7 Ekim günü Kobani'de IŞID Çetelerine karşı savaşırken yaşamını yitiren Suphi Nejat Ağırnaslı için Oda TV 'de Soner Yalçın'ın “Kobani'de Ölen Suphi Nejat'ı Kim Cepheye Sürdü” başlıklı yazısı yayınlandı.
Yazının başlığı, Suphi'nin Kobani'de bulunmaması gerektiği ve kendi iradesi dışında oraya “gönderildiği”ni ima ediyor. Sosyolog, yazar, çevirmen ve sosyal çevresinde özgürlükçü fikirleri ile bilinen 30 yaşındaki bir adamı birileri 'cepheye' sürmüş! Bu bakış açısının her dönemde devrimci eylemi anlamsızlaştırmaya hizmet ettği malumdur. Şimdiki hedefi, Suphi'nin tarihe iz düşürecek devrimci eylemi üzerinden enterasyonelist dayanışma olunca bu yazıyı ele almak kaçınılmaz oldu.
Önce şunu hatırlatmak gerekiyor.. Hiç kimsenin bir başkasının nasıl yaşayacağına karar verme hakkı olamıyacağı gibi, nasıl ölmesi gerektiğine de karar veremez. Hele idealleri uğruna ölümü göze alan bir insanın, bu davranışını, bilinçli tercihini eleştirmek, etik değildir. Özgürlük uğruna mücadelenin özünü kavramamış, enternasyonalizmin simgesi Che'yi, Deniz'leri hiç anlamamış demektir.. Dahası, Kobani direnişinn yalnızca bir yurt savunması değil, esasen barbarlığa karşı insanlığın savunması olduğunu göremeyecek kadar kör olmaktır.
Yalçın, yazısının girişinde Mustafa Kemal ve Enver Paşa'nın Osmanlı Devleti dağılırken farklı arayışlarla girmiş oldukları yolları karşılaştırıyor ve şu sonuca varıyor;
“Mustafa Kemal gerçekçiydi; akılcıydı. Enver Paşa ise maceracı bir hayalciydi.”
Bu tesbitinin ardından da sözü Suphi'ye getirip, yaşamından değişik kesitleri aktarıyor ve diyor ki;
“En büyük hata; hiçbir hatanın farkına varmamaktır.”
Böylelikle Suphi'yi bir Enver Paşa maceracılığı içinde değerlendirmemiz gerektiğini söylemiş oluyor.
Suphi'nin Kobani'ye gidişini, “..maceracı tepki, ...romantizme yenik düşmek, ... ölüme hayran olma duygusu.. vb” sıfatlarla niteleyen Yalçın, yenilgilerden ders çıkarılamadığını ve bu nedenle gençlerimizin ölmeye devam ettiklerini yazıyor ve “Bu topraklarda maceracılık ne zaman son bulacak” diye soruyor..
Suphi'nin Almanya'dan başlayıp Kobani'ye kadar uzanan kısa ama dopdolu ve anlamlı yaşamını bilmiyor olsa, Yalçın'ın bu tepkisi üzerine düşünülebilir. Çünkü, kendini feda etme duygusunun tek başına devrimci bir eylem gibi algılanıp, ölümler üzerinden siyaset yapma tarzı, ne yazık ki Türkiye soluna yabancı değil. Elbette, sadece korkusuzca ölüme gidebilmeyi devrimci eylem sayamayız. Eğer kendini feda etme ve şehadet üzerinden bir değerlendirme yapacaksak, IŞİD çetecileri bunu fazlasıyla yapıyor. Suphi'nin ardından söylenenleri bu bakışla da olsa “..ölümlere methiye dizme..” olarak nitelemek haksızlıktır.
Bu tür değerlendirmeler için en güzel cevabı, Suphi'nin kendisi veriyor;
“Sıradan bir genç olarak sıradan çelişkilerden dolayı, sadece bir tercihte bulundum; her şeyden önce bu tercihi kendim için yaptım. Ulvi bir inanç için yola çıkmadım, ulvi olmayan insanlarla hayatı, büyüsüz bir dünyayı, şeyleşmiş bir dünyayı büyüklemek istedim o kadar. Çelişkilerimin aşılamayacağını, zira bunlar toplumsal oldukları için ancak insanın çelişkilerini örgütlemeyi, daha üst bir mertebede toplumsallaştırmaya çalışabileceğini öğrendim. Hayatımda hakikate vardığım en yakın nokta budur.”
Suphi, Soner Yalçın'ın, “..bugünün nesnel koşullarını anlamaktan uzak, maceracı tepki...” dediği eylemini, toplumsal çelişkilerin çözümü arayışının bir sonucu olduğunu anlatıyor. Hem de en yalın haliyle... Suphi Nejat'ı harekete geçiren, onu Boğaziçi Üniversitesinden Kobani'ye götüren sade bir inanç değil, yüksek bir bilinç düzeyi..
Suphi, Kobani'de süren direnişin anlamından, bunun Türkiye, Ortadoğu ve hatta tüm dünyanın ezilenleri için ne anlama geldiğinden söz etmiyor bile.. sadece basit kişisel bir tercih yaptığını en mütevazi biçimiyle söylüyor ve bakışlarındaki o hayat dolu gülümseyişiyle bu tercihi hepimizin hafızasına adeta resmediyor.
