..Ve şayet insansanız, göz pınarlarınız nemlenir. Belki ağlarsınız. İnsanlığın belki en büyük göstergesi, başkasının acısını acınız gibi hissedebilmenizdir. Başkasının suratında patlayan tokadı, kendi suratınızda hissedebilme kabiliyetidir insanlık. İnsan mısınız?
"Çok öldük….” Yaşar Kemal’in ‘Bir Ada Hikâyesi’ serisinde, en dikkatimi çeken cümlelerin başında gelir. Yaşar Abi, bize sürgünlüğü anlatır o kitabında, mücadeleyi, komünal yaşamı, mübadeleyi… Girit’ten girersiniz, Kafkasya’dan çıkar, sonra Diyarbekir’e inersiniz; oradan Botan’a geçer Wan’da dengbejleri dinlersiniz. Ve illa ki Çukurova’yı bir turlarsınız, Torosları.. Yunanistan gelir sonra, Ege ve bir ada… Bir adada şekillenen insanların hayatları, taşıdıkları hikayeleri, hüzünleri, sevinçleri ve ‘çok ölmeleri…’ Ama yine de ipil ipil ipilder sularda balıklar, Karadenizli bir usta balıkçı livarını doldurur yine balıklarla ama oğlakları yemez bir taşlık adadaki, ocaklardan gelen aleviler menevişleyen çiçeklere bakar, köklerden boya yapar… Hepsi çok ölmüştür.. Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
Bu topraklarda çok acı var. Kimileri var ki acının bizzat kendisiydi. Onlar ki, çok öldüler. Çok… Ateş düştüğü yerle kalmıyor yakmaya, ateş düştüğü yerden çok öteleri yakıyor. Yüz yıl önce söndü bir ateş ve hala yakıyor. Yüz yıl önce yakıldı bu ateş ve hala yanıyor. Şimdi ateşin külleri bile yok, ateşin düştüğü evler yıkıldı, insanlar zorla tehcir edildi, tehcir edilirken çok öldüler. Kimi saklandı, ona ait olmayan bir dili konuştu, ona ait olmayan bir inancın ibadetini yerine getirdi, ona ait olmayan isimleri kullandı. Ölenlerden farklı bir yanı yoktu onların. Onlar yaşarken ölmüşlerdi, ölüyorlardı. Bir insanın ölümü, kimliğinin ölümüyle başlar. Ve biter. Çok acı var bu topraklarda. Bir hamalın, kesik parmaklarından görürsünüz bu acıyı, Ape Musa’sınızdır. Öğrencisinizdir. Bir hamal tutarsınız ve dikkatini çeker kesik parmakları. Sorarsınız ve… Ve o eli öpersiniz: Dersim harbinde, insan kıymamak için vazgeçilmiştir o parmaklardan. Suça ortak olmamak için, suçu engelleyecek gücü bulmadığı için, yapacağı tek direniş şekli bu pasif direniş olduğu için. O elleri öpersiniz. Ve şayet insansanız, göz pınarlarınız nemlenir. Belki ağlarsınız. İnsanlığın belki en büyük göstergesi, başkasının acısını acınız gibi hissedebilmenizdir. Başkasının suratında patlayan tokadı, kendi suratınızda hissedebilme kabiliyetidir insanlık. İnsan mısınız?
Ermeniler…
Bu topraklar, nice çocuklarına mezar oldu. Ama öyle doğal sebeplerden değil. Ne deprem, ne salgın, ne sel, ne felaket… Kimi zaman bir namlunun ucundaydı ölüm, kimi zaman kınından çıkmış kör bir bıçakta, bazen yasal bombaların ardındaydı ölüm, zorla göç ettirilirken yolda hastalıktı adı ölümün. Hiç biri doğal sebeplerden değildi. Gökkubeyi birileri yıktı başımıza. Çok öldük… Nice ulus, nice inanç katledildi bu topraklarda. Hepimiz eşittik belki ama onlar daha eşitti. Ve hiçbir beis görmediler öldürme yolunda. Öldürmek için kendi ellerini bile kirletmediler. Çırpınan Osmanlı Emperyalizminin, belki son emperyalist oyunlarından biriydi: Ermeniler. Onları daha sonra öldürecekleri, Kürtlere öldürtmeye çalıştılar. Kürt komutanları, vermişlerdi başlarına tehcir yıllarında. Kürtler, hem öldürdüler hem de sakladılar onları ölümden. Belki ama belki o Kürt komutanlara, doğuyu vaat ettiler, ‘bu topraklar sizin olacak’ dediler. Bunu tarihçiler bilir. Bu topraklarda çok acı var. Çok öldük, çok öldüler. Anadolu’nun dört bir yanından sabahın ilk ışıklarında toplandılar. Bir bavula izin vardı, belki sadece yarım saatlik zamanları. Yahudileri, ölüm kamplarına götürenler gibi kılıf hazırdı, bavulunuzu alın gittiğiniz yere gidecekti, Schindler'in Listesi filminin sahneleri gibi… O film, film değildi. Bu benzetilen sahneler de, sahne değil. Gerçekti. Ve bu gerçek nesiller boyunca kaldı, aktarıldı. Ve şu an kalabilenlerin üstünde. Hala yaşıyor. Ermeni çetelerdi, hainlerdi. Değil mi? Hıyanetin ırkı olmaz! Faşizmin ırkı olmaz! En çok ihanetten bahsedenler, en hain olanlardır. En dürüstlüğü öven kimseler, en yalancı olanlardır.
