artık esas olarak AKP’nin değil kontrgerilla türü yapıların başkan adayıdır. Bu onu daha da tehlikeli kılmaktadır. BU yüzdendir ki Oda tv anti-tayyipçi görünmekle birlikte en çok HDP’yi Erdoğandan korkan kitlelerin desteklemesini engellemeye ayırmaktadır sayfalarını. AKP-HDP koalisyonu senaryoları çizmektedir.
HDP ‘nin barajı geçip geçmemesi direkt Erdoğan egemenliğiğnin devamı yada sonu demek olduğundan, HDP’nin barajı geçip geçmemesi sadece Türkiye’nin önümüzdeki 15 yılını değil, Ortadoğu’nun yakın geleceğini belirleyeceğe benziyor. Bu kadar kritik bir sonuç için Erdoğan ve derin müttefikleri ellerinden gelen her türlü provokasyonu, hileyi yapmaktan çekinmez. Ama bunun karşısında başka güçler de tersi yönde hareket etme ihtiyacına girebilir. Esadından Suudisine, ABD’sinden İsrail’ine ve Rusya’sından Çin’ine 7 haziran gecesi kulakları seçim sonuçlarında gözleri HDP’nin oy oranında olacak.
Esad, Rusya, Çin Erdoğan’ın başkanlığına karşı olacaklardır. Suudi ise kesin taraftar, muslukları da açmış durumda. Burada tutumunu açık olarak bizim bugünden tam olarak bilemeyeceğimiz ABD’nin ne yapmak isteyeceği ve seçim hilelerinin sonuçları etkilemesi konusunda neyi yapabileceği belirleyecektir. ABD’nin Suriye politikası hesapları Tayyib’in yani Türkiye’nin kaderini belirleyecektir.
HDP yönetici kadroları bilsinler ki barajı aşmak için alacakları kritik ve stratejik oylar ister beyaz türk olsun ister emekçi yada sosyalist: türklerden olacak. HDP’nin yarattığı dil kürtlerden çok türkleri etkiledi. Bunun ilk anda oya tahvil olması mümkün değildi ama özellikle birebir temaslarda tek tek ev ziyaretlerinde HDP’nin parti olarak türklerle birebir teması ihmal ettiğini biliyoruz.
HDP’nin dipten gelen muhalif dalgadan dikkate değer bir pay aldığını görmemek imkansız ama son 4 seçim şu yada bu oranda seçim sonuçlarına müdahale ederek sonuç almaya alışmış bir yapı bu seçimdeki ölüm kalım meselesinde HDP nin oylarını çalmakta ve iptal etmekte tereddüt etmeyecektir. Ama bu seçimde buna yeltenmeleri onları binlerce suçüstü yakalayacak ve sonunda toplamada da büyük tartışmalar çıkacak..
Elbette Erdoğan’ın bu kadar ileri gitmesine izin vermeyecek ve o gece veya öncesinde olası hileleri ortaya çıkarabilecek daha üst akıllar yada güçler olabilir.
Her sandığın sonucunu ve sandıkların toplamlarını hesaplayan sistemlerin en az seçsis kadar hızlı şekilde muhalif müşahitlerin elinde olması gerek…
Mayıs 2015
---------------------------------------------------------------------------
Şubat 2014 te yazımdan bir pasaj: Yazı başlığı Kontralar arası savaş
‘SİZ GERİLLAYSANIZ BİZ DE KONTRGERİLLAYIZ!'
Biz hep derin devleti, faili meçhul cinayetler ile tanımladık. Elbette öyleydi... Ama o cinayetler neden işlendi?
Ya iktidarı değiştirmek ya da var olan iktidarı sağlam laştırmak için; yani, antidemokratik kanunları istendiği gibi çıkarabilmek için, suçluları yargıdan kaçırmak için, delilleri karartmak hatta sahte deliller yaratmak için... Bir süredir cinayetler olmadığı için derin devletin derin faaliyetleri nasıl çalışıyor farkına vardık. Hrant Dink davası da bunun en tipik örneği...
Bu sorunu anlamak için bir kere tanımlamaları doğru yapmamız lazım. Paralel devlet, Derin devlet, Kontrgerilla, Ergenekon, (Cengiz Ayhan’ın itiraflarına göre DAS:Dinamik ana Strateji), Süper Nato, F tipi örgüt... Kamuoyunun bu isimleri duyum tarihine göre sıralayalım...
