Umut, gözü dönmüş taşlı, sopalı, ellerinde gaz bidonları olan güruhu, örgütlenmiş cehaleti bir ufak süpürgeyle yenebileceğimizi bilmektedir. O süpürgeyle yenilecek karanlık, o süpürge süpürecek bu ‘pisliği’… Umut gece uyuyamayışımızdadır. Sevdiğimizi, ülkemizi ve dünyayı aynı anda düşünebilmemizdedir..
İstanbul, Türkiye’nin bir nevi prototipi gibidir. Esenyurt, Kıraç tarafları bir nevi Diyarbakır’dır mesela. Veya Küçükarmutlu, Okmeydanı bir nevi Dersim’dir. Fatih’in kimi yerleri, Yozgat’tır, Konya’dır biraz. İstanbul, bir nevi ülkenin küçük ölçekli halidir.. Kimi yerler sentezdir, hepsinden bir parça.. Mesela Taksim, İstiklal Caddesi.. Güzel şeyler yazmak istiyorum bugün, bu sefer. Kötü şeylerden bahsetmek istemiyorum. Mesela, her şeye rağmen gülen insanlardan bahsetmek istiyorum. İstiklal’de Suriyeli müzisyenlerin yaptığı müziğe kah gülerek, kah ağlayarak eşlik eden Suriyeli sürgünlerden bahsetmek istiyorum. Gülüşlerinden. Her şeye rağmen gülebilmelerinden ve uzak bir memlekette, kendi topraklarını görüp sevinmelerinden, ağlamalarından. Duruyorum bir müddet orada, kimi parçalara eşlik ediyorum. ‘Hali hali hal’, insanlar neşeli bu parçayı duyunca. Oynuyorlar.. Derken ‘meryem meryemti’ geliyor. Ağlıyorlar.. Dinliyorum, eşlik ediyorum, gülümsüyorum ve ağlıyorum. Ama bir şarkı duyuyorum:
‘Ah kavaklar, kavaklar
Bedenim üşür, yüreğim sızlar’
Bir kadın söylüyor, Metin Altıok’un çok güzel dizelerini. Metin Abi, evet onu yaktılar! Bir süpürge sapıyla kendini savunacak ve etrafını korumayı düşünecek kadar naifti Metin Altıok. Şair naifliği. Ona kıydılar. Dur dur, bugün güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Ali İsmail’in katillerine verilen ödüllerden değil mesela. Ali İsmail için toplanan onca insandan bahsetmek istiyorum. Ülkenin dört bir yanında. Veya bir Suriyeli aç çocuk, bir kapitalistten, artık patatesle karnını doyurmaya çalıştığı için ona vuran vicdansızdan bahsetmek istemiyorum, bunu gören ve o kapitalist ‘fastfood’ zincirine eylem koyan, büyük yürekli insanlardan bahsetmek istiyorum. Ama işte, güvercin curnatası geliyor akla, Hrant Dink.. O kadın şarkıya, o adam şiire devam ediyor:
‘Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular’
Hoyrat bir makastı Hrant’ı aramızdan ayıran. Ama bundan bahsetmek istemiyorum, emniyet müdürlerinin pişkinliğinden, devletin birden o emniyet müdürlerine işlem yapmasından, birden düşmanın değişmesinden değil. Hrant’ı da kullanıyor bu devlet. Ama bundan bahsetmeyeceğim, pişkin Çanakkale ayak oyunundan da. Hrant’a sahip çıkanlardan bahsetmek istiyorum. Her şeye rağmen gülebilen insanlardan ve o Taksim’den Agos’a yürüyen kalabalıktan. Kalabalığın gittikçe artmasından. Eylem sonrası bir meyhanede karşılaştığım insanlardan, onların umutla bahsetmesinden geleceğe dair. O eyleme/anmaya katılmanın verdiği hazzı anlatmalarından… ama neylersin:
‘orada kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukta tamamlar’
Karne günü bugün, çocukların tatil sevincinden bahsetmek istiyorum. Çocukları budayan, temelden ‘çürük’ yetiştirmeye çalışan bu sistemden değil. Veya karne alamayan çocuklardan değil. Mesela Cizre’deki çocuklardan. Mesela Berkin’den. Sahi, mezarlarında da karne alır mı çocuklar? Şeker yiyemez ölü çocuklar peki karne alabilirler mi? Ne fark eder ki? Karneler… Sistemin başarılı veya başarısız diye ayrımı. Saçma. Büyük dehaların karneleri nasıldı bilir misiniz? Bir karne ile sisteme angaje olup olmadığını değerlendirmektir bu çocukların. Devlet doğruyu değil, kendi öğrettiğini talep eder. Veya ona göre puan verir. Mezarlarında da puan alır mı çocuklar?