Soykırım
Sekiz harflik bir kelimeden ibaret; soykırım. Soykırımın tanınması durumunda ne olur ki? Ölenler geri gelir mi? Büyür mü artık o çocuklar? Kerhanelere satılan, yetimhanelerde geçmişi unutturulan… o çocuklar? O evler geri gelir mi? O yaşanmışlıklar? Gelmez.. Soykırım mı? Katliam mı? Felaket mi? Neyse ne... Bu topraklarda çok öldü insanlar. Ermeniler, Kürtler, Aleviler, Rumlar, Abazhalar, Süryaniler, Yezidiler, Yahudiler, Suniler, Lazlar, Hemşinler, Çerkesler, Araplar… Bu topraklarda çok acı var, çok… Ve soykırım kelimesi veya herhangi başka bir kelime bu yaraya deva olmaz. Bu yaraya deva olan, kelimeler değildir, diplomasi değildir. Bu yaraya deva olacak olan Hrantların yaşamasıdır mesela. Veya Ermeni mezarlıklarının duvarlarının üç insan boyunca yüksek olmamasıdır. Ermenilerin gasp edilen itibarlarının, yaşam alanlarının verilmesidir.
Zor "soykırım" demek. Tazminatlar, mahalle baskısı, yıllarca işlenen Ermeni düşmanlığı... Ve ekonomik darboğaz. Yüzyıldır elden ele geçen toprakların tanzimi bile altüst eder ekonomiyi. Hiç bir iktidar bunu göze alamaz Türkiye'de. Ve batılı emperyalistler ermenileri sevdiği için değil, kapitalizmi sevdiği için bu kozla ayar verir Türkiye'ye. Çok birşey beklemiyorum ama sınır kapıları açılsa, vakıflar-okullar sahiplerine verilse, kimlik tanınsa. Ne olur ki? Bu katliamı 100 yıl önce Osmanlılar yaptı, emperyalizm hayalindeki İttihat ve Terakki yaptı. Ama biz suçluyuz. Çünkü bunu biz sürdürdük.
Hrant okuyun, Paramaz’a bakın, onların derdi mal-mülk değil, onların derdi bu ülkenin batması değil. Onların derdi, dişe diş kana kan değil! Onların derdi başka. Tamamen insani. Onları dinleyin. Lütfen. Biraz duygudaşlık... Çok öldüler. Öldük.
Yalnız bu nasıl bir öfkedir ki, hala dillerde; ‘Ermeni dölü, afedersin Ermeni, Ermeni piçi, hain…’. Bu nasıl bir kindir? Neden? 5 cümle kurulmaz bu sebebin açıklanması için. Kuramazlar… Genetiğe işlemiş maalesef. Ve şu çirkin salvolar, resmi tarihi yeniden yazmalar. Utandırıcı, çok utandırıcı. Ve buna alet edilenler, yok reklam filmlerinde ‘şiir’ okumalar, Türk-İslam çizgisindeki sığ politika ve söylem. Üzülüyorum ülkeme. 24 Nisan’a bir şey uydurmak ittihat ve terakki’nin bile aklına gelmezdi galiba. Kendi payıma çok üzülüyorum. Nasıl bir içgüdüye işlemedir bu ‘nefret’? Resmi devlet tarihiyle, tornadan geçen insanlar... Benim acılı, üzücü ülkem de çoklar...
Vakıflı Köyü-Samandağ
Çok öldük bu topraklarda. Çok acı var. Yalnız çok güzel şeylerde var. Birçok Ermeniyi, Zazalar ve Kürtler kurtardı ölümden. Evlerinde sakladılar, ‘bu bizden’ dediler. Çok aile kurtuldu böyle. Keza İstanbul’da nice Türk, alıp sakladı Ermeni komşularını. Ölüme karşı sakladılar onları. Ölüme karşı yaşattılar. Ekmeklerini kırdılar, bir yatak daha açtılar. Biraz daha fazla ırgatlık ettiler, evde doyuracak karın artmıştı. Onlar ki, Anadolunun bağrında büyüyen, Anadolunun has evlatlarıdır. Onlar ki, öldürmemek için parmaklarından vazgeçerler... Çok öldük, çok yaşadık, yaşattık. Mesela Ermenistan haricinde, dünya da, Ermeniler’in toplu bir şekilde yaşadığı tek yer, tek köy Türkiye sınırları içinde. Antakya’da Samandağ'da: Vakıflı Köyü! 7 köyden, kurtarılabilen tek köydür. Oradaki halk, geçmiş hafızasını unutmamış, zamanında kendileri katliama uğrarken onları saklayan Ermenileri unutmamış ve gücü yettiğince korumuş yanyana yaşadıkları insanları. Üç dil konuşuluyor köyde, Ermenice, Arapça ve Türkçe. Daha çok yaşlılar kalmış, terk etmek istemiyorlar doğdukları toprakları. Ki cennetten bir parçadır o köy belki de. Gidenler bilir. Bayramlar orada kutlanır, çiçek bayramı, hrisi… Kadınların bir kooperatifi vardır, el işi ürünler, reçeller, likörler, şaraplar… Yeşil mi yeşil narenciye bahçeleri, büyük büyük çınarlar… Vakıflı, yaşıyor.
Tam yüzyıl oldu. Yüz yıl önce düştü bu ateş ve hala yakıyor. Biz buradayız. Başkasının yanığını hissetmek için. Yanmak için. Biz buradayız. Yüzyıldır süren bu yangının içinde. Ermeniyiz bu vakit. Yanan kimse O'yuz. Biz buradayız...
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015Suriyeli aç çocuktan, Cizre'deki çocuklardan bahsetmeyeceğim..
25 Ocak 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013