Kontrgerilla:1971 darbesinden sonra devrimcileri ve aydınları, emniyet müdürlüklerinin siyasi şubelerinin dışında, özel mekanlarda, Ziverbey köşklerinde işkence ederken, devrimcilere: "siz gerillaysanız biz de kontrgerillayız" diyorlardı...
Bu söz elbette enternasyonal olarak kullanılan Amerikan terminolojisi idi... O tarihe kadar "kontrgerilla" deyimi yerine daha çok "MİT" sözcüğü kullanılıyordu. Devrimci gençler tek tek köşe başlarında vuruluyor; ya sivil polis ya da MİT öldürdü, deniyordu.
1960'larda MİT derin devlet sayılıyordu ve katiyen sivil iktidara paralel ayrı bir örgütlenme sayılmıyordu. "Kontrgerilla" sözcüğü, sol literatüre, işte bu işkenceler sırasında gözler kapalı edinilen duyumlarla girdi.
1970'lerdeki siyasi cinayetlerin bu kontrgerilla tarafından darbe tezgahlanmak ve emek hareketini tasfiye etmek üzere yapıldığına dair çok büyük farkındalık yoktu. Amaç: 12 Eylül 1980 darbesi netleşip de herşey 1 günde durulunca yerli yerine oturtuldu.
Derin Devlet: Bu deyim ilk defa Bülent Ecevit'in 1978 İzmir mitinginde duyuldu. Ama en çok da 1997'de Susurluk Kazası'ndan sonra kamuoyunda farkındalık yarattı ve siyasi tahliller yapılırken dikkate alınır bir kavram oldu. İçi herkes tarafından farklı doldurulsa da...
Bu tarihten itibaren Sağ'da da, Sol'da da daha az gaza gelinir oldu. Provokasyonlar devam etti, etmesine ama, taraflar bu eylemlerin bir takım derin yapılar tarafından yapıldığını hissediyordu.
Öte yandan resmi ağız suçu hep; Sol'a, Kürtlere atmaya devam etti. Yani Derin Devlet/Kontrgerilla muktedir olmaya devam ediyordu. Resmi ağız yalan söylüyor, kendi içinden suçlular olabileceğini kabul etmiyordu...
1983-1997 arasında iktidar olan tüm partiler, kontrgerillanın kucağında kontrgerilla partileri gibi faaliyet göstermek mecburiyetinde kaldılar. ANAP da, DYP de,DSP de istisna değil...
Kontrgerilla daha çok askeri yapı, silahlı eylemler, faili meçhul cinayetlerle anılan bir isimdi. O zamanlar, Derin Devlet de öyle algılandı... Ama "siyasi mühendislik" denen şeyin amacı bu tip eylem ve cinayetleri kullanarak, siyasi hedeflere ulaşmaktı... Aktörleri birbirine düşürerek, birçok örgüt-parti içinde bile tasfiyelere giderek, seçme tutuklamalara giderek; temelde yolsuzluk, hırsızlık, kara para ve gasp ile bu derin yapıyı finanse ederek...
Maraş'ta yapılan Alevi katliamı, Alevilerin şehrin ekonomisinde etkin hale gelmesinden yapıldı, yani Alevilerin tasfiyesi ekonomik bir tasfiye idi. Elbette aynı anda 20'ye yakın ilde sıkıyönetim ilanına da yaradı ve 12 Eylül darbesinin köşe taşlarından biri oldu. 1955'teki 6-7 Eylül olaylarında da Müslüman olmayan azınlıkların ekonomi üzerindeki egemenliklerine son verildi. Kalan malların gaspı izlense, yani para takip edilse idi esas suçlular bulunurdu. 50 bin kişi Anadolu ve Trakya'dan otobüslerle İstanbul'a taşınmıştı. Ve tek kişi suçlu bulunmadı. Dikkat edilirse azınlıkların boşalttığı semtlerde sokak, cadde adları değiştirilip "Ergenekon", "Bozkurt" gibi birkaç isimle değiştirildi.