“Türkülü-şiirli-ağıtlı romantik devrimcilik daha kaç gencimizin ölümüne neden olacak..” diye soruyor Soner Yalçın. Oysa ki, gerçeğin böyle olmadığını, Suphi Nejat'ın , düzene karşı anlık bir öfkeyle, geçmişin öc alma isteği neticesinde heyecanla ayağa kalkan bir genç olmadığını biliyoruz. Düzenin önüne koyduğu, koyabileceği tüm imkanları bir kenara itip, insan olmaya, hayatı anlamaya çalışırken, “hakikate” ulaştığını görüyoruz. Suphi'deki bu derin kavrayışın nasıl oluştuğunu anlamak için izlediği mücadele pratiğini araştırmakta yarar var. Suphi, kendi pratiği sonucunda vardığı noktada hedefi şöyle tarif etmiş;
“Türkiye'nin batısında sıradan emekçi insanların hayatını büyüleyecek, sıradan kahramanlar çıkaracak büyük bir çıkışın tohumlarını, hakikat arayışçılığının öncü ve artçı örgütünü yaratmanız dileğiyle.”
Mustafa Kemal ve Enver Paşa karşılaştırmasında her iki şahsın eylemlerinin niteliğini değil de sonuçlarındaki zafer ve hüsran üzerinden sonuç çıkaran Soner Yalçın, Mustafa Kemal'le birlikte yola çıkan ve Anadolu topraklarında savaşırken can veren binlerce genç insanı nasıl nitelendiriyor acaba? Her devrimci mücadele imkansız gibi görünen şartlarda bir ütopya olarak filiz verir ve doğası gereği yeniye, daha ileri durumlara ulaşmak için yüksek bir hayal gücüyle, beslenir. Devrimci düşünceyi, devrimci romantizmden ayırmaya kalkmak, onu duygulardan ayrıştırmakla aynı anlama gelir.
Ve, Soner Yalçın, “..tehlikeli bir sürece sokulduğumuz görülmüyor mu? Erdoğan diktası gençleri yanlış yola sevk etmek için elinden geleni yapıyor. Sahi, tehlikenin farkında değil misiniz?” derken, bu tehlikenin nasıl alt edileceğini düşünüyor?
IŞİD çeteleri Kobani'yi düşürdüklerinde, Kürt halkında nasıl bir kırılma yaratılacağını ve bunun bir arada yaşama şansını ciddi şekilde ortadan kaldıracağını anlamalıyız. Kobani'de açılmış olan cephenin daha büyüğünün Türkiye'nin kentlerinde açılmış olduğunu görmeliyiz. Erdoğan diktası, adım adım toplumun her hücresine nüfuz ederken, bununla mücadelenin bugüne kadarki klasik biçimlerle mümkün olamayacağını bilmeli ve ona göre davranmalıyız.
Suphi bu mücadelenin enternasyonel boyutunu hatırlatır ve nasıl olması gerektiğini gösterirken, bunun bir iktidar mücadelesi olduğunu da haykırıyor. Yazıyı onun sözleriyle tamamlayalım;
Hayalgücü iktidara!!!
Yazarın Dİğer Yazıları
Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız!
10 Şubat 2023Militarizm eleştirisi içermeyen bir demokrasi mücadelesi olur mu?
12 Kasım 2022Bir Seçime Yaklaşırken, İki Dernek, İki Farklı Tutum
23 Ekim 2021Demokrasi Konferansı; Yeniden Kuruluş İçin Halkçı Bir Seçenek Öneriyor
10 Temmuz 2021Gerici Kuşatma Karşısında Sanatın ve Sanatçının Sorumluluğu
26 Mart 2021Shakespeare'in Kralları'ndan Bugüne...
10 Şubat 2021Kim Bu ADAM'lar ?
8 Eylül 2020Saray Rejimi, Salgın Felaketini Büyütüyor
4 Nisan 2020Kaz Dağları’nda Ve Diğer Yerlerdeki Tüm Arama İzinleri İptal Edilsin
18 Ağustos 2019AKP Yönetiminde; Sosyal Devletten, Köleci Devlete
23 Eylül 2018Rejim son eşiği de döndü, diktaya Karşı yeni bir mücadele programı kaçınılmaz
4 Temmuz 2018Şimdi, yeniden 'Bu Daha Başlangıç..' demenin zamanıdır.
23 Haziran 2018Umut içimizde saklı
2 Ocak 2018Hayır'ı Örgütlemek
3 Şubat 2017Şimdi Karar Verme Zamanı!
15 Aralık 2016Ya Birleşik Mücadeleyi Öreceğiz, Ya da Faşizmin Karanlığında yok olacağız!
12 Mayıs 2016Gülay'ın ardından..
27 Kasım 2015Silahların susması yetmez, Türkiye ve Ortadoğu’nun başına bela bu iktidardan da kurtulmalıyız…
11 Ağustos 2015Ağrı Provokasyonu ve HDP’nin Kurşunlanmasının Ardından…
21 Nisan 2015Haziran Seçimleri; Türkiye Solu'nun imtihanı
2 Mart 2015