‘Omzumda bir kesik el
Ki durmadan kanar’
Yunanistan’dan bahsetmek istiyorum mesela. Bir umut. O umuttan. Avrupa belki Yunanistan’dan yanar. Pek tabii ki bu yangın Türkiye’yi de sarar. Dörtnala iktidara yürüyor Sol ittifak. Düşmanları çok, düşmanları güçlü ama dostları da çok. Belki düşmanları kadar güçlü değil dostları ama olsun. Dostları çok. Bir umut işte. Yunan diyarı sosyalizme yürürken, biz saltanata koşuyoruz. Ve evet, ne yazık ki bunu halk istiyor. Örgütlenmiş ve şişirilmiş cehalet. Yok, yüzde elli falan değil. Hiçbir zaman yarısını almadı oyların iktidar partisi. Sadece istatiksel bir yanılsama bu. Bozuk düzende, düzgün çark olmaz. Basit bir hesapla bile bu görünebilir. Tabii şu kayıp 5 milyon kişiyi hiç hesaba katmıyorum. Ama yine de halk istiyor bunu sanırım. Bunu istemesi için eğitildi yıllar yılı ve şimdi ona öğretileni yapıyor. Sol ne yazık ki eğitimde örgütlenmeyi başaramadı. Sol ne yazık ki, en önemli mevziye adapte olamadı, eğitim-öğretim kurumları. Sol ne yazık ki, tertemiz beyinleri karanlığa bıraktı. Ve o beyinler büyüdü, karanlık geldi. Kostümlü müsamereler, alay eder gibi beyanatlar, şaka gibi kanunlar. Şaşıra şaşıra ne hale geldik ama haksızız şaşırmakta.
‘Ah kavaklar, kavaklar,
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar’
Ama umut, hala kol geziyor insanlık içinde. Umut, gölete düşen yavru ceylanı bir saat boyunca uğraşıp kurtaran yol işçisinde. Ki kar vardır, su soğuktur, çamurdur yerler. Ve o yol işçisi, iner o gölete ve ceylanı kurtarır. Sorarlar, ‘can taşıyor’ der. Gözler nemlenir. Umut, işçilerin örgütlendiği grevlerdedir. Onlarca fabrika da greve giden işçilerdedir umut. Umut cübbesiyle, sakalıyla kapitalizme direnen adamdır, sosyalistlerin yanında saf tutanda. Cübbeli, sakallı adamın yanında kapitalizme karşı saf tutan sosyalistlerdedir umut. Umut, ölümden kaçmış perişan haldeki insanların kendi müziklerini duyunca gülümsemesindedir, onların yüzlerinde. Ah yüzlerini görebilseniz. Yorgun yüzler, kanlı yüzler ama gülümseyebiliyorlar işte. Umut, hiç tanımadığı bir insana atılan bir tokadı insanların yüzlerinde hissetmesi ve buna tepki vermesindedir. Bir çocuğa vuran kişinin çalıştığı kurumu boykot etmesindedir. Umut Hrant’ın arkasında yürüyenlerdedir, umut Ermenilere yapılan kıyımı hissedebilmektedir, umut Suriyelilerin acısını görebilmektir, umut Cizre’de öldürülen çocukların şeker yiyemeyişine üzülen insanlardadır. Umut, Ali İsmail’e sahip çıkanlardadır. Umut, insanlara umut verebilmektedir. İşte, okulda, evde… umuda katkı sunabilmektedir. Umut, gözü dönmüş taşlı, sopalı, ellerinde gaz bidonları olan güruhu, örgütlenmiş cehaleti bir ufak süpürgeyle yenebileceğimizi bilmektedir. O süpürgeyle yenilecek karanlık, o süpürge süpürecek bu ‘pisliği’… Umut gece uyuyamayışımızdadır. Sevdiğimizi, ülkemizi ve dünyayı aynı anda düşünebilmemizdedir. Güneş doğarken düşünmektedir umut, sancımakta. Binlerce atom reaktörleri işlesin isterse, umuda vız gelir. Umut yok mu?
…
İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken ben bir geceyi
Bir uzun geceyi gene uykusuz
Ağrılar içinde geçirmişimdir
Düşünmüşümdür hasretliği ölümü
Seni memleketi düşünmüşümdür
Seni memleketi dünyamızı.
İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?
Umut umut umut………..
UMUT İNSANDA.
Yazarın Dİğer Yazıları
AKP bir gün düşecek, referandum bunun ne kadar hızlı olacağını söyleyecek sadece!
16 Nisan 2017Cinnet, III. Paylaşım Savaşı, Cennet!
26 Aralık 2016'Çok acı var, dayanamıyorum'
20 Mayıs 2016Ankara’da, Silvan’da, Reyhanlı’da.. hep bizim parmağımız var. Paris’teki katliamda da, Fransızların.
16 Kasım 2015Sıkıldım bu tekrarlardan.. Bu sistem yıkılmalı artık..
9 Ağustos 2015İç savaşın ayak sesleri
25 Temmuz 2015AKP'nin ölüm korkusu..
12 Haziran 2015Ben, benim 8 Haziran’ımı biliyorum. Ya siz?
26 Mayıs 2015Yaşasın 1 Mayıs! Her Yer Taksim!
30 Nisan 2015Hepimiz çok öldük bu topraklarda…
22 Nisan 2015Ağrı, HDP, Seçimler ve anlamsızlık
14 Nisan 2015'bat dünya bat, iki gözün kör olsun da piyango bileti sat!'
8 Ocak 2015Vivaldi'nin ithaka'ya yeşil yolculuğu..
29 Ekim 2014Bir insanlık tragedyası: yaşamak veya ölmek
19 Ekim 2014Efendiler! Adalet hissiyatı yaralanmış halklardan korkun!
28 Mayıs 2014Henüz vakit varken.. İstanbul yakılıp-yıkılmadan önce
12 Mayıs 2014Bir kapak, Üç aday; Tek 'oyun'...
7 Aralık 2013Diktatatörler için aşk biter, nefret başlar
30 Kasım 2013Kan..kan.. sokaklardan akan..
15 Ekim 2013