Paralel devlet:Bu da terim terminolojiye Tayyip Erdoğan'ın katkısı... Yada bunu ilk kullanan KCK davası savcısı oldu sanırım. Bence bu terim, Derin Devlet yapıları arasında çelişki ve rekabet demek. Derin Devlet, gücünü meşru/seçilmiş yapılardan ziyade devlete yerleşmiş bürokratik yapılarla, mali çıkar kliklerinin ortaklaşmasından oluşan yapıları tarif ediyor. AKP, Ergenekonu tasfiye ederken, kendi derin devletini kurmayı ve bu yolla olabileceğinden daha uzun bir iktidar hayali kurmayı umuyormuş. Ki bunun NATO'cu Kontrgerilla (bunu Susurluk zamanında Perinçek "Süper Nato" diye adlandırmıştı) ve "Fethullahçı Kontrgerilla" ile yapmaya yeltendi. Ama olmayacağını gördü.
Tek bilmediğimiz, bu yapının ne kadar Cemaat ne kadar direkt Amerikancı olduğu... Öte yandan bize bir illüzyon da gösteriliyor olabilir, hükümet bile yanılıyor olabilir... Ama Ergenekon'u tasfiye ederken işbirliği yaptığı ve işin nasıl yürüdüğünü bildiği için karşı hamleler yapabildi. Yeni hedefi "Tayyipçi bir derin devlet"tir. Esasen yürütmeyi hukuksal olarak güçlendirme niyeti de derin devleti yenisi ile değiştirme yöntemlerinden biriydi. Bu hedefe ulaşması mümkün görünmüyor. Erdoğan'ın sırtında milyar dolarlık yolsuzluk kamburu ve Suriye yenilgisinin rezaleti var. Adamı "terörü destekten" Lahey Adalet Divanı'na bile götürebilir. İnatçılığı gerçekleri değiştirmez...
ERGENEKON DAVASI'NDA DAVALI DA DAVACI DA DERİN YAPI KANATLARI
"Ergenekon Davası" başladığında biraz da iddianamelere göz gezdirince hep söyledik: Bu davada davalı derin devletin bir kanadı (Ergenekon), davacı da öbür kanadı (Süper NATO ve F-Tipi) dedik. Bu yüzden Veli Küçük bile canice işlendiği söylenen hiçbir somut suçtan yargılanamıyor. Hangi cinayeti ortaya çıkardılar? İddianamede bunlar yok... Hükümetin bunları "yan cebime koy" tavrı içinde izlemesine karşın kendini zor duruma sokacak uygulamalardan da neden rahatsız olduğu anlaşılıyor.
Sonuçta Derin Devlet'i biraz değiştirip temize çıkarma projesi olarak ortaya çıktı. Ama bu yeni klikler arası savaş, acaba daha hayırlı ve demokra -tik sonuçlara yol açabilir mi? Acaba Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun önerdiği Terörle Mücadele Kanunu'nun iptali gerçekleşir mi? Zaten iptal edilmiş özel mahkemelerin ellerinde kalan davalar düşer mi? Hatta savcıya bağlı adli kolluk polisi kurulur mu? Olursa bilelim ki, AKP-Cemaat kavgası sayesinde "demokratik bir yan ürün" olarak ortaya çıkacak... Hayrettin Belli
6 Temmuz 2014
Yazarın Dİğer Yazıları
Diktanın, savaşın panzehiri
26 Ağustos 2016Wolinski’nin Turist Rehberi Yazıyor
20 Ocak 2015AKP Kobane’de treni kaçırdı..
16 Kasım 2014Kobane - Çanakkale - Stalingrad
11 Ekim 2014Irak'ı böldüler. Bölen kim?
16 Temmuz 2014Soma Milat..
1 Temmuz 2014Anahtar parti
5 Mayıs 201417 değil 18 Aralık karşı darbesi ile ARA REJİM'deyiz
26 Mart 2014AKP'nin Yeni Türkiye'si mi? Yeni İktidar mı?
5 Mart 2014Kontralar Arası Savaş
1 Şubat 2014Neden herkes HDP'ye karşı
3 Aralık 2013Demokratik Reform Paketi: Samimiyetsizlik abidesi
8 Kasım 2013Çapulcular esas Rojava'ya Destek olmalı.
15 Ekim 2013Artık İktidarın Medyası da demeçleri de Evren'in 12 eylül döneminin tamamen kopyası..
29 Ağustos 2013Gezi Direnişi Kürt barışına halkları katıp şovenizmi yıkabilecek mi?
5 Ağustos 2013Gezi Parkı direnişi 12 Eylül düzeninin sonu olabilir
15 Temmuz